HOŞÇAKAL
Doğrusu eski hararetinde değil sana olan hevesim. Çocukluğumdan bu yana, içimi paslandırdığına inandığım oksitten mütevellit nesnel bir şey olduğuna hemfikiriz artık bütün duyularımla birlikte.
Geçen yılların paha biçilemez olduğuna gazel çalan münadileri boğdurdum mahzenlerimde.
Yaşanılanlardan sonra... ki ne yaşadık ne öldük tadında..
Anladım! Feleğin sillesinin hisseme düşen bölümünün sana tekabül ettiğini.
Lakin bir kere ocağına düştüm ya..Hissem oldu senden yana bir miktar..ve o hissenin yol verdiği ölçüde özlüyorum zaman zaman seni..
Özlemle anıyorum baldıran sarmaşıklarıyla ördüğün zemheri mevsimimi.
Beni ilk çarptığında çocuktum oysa.
İskender Serendib’i heves etmiş miydi benim seni heves ettiğim kadar.
Yanmış mıydı ilhak ateşiyle benim bağrımın yandığı kadar.
Sen! Çocukça düşlerle kurduğum bir hayaldin.
Düşümde de aydınlığımda da sen vardın.
Bu yüzden adamakıllı gardını düşüremedim çeyrek asır.
Olsun..varsın düşmesin artık.
Ziyanı yok.
Eskisi gibi döşenemiyorum kelimeleri senin adına.
Eski ilhamı veremiyorsun artık bana.
Sende diğerleri gibi yaşlanıyorsun..
Evet bu kav’i bir tespit zira göz altların ele veriyor seni.
Ne diyelim..
Ben erken davrandım, kışında geldim, ayazının ortasında donakaldım.
Şimdi mevsimin bahar,
Oysa bende ne mecal var, ne de yürüyecek hal…
Hoşçakal!