- 786 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dostum
Fatma: "Anlamıyorsun" dedi sessizce. "Belki bir geçmişin özlemidir bu içimdeki fırtınalar."
-"Galiba haklısın." diye girdi Meryem söze. "Muhabbet güneşinin içimizi ısıttığı o dönemlerde bir dost var mı beni dinleyecek ve anlayacak diye dert etmezdik hiç."
Fatma hayıflanarak; "Bizi biz yalnız bıraktık galiba, gurbete kendi ellerimizle gönderdik birbirimizi. Ama yinede özlemeyi seviyorum. Geçmişi elde tutmak elbette bizim kârımız değil, belki hatıralarla dolu bir kutu yapmalıydık. İçine birbirimize gönderdiğimiz güzel tebessümlerle süslü fotoğraflarımızı koymalıydık. İşte kimimiz yaptı bunu, kimimiz sadece anımsamakla yetindi. Bu kötü değil elbette, elinde hiçbir şey yokken anımsayabilmek büyük bir marifet. Ben sadece elimde tutamadığım o günleri ebediyete taşımayı isterdim. Sonsuzluk aleminde de görüşebilmeyi isterdim seninle. Ve tüm sevdiklerimle."
-"Kim istemez ki?" diye cevap verdi Meryem.
Meryem o sırada masada duran bir kitabı eline aldı ve uzun uzun kapağını inceledi. Genellikle bir kitabın kapağı tarafından o kitabı okumak için ikna ışıkları almaya çalışanların aksine, Meryem yazarına ve kitabın ismine bakardı. "Bir önyargı oluşturmamalı kapaklar zihnimizde" dedi. Ancak, yinede insan renkli ve süslü şeylerden etkileniyordu. Tuhaf bu ya, dünya işte böyle bir renk cümbüşüyle kandırıyordu bizi. "Biz" dedi, "Bir şeye objektif bir değer biçmeden önce ona bir fiyat biçeriz. Bir fiyat biçmek, yani her şeye satın alınabilir bir gözle bakarız. ’Bu beni nereye yükseltir, bana ne gibi bir menfaat sağlar, çıkarım nedir..?’ gözüyle bakınca da değerleri alt üst ederiz."
***
Dışarıdan rüzgarın sesi geliyordu, bir uğultu ile birlikte yağmur da başlamıştı.
-"Fatma, eski zamanı hatırlamak bu zamana bir şey katıyor mu diye soruyorum kendime."
"Galiba insan biraz da hatıralarla yaşıyor Meryem. Ne dersin? Biz, geçmişi güzel yaşayıp yaşamadığımızı sormaz mıyız kendimize? Ancak ihtiyarlığın gölgesi gençliğimizin güneşini kapatmadıkça geçmişize dönük gerçek bir muhasebe yapmak zor olabilir. Hani diyordu ya Efendimiz (sas), "Ölmeden önce ölün" diye. İşte, bu muhasebe vaktini biraz olsun öne almak gerekiyor galiba."
İki arkadaş, muhabbetlerini derinleştirirken çaylarını da yudumluyorlardı. Bir Eylül akşamında, serin ama soğuk olmayan bir havada, geçmişin sıcak hatırlarını anımsayıp kâh gülüyor kâh hüzünleniyorlardı.
... Devamı gelsin mi?...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.