- 519 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
El 11
Siz bugünkü süreciyle olan hale gelmezden önce, geçmişte de bugünkü gibi değildiniz. Geçmişiniz, bugünkü yapısal durumunuzladır. Sizin bugünkü pek çok haliniz, geçmişle; geçmişin inşası ile açıklanıp anlaşılır olur. Bugünkü haliniz de geçmişin içinde yoktur.
El ve hak sözcüklerinin "şimdiki kullanılan anlamı", geçmişte yoktur. Ön ittifakı süreç içinde tartışılan El ile oligarşiyi inşa eden El başkadır. Oligarşin olan El, ilk El’in sosyo toplumsal yapılı üretim tüketim olan paylaşımlar ilişkisine bağıntılı değişime dönüşmelerle oluşan, düşünsel evrimle olan El’in emperyalist şeklidir. Yani ilk inşacı El, şimdiki evrensel bilince uzanan olan El ile aynı El değildir. İlk inşacı El, şimdiki El’e gelişme referans olan El olmakla, kendisinin ileri sürecidir. Haldeki El, geçmişin konturları dışında, şimdiki zamanını da kapsar.
Şimdiki kendi zamanı içinde tanınmış olan El’in, inşası içinde El’in oluşma zamanı dediğimiz çocukluk hali varsa da; o çocukluk şartları şimdiki ortam içinde yoktur. Biz genellikle şimdi olup biteni geçmişle; geçmişte olup biteni şimdiye aynı kılarız. Şimdiki El şahsında, geçmişe dek bu süredurumların koşulları bilinmez, görünmez olurlar. O eski koşulların anlamı şimdi yeni söylemleriyle anlaşılır edilirler.
İnsanın geçmişteki acıkmasıyla günümüzdeki acıkması benzerdir. Ancak açlığını gideren şimdiki öznel oluşum ile şimdiki üretim hareketleri geçmişten çok farklıdırlar. Bu farklı durum nedenle; şimdiki öznenin geçmişteki özneye göre duygu, düşünce, yaşam şekli karşılaştığıyla, sorunlara ürettiği çözümleri; sosyo toplum ve sosyo toplumunda yararlanın düzeyleri, dünyayı ve yaşamı yorumlayış şekilleri vs. çok çok farklıdır. Bu nedenle:
Sözgelimi; geçmişin üretim ve nakil işleri deve kas enerjisi çevresinde oluşturulmuştu. Bu nedenle geçmişteki öznelerin duygu düşüncelerinin deve kaynaklı çıkarımlarla olması normaldir. Sağlık türü sağaltımlarına deve sidiği içmelerini dayanak yapan söylem ve anlatımları; öznelerin mantığı olmuştu. Geçmişteki sürecin sosyal anlamalı, mana kotarıcısı olan El ile bugünkü atomu parçalayan sürecin anlam kotarıcısı olan El, elbette aynı söylemli El olmayacaktırlar.
El, her gelişme, değişme ve dönüşme olan süreciyle her dönem içinde; kendi geçmişine göre gelişmiş; geleceğe göre çocukluk olan bir anlayıştır. Geçmişin çocukluğu, illüzyon edikle eşleştiği; üzerine modüle olduğu, nesnel gerçeklikle çağrışım odağı olmak dışındaki pek pek günümüz çocukluğuna örnek olmaz. Modülasyon günü ve El’i anlamaya, geri beslenin kaynağı olur. Şimdiki düzenlenişe manaca işlev devingenlik olmakla başka başka anlayışlara araçsallıktır.
Çünkü şimdiki üretim hareketleri ve onun düzenlenim bağıntıları değişse de, yaşamın geçmişte de şimdi de enerji sağlama ve enerjiyi düzenleme süreçli mekanizmaları ve gereksinimleri; dün de bugünde en temel sosyo toplumsa düzenlenmeli geri bağlanım yasalarımızdır. Değişenle bizim; hayatın; var oluşun değişen ahir ömrümüze göre; geri beslenme (bağlanım) aynı olmakla, aynı kalmaktadır.
Geçmişin anlatımı içindeki (çocukluk gelişimi içindeki) El’in söylem örnekleri içinde "şeyleri takdirle ben yaptım, ben ettim oldu" dediği söylemleri, organizma davranışlarına göre değildi. Bunları yok sayıp olup biteni (enerji sağlama ilişkilerini) salt kişi mal sahipliğine indirgemenin şiddetiyle süreci açıklıyordu.
Şimdiki sürecin söylemli El’i, deve sidiği sağaltımcısı olmaktan daha çok, Elbette canlı ve çevre bağıntılı zorunlu girişmelerin içinde ve organizma davranış psikolojisi ile organizma moleküler yapıları üzerindeki sürecin geri bağlanım yasalarıyla süreci söyler, olacaktır.
Kısaca El şimdi "sürekli" oluş içinde El olmakla vardır. Her sürekli oluşun "görece" kesikli duruma göre bağıntılı konuşmaktadır. Dünün görece bağıntılı söylemleri, bugünün göreceli durumları değildirler. Şu halde El söylemlerinin hangi görece duruma göre söylendiğini ve oluştuğunu bilmek geri bağlanım yasası için bir referans değerdir.
Şimdiki değişme dönüşme içindeki sosyal mantığa göre El’in bir önceki söylemi; El’in put olma halidir. Sosyal mantık sürece değişme dönüşme diyemediği için put der. Aslında put denen mantık, gericiliğin zımnen değişme dönüşmeyi kabul etmesidir. Hem değişme dönüşmeyi put söylemiyle kabul eder. Hem de put söylemiyle değişme ve dönüşmenin üzerini put kavramıyla örtüp, illüzyon eder. Neden put der?
Çok açık. El ne demişti? El özel mülk sahipliğine göre konuşmuştu. Çevresinde olup biteni bu mülk sahibi oluşa göre açıklayıp inşa eder duruma düşmüştü. Bu kararının kati ve değişmez olduğunu belirtmek için ne diyordu? “Evvel benim, ahir benim!” Yani şimdi durum ne ise bu durum baştan beri buydu ve böyleydi” diyordu. “Sonsuza kadar da bu böyle olacaktır” diyordu. “El’in iradesinde değişme yoktur” diyordu.
El değişmenin göze sokulduğu yerde mahcup düşmemek için yalancı duruma düşmemek için cehaleti besleyip; bilmezliği körükleyip; sömürmek için değişme olana değişme demez de; “biz öyle demedik onar azıtıp, sapıttılar. Kendisine yeni ilahlar yapıp taptılar. Şimdi biz doğrusunu söylüyoruz” gibi yuvarlak söylemler içine girer. Bu da azıp sapıtmakla; değişmez olanın değişmesi olmakla El’in bir başka açmaz yanını ortaya koyar.
El kolektif bağıntılı duruma göre olanı sanal ya da illüzyon olan bir karşı söylem yapmakla gerçek olanın sanal çağrışımıyla yapıcı gibi olur. Bu mantık ta yapısalcı (inşacı) bir sanal manalı süreç mantığıdır. Yani kolektif ligin tanınmaması belirimini veren ana tiril, sosyo öznel anlamalı mantığın bağ olum lamasıdır (meşruiyetidir). Bu süreç aynı zamanda da insanın kendisine ve toplumuna yabancı olmasının tanınması olan bir belirimle sosyo öznel anlayışa bir bağıntıdır.
El şimdiki zamanın göreceli bir durumu olukla kavranmakla, şimdiki zamana göre uygun olmuş olan bir El’dir. Söz gelimi başlangıç El’inin özel mülk sahipliği olan kaderleri ve iradeyi ikame etmek dışında ne evreni yaratmak gibi ne de evreni yönetmek gibi bir anlayışı ve sorunu yoktu. Bu nedenle El’in geçmiş göreceli durumları içindeki söylemlerini; bugünkü söylemleri gibi söyleyip anlatma işi de, şimdinin geçmişe yabancılaşma olmasının tam da kendisidir. Yani El, ön ittifaklı temel referans değerlerinde sapmıştır. El geri bağlanım yasaları olmamakla doğru ve gerçek değildir. İllüzyondur aldatmadır. Yalandır. Sömürüye kaynak bir anlatımdır.
Geri beslenin kaynaklı olmamakla, geri beslenin çevrimlerin kontrolünde çıkmış olan El mantığı zaten doğru değildir. El, günümüzdeki gibi zamanlar üstü olukla "daima diri olanın bir tanımlaması” olma anlamıyla da ortaya konmamıştı. El’in hay (canlı-diri-yaşam) olmazdan çok çok önce sahipliği vardı! Bu sahiplik evren ya da doğa sahipliği de değildi. Sadece insanın emek gücü ile ortaya konan; mal, mülk ve üretim güçlerinin sahipliğiydi bu sahiplik.
El, sahipliğini keyfi olukla tasarruf etmektedir. Tasarrufu olanı insana rızk olukla verip; rızk ile insanı da tasarruf edip insana boyun eğdirmektedir. Bu aşamada insanı yaratmadan bahsetmediği gibi yaratmış olmanın egemeni olmanın tasarrufundan bile bahis etmez. Mülk sahipliği olmanın avantajını bize rızk dağıtmış olmakla üzerimizde hakkı olduğunu söyler. Zoraki boyun eğdirici keyfiyetle olmanın görecesi içinde olmasıyla “tanınan” bir El’di. El’in önce ve diri olması fikri, kolektif süreci; kişi sahipliğine çevirir bir bağıntı değildi. Anamı ve mantığı da yoktu. Bu yüzden böyle bir anlamı söylemesi de gerekmiyordu.
Şimdiki daima var ve diri olan söylemiyle El; El hak olan El’di. Rızk verirle(!) üzerimizde tasarruf etmesi olan (hakkı olan) El’di. Karartma zaten sahiplikten çok “rızk verme” kavramıyla ortaya konuyordu. Dedik ya totem meslekleri girişmesinden önce ne rızk vardı, ne rızk veren vardı, ne de rızkı verilen vardı. Bu nedenle El kavramı geri beslenin yapamaz.
Geri beslenil çevrim olamayan bir şey de, oluşma değildir. Doğru değildir. Geri beslenin olanın da El gibi bir açıklamaya hiç ihtiyacı yoktur. El bile rızk gibi uyduruk bir geri beslenme ile kendisini açıklamak zorundadır. Gerçek değildir. Rızk ile ancak sizin üzerinizde belirleyici olandı. Rızk denilen süreç ortaya çıkmasaydı, rızk veren de olmayacaktı; El olmayacaktı. Yani ilk yapıcılığı içindeki El "daima diri olukla" insanın üzerinde belirleme hakkı olan değildi. Aksine El kolektif sahipliğe karşı, kendi mal mülk sahipliği olmakla, somut emek gücü açıklamasının yerine oturup; emek gücü sahipliğini rızk yapıp rızkla tehdit edip kandırmanın sanal bir oluşmasıydı.
Malı mülkü olan El, bu kendi kişisi malını mülkünü kişilere rızk diye vermekle; özel mülk sahipliğine bir geçiş döneminin ritüeli olma serüvenini yaşar. El, mal mülk sahipliği bağıntısı üzerinde ancak üreten “insanlara tanınma” ve “belirme” olur. Totem mesleği olmayan kabilelerin, yaygın mana gücü olma dışında; rızk veren, evreni yaratan, diri olan vs. El’i yoktur. Görece olagelen zaman içindeki ortaklığın karşısına kendisine ortakları tanımaz olarak kolektifin karşısına çıkan bir tanınma ve belirmedir.
El, güya kendisinin olan mülkü, kişilere rızk olarak dağıtmanın; "rızk verme bağıntısından" ötürü El, rızk verdiklerinin üzerinde tasarrufu olmanın hakkıydı. Bu nedenle mülkü (sahipliği) olup, rızk veren El, “rızk verdikleri üzerinde, tasarrufu (iradesi) olan El” olmakla da; "El haktı". İlk inşa oluşmasının içindeki El Hak’ın “tanınması” ve “belirme bağıntısı”; buydu. El’in bu görece yapısal oluş inşası içinde "her zaman diri oluşu" diyen; evrene sahip olan elçi gönderen bir “El Hakk’ın”; “anlam ve tanım” olması, yoktu.
El kendi sahiplik tanınmasıyla El’di. Sahipliğindekileri keyfi dağıtmanın tasarruf olan iradesiyle de üzerimize "hak" olandı. Yani üzerlerinde yönetme, irade etme, buyurma hakkı olandı. Sonuçta kendi üzerine kendi etkime bir dönüş ve çevrimle; Hak ta bir sahiplik ve tasarruftur. El bu yüzden ve bu görece bağıntı içinde "El hak" denmekle daha bir köleci vurgu pekişmesine; tanınma, belirme bağlacı oluyordu.
Bu anlamıyla "El hak"; olup biten sürecin sosyo özne anlaması içinde olan bir hakikatti (zihinsel gerçeklikti). Dışta olup biteni gerçeklikten koparmakla Elhak, süreci sosyal özneye göre mana eden sosyal söylemdi. El’in dışında kalanlara göre "hak" kavramı, El’de beklenmekle; "rızkı olan" anlamında yine bir "kişisel sahiplikti".
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.