MİNNOŞUM VAR, MİSAFİRİM!..
Bakkala ekmek almak için girip çıktım. Tam bisikletime binecekken bir aylık kadar kedi yavrusu ayakta duracak meccali kalmamış... Düştü düşecek. Ağlıyor ama sesi o kadar cılız çıkıyor ki zar zor duyabildim. Başımı sesin geldiği yere çevirince gördüm. Kısmetim ayağıma gelmişti ve inanıyorum ki Allah özel karşıma çıkardı yavruyu. Bir elimde ekmek poşeti, diğer elimle bisikleti tutmam gerekiyor. Bisiklete binmedim. Ekmek poşetini bisikletin dümenine astım. Yavru kediyi sol elimle alıp bağrıma dayadım usulca. İstedim ki bağrımın sıcaklığını anasının sıcaklığı gibi hissederse gocunmaz benden diye. Biraz korkar gibi oldu ama aç ve susuzluğundan elime alışına ne itirazı, ne de direnişi vardı. Çok uysal bir yavru görünümüde vardı. Yaşamını en kalitesiz bir mahallede ölüm şartlarında sürdürmesini o da istemezdi elbette. Rabbim öyle kaderini çizmişti sanırım. Annesinin yokluğu, aklıma kötü şeyler getirdi. Ya öldürdüler, ya da bir araba kazasına kurban gitmişti. Yavrunun ortalıkta yapayalnız kalmasının başka nedeni olamazdı...
Seve seve apartmanın giriş kapısına geldiğimde benim kıskanç yavrularım hemen etrafımı sardılar. Onları doyuralı yarım saat bile olmamıştı. Hepsini özenle tek tek doyurmuştum. Beni gördükleri anda efrafımda halka olurlar, hepside ’ illa beni sev’ dercesine üzerime atılırlar, avlu duvarına çıkıp onları öpmemi isterler. Öyle de yaparım ... Hepsini tek tel öper, okşar, gönüllerini aldıktan sonra onlarda, bende hüzünle ayrılırım yanlarından. O bakışlarını bir görseniz, içiniz parçalanır. Yavrularım sanırlarki; bizi ebediyen terk ediyor, bir daha dönmeyeceğimi sanırlar. Halbuki bu garip dedeleride onlar gibi yapayalnız, kimesiz şehrin koynunda...kaderimizin çizgisi aynı noktada kesiştiğinden eminim! Ben onları hiç terk edebilirmiyim, asla! Onlar benim hayat kaynağım, bir de uzaklardaki bekleyenim...
En pahalı arabadan değerli yüz liraya satın aldığım bisikletimi içeri kilitledim. Minik yavrumla eve girdim. İlk işim; dolaptan tazecik sütü alıp yemek yediğim kabıma doldurarak önüne koydum. Teşekkürü alacele ederek sütünü içmeye başladı. Çok açtı ve sussuzdu! Hiç bir Allah’ın kulu görmemişti, görmezlikten gelmişti. Çünkü yavrunun olduğu yerin tam karşısındaki apartmanın ikinci katında karı koca balkonta oturuyor, ona umursamaz tavırları ile baktıklarını fark ettim. Sonra ikimize dikkatlerini yoğunlaştırdıklarını gördüm. Güya müslümadılar (!). Ben yavruyu kucağıma alırken öküzün trene baktığı gibi bakıyorlardı ve eminim benim enayi olduğumu mırıldanıyorlardı kendi aralarında. Sezgim çok kuvvetli olduğu için dürtülerim inatla düşündüğümün doğruluğunu ibraz ediyordu. Onlara ve onlar gibi olanlara içimden anladığınız çok şeyleri sayarak yürümüştüm zaten eve doğru. Neyse; yavru bebeğim sütünü içerken dolapta her zaman hazır ettiğim taptaze tavuk ciğerini çıkarıp ince ince doğradım ve önüne koydum bir tabakla. Görmeliydiniz nasıl yumulduğunu. Hem mırıldanıyor, hem soluksuz yiyordu. O kada çok mutlu oluyordum, o kada keyifle onu seyrediyordum ki; ’ servetim sizlere helal olsun yiğidim’ diye bende ona karşılık veriyordum mırıltıları arasında...
Yemeğini yeyince şöyle bir gerindi, pırıl pırıl gözlerle bana baktı, şükranlarını sundu. Oturma odasına getirdim. Koltuğa çıkıp uzandı, yattı, yuvarlanırken gözlerinden sevgi, mutluluk fışkırıyordu.Böyle bir keyfi ilk kez tattığını belli ediyordu şapşik hareketleri ile... Onu oturma odasına bıratım. Minnoşumu ve diğer kedilerimi doyurmuş olmanın mustluluğu, huzuru ile karın doyurma sırası bana gelmişti. Eti sevmediğim için etsiz taze fasulye ve brokülü pişirmeye karar verdim dolapdaki taze fasulyeyi, brokülü çıkarıp yıkadım, ayıkladım, doğradım parçalar halinde. Gözlerimi ağlata ağlata soğanı doğradıktan sonra ocağa koydum soğanların kavrulmasını beklerken benim minnoş misafirim boynunu uzatmıştı mutfak kapısından.Oturma odasına gitmeyince ya meraklandı, ya da daha doymamıştı. O dünceyle doymadığını sanarak az daha ciğer doğradım. Dediğim gibi açlığı tamam geçmemişti,yemeğe başladı hemen. Yemeğini yerken ocakta kavrulan soğanları karıştırdım. Doğradığım taze fasulyeleri ve brokülüyü ayrı ayrı tencereye doldurup suyunu ilave ettim. Sebzeler pişmeye ilk adımını atarken evin diğer işlerine koyuldum minnoşumla birlikte.
Kedime akşam ziyafeti çektim ve iyice doydu. Şimdi ziyafet sırası bendeydi! Salatam, burma tatlı, etsiz taze fasulyem, brokülüm harikaydı. Tatlıyıda mideme yolcu ederken, soğuk suyumla gıdamı tamamladım. Çaysız olur mu? Çayı hazırlayıp ocağa koydum. Benim minnoşumada bakıyordum yandan yandan ne yapıyor diye. Odalar ona önce yabancı geldi gezerken. Koklaya koklaya alışmaya çalışıyordu eve. Minnoşum böyle sıcak yuvayı ilk kez gördüğünden olsa gerek hala şaşkınlığını gizleyemiyordu bakışlarında. Ama halinden menuniyetini belli etmek için koltuğa oturduğumda hemen kucağıma geliyor, ön ayakları (elleri) ile bana masaj yapar gibi sevgisini gösteriyordu. Belki kucağımda annesinin şevkatini hayal ediyordu. Beni bir anne gibi görmesi ihtimaldi ama ben dedesiydim! :)
Şimdi çayımı içiyorum bu satırları sizler için yazarken. O büyük salonda uyuyor. Fotoğrafını çekemek istiyorum. Rahatsız olmasın, uyandığında çekerim diye erteliyorum niyetimi Belki birazdan bir şiir patlatabilirim sevda yüklü. Yine ona ama onun beni hala tındığı falan yok! :( Olsun! Garibanların aşkı böyle oluyor. Ne kadar çok seviyorsun, tersi o kadar az ilgi görüyorsun. Canı sağolsun! Yürekten sevsinde, gösteriş hareketlere gerek yok! Ben biraz manyakca, delice seviyorum onu. Haberi var mı bilmem!? Ama vardır mutlaka haykırdıklarıma bakılırsa! İstiyorum ki o da benim gibi olsun, olamıyor işte... Zorla değil ya! :) Eminim bana ’ yapmaaa! niye öyle düşündün’ diyecek ve bende ’ yok be, sevdiğinden eminim ben. Bana bakma sen! Bi da öle demem’ der gönlünü alırım büyük minnoşumun! :) Sevgiler ölümsüz olmalı, derim hep. Sevgiler yürekten silindiği an, vicadanlar kararıyor, merhameti kaybediyoruz. ne acı!
Aklıma gelmişken diyeyim;
Ben bu minnoşuma daha isim vermedim. Aklınızda güzel isimler varsa, deyin de ona bir isim verelim. Bir yabancı gibi isimsiz olmasın minnoşum. Delikanlı ismi olsun, erkek kerata...
Haydi hayırlı akşamlarınız olsun... Öpüldünüz...
Zafer Direniş
...
18 Eylül 2017 Pazartesi 22.00 Akşehir
YORUMLAR
merhamet yüklü bir yazı. yazana huzur vereceği kadar okuyanı da mutlu ediyor. pek erkek ismi olmasa da hatta böyle bir isim belki de yoktur ama bence merhamet olsun. belki bir sokakta adıyla seslendiğinizde ona, vicdansız bir yüreğin kulağına ulaşır.
direniş
MERHAMET... Çok güzel... İnşallah insanlarımızın yüreğinde merhabet çoğalır...
saygılar ..