- 855 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
511 – CEZA
Onur BİLGE
“Ceza’m,
Sen benim başıma gelen en güzel şeysin! Allah’ın cezası! Bir yönden mükâfatım, bir yönden azabım… Başımıza gelenler hak ettiklerimizmiş. Ceza, sadece müeyyide demek değilmiş. Aynı zamanda ödül anlamına da geliyormuş. Karşılık demekmiş aslında. Yani hak edilen… Öyle diyor Kaptan. Bu adamın yanında da bir şey konuşulmuyor! Hemen müdahale ediyor! Önceleri daha çok kızıyordum, alıştım artık. Birazcık da hoşuma gitmeye başladı. Mesela:
“Ne talihsizmişim ben yahu!.. Bendeki talih, Kör Salih!” diyorum.
“Öyle deme Necmettin! Şans mans, talih malih diye bir şey yok! Kader var! Yazgı var! Alınyazısı… Kalem yazdı, mürekkep kurudu! Ana plan sabit olduğundan bizim yazgılarımızın da ana hatları asla değişmez. Belki kısmen, duayla Allah’ın izniyle, dilediği kadarı değişebilir. “ diyor.
O da biliyor, yerin göğün kabul etmediği biri olduğumu… Kıtmir bile olamadığımı… Arkalarına takıldığı o imanlı gençler, gidecekleri yere onsuz gitmemişler. Sevdiği kadar ya da değil ama onu sevmişler, önemsemişler, kabullenmişler, aralarına almışlar! Onu Allah bile sevmiş! Korumuş, gözetmiş. Kur’an’da adı geçmiş. Cennete bile girecekmiş!
“İman edenleri sevdi, onları tercih etti, arkalarına düştü, yanlarına sokuldu diye bir köpek bile cenneti hak ediyor da bu insanlara ne oluyor ki isyan içinde cehennemi boylamak için çalışıyorlar!” diyor.
İster istemez düşünüyorum… “Kısmetsiz köpek!” diyorum kendime. Neye göz koyduysam, elimden kaptırdım! Sevdiğim kızlar gitti, anamın evi gitti, dükkânlarım gitti, karım, çocuklarım, param pulum gitti! Arzu ettiklerime ulaşamadığım gibi, edindiklerim de elimden çıktı. Köpek cenneti hak etmiş, ben bir parça dünyalık bile hak edemedim! Ah, aptal kafam!..
Analığım derdi, derdi de ben kulak asmazdım. “Sen adam olmazsın!” derdi. “Kadına kıza güvenme! Gözünün içine baka baka aldatırlar seni, elinde ne varsa yerler bitirirler, ipiğriüllah sipsivri küllah bırakır giderler! Zıpzırlak kalakalırsın ortada! Sen safsın, seni kandırırlar! Gel, ana sözü dinle! Benim dediğim kızı al! Zarar etmezsin! At gibi kız! Kara deve! Vur ne kadar yükün varsa sırtına, taşısın!” derdi.
“İpi pulah sivri külah kaldım ben de böyle!” dediğimde de çokbilmiş Kaptan: “O öyle değil! Onun aslı, ipallah sivri külah…” demişti.
Her nasılsa, neyse… Sadede gelelim… Ne kadar nasipsiz bir insanmışım! Hep dışlandım, itelendim, atı alan Üsküdar’a geçti, ben olduğum yerde kalakaldım! Arkalarından şapşal şapşal bakakaldım!
“Hangimiz yapayalnız değiliz? Hepimiz birer zavallıyız aslında. İnsan, Allah’ın varlığıyla var ve güçlü. O dayanağı alıverince, bitter o zaman! Onun için Necmettin, iman iman, yine iman! Onu muhafazaya bak! Bırak şu kadın kız işlerini! “Allah!..” de!” diyor bana akıl hocam, sırdaşım.
Elinde bir tespih, akşama kadar zikir çekiyor. Diyorum ki: “Abi, ne var bu kadar tekrarlayacak? Bir kere de, yürekten de, tamam! Bir kere dedin de Allah duymadı mı! Antikasın ha!”
“Anlarsın vakti saati gelince, Necmettin! Sen de anlarsın! “Ayşe!” dersin duyuramazsın, “Fatma!” dersin duyuramazsın, sen de “Allah!” demeye başlarsın!”
“Canım yanınca diyorum zaten!”
“Canını yakan da O! Tedavi edecek olan da O! Bu ara sokaklara biz de çok girdik çıktık, çok daldık çıkmaz sokaklara, perperişan geri döndük! Ana cadde selamet! Ana cadde emin! En kestirme yol, abidlerin, zakirlerin yolu…”
“Ben herkesi çok seviyorum abi. Bende deli deli bir sevgi var! Kalbim aşırı sevgi dolu! Hak edene de etmeyene de... Beni aptal yerine koyduracak kadar!”
“İyi de… Fazla abartıyoruz onları da sevgiyi de... Sevmek her insanın harcı değil. Allah vergisi... Sevgi tutkal... İnsanları birbirine bağlayan o! Onu aradan kaldırınca insanlar darmadağın olur! Toplum perişan... Temelde Allah aşkı olmalı! Gövdedir o! Diğerleri dal, yaprak, filiz... Allah’ı bilmeyen kulu bilir mi! En değerli sevgi, nefsi olanlar değil, Allah için sevmek... Beklentisiz... İçine hiç bir çıkar karışmamış... Öyle sevebiliyor musun? Ondan haber ver!”
“Karşılık beklemeden sevebilmeyi başarabildiğimi sanıyorum ama…”
“Aması var işte! Değil mi? Biz, bütün kalbimizle severiz, güneş gibi yayarız sevdiğimizin üzerine sevgimizi, ışın ışın... Biraz fazla sıcak gelir bazısına, yanar, şikâyete başlar... Yine güneş gibi toplarız, dağıttıklarımızı, çekilir gideriz, dağların ardına... Tekrar doğarız bir başka güne... Yayacak yer ararız, duygularımızı, son nefese kadar ama bana hak edecek olanı göster!”
“Yani şimdi sen, bu yaşında, karşına sevgini hak edecek birisi çıksa sever misin? Âşık olur musun yani?”
“Neden olmasın! Aşkın yaşı mı var! Bazen farkına bile varmaz insan, duymaya başladığı sıcaklığın. Yavaş yavaş artar ısısı sevginin... Fark ettiğimizde, iş işten çoktan geçmiştir! Dikilir güneş gibi tan tepeye, yakar ha yakar, aşkın öğle vakti… Fakat çok fazla oyalanamaz orada, yavaş yavaş kayar gün batımına doğru... Dünyevi sevgiler, günler gibidir. Oysa Allah aşkı öyle midir ya! Bir sonsuz dağa tırmanır gibidir... Ne kadar seversek sevelim, şikâyetsiz ve üstelik karşılığını alarak artar da artar… Asla rampayı dönmez! O dağın doruğuna ulaşmaya insanın ömrü yetmez! Hiçbir Allah âşığı o dağın arkasına geçememiştir. Geri dönen olmuş mudur? Çok olmuştur! Allah şaşırtmasın! Kayma tehlikesi her zaman vardır, Allah muhafaza etsin cümlemizi! Daima tırmananlardan eylesin! Amin!..”
“Ben, belli başlı iki defa ölürcesine sevdim, ömrüm boyunca. Hep tek bir kişi olmuştur benim için ve onu tüm insanların üstüne koymuşumdur. Kıyasıya sevmişimdir onu! Şiirler yazmışımdır adına, türlü türlü anlatmışımdır sevgimi, ona da yaşatmaya çalışmışımdır ana ne yazık ki hep geç kalmış, yoksulluğumdan ve beceriksizliğimden başkasına kaptırmışımdır!”
“Mecazi aşklara takılı kalmışsın sen. Benim de öyle bir aşkım olmuştu fi tarihinde. Bazen Azrail’im dedim ona... Bazen benimle hiç konuşmamasından şikâyet ederdim, düşman kesilirdim adeta! Allah aşkı öyle mi ya! Anamızı babamızı, eşimizi, evladımızı alır, yine de gönüllerimizin başköşesindeki yerinde kalır, hiç eksilmez O’nun aşkı! Süfli sevgilerde, kendi yaratır, kendi tapar insan.
Bazen deli gibi seviyordum, bazen çılgınca nefret ediyordum ondan! Aşkla nefret yarış halindeydi içimde. Zaman zaman biri diğerini geçiyordu ama sonunda nefretim, aşkımın ikindi gölgesi halini aldı ve yarışı açık ara farkla kazandı. Üzülüyor, bir sağa bir sola vuruyor, çırpınıyordum aşkımın ıstırabından ama yine de yaşamaktan usanmıyordum onu hayal dünyamda ve acımsı bir mutluluğun tadını almaya devam ediyordum, oburca…
Hayalle gerçek arasında bir hal vardı sadece... Hali yaşayamadım hiç, doya doya… Yaşadığım hayal de gerçek gibi maziye gitti ve aralarında hiçbir fark kalmadı. Yaşadığım gerçekler de, yaşamış gibi hissettiğim hülyalar da yalan oldu. Bir de biz, gururlu insanlarız. Birisinin aşkından ölsek bile, o da bize âşık olsa bile asla konuşmaz, hislerimizi söylemeyiz! Belki de sunduğumuzda buharlaşacak, kaybolacak gibi gelir, yaşasın isteriz. Ondan içimizde yoğurur dururuz, yıllarca... Bizim hedefimiz de yoktur, cinsellikle işimiz de... Duygularımız dörtnaladır, cinsellik bayağıdır ve çok gerilerde kalır.”
“Bende de aynı hadise, abi… Kronik vaka…”
“En tehlikelisi, sevmek değil, yaratıp tapmak... Öylesine ki şirk yapacağım korkusu kaplardı içimi!
Kaçmak isterdim o duygulardan! Kendimden kaçmak... Ben de bir şeyler karalardım o vakitler… Şiir denir mi bilmem. Destan kabilinden… Yazardım yazardım, bitmezdi! Bir amansız mücadele sergilenmiştir yazdıklarımda, nefsimle... Çok arkadan gelir, cinsellik… Dedim ya, nal mıh toplayarak…”
“Güzeli, o büyüleyici güzelliği yaratan kim? O değil mi?”
“Sevgiyi de, sevgiliyi de, sevecek gönlü de yaratan O’dur ama iki cihanda da mutlu olmak istiyorsan, bütün engel ve de çengel olan sevgilere rağmen en çok ama en çok O’nu ve Resulümü sevecek, gösterilen doğru yolda yürüyeceksin! Hürsün! Karar senin!”
İşte Ceza’m, Kaptan denen illet, böyle bir illet! İster kabul et, ister reddet! O da ayrı bir ceza bana! İkiniz de madalyonlar gibisiniz. Yazınız da var turanız da…
Bir yüzünüz nimet, bir yüzünüz eziyet! Benimkiyse apaçık zillet!
Haydi, artık bir telefon et! Davet et!
Kısmetsiz Köpek”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 511
YORUMLAR
İnsanlar kaderlerini veya geleceklerini, diyelim kendi yaparlar.Sonra da ''alın yazısı veya kader'' diye bahane buluyorlar.Ne demişlerdi gel Necmettin şu kızı al zarar etmezsin,değil mi? Ama inat ettin diğerini aldın.Fakat sen de haklısın belki de onların istediği kızı sevmiyordun.Lakin onu almış olsaydı Necmettin ve aynı şeyler başına gelseydi, bu kez onlar değil, Necmettin onların başına kalkacaktı.O zaman da kaybedilen dünyalıklar için devamlı aile suçlanacaktı.Dediğim gibi herkes geleceğini kendi yapar.Ben kadere inanmam.Güzel bir yazıydı zevkle okudum. İyi sabahlar
Onur BİLGE
KADERE İNANMAK, İMANIN ESASLARINDANDIR. Aksi halde İMAN eksik olur. Bizi kurtaracak olan İMANdır. İman TAM olmadıktan sonra ibadet deiyi ameller de boşunadır.
Sevgiler...
İmanın ve İslam'ın şartları
Sual: Her müslümanın bilmesi gereken zaruri iman bilgilerini kısaca bildirir misiniz?
CEVAP
Zaruri gereken iman bilgisi, imanın ve İslam’ın şartlarıdır. Kısaca aşağıda bildiriyoruz. Geniş olarak Amentü’nün esasları kısmında bilgi var.
İmanın şartları şunlardır:
1- Allah’a inanmak
Allahü teâlâ, vacib-ül-vücud [varlığı lazım olan] ve hakiki mabud ve bütün varlıkların yaratıcısıdır. Ondan başka ilah yoktur. Allahü teâlâ zamandan, mekandan münezzehtir. Hiçbir şeye benzemez.
Allahü teâlânın, sıfat-ı zatiyyesi altıdır:
Vücud,
Kıdem,
Beka,
Vahdaniyyet,
Muhalefet-ün lil-havadis,
Kıyam bi-nefsihi.
[Vücud var olmak, Kıdem varlığının öncesi olmamak, Beka varlığı sonsuz olmak, hiç yok olmamak, Vahdaniyyet ortağı, benzeri olmamak, Muhalefet-ün lil-havadis hiçbir şeyinde, hiçbir mahluka, hiçbir bakımdan benzememek, Kıyam bi-nefsihi varlığı kendinden olmak, hep var olması için, hiçbir şeye muhtaç olmamaktır.]
Sıfat-ı sübutiyyesi de sekizdir:
Hayat,
İlm,
Sem',
Basar,
Kudret,
İrade,
Kelam,
Tekvin.
[Hayat diri olmak, ilm bilmek, sem' işitmek, basar görmek, kudret gücü yetmek, irade istemek, kelam söylemek, tekvin yaratmaktır.] Bu sıfatları da kadimdir.
2- Meleklere inanmak
Melekler, hayat sahibi, diri, nurani yaratıklar olup, akıl sahibidir. Allahü tâlânın sevgili ve kıymetli kullarıdır, ortakları ve kızları değildir. Allahü teâlânın emirlerine itaat ederler, isyan etmezler. Günah işlemezler. Kendilerine verilen emirleri yapmaktan başka işleri yoktur. Erkek ve dişi değildir. Evlenmezler, doğurmazlar, çoğalmazlar, çocukları olmaz, yiyip içmezler. Meleklerin kanatları var, ama, nasıl olduğunu bilemeyiz.
Her insanın bütün işlerini yazan meleklere, Kiramen katibin denir. Sual meleklerine Münker ve Nekir denir. Meleklerin en üstünleri şunlardır: Cebrail, İsrafil, Mikail, Azrail.
3- Kitaplara inanmak
Allahü teâlânın gönderdiği kitaplar çoktur. Din kitaplarımızda bildirilen ise, 104 kitaptır. Bunlardan 100’ü küçük kitaptır. Bu küçük kitaplara suhuf denir.
100 suhuf şu Peygamberlere inmiştir:
10 suhufu, Âdem aleyhisselama,
50 suhufu, Şit aleyhisselama,
30 suhufu, İdris aleyhisselama,
10 suhufu, İbrahim aleyhisselama.
Dört büyük kitap ise şu Peygamberlere inmiştir:
Tevrat, Musa aleyhisselama,
Zebur, Davud aleyhisselama,
İncil, İsa aleyhisselama,
Kur'an-ı kerim, Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselama.
4- Peygamberlere inanmak
Peygamberlerin ilki Âdem aleyhisselam ve sonuncusu, bizim Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamdır. Bu ikisinin arasında, çok Peygamber gelmiş ve geçmiştir. Sayıları belli değildir. 124 binden çok oldukları meşhurdur.
Peygamberlere iman etmek, aralarında hiçbir fark görmeyerek, hepsinin Allahü teâlâ tarafından seçilmiş sadık, doğru sözlü olduklarına inanmak demektir. Onlardan birine inanmayan kimse, hiçbirine inanmamış olur.
Âdem aleyhisselamdan, son Peygamber Muhammed aleyhisselama kadar bütün Peygamberler, hep aynı imanı bildirmiş, ümmetlerinden aynı şeylere iman etmelerini istemişlerdir. Yahudiler, Musa aleyhisselama inanıp, İsa aleyhisselama ve Muhammed aleyhisselama inanmazlar. Hristiyanlar, İsa aleyhisselama inanıp, Muhammed aleyhisselama inanmazlar. Müslümanlar ise, bütün Peygamberlere inanırlar yani kabul ederler.
Peygamberlerin sıfatları şunlardır:
Emanet [emindir],
Sıdk [her işi doğrudur, yalan söylemez],
Tebliğ [Dini eksiksiz bildirir],
Adalet [her işte hakkı gözetir],
İsmet [günah işlemez],
Fetanet [çok akıllı, anlayışlı, zeki],
Emnül-azl [peygamberlikten azledilmez yani peygamberlik ellerinden alınmaz.]
Allahü teâlâ, ilk insan ve ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselamdan beri, her bin senede din sahibi yeni bir Resul vasıtası ile, insanlara dinler göndermiştir. Bunlar aracılığı ile, insanların dünyada rahat ve huzur içinde yaşamaları ve ahirette de sonsuz saadete kavuşmaları yolunu bildirmiştir. Kendileri ile yeni bir din gönderilen Peygamberlere (Resul) denir. Resullerin büyüklerine (Ülülazm) Peygamberler denir. Bunlar, Âdem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed aleyhimüssalatü vesselamdır. Yeni bir din getirmeyip, insanları, daha önceki dine davet eden Peygambere Nebi denir.
Peygamber efendimizden sonra, hiç Peygamber gelmeyecektir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Muhammed [aleyhisselam], Allah’ın Resulü ve Peygamberlerin sonuncusudur.) [Ahzab 40]
5- Ahiret gününe inanmak
Herkes öldükten sonra dirilecek, hesaptan sonra Cennet veya Cehenneme gidecektir. Cennet ve Cehennem şimdi vardır. İkisi de sonsuzdur. Müslümanlar Cennette ebedi, kâfirler de Cehennemde ebedi kalacaklardır.
Kıyametin ne zaman kopacağı bildirilmedi. Fakat, Peygamber efendimiz kıyametin birçok alametlerini ve başlangıçlarını haber verdi:
Hazret-i Mehdi gelecek, İsa aleyhisselam gökten inecek, Deccal çıkacak. Yecüc Mecüc denilen kimseler her yeri karıştıracak. Güneş batıdan doğacak. Büyük depremler olacak. Din bilgileri unutulacak, kötülük çoğalacaktır.
6- Kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmak
İnsanlara gelen hayır ve şer, fayda ve zararın hepsi, Allahü teâlânın takdir etmesi iledir.
Kader, Allahü teâlânın ezeli ilmi ile, insanların ve diğer mahlukatın yapacağı işleri bilmesi ve dilemesidir. Bunun yaratılmasına kaza, ikisine birden kaza ve kader denir.
Her şeyi ve insanların iyi, kötü her işini Allahü teâlâ yaratıyor ise de, insanlara İrade-i cüziyye vermiştir. İnsan, irade-i cüziyyesini kullanarak iyilik yaratılmasını isterse sevap, kötülük yaratılmasını isterse günah kazanır. İnsan günah işlerse cezasını, sevap işlerse mükafatını görür. Yani Allahü teâlâ hiç kimseye zorla günah işletmez.
İslam’ın Şartları
1- Kelime-i şehadet getirmek
[Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü] demek. Manası şudur:
(Ben şehadet ederim ki, [Yani görmüş gibi bilirim ve bildiririm ki] Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed aleyhisselam Onun kulu ve resulüdür.) [Resulullaha inanmak demek, Onun bildirdiklerinin tamamını kabul etmek, inanmak ve hepsini beğenmek demektir.]
2- Namaz kılmak
Akıl baliğ olmuş yani ergenliğe girmiş akıllı her müslümana günde beş vakit namaz kılmak çok önemli bir farzdır. Namaz dinin direğidir. Namaz kılmamak en büyük günahlardan biridir. Kılmayanın imanla ölmesi çok zordur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Namaz kılan kıyamette kurtulur, kılmayan perişan olur.) [Taberani]
3- Zekât vermek
Nisap miktarı yani borçlarını düştükten sonra alacaklarıyla beraber elinde 96 gram altın veya bu değerde, para veya ticaret malı olanın kırkta birini zekât vermesi farzdır. Meyve ve tarla mahsulünün de onda birini fakire vermek farzdır. Bu onda bir zekâta da uşur denir.
(Zekât vermeyene Allahü teâlâ lanet eder.) [Nesai]
4- Oruç tutmak
Ramazan ayında, bir ay oruç tutmak farzdır. Tutmamak büyük günahtır.
5- Hac etmek
Mekke-i mükerreme şehrine gidip gelinceye kadar, geride bıraktığı çoluk-çocuğunu geçindirmeye yetişecek maldan fazla kalan para ile oraya gidip gelebilecek kimsenin, ömründe bir kere, Kâbe-i şerifi tavaf etmesi ve Arafat’ta durması farzdır.
İnandım demek yeter mi?
Sual: Hadis-i şeriflerde Kelime-i şehadeti getiren Müslüman olur deniyor. Bir kimse, inanmadan kelime-i şehadet söylese veya inansa, ancak Amentü’deki esaslara inanmasa yine Müslüman mıdır?
CEVAP
İman tarif edilirken, dil ile ikrar kalb ile tasdik deniyor. Kalb ile tasdik etmedikçe Müslüman olamaz.
Kelime-i şehadet, Allahü teâlânın var ve bir olduğuna, Ondan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın Allah Resulü ve son Peygamberi olduğuna ve bildirdiklerinin hepsine inanmak, hepsini beğenmek demektir. Yoksa, tarihi bir olayı anlatır gibi, öyle bir Peygamber vardır demek değildir. Ben O yüce Peygambere ve bildirdiklerinin hepsine iman ettim, hepsini beğendim, hepsi doğrudur, yanlış olma ihtimali yoktur diye kesin inanmak demektir. Dolayısıyla, Amentü’deki bütün esaslara inanması gerekir. İnanmadıkça, hatta inanıp da beğenmezse yine Müslüman olamaz. İmanın şartlarının birini kabul etmeyen veya dindeki meşhur bir farzı, bir sünneti veya bir haramı kabul etmeyen, beğenmeyen de Müslüman olamaz. İslamiyet’i bir bütün olarak kabul etmesi ve beğenmesi gerekir.
Hadis-i şerifler, İslam âlimlerinin açıklaması olmadan okunup anlamaya çalışılırsa tehlikeli olur, insanı küfre kadar götürür. Mesela aşağıdaki hadis-i şerifi, yukarıdaki açıklamalar dahilinde anlamak gerekir:
(Rab olarak Allahü teâlâya, din olarak İslâm'a, [son] Resul olarak Muhammed aleyhisselama [Onun bildirdiklerinin hepsine] inanıp razı olan, beğenen kimse [Müslüman’dır ve bu imanla ölürse] Cenneti hak eder.) [Müslim, Nesai]
İnanmak, sevmek ve beğenmek
Sual: Bir kimse, Amentü’deki imanın şartlarına inansa ve dille de söylese, ama bazı Müslümanları sevmese, bazı gayrimüslimleri sevse veya dinin emirlerinden bazılarını, kabul etmekle beraber beğenmese, imanına zararı olur mu?
CEVAP
Bunları yapan kimse, Müslümansa kâfir olur. Mesela, (Kapanmanın Allah'ın emri olduğunu biliyorum, ama bu hüküm eski asırlar için geçerliydi, günümüzde tesettüre gerek yok) demek veya (Hristiyanların kâfir olması, o zamana aittir, günümüzdekiler kâfir değildir) demek yahut (Hazret-i Osman’ı sevmem, ama Ebu Leheb kâfir de olsa, Peygamber efendimizin amcası olduğu için onu severim) demek küfürdür, çünkü imanın esası, temeli Allah'ın dostlarını [Müslümanları] sevmek ve düşmanlarını [kâfirleri] sevmemektir. Çünkü Peygamber efendimiz, (İmanın temeli, Allah’ın dostlarını sevmek ve Onun düşmanlarını sevmemektir) buyuruyor. (İ. Ahmed)
Hadis-i şerifte bildirilenin aksini yapan yani, Ebu Leheb’i seven, Hazret-i Osman’ı sevmeyen, imanın temelini dinamitlemiş ve İslâm binasını yıkmış olur.
Allahü teâlâ, dinimizde eksiklik bırakmadığını, Kur'an-ı kerimdeki hükümlerin Kıyamete kadar devam edeceğini bildirirken, (Tesettür, eski insanlar içindi) ve (Eski Hristiyanlar kâfirdi, şimdikiler Müslümandır) demek, Allah'ın emrini beğenmemek olur. Bu ise küfürdür.
Peygamberler üstündür
Sual: Din kitaplarında, meleklere iman anlatılırken, peygamberlerden önce bildiriliyor. Bu, meleklerin peygamberlerden üstün olduğunu göstermez mi?
CEVAP
Hayır, göstermez. Melekler, her canlıdan önce yaratıldığı için, önce meleklere iman edilmesi bildirildi. Kitaplara iman da, peygamberlerden önce bildiriliyor. Kur’an-ı kerimde de, inanılacak şeylerin ismi, bu sırayladır. (Herkese Lazım Olan İman)
Peygamberler, meleklerden üstündür. İslamiyet’e uyan Müslüman, yükselir, meleklerden üstün olur. Nefsine ve kötü arkadaşa uyarak, İslamiyet’ten uzaklaşan, alçalır, hayvanlardan daha aşağı olur. (İslam Ahlakı)
Aşağıdaki âyet-i kerimede de, melekler, kitaplardan ve peygamberlerden önce bildirilmiştir.
(Asıl iyilik, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanmak…) [Bekara 177]
Hatice Müge
Onur BİLGE
Leküm diyniküm veliye din.
Sevgiler...
Hatice Müge
Ödül ceza olamaz sevdiğin haz duyduğun bir şey asla ceza diye adlandirilmamali ellerinize yüreğinize sağlık kafam karıştı anliyamadim😍
Onur BİLGE
Arapçada CEZA, KARŞILIK demektir. Mewlekleri yoran salavat olarak geçen en sevap ve en kısa salavat: "CEZAALLAHÜ ANNA SEYYİDİNA MUHAMMEDİN MA HÜVE EHLÜH... Anlamı: ALLAH'IM, HAZRETİ MUHAMMED S.A.V. İN CEZASINI (Yaptıklarının karşılığını) VER . Bu salavatın her okunuşunda bir taife melek bir ay boyunca okuyan için dua edermiş.
Sevgiler...
Onur BİLGE
Meleklerin sevabını yazmaktan yorulduğu salavat
————
MUHAKKAK Kİ, ALLAH VE MELEKLERİ, PEYGAMBERE HEP SALAT İLE İKRAMDA BULUNURLAR EY İMAN EDENLER, HAYDİ ONA TESLİMİYETLE SALAT VE SELAM GETİRİN! (Ahzab Suresi 56)
Salat,Allah’tan rahmet,meleklerden istiğfar,müminlerden dua demektir
—————-
SALAVAT:”Cezallahü anna Muhammeden ma hüve ehlüh”
MANASI BUDUR: “Allah, bizden taraf Hz. Muhammed (a.s.m)’e layık olduğu mükâfatı versin.” veya Allah Teala Muhammed’i bizim adımıza mükafatlandırsın ki o zaten buna ehlildir!” veya “Allahım O’nu layık olduğu şekilde mükâfatlandır.” veya
Allahü Teala,Muhammed(Aleyhisselamı) biz ümmetine olan merhametinden dolayı layık olduğu bir mükafatla en yüksek dereceye erdirsin.Elbette samimi olarak söylenen bu sözün pek çok sevabı vardır.
SEVABI:Hz. Abdullah b. Abbas anlatıyor: Hz. Peygamber (asv) şöyle buyurdu:
“Kim, ‘cezallahu anna muhammeden ma hüve ehlüh’ derse 70 bin melek ona sevap yazarlar.”
Ceza” bizim Türkçedeki gibi değil, “layığını ver” anlamında. Ama o nedir? “Ma Hüve ehlühü; onu ben bilmem, anlayamam, kavrayamam. Ama Sen O’na [neyse değeri] onu ver Allahım” diye bir salavat..
Kısaca anlamı şöyledir: Allahü Teala,Muhammed(Aleyhisselamı) biz ümmetine olan merhametinden dolayı layık olduğu bir mükafatla en yüksek dereceye erdirsin.
Nasıl, birisine “Allah senden razı olsun be kardeşimm. Nasıl beni sıkıntıdan kurtardın” der gibi.. Rasülü HAYAL EDER kişi:Ya Rasulallah, cezallahu anna seyyidina Muhammeden ma Hüve ehlüh..
Diyorsunuz ki: Ey Allahım,ben O’nu kavrayamam,ben O’nu anlayamam. Benim O’nu anlayacak, kavrayacak gücüm yok. Rasulün. Ama O’nu Sen biliyorsun. Çünkü, Senin Rasulün. O’na hak ettiği mevkiyi ver. Cezallahu anna seyyidena Muhammeden ma Hüve ehlüh. Müthiş bir salavat.!
Siz orda diyorsunuz ki,Ey Allahım, benim O’nu anlamam ve kavramam mümkün değil. Ama O’na hak ettiği karşılığı ver, mevkiyi ver
Cenabı Hak’tan yardım dileyerek,”Ya Rabbi,O Yüce Peygamberin Hz.Muhammed’in (a.s) kadrü kıymetini, yüksek değerini biz bilemiyoruz.Sen (c.c.) O’na (a.s) layık olduğu sonsuz bir mükafatla en yüksek derece ve makamlara erdirerek mükafatlandır.”diye dua ve niyazda bulunmuş oluyoruz”
*Biz müslümanların,Peygamberimiz HzMuhammed’in(sav) en yüce makamlara nail olmasını dilememiz, O yüce Peygambere getireceğimiz en güzel salevat olacaktır
Biz aciz ümmetlerinin O yüce Peygamberin layık olduğu bir şekilde O’nu övmesi,ve O’na salevat getirmesi mümkün değildir. Onun için bizler, kendi acizliğimizi anlayıp,Cenab-ı Hak’tan yardım dileyerek; dua ve niyaz ediyoruz.
*İbn-i Abbas’dan rivayetle:”Bu salavatı okuyan kimse yazıcı meleklerden 70 MELEK, 1000 SABAH ve 1000 AKŞAM sevap yazmayı yetiştirmek için zorluk çekerek yorulur ve ancak yazabilir.””demiştir veya “Kim, ‘cezallahu anna muhammeden ma hüve ehlüh’ derse 70 bin kâtibi/meleği sabahta çalıştırmış olur/ona sevap yazarlar.” (Mecmau’z-Zevaid, 10/163).
Bu salâvatm 124.000 salâvat-ı şerife yerinde olduğu mana âleminde Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tarafından bildirilmiştir.
Zamanın kutbu Mehmed Bekrî Hazretleri buyuruyor ki: “Bir kimse ömründe bu Salavat-ı Şerife’yi bir defa okur da cehenneme dâhil olursa, Huzur-u İlahî’de benim yakamdan tutsun.”
Ahmed Tîcânî Hazretleri yan uyanık bir halde iken bu Sala- vatm faziletini Resulullah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e sorar. Cevaben: “Bir kimse bu Salât’ı bir defa okursa, zamanın başından Salâvat getirenin okuduğu zamana kadar insan, cin ve meleklerin getirdiği Salâvata denk sevap kazanır. Günahları da bağışlanır” buyurmuşlardır.
NOT:DELAİL-İ HAYRAT”I 70.000 DEFA OKUMAYA DENKTİR, diyende var( ?)
alıntı