- 1391 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
ÇATKUYU KÖYÜNE KAYMAKAM GELDİ
MAZİYE YOLCULUKLAR - 245
ÇATKUYU KÖYÜ ANILARI–14
12 Eylül Askeri darbesi tüm hızıyla halka kan kustururken, yaz tatilini Çatkuyu Köyünde geçiriyordum.
İhbarın, iftiranın zincirlerini koparttığı bu karanlık günlerde, Adıyaman’a gitmem akıl işi değildi.
Çatkuyu Köyünde sevdiğim insanlarla günlerimi geçiriyordum.
Çatkuyu Köyünde sessiz ve sakin bir gündü. Vakit öğlenden önceydi.
Sevgili dostum Hasan Hüseyin Adak ile okulun karşısında bulunan çeşmenin üst tarafındaki yamaçta çimenlere oturmuştuk.
Hasan Hüseyin Adak öğrencilerim Ramazan Adak ile Fakriye Adak’ın babasıydı. Kendisi güzel, sohbeti güzel, dostluğu güzel, dürüst bir insandı. Sevdiğim, saydığım bir dosttu. Eşi kardeşim gibiydi. Yemeklerini yediğim, çaylarını içtiğim değerli insanlardı.
Çimene oturmuş sohbet ediyorduk.
Yolda geldiğini gördüğümüz cip, okulun önüne gelince durdu. Önce cipin şoförü aşağı indi. Koşarak yan taraftaki kapıyı açtı. Cipten takım elbiseli, kravatlı bir bey indi. Cipin arka kapısında takım elbiseli, kravatlı Milli Eğitim Müdürümüz Halit Bey aşağı indi.
Misafirlerimi karşılamak için çimenden kalkıp okula doğru gittik. Misafirler geldiğimizi gördükleri için okulun dış kapısında bizi beklediler.
Yanlarına gittiğimizde hoş geldiniz diye tokalaştık.
Milli Eğitim Müdürümüz Halit Bey, yanındaki takım elbiseli, kravatlı kişiyi bize tanıttı:
— Sinanpaşa İlçesi Kaymakamı Hayati Soylu Bey.
Ben de kendimi tanıtım:
— Çatkuyu Köyü Müdür Yetkili öğretmeni Mahmut Cantekin.
Sonra yanımdaki Hasan Hüseyin Adak’ı tanıttım:
— Çatkuyu Köyü sakinlerinden, iki öğrencimin velisi Sayın Hasan Hüseyin Adak.
Okulun dış kapısını açtım.
Okulun dış kapısı genişliğinde okulun girişine ve lojmanın merdivenlerine kadar yol yapmıştım. Öğrencilerimle birlikte yola taş döşemiş, taşların üzerine kum dökmüştüm. Öğrencilerim benim için çok kıymetliydi. Ayakkabıları yağmurlu günlerde çamur olmamalıydı.
Kapının girişinden başlayarak yolun sağını ve solunu uygulama bahçesi yapmıştım: Domates, biber, patlıcan, soğan, sarımsak, pırasa, nane, tere, maydanoz, marul yetiştirmiştim. Bahçe yemyeşildi. Domatesler, biberler, patlıcanlar dallarda sallanıyorlardı.
Okulun bahçe duvarının iç tarafında diktiğim kavaklar ve fidanlar boy vermiş, yapraklanmışlardı. Hafif rüzgârda nazlı nazlı sallanıyorlardı.
Kaymakam Bey dış kapıdan okulun bahçesine girdi. Birkaç adım attıktan sonra durdu. Okulun alt tarafındaki domatesleri, biberleri, patlıcanları hayranlıkla seyretti. Soğanlara, sarımsaklara baktı. Nazlı nazlı sallanan kavaklara, çamlara baktı. Lojmana doğru döndü. Lojmanın önündeki yeşilliği gözden geçirdi. Diktiğimiz ağaçlara baktı. Yüzünde bir memnuniyet belirmişti.
Bana döndü:
— Öğretmenim bu sebzeyi kim ekti? Kim yetiştirdi? Bu ağaçları kim dikti?
Ben saygılı bir şekilde cevap verdim:
— Sebzeyi eşimle birlikte diktik ve yetiştirdik. Kavak ve çamları ben diktim. Sevgili öğrencilerim de ağaç dikiminde bana yardımcı oldular.
Kaymakam yaptığımız yolda yürümeye devam etti. Okulun üst tarafında kömürlüğümüz vardı. Kömürlüğün önünde beslediğim inek bağlıydı. İnek ve buzağısı çimenlerin üstünde, gölgede uzanmışlardı. Aldığım otuz beş tavuk ve horoz önüne attığımız buğdayı yemekteydi.
Kaymakam bey inek ve buzağısına baktı. Karınlarını doyurmaya çalışan tavuklara ve horozlara baktı. Uzun süre seyretti.
Kaymakam Bey birden bana döndü:
— Öğretmenim! Bu inek, buzağı kimin? Bu tavuklar, horozlar kimin?
Yine saygıyla karşılık verdim:
— İneği, tavuk ve horozları ben aldım, besliyorum efendim. Bir yaşında bebeğimiz var. Onun süt, bizim de süt yoğurt ihtiyacını karşılamak için inek ve buzağıyı aldım. Tavuk ve horozları da yumurta ve et ihtiyacımızı karşılamak için aldım. Yemeğe gelen misafirlere horoz kesip yediriyoruz. Dağ başı köylerde görev yapan öğretmenler hazırlıklı olmalı. İlçeye istediğimiz zaman gidip gelemiyoruz. Köyde bakkal, kasap yok.
Kaymakam Bey verdiğim yanıttan memnun kalmıştı. Yüzü gülüyordu.
Yanında konuşmalarımızı dinleyen İlçe Milli Eğitim Müdürü Halit Beye döndü:
— Halit Bey! İşte benim görmek istediğim öğretmen Mahmut Cantekin gibi olmalıdır. Teşekkür ederim öğretmenim. Öğretmen dediğin asalak olmamalı. Köylüden süt, yoğurt, yumurta, sebze beklememeli. Yoksul köylüye yük olmamalı. Onların sırtından geçinmemelidir. Onların eline bakmamalı. Hem öğretici hem de üretici olmalıdır. Köylüye örnek olmalı, onlara yardımcı olmalıdır.
Böyle konuşan bir kaymakamı ilk defa görüyordum. Fırça atar mı diye beklerken yaptıklarımı takdir etti.
Sevindim. Mutlu oldum. Yaptığımın doğru olduğuna inanıyordum. Uygulama bahçesi yapmak yönetmenlikte vardı. İnek, tavuk, horoz beslemek yönetmenlikte yoktu. Bürokrasi çarkı yöneten bürokratların elindeydi. Bürokratın kişiliği, kültürü tavırlarına yansırdı. “YASAK” diyebilirdi.
Cumartesi ve Pazar günleri okulu açarken, öğrencilerime ücretsiz ders verirken bile “YASAK” diyecek bir bürokrat karşıma çıkar mı diye endişelenmedim dersem yalan söylemiş olurum.
Genç ve idealist bir öğretmendim. İlk görev yerimdi.
Köy Enstitüsü öğretmenlerinin anılarını bolca okumuştum. Onları kendime örnek almıştım.
Köyde ücretsiz tırmık çekerken, patoza sap atarken, kesilen yünleri hararlara basarken, elektrik sigortası atanların sigortasını yapmaya koşarken köylüye hizmeti görev bildiğimdendir.
Köylü ve köylü çocukları bu milletin efendisi olmalıdır sözüne gönülden inananlardanım.
Bu ülkenin halkını efendi görmeyenlerin, halka değer vermeyenlerin vatan sevgisine inanmıyorum.
Lafla değil yaptıklarınla halka değer vereceksin. Halkın huzurlu, mutlu ve yokluktan kurtulması için çapa harcayacaksın.
Bazı siyasetçiler gibi seçimden seçime halka vaatlerde bulunmayacaksın.
Çatkuyu Köyü Yörükleri gerçekten vatanını seven, çalışkan insanlardı. Bir öğretmen olarak onlara hizmet etmeği görevim saydım.
Bilincim bana böyle davranmamı emrediyordu.
Kaymakam Bey, benimle yalnız konuşmak istediğini söyledi. Okulun bahçesinin Küçük Musa’nın evine bakan tarafına doğru yürüdük.
Kaymakam Bey söze başladı:
— Öğretmenim seni tebrik ediyorum. Müfettişten aldığın not çok yüksek. Köyün muhtarını daireye çağırdım, konuştum. Muhtar ve köylü senden çok memnun. Gözlerimle gördüklerim beni çok mutlu etti. Adıyaman’dan senin hakkında çok şikâyet dilekçesi geliyor. Burada yaşantını, yaptıklarını biliyoruz. Biz senden memnunuz. Vatanını, halkını herkes senin kadar severse biz çağdaş medeniyetler seviyesini yakalar, geçeriz. İlçeye geldiğinde Kaymakamlığa gel. Çayımı iç. Senin ve köylünün bir sorunu olursa bana gel. Elimden geleni yaparım. Sen böyle çalıştığın müddetçe hep senin yanında olacağım.
Kaymakam beye teşekkür ettim. Yemeğe kalmasını söyledim. Başka köylere uğrayacağını söyledi.
Uğurladım.
Günler sonra Muhtar Mehmet Okumuş ağabeyle Sinanpaşa ilçesine gittik. Karakolda köylünün bir izin işi vardı. Muhtar karakola gitti. Bir saat sonra gel, demişler. Bir saat sonra gitti. Git sonra gel, demişler. Öğlen yemeği tatili yaklaşıyordu.
Sevgili Mehmet Okumuş:
— Karakol işi öğlenden sonraya bırakacak. Bir imza atmıyorlar, dedi.
Mehmet Okumuş’a dedim ki:
— Kaymakam iyi adamdır. Öğleden sonraya kadar niye bekleyelim. Kaymakama gidip söyleyeceğim. İşi hal etsin.
Hükümet konağına gittik. Kaymakamlığa çıkarken Kaymakam beyle karşılaştık. Karakol komutanı yanındaydı. Durumu izah ettim.
Karakol Komutanına döndü:
— Muhtar köye dönecek. Bekletme. İmzayı at. Dilekçelerini ver, gel.
Karakol Komutanı:
— Tamam, efendim, dedi.
Beraber karakola gittik. Dilekçeyi imzaladı, verdi.
Biz de Çatkuyu Köyüne döndük.
Kaymakam Hayati Soylu 14.03.1980 tarihinde Sinanpaşa’da göreve başlamıştı. 08.10.1980 tarihinde sürgün edildi. Afyon valisi Kaymakamın okuduğu gazeteyi beğenmediği için sürgün edilmişti.
Sevgili Hayati Soylu yedi ay Sinanpaşa ilçesinde Kaymakamlık yaptı.
Çatkuyu Köyü için çok güzel şeyler yaptıracağım Kaymakam gitti. Daha yeni tanışmıştık.
Dikili ilçesinde Kaymakamlık yaptığı dönemde çalışmaları basına yansıdı. Çok güzel çalışmalar yapıyordu. Ben de çalışmalarını basında izledim.
1980 Askeri Darbesi namuslu ve dürüst memurları ya görevden alıyordu, ya da sürgün ediyordu.
Kaymakam Hayati Soylu’yu, rahmetli olmuş Muhtar Mehmet Okumuş ve Hasan Hüseyin Adak’ı saygıyla anıyorum.
Çatkuyu Köyü Yörükleri sizi unutmadım. Sizleri seviyorum.
YORUMLAR
Bu anlatımı 1978 yılında bende ikinci görev yerim olan kendi ilçemde Genc Ziraat teknisyeni olarak yaptım yapmaya çalıştım sabah saat 7.00 de kalkar gece 7-8 lere kadar çalışır gecede zoraki ikna ettiğim müdürümle saat 10 lara kadar her gün bir köyde gece eğitimi yapardım ve sorunları dinkler tarımı anlatır çözebildiğimi kendi dairemde çözemediğimi kaymakamlık makamına rapor halinde sunar yardımcı olmaya çalışırdım...Bu konuda İl Müdürümden Kaymakamlıktan belgeler almıştım ançak ben de 2 yıl ancak dayandım sonuçmu Orduya sürgün edildim giderken 12 eylül darbesini Çarşamba köprüsü çıkışında yaşadım danıştaya dava açtım 6 ay sonra görev yeriime döndüm ve 1 gün sonra 1402 lik oldum......(((((