- 810 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
El 12-13
12
“Kişisel sahiplik” kapsamında "hak olan sahiplik"; rızk saçılması olukla kime isabet edeceği bilinmeyen bir “rızkın ya da nasibin beklentisiydi”. Durum bu olmakla o şans piyango çekilene kadar veya nasipler pay edilene kadar sizleri de; bize de çıkabilir ya da bu nasipten bize de bir pay (ikram) düşebilir, mantığı içinde tutmaktı. Bu “size de çıkabilir” vaadi kişileri yanılsatan ve kişilerin beklenti içinde olmalarının; vaadiydi. Bu bağlamla gerçekten de bu söz iman, inanç ve ahit belirten; kalubela sözüydü.
El kavramı her şeyi kendisi ile başlattığı için önüne geldiği kavramları da kendisi ile başlatan bu anlam içerikli anlatımla pekiştirir. El’in toprağı, El’in adamı, El beyt, El ehli beyt, El Amran, El Lat, El Uzza, İsma El (il), İsra-El, İsra-İl, Cebra-El (İL) mika-EL vs. söylemleri El ile başlamak ve El ile “tanımak” ve El ile “tanımlamak” için köleci sistem sahipliğine damgasını vuran anlama ve anlatımlardır. He şey El ile El’in sahipliğini takdir eden bu ulama ek ile anlam alır. Anlamını bulur. Her şey El ile bilinir olur.
Bu niye böyle? “Ya Malik El Mülkül Zül celali vEl ikram” ile öyledir. El kendi zül celalini (ulu olma ya da azametli olma veya büyük olma yahut ta malik oluşun (sahipliğin) “nasıl olduğunu” ikramla (rızkla, rızk saçmayla vel ikram ile) açıklıyor. Çünkü El hak; öyle buyurdu, öyle irade etti. Çünkü “El Şadday dağı gibi” söylemin başındaki ya da sonundaki veya söylem içindeki El söylemli takı, bir yerin sahipliğini ve kişiye ikram oluşunu tanımlar.
El’in sahipliği; “tanınma” kutsallığıdır. İkramı da; sorgulanamayan bir “irade” ya da “karar” oluşudur. "El Şadday dağı" gibi. “El’e ait Şadday dağı” demek ki kişisi Bel’e, Baal’e, hakka ait olandan ayrılır. “İsma-il olan kişi de hem bir El sahipliğidir (köle-kul, mal-mülk) hem de İbrahim’in başında sallanan Demokles’ in kılıcı gibi bir hatırlatma; başa kakma olan bir El ikramı anımsatmasıdır.
Fil sözcüğü "El fil" olukla söylenmez. Henüz “yerde ve gökte olanlar” bu aşama itibarıyla El’in değildir. Ön ittifak içindeki üretim hareketi olan her şey El’indir. Fil, El’ tasarrufu olmak için henüz konunun muhatabı değildir. Yani kolektifin emek gücü üretim gücü içinde olup ta paylaşıma girmeyen üretim hareketi süreç ve olaylarının El ile tanınması henüz yoktur.
Çünkü El, kolektif olandan eş deyişle ortakları olandan; ortakları olmayana geçişe ritüele olmanın anlamıdır. Hem de kolektif ön ittifak içinde; sadece emek ürünü olan mal-mülkün, sahibidir. Mal mülk de üretim hareketi içinde olan emeklerle, emekler girişmesine bağıntı olan nesne ve emek gücü sahipliğidir.
Fil henüz bu ilk aşamada Mezopotamya uygarlığı içinde kolektif emek sahipliği üzerinde mal mülk sahipliği içine girmez. Bir totem mesleği değilse, geyik te girmez. Çünkü ilk etapta el fili rızk olarak vermemiştir. Bir El bağlısı köle ya da köleler El zulmünde kaçıp; ormana, kırsal alana saklanıp; yeniden başlangıç koşulu en temel geri düzlem yasası olan avcılık toplayıcılık düzenine dönüyorlardı.
El, mahiyetindeki (emri altındaki) askerleriyle hem onları arıyor hem de ormana, yazı yabana da el koyarak oralar da benim demeye başlayacak olmakla filin de geyiğinde sahibi olacaktı. Ki kaçaklar ormanda avlanamasın, yazı da; yaban da; kök, meyve, ot toplamasındı. Bu kendinden çevreye doğru olan düşünce olmakla ilk hamleydi.
Bir El toprağı, başka birçok bey erki olan El topraklarıyla şu veya bu biçimde ittifaklarla köleci sentez olurlar. Oligarşi yapılar ortaya çıkar. Oligarşiler çevreye ve yeryüzüne doğru büyüyorlardı. El düşüncesi yeryüzüne (aleme) doğru yayılma gösterdi. Başka başka el aitliği; başka başka bir bay erki içinde olanların yeni ittifak tevhitleri, oligarşiydi.
Kaçak köle sorunu büyüyen yapıyla giderek daha da artıyordu. Kaçak kölelerin ormanda, kırda, yazıda saklanma ve yararlanmalarını önlemek için El’in sahipliği “yerde olanların da; gökte olanların da sahipliğine” dönüşüyordu. Yer gök henüz ön ittifaka katılan totem grupların ittifaka geldikleri yönün adıdır.
Yukarı yer toprağı ve aşağı yer topraklarındaki orman, yazı, yaban ve içindekiler de yer gök kavramı adı altındadır. Yer ve gök yerindeki orman ve savanlarla içindekiler de oligarşinin sahipliği oluyordu. Böylece ormana yazıya yabana sahip çıkma fikri de yeryüzüne doğru yayılıyordu. Yani yeryüzüne yayılma fikriyle (emperyalizmle); kaçakların sığınıp beslenme alanı yaptıkları ormana, yazıya, kıra sahip çıkma fikri ile kaçakların bu tür tüm umudunu kıran süreç birbirini destekler süreçler olacaktı.
ET’in (monarşinin) başka monarşilerle (El’lerle) olan ilk tevhitleri oligarşidir. Oligarşinin de diğer oligarşilerle olan tevhitleri de yine emperyalist olan oligarşinin (cihan imparatoru olmanın) sahipliğiydi. Böylece El başka başka oligarşi (takım erki ) içinde olanların da sahibi olacaktı. Bu El’in kişiler El’i olmaktan çıkıp tekilleşmesiydi. Bu bir oligarşin tevhitti. Tevhidin ikinci aşaması ile El; yeryüzü (alem) El’i olup her şeyin yaratıcısı olup, yerdeki ve göktekilerin de sahibi olacaktır.
El, ön ittifak içinde kolektif olgunlaşmanın değişme dönüşme süreçleri içinde ritüelime bir "belirmeler oratoryosuydu". Bu oratoryolar kolektif oluşla bitişen gruplar ittifakıydı. İttifak y dasentez parçalı oluşun kendisiydi. Parçalardan meydana geliyordu. Parçalanmayı yansıyan düşüncelerdi.
Kimi kişilerin birkaç ittifak mesleğini öğrenmesi demek; o totem grubun birkaç totem mesleğini öğrenip El ilah düşüncesi etrafında ittifak kültürünü de alarak ayrılıkçı grup olarak toplanmalarıydı. O totem grubun yeniden Nuh olukla, İbrahim olukla, Sargon olukla Firavunca kenetlenmeleri demekti. İttifakın içinde giderek kişisi mal mülk sahipliği olukla söylenilen mantık, aynı zamanda ayrılıkçı grup söylemli parçalanmayı oluşmanın "belireniydiler (yani zaitlikti)".
Zaitlik durumlar, kişiye ya da gruba göre pay edileceklerin "pay edilme" gerekçeli "bağ" ya da "bağlaç" manalı söylem ve eylem hareketiydiler. Pay edilecek şey adları kolektif olan dilin isimi olma anlamında kurtuluyordu. Yeni anlamıyla bunlara “rızk” deniyordu. Totem ve ittifak menşeili anlamlar El anlamlı rızk oluyordular. Artık rızk söylemi içinde ne totemi oluşun ne ittifakı oluşun kendisini ve bunların ortaklaşan yapılar olduğunu bilip anlamanız olanaksızdı.
El; “yiyin ve şükredin” diyordu. Bu kolektif bilincin geçmişe doğru uzanan geçiş ritüeli olmasının hafıza uzantısından başka bir şey değildir. “Size verilen temiz ve helal olan rızkı yiyin” diyordu. El mantığı içinde kolektif üretim ve kolektif bilinç (ortakları olan irade ve bilinç) olmadığına göre; temiz rızk ya da yiyecek içecek; El’in size nasip olukla verdikleriydi. Böylece ortaklığa ait malın mülkün, kişilerin malı mülkü olma meşruiyet siliği El’in vermesiyle temiz mal mülk olup temizlenmişti.
Rızk denişin anlamı içine kolektif olanı bağ ya da bağlaçlar yapamayacağınıza göre rızkı, El bağlacıyla “El Rızk” diye açıklayacaktınız. Kimine verilen rızkın kartopu gibi çoğalmasındaki, arttıran; çoğaltan anlamı ve bağlacı, belirenle oluşuyla “El Zaid” diyecektiniz. Yani katlanan malın mülkün artma çoğalmasını çalışıp emek verir olukla değil de; sömürü olukla değil de; El Zait (Zaid) oluşla söylüyordunuz. Kolektif olanla bilinene karşı şimdiki süreç; El olanla tam bir bilinçsiz kılmanın illüzyonuydu.
El, bay erki dediğimiz monarşin süreçlerle, kendisinin çıraklık döneminin inşası içindedir. El erkli yapılar sentezi olan oligarşin yapılar da; El’in kalfalık dönemidirler. Oligarşin yapılar sentezi olan cihan devleti ya da cihan imparatorluğu dönemleri de, El’in ustalık dönemidir. Bay erkinden cihan imparatorluğuna doğru olan süreçte müthiş bir mal, mülk artımı olan zenginleşmeler de vardır. Bu nedenle malı, mülkü artırma, malca mülkçe zenginleştirme, servetleri çoğaltıma olan bu yapısal dönemler, El’in kendisini Zaid olukla da tanıttığı dönemlerdir.
Daha önce, ön ittifakın son dönemi içinde kendisinden bahsedilmiş; kendisi tartışılmış olan El; kolektif olana karşıdır. Kolektif olmayanı söyleyen bir tanımdır. El bu anılma ile belleklerde yer alan kelimedir. Giderek El kavramı içindeki kolektif olmayan durum açıklanacaktı. Böylece El daha belli konturlarına kavuşacaktır.
Yani siz El sözünü söylediğiniz de karşınızdaki ön ittifak aiti bir kişi El’in tartışıldığı bu ön ittifakı dönem sonunda ve köleci dönemin başlanışı içinde olan (Nuh grubu gibi ön ittifak aiti) kişiler; hem ön ittifaklı olan belleklerin; hem de köleci eğilimli olur düşünceci anlağın içinde olmakla El sözcüğünün belirttiği bu iki durumlu olan anlamı çok iyi bilinmektedirler. Oysa Yehve ne ön ittifakın içinde bilinir. Ne oligarşin yapı ortaya çıkana kadar da monarşi olan, El tipi kölecilik içinde hiç bilinmezdi. Ancak milletleşen oligarşin yapılarla anlaşılır bilinir olandır Yehwe.
El hak sözcüğü kolektif olana karşı böylesi bir belirlenimdir. Eğer el hak sözcüğü diri olanı hep var olanı ifade ediyorsa bu belirleme daha sonra olan bir belirlemedir. Bu söz kolektif olandan önceyi ifade ediyor gibiyse de uydurmadır. Kolektif süreçlerin ve kolektiften önceki süreçlerin diri olan, hay olan hep var olan gibi bir tartışma ve anlayışları toktu. Çünkü özel sahiplikleri yoktu. Özel sahiplikleri olmayınca, özel sahiplikleri olacak “rızkı” onlara verecek olan da yoktu. Mana düşüncesi vardı. O da diri olan rızk olan, sahipliği olan mana anlayışı değildi.
13
El’in düşünce ritüeli, kişisi mal sahiplik hakkı ve sahipliği olan kişilerin irade tasarrufu oluşla ortaya konmuştur. Oysa capcanlı ve ortalık yerde yürürde olmakla El’den önce ilahi olan kolektif süreç vardır. Ve El bu var olana karşı, capcanlı olana karşı; kendi var olmasının mücadelesi içindedir. Yani El kendini ilaha karşı ortama ihale ediyordu. El kendisini ne puta karşı ne de şeytana karşı “tanınmasını” istiyordu. Sırf “ilaha karşı tanımlı olmasını; ilaha karşı tanınır olmasını istiyordu”. Karşısında olan biri olmadan zaten var olan “ben zaten var olanım” demekle kendisini tartışılır edip ortaya koyamazdı.
İlahın karşısında sosyal anlayışlı totemin dışında kimse yoktu. Totem ne üreten ilişkidir. Ne de irade kullanan mana anlayışıdır. Bu nedenle ilah üreten ilişki ve irade kullanan güç olmakla sosyal anlayış ve totem de değildir. Karşısında kimse olmamakla üretim ilişkili iradeyle ortaya konan yapı mana anlayışıdır. Oysa El, kolektif sahiplik ve kolektif irade olan ortam içinde karşısında ilah vardır. Ve El kendisinden önce olan tıpkıyı yani kolektif sahiplik olanı kişi sahipliği ve kolektif iradeyi de kişi iradesi yaptı
Ama üreten ilişki olmayan El, deyişle paylaşan ilişki olan El; ancak var olanın; kolektif güçle birikir olanın; ortaya konanın kişisel düzlemde sahiplikle paylaşılmasını tartışmaya açabilirdi. Çünkü bu tartışmanın ayakları yere basıyordu. Yani kolektif (ilahi) süreç El’in gözünün içine sokulu iken; durup durur iken El’in; ilah gibi üreten ilişki sahipliği olamamakla; bilinen apaçık durum içinde "evvel benim" diyen bir El olamazdı. El’in, canlı kanlı kolektif oluşu karşısında El’in böylesi bir söylemi ayakları yere basmamakla o zemin içinde "evvel benim” diyen bir El olamazdı. Üreten ilişkili irade karşısında, bu belirlilik ve bağlaç karşısında El; ancak hülle yoluyla ve illüzyon yoluyla bir zait (arttırma) oluşuyla El tartışılamazdı.
Ve El bu boyutuyla tartışılır da değildir. El’in "Ben zaten vardım. Evvel benim" demesi için kolektif sürecin köleci sürece dönüşmüş olması. Ön ittifakı sürecin çoktan unutulmuş olması gerekecekti. Üstelik te kolektif hafızanın ortada silinmesi sonrasında silinen yerde oluşan boşluğun yeri doldurulur iken ancak El "evvel benim. Ben zaten hep diri olanım" diyebilecekti.
Aksi halde yerinde olan ilahın yerini kaplayamazdı. Var olanın önüne konamazdı. Yani çocuk; ananın, babanın önüne konamazdı. Ancak tarih bilinci olmamakla unutturulanın ve bilinemez olanın yerine; put dedikle El’in bu söylemi konabilirdi. El ilahi dönemin değişmesi dönüşmesi gelişen evrimsel oluşu üzerine inşa oluyordu. Ama kendi iradesinde bir değişme olmaması gerektiği saplantısı nedenle; değişmeyi put diye; sapıklık diye kötülemekle; kendisinin asıl ve doğru olan olduğunu söylüyordu.
El süreçli inşalar içinde kölelerin sahibi olan sahiplikler; kendi aralarında köleci ittifaklı konsensüslerle oligarşiye dönüşmeye başladılar. Böylece yer yer ilk monarşinin El süreci tamamlanmış olacaktı. Oysa ön ittifakların içinde "üreten totem meslekli grupların, emek gücü sahiplikleri" vardı. Şimdi köle ve kölelerin üretim gücünün kişisi sahipliği vardı. Bu da yeni bir üretim hareketi değildi. Bu nedenle her iki zaman aynı biçimde akmıyordu. El’in kendisi, El’in kendi öncesine göre bilinenleydi.
El oluşurken, bilinir olan süreç; kendi öncesi olan süreç; İlahi dönemli süreçti. Bu nedenle El, ilaha göre zıt tanım olmakla bilinen “El ilah” ya da El illah veya Ellahtı. Siz ilahı bilmeden El’in neden ortaklığa karşı olduğunu da bilemezsiniz. Ya da El’in ortaklığa karşı oluşundaki celallenmesinin nedeni içinde El’in kendisinden önceki döneme tepki olduğunu çıkaramazsanız. Bu da anlak düzlemi içinde sizin süreci özümseyememiş olmanız demektir.
Bırakın El öncesi dönemi; El’in inşa olması bile ön ittifakın kendisi içinde, ittifakın totem meslekli gruplar düzleminde kendisini parça süreç oluşla her biri bir el egemenli süreçtirler. Bunların oligarşik sentezi yine bir ortaklıktır. Oligarşi de ilerdeki parçalı olacak süreçlerin bir araya gelmesiydi. Oligarşinin tevhidi olması içinde bir El, ön ittifaklardan sonra El’in ikinci kez oligarşin içinde ortaklığa karşı çıkışıydı.
Kolektif dönemler içinde (ilahi dönem içinde) kolektif özellik, bütün kişiler üzerine dağılım olan bir denklikti. Oysa El dönemi bütün kişiler üzerinde nimetin de külfetinde denklikle dağılım olmamakla vaat olunan sanal bir denkliği, mecazen söylenmekle; sahipliği olan tek kişiler seyittirler. Yani sahip efendilerdiler.
İşte El, kişileri sahip kılma bağlamında seyitler dışında herkesin üzerinde fiili bir gerçekleşme olmayandı. Kolektif belirme türü tutumu sadece rızk sahibi kılmadığı kişiler üzerine sanal bir atılılık içinde olduğu türlü vaatler iledir. İşte bu El seyitlik, kolektif dönemle herkesin üzerinde olan üretim hareketinin tüm özelliklerini; El seyitlerin şahsında birlemeyi anlam eder. Böyle olunca “tüm kişiler de olması gereken özelliklerin ve kolektif paylaşımlar; sadece El seyitler üzerinde özelliklerle kolektif limitet ortaklıklar olması demektir. Kişiler üretse dahi mal, mülk, servet türü sahiplik özelliği olmayanların, El olan karşısında eylem ve davranışlarının kulluk kertesini geçmemesi demektir.
Kul ya da kulluk karşısında, sahipliği olanlar da El seyitlerdir. El seyitler tüm olanı veya külli olanı sistem içi yani kolektif olanı temsil ediyordular. O nedenle El; Yehwe gibi ancak mal-mülk sahipliği olanların duyarlı olma, öğrenme ve bilmesi olanı "sen ilim olanı bilmekle de; tüm kullara denksin" diyecekti. Yani “elinin altında bulunan kölelerle bir olmayacaktı”. Bu da evvel ve ahir olma içinde tümel oluş dediğimiz külli oluş durumu El’in bir özelliği olmakla, El seyitler de kendi nezdinde bu tür El olan ıraları içerirdiler.
El seyit olan o kişi; sahiplik bilmesi olan iradesiyle tanımlıydı. Sahiplik tanımlı belirmesiyle sahipliği olmayan kullara kendi mal-mülk, servet sahipliğinin çekimiyle bağlanır. Yani mal mülk gibi üretim gücü; üretim gücünden yoksun kişilerin zorunlu olan üretim hareketi üzerinde, kişinin emek gücüne bağlanır. Üretim gücünden yoksun kişiler emek güçleriyle çalışırlar. Doymaları (beslenmeleri) dışında kalan emek güçlerini kendi sahiplerine terk ederler.
Emek güçlerini sahiplerine terk eden kölelerin terk ettikleri bu toplam emek gücü, köle sahiplerinin zenginliğini artırır. Sahiplerin köle emek güçleri üzerindeki sahiplikleri nedenle “artan” bu mal, mülk ve servet sömürüsü; efendilerin sahipliğini artırımlı, çoğalmış yapması; El’in zaitlik olan sıfatı altında gizlenir. Yani efendi kişi sömürdüğü emek gücüyle zengin olmuş değildir de; Zait olan El’in bu kişiye zait olan sıfatıyla “ikramda bulunup” kişinin malını mülkünü artırmasıyla kişi servet sahibi olmuş olur!
Rızk verme işinin “tanınması”; sürecin geçmiş ve zorunlu geri bağlanım yasasına göre tüm meşruiyet siz olmasıyla; meşruiyet siz olma üzerini örtme yapmanın ilk aşamasıydı. İkinci geri bağlanım yasasına göre çalışan biri, kendi çalışması içinde ya da grup kendi çalışması içinde doyduğundan fazla çalışmakla bu fazla çalışması kendisine veya grubuna kundura, kumaş, kitap, bilgisayar olukla dönüyordu.
İşte çalışanların emek gücü; El sahipli mantığın içinde köleleşen çalışanlarına, kumaş olukla; kundura olukla; bilgisayar olukla vs. dönmesi gerekenler; çalışanların kendilerine dönmüyordu. Çalışanların bu emek güçleri efendilerine kalıyordu. Efendilerin de, serveti olukla birikiyordu. Bu tarz birikmeler efendinin malını mülkünü artırmakla; efendilerin servetini çoğaltıyordu. El zait olan “tanınma” da bu tür geri bağlanım yasası olan yem borusunun efendiye bağlanması olan ikinci bir meşruiyet siliğin üzerini, örtülmesiydi.
Köleye dönmeyen emek gücünün sömürüsüyle ancak artan, çoğalan serveti şimdi El’in Zaitlik olan sıfatı yapmış oluyordu! Zaitlik efendinin sömürü kaynağının üzerini örten gözbağı oluyordu. Böylece bilginin ve bilincin de üzerini örtüyor. Bilme efendinin kendisinde kalıyordu. Fail de fiil de El’di! Bu gözbağı olucu söylem El’in mülkü artıran ve azaltan olmasının söylenmesiydi. Zenginliğiniz, fakirliğiniz ve köle oluşunuz El’dendi.
Zenginliğin, fakirliğin yapanı-edeni-öznesi yani faili El’di. Faili El olan eylemle yani fiille El; tanımlı bir belirmedir. El’in şahsında, fail ve fiil olan bu özellikti (sıfattı) bağ üzerinde kullar; El’e tevekkül edip biati olmanın beklentisi içindedirler. El’in zait ligi olan artırıcı, çoğaltıcı olan sıfatı; bu türden beklentisi olan vaatlere pek denk düşüyordular.
Bu nedenledir ki El dönemi içinde ortaya çıkan yoksulluğun zaitlik beklentisi olan sadaka, inayet, lütuf gibi gözbağı illüzyonları ilahi dönem içinde yoktu. Yani ilahi dönemlerin sadakası ve sadaka kültürü yoktu. Bu nedenle ön ittifaklar "sadaka malı, mülkü artırır (bereketlendirir) demiyordu. Demesini de bilmiyorlardı. Ve yine ilahi dönem “sadaka ömrü uzatır" diyen bir El kültürlü veciz sözleri hiç söyler değildiler. Çünkü ilahi dönemlerin sadaka kültürü üzerinde sömürme yapmakla ortaya koyacakları ne bir yaşamları ne de bir sadakalık yaşamlar üzerinde sürdürecekleri sömürüleri yoktu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.