BİR DİLEK TUT...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ne zaman bir kendini bilmez gelip uykumu çalsa benden işte tam o vakit dikerim gözlerimi gökyüzüne ve başlarım yıldızları saymaya…
Bir yıldız, iki yıldız, üç yıldız, …………………….. , dört yüz otuz sekiz yıldız, dört yüz otuz dokuz yıldız…
Bazen takılır kalırım bu son sayıda bazen de farkına bile varmadan devam ederim saymaya… (Sanırım biraz da uykumun kaçma nedenine bağlı bir durum…)
Zaman kavramının, hayatla yaptığı kontrat sebebiyle akıp gitmesine inat mıdır yoksa başka bir nedenden midir bilinmez ama ben ne uykuyla barış sağlayabildim bu güne kadar ne de yıldızları saymayı bitirebildim…
Uykuyu başkasına kaptırmış olmanın da verdiği bir asabiyet hali içerisinde yıldızlara dalıp gitmişken ve günlük sayımımı yapıyorken; o gece benimle aynı kaderi paylaşan birisi yanaşır yanıma… Ve işte hep aynı diyalog:—Yıldızlara mı bakıyorsun? (Hayatımda duyduğum saçma sorular listesinde ilk ona girmeyi başarmış bir soru…)
—Evet. (Kısa ve net cevap muhabbetin uzamaması için bir çözüm olabilir.)
—Biliyor musun bak şu küçük ayı. (Parmağını gecenin karanlığında seçemediğim bir yöne doğru sallamaktadır o anda) Gördün mü?
—Hayır… (Evet deseydim ve konuyu kapatsaydım daha mı iyiydi acaba… Ama çıktı artık ağzımdan bir kere, dönüşü yok…)
—Nasıl görmezsin ya, bak işte şu büyük ayının çaprazından parmağımın hizasında takip et elimi. Gel gel gel, işte tam orda, sana doğru olan, gördün mü? (Yaptığı saçma sapan hareketler dolayısıyla asabiyet katsayımda bir artış meydana geldiğini hissediyorum.)
—Hııı gördüm, gördüm .(YALAN) Aaaa hık demiş ayının burnundan düşmüş. (Ağzım bir karış açık havaya bakarken halen bir ayıya uzaktan da olsa benzeyen bir şekil seçmeye çalışıyorum diğer yandan…)
Verdiğim cevap karşı tarafı ikna etmiş olmalı ki yaklaşık yarım dakikalık bir sessizlik kaplıyor ortamı. Ta ki o lanet olası yıldız kayıncaya kadar… Ve işte geliyor ikinci diyalog:
—Aaaa (Bağırma kulağımın dibinde ya…) Gördün mü yıldız kaydı? (Dedem geldi bir an aklıma, böyle durumlarda hep “Yıldız düştü gördün mü?” diye sorardı ve ben de hep “Hayır dede, düşmedi, kaydı…” derdim. Ama dedemin tatlı ısrarları sonucunda her seferinde ikna olmuş gibi davranırdım.) Bir dilek tut haydi.
—Tamam, (Uzatmamak adına kısa cevaplara devam…) düşüneyim biraz.
—Ben tuttum bile.
—Aman bırakma sakın…
—Efendim?
—Yok bir şey, kendi kendime konuşuyorum öyle…
Bu saçma diyaloglar birbirlerini takip ederken bir anda garip bir gerçek gelip bir Osmanlı tokadı gibi suratıma çarpıyor. Bir yıldız kaydı biraz önce ve bir dilek dilemeli diyor içimdeki ses ama söylemekle kalıyor sadece… Bir türlü bulamıyor aranan cevabı…
Bir dilek dilemeli ama ne?
Şunu dilesem, yok değmez onun için. Bunu dilesem, çok basit, her zaman yıldız kaymıyor sonuçta… Onu dilesem, fazla abartılı bir dilek oldu galiba bu da… Eee ne dileyeceğim o zaman ben? Asabiyet sınırım git gide son noktaya doğru hareket ediyor… Geçmişim, bugünüm, gelecek planlarım teker teker geçmeye başlıyor gözümün önünden… Yok, mümkün değil, gelmiyor işte aklıma, bulamıyorum…
Beklemekten sıkılmış ömür törpüsünün sesiyle kendime geliyorum:—Alt tarafı bir dilek dileyeceksin, bu kadar da düşünülmez ki ama…
—Tamam diledim. (Sırf geçiştirmek adına bir yalan daha.)
Ve işte beklenen ve bardağı taşıran son soru:—Ne diledin peki?
—Git başımdan…
—Valla söylemem kimseye…
—Yatıyorum ben artık uykum geldi. (Ve karşı tarafın alınmasına aldırmadan ortamı terk ediş…)
Zaman sürekli geçiyordu, uykularım hiç yoktu, yıldızlar ise hep oradaydı…
Ve yine gecenin saate bakmaya üşendiğim ayrıca da uykuyu yaşama kurban ettiğim bir vaktindeyim şu anda… Bir yıldız kaydı yine gökyüzünde ve şu hayatta dileyecek dileğimin olmadığını hatırlattı tekrardan bana…
Bir yıldız kaydı ve benim kendim için dileyecek dileğim yoktu…
Hayat için ise o kadar çok dilenecek dilek vardı ki, içlerinden seçim yapmak çok zordu…
Bir yıldız kaydı ve ben öylece bakakaldım gökyüzüne…
Anlaşılan bu iş böyle olmayacaktı…
Kapattım perdelerimi sımsıkı ve başladım saymaya:
Bir koyun, iki koyun, üç koyun, ……………………………. , dört yüz otuz sekiz koyun, dört yüz otuz dokuz koyun…
***Dilek hakkımı sizlere verdim… Ben koyunlarla uğraşırken, siz bir dilek dileyin kayan yıldızdan…
Pelin…
26 Eylül 2008
YORUMLAR
senin yazılarını okumayı çok seviyorum öğretmenim...günün yazısı şerefine de kocaman bir tebrik...
sen hakkını bize vermişsin ama bir dilek hakkı da yetmiyecek gibi:-p
çeşitli yöntemler var ama göreceli işte..en bilindik ve hiç bir zaman başarı getirmeyen koyun saymayı denemek en iyisi sanırım(: kendimizi avuturcasına
sağlıcakla kalasın...
sanırım hiç kayan bir yıldızda dilek dilemedim..bunun için genelde kirpiğimden tüy düşmesini beklerim..
-aa, kirpiğin düşmüş, sağ mı sol mu?
sağ diyorum, bişiyler diliyorum; ama bitmiyor..
kirpiğimi parmakları arasına sıkıştıran şahıs bu kez de
-alt mı, üst mü,
diye soruyor..
alt diyorum, üstte kalıyor; üst diyorum, alt çıkıyor..
küfür edip kapatıyorum ben de konuyu..
yazını okuyunca şöyle bi düşündüm, uyuyamadığım gecelerde ne yaptığım konusunda..
hemen kalkıp birilerini rahatsız ettiğimi hatırladım..
-esmasultan uyudun mu?
cevap yok..
-zeynep?
cevap yok..
uyuyamadığım gecelerin nadide dostu edasultan hep de ayakta olur..
sonra biraz beni şımartmasını isterim, o bişiyler yazarken ben de dalar giderim..
ne iyisin pelin ya,
mutlu hissettim kendimi yazını okuyunca..
öpüyorum..
kayan yıldızlardan dilek dilememek için nedenlerimi anlattığım bir yazım vardı.
o aklıma geldi. bu yüzden dilek tutma işini isteyen varsa ben de sıradakine vereyim...
:))
ve ne zaman bir yıldız kaysa hep rahmetli babaannem aklıma gelir.
geceleri koyun hiç saymadım ama her okuduğum kitabın neden hemen bittiğine hayıflananlardanım. sanırım gece herkese türlü türlü oyunlar oynatıyor..
sevgiyle pelin..
güne gelen yazını ve seni kutlarım...
Sevgili pelin çok arif bir yazı olmuş yüreğine sağlık
Kalemine kuvvet, lakin yıldızları sayanda biziz, koyunları çoğaltanda biziz,
Toplum olarak her gün biraz daha, biraz daha Aziz nesinlik değilmiyiz
İşte sevgili pelini güzel arif yazısı, İşte toplumumuzun yüz aynası, kimin ağlıyor anası, kiminin baharı yaşıyor bacısı
Çok doluyum, neyse burada bitsin lafın kısası
saygı ile
Çetin dönemden geçiyoruz
Lütfen iyi bakınız sevgili pelin kendinize
___şair 67______
ALİ CEMAL AĞIRMAN
En son kayan yıldızdan bir dilek dilemiştim ...
Aslında en gerçek olan ne kadar çok istediğimiz olsa gerek....
Çünkü istediğimiz ölçüde uygularız..
Şu an uyku istemiyor gözlerim..İstese yıldıza koyuna gerek yok ...
Düşler en güzel uyku dostu....
Geceme düştü yazınız güzeldi...
SEVGİYLE...
Mademki uyku tutmuyor...
O halde, size bir önerim var Sn. Pelin
O, gösterdikleri küçük ve büyük ayılar var ya... onlara bakıp küçük, büyük, orta, göbekli, kel, bıyıkları asker traşı gibi üç numaraya kesilmiş memleketi soyan tüm ayıları aklınıza getirin...
"Bu sayede uykunuz hepten kaçacağı için" dolayısı ile bir daha da, uyuma derdiniz olmayacak :)
Üveys el Karani Hz. leri gibi uyku nedir unutacaksınız...
Diğer türlü yanılıp yakılıp eğer uyursanız; Mazallah benim gibi rüya ve kâbuslar görebilirsiniz !
Ne demişler ?
Korkulu rüya görmektense uyanık kalmak iyidir :)
SAYGILARLA
+ 10...
Rom@ntik tarafından 9/26/2008 3:39:32 AM zamanında düzenlenmiştir.