- 490 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
El 7
Üretilen patates; kendinizin dışına da (totem grubunuzun dışına da, sektörünüzün dışına da) üretilmekle; değişilen ve karşı tarafa da değişilme karşılığı farklı kullanım değeri ürettiren güvenceli ve zorunlu; tarihi bir giriştiren bağ enerjisidir. Yani emek gücü ile ürettiğiniz patates; toplumsal bağ enerjisi nedenle kumaştır. Emek gücünüzün karşılığı farklı kullanım değeri olmakla uçağa binme, telefon alma, kitap okuma vs. olukla da tarihseldir. Geçmişi, bek raundu, geri bağlanımı ve sizin dışınızda, sizden ayrı bağımsız zorunlulukları vardır, tarihsel oluşumun.
Yani sizin “emek gücünüz”, “miras üzerinde yeniden ve yeniden katılımınızla sürekli” uçağı ürettirme olmakla; “katılan canlı emeğiniz kadarla uçaktı”. Uçağın “sizden önce olma geçmişinin, tarihselliğiyle de, “geri bağlanımla toplumsal bağ enerjili yükümsen taahhüttü ittifak olmakla da” sizin veya kişisi üretim patenti hakkı değildi. Siz ancak canlı emeğin “canlı olan toplumsa bağ enerjili” kısma sahiptiniz.
Eğer patates üretenin tarihselliği ve tarihsel emek gücü olmasa, yani grubun tükettiğinden daha fazlası olan patatesin beslenin bir kullanım değeri olukla, değiştirme değerini var eden tarihsellik olmasa; uçak üretilemeyecekti. Çünkü “uçak üretenler, uçak üretimine harcanacak zaman içinde”, kendi yaşamlarını sürdürmek için kendilerine patates üreteceklerdi. Bu demekti ki aynı şekilde de uçağı üreten emek gücü de, karşı tarafa zorunlu yansımayla "emek gücü olan patatesti".
Demek ki “emek gücünün canlı emek gücü bağ enerjisi” olması dışında “çok yönlü bir tarihsel enerjili emek bağ gücü de’ vardır. Patates; kalem, kitap, kumaş, portakal alıyorsa; bu o emek gücünün kendisini kalem, kitap portakal olarak ürettirme olmanın hem tarihsel bağ enerjili emek gücüdür. Hem de canlı olan emek gücü katılımlı bağ enerjisi olmakla; yine tarihseldir. Aynı şekilde patatesi de alan; kalem, kitap, portakal gibi emek güçlerinin her biri de, hem her biridirler. Hem patatestirler. Bu geçişendi olan katılımla toplumsal sinerjiyi, toplumsal bağ enerjisine dönüşmeyi yaptıran da tarihsel bağ enerjili olmasıyla zorunlu olan "kolektif oluşun, büyülü" olmasıdır.
Şu halde bir kalem, bir portakal ve bir kitap olmakla bunları da ürettirmenin zorunlu karşılığı olan patates üreticiliği; kalem üzerinde de, kitap üzerinde de, portakal üzerinde de; onların üretilmesine neden olukla; toplum otoritesine vergi olup maaş ödemesi şeklinde takaslar kolaylığı da sağlamaktadır.
Maaş, para ödemesi olup; emek gücü malların takas buluşmalı alanları içinde karşılaşması yerine para her birine bir birim karşılığı değer ifade etmekle; değiştirme değeri gibi davranması kabul edilen bir ittifakı sanal kullanımdır. Kalemle, patatesin değişilmesine kolaylık sağlayan sanal bir değişim aracıdır.
Kalem satanın patatese gereksinmesi olmasa bile patates üretenin vereceği para ile kalem takas olur. Para üreten (emek gücü) değildir. Para üretim gücü (üretim hareketine katılıp, toprak gibi; emek gücü gibi bilgi gibi eksikliğinde üretimin yapılamadığı zorunluluk olur) değildir. Para değişilen nesnelerin birbirine karşılığı olan değerlerden daha fazlası veya daha aşağısı olan değerle değildir. Kâr getiremez, kira, rant getirmez. Fazla, eksik değerle olup; üreten, çoğalan, zararla olan değildir. Değeri o değiştirme olandan fazla ve aşağı olamaz. Oluyorsa içinde El oyunu dediğimiz “fiyat” olan, alicengiz oyunu vardır.
Yine aynı şekilde; kalem, kitap ve portakala harcanan emek gücü de patates üreticiliğine neden olmakla; kalem, kitap, topaç ve portakal toplum otoritesinin patatesten alınan vergilerinin dolaylı vergilenmesidirler. Patates olmazsa, kalem de olmayacak, kalem ile alınacak vergiler de olmayacaktı.
Kalemden vergi almanızın ana sebebi patatestir. Kalem, kitap toplumsal hareketi başlatan zorunluluk değildirler. Ancak toplumsal süreç te bir kez başlatıldı mı toplumsal sürecin vaz geçilmezi olurlar. Siz toplumsal bilinçten yoksun olan öfke ve hasetle "maaşım içindeki sizin patates payınızı istemiyorum. Al ananı da git. Patates kadar olan vergi payını al. Patatesin kadar konuş" dediğiniz zaman “al” dediğiniz alındıktan sonra sizin geriye kalan “maaşınız” sanırsınız ki kalemden, kitaptan, pinpon ve topaçtandır.
El hak öyledirler de. Ama kalemin kitabın, topacın emek gücü karşılığı; ya da dönüşen toplumsal bağ enerjili karşılığı patatestir. Bu şu demek patates olmadan kalemin olmayacağıdır. Patates, sektör bazlı (grup totem meslekli) olmakla; sektör ürünü de kişi emeği olukla; sektör emeğinin olmamasıdır. Yani bir çivi bir nalı; bir nal bir atı; bir at bir süvariyi, bir süvari bir vatanı kurtarır. Patatesin olmaması toplumun ve dolaysıyla kalemin kitabın olmamasıdır. Kalem kitap, topaç vs. üzerinde verginin maaşın olmamasıdır. Bu çivinin olmayıp ta; nalın, atın ve vatan kurtaran süvarinin olmaması gibidir. Kaotik etki.
Eş deyişle ve teorik olarak ekici, hayvan üreticisi gibi kişi emeğinin çekilmesi; bunlara bağlı bunlar etrafında kümelenen bilgisayar sektör emeklerinin de çekilir olmasıdır. Bu tarihsel bilinçtir. Günümüzde çekilen grup totem mesleği olan emeğin yerini; bu grupların tarihi patent hakkı olmakla donatılan başka işsizlerle doldurmak; sürecin ayrı bir aldatan put davranışlı hilesi olmaktadır. Tarihi toplumsal sözleşmeye (ittifakı zorunluluklara) aykırıdır. Ve şimdiki süreçte bir grup emeği içinde bir kişi emeğini almakla, sektör üretimi çökmez. Bir kaç kişi böyle çekilir olunca sektör üretimi de yoktur. Bu tarz kişiler Aşil yığın kanıtı gibi düz mantıkla olan kişilerdir. Kendilerini vaz geçilmez sanan zavallılardır!
Emek gücü olmakla irade; emek gücü sahipliği davranışıdır. Emek gücünüz yoksa lafınız sözünüz iradeniz kaale alınır da değildir, zaten yoktur da. Eş deyişle emek gücü katılımlı sahiplik; ağzı olanın değil üretenin konuşmanızdır; sözüdür; iradesidir, oyu-reyidir.
Üreten değil; plan proje yapan değil; tasarım eden, mühendis değil; tarihsel bilinci olan değil; sadece ağzı olup ta konuşan kişi; “Al ananı da git” der. “Al ananı da git” diyen kişi karşısında; anasını alıp gitmesi söylenen ekici çiftçi kişi bu android telefon sektörde olmasa bile bu sektöre katılan hammadde girdisi içinde ya da tarihi toplumsal emek gücünün genetik kromozomlu bağıntısıyla içinde olmamakla ayrılık tarihsel bağıntı nedenle zincirleme sektörlerin üretememesi olacaktır. Tabii ki adamın mantığı Aşil’in yığın kanıtıyla çalışıyor olan cahilliktir.
Kalem kitap gereklidir ama yaşamsal önemde değildir. İnsan kalem, kitap, uçak hele de politikacılar ezen sınıfla ezilen sınıf arasında ara konakçı asalak lümpenler olmadan; hem de hiçbir şey olmazın kılını bile kıpırdatmaz oluşla yaşar. Kitaptan, kalemden de vergilerle oluşan maaşınızın; yine ekiciler eliyle olan patates olduğunu biliyor musunuz? Yani içinden çekip attığınızı sandığınız payla, tüm maaşınızın sıfır olacağının farkında mısınız?
Bu tarihsel bilinçten yoksunluğa, bu cehalete, bu asalaklığa bağ ve bağıntı oluşun tarihselliği; kolektif oluşu anlatılamaz. Adam dağları ben yarattım sanan zavallılıktır. Ben gidersem ülke batar sanır ve sandırır da. Köleci sistem, kendi yaşamı gereği kendi öncesi tarih zorunluluklar yerine kendisini koymakla tarihi bilinmez kılmıştı. Bu tarz bilmeziler de, bilinen yerine kendilerini koymakla bilinemezci olurlar. “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ama toplum ve üreten ilişkiler benden sonra da olacaktır” diyen tarihi bilince karşı kendisini kolektif tutumla sürekli olan üretim hareketi yerine koyar.
Eh frensiz hareketlerle “al ananı da git” diyenin bu sonuca varması; kendini kurtarıcı, müjdeci sayan akıl tutulması zorunludur. Ben olmazsam devlet te siz de olmazsınız, diyecek kadar aklında zoru vardır. Hâlbuki bu ülke ve üretim hareketi o yokken de vardı. O olmadan da hem de gümrah gümrah olacaktır.
Tarihsel bilinçten yoksunluğun illüzyonların bu tür aldatan put olmasında, diyalektik bilgiden yoksunluk bunda çok etkilidir. "Ağlatırsa mevtam yine güldürür" der. Yani sistemi bilim be bilgiyle değil; bağıntı olan gerçeklik ve zorunlulukların girişmesiyle değil; üreten bağ ilişkileri olan, üretim hareketini kolektif ortaklıkla değil de "Mevla" ile (yani bilinenle olup bitenle değil, bilinmeyenle, olup bitmeyenle) açıklar. Diğer yandan cehaletin ve sömürünün sürdürücüsü olan din adamlığı enfeksiyonu yoluyla cehalet pirim yapan ve pirimin yaptırıldığı bir sistem haline de dönüşür.
"Ben ne dersem hak onu işler diyordu. Fahrettin Atay. Kalp kendi kendine sızlayan bir duyuş (vicdani değer yargısı) değildi. Vicdan, kişisel inisiyatifli kişisel duyumlu vicdan olmakla verimsizdi. Kişisel vicdanı sızlatmak için bin takla atacakla sömürecektiniz.
Köleci sistem yoksul ve çaresiz kılınanları yine yoksul ve çaresizlerin sırtına saracaktı. "Sadaka ömrü uzatır". "Sadaka belayı def eder". "iyilik yapan iyilik bulur" gibi kişisi vicdanlı salınımları harekete geçirecek olan ahlaki yazılımı sistem El mana anlayışı içinde kişilerine yüklüyordu.
Toplumsal hareket sadaka ya da sadakalık olan süreçlerle başlamamıştı. Başlangıç koşulları içinde bunla bilinen akılda olan sistem içinde bulunan değildirler. Aksine toplumsal üretim hareketi birbirine denk emek ve emek güçleri entegrasyonu olukla başlamakla ne sadaka biliniyordu. Ne sadakayı ortaya çıkarır sömürme sahipli durumlar vardı.
Üstelik sadaka bir traktör gibi sistemi inşa eder bir ileri süreçli gelişmenin koşulu da değildi! Aksine sadaka olmayan sistemin içine; o sistemin gelişe dinamiği olmayan sadakayı vaaz etmek, sistemi kişisel yaşam bazında geriye düşürmektir. Toplumu oluşan başlangıç (geri bağlanım) koşulları içinde sadaka yoktu sadaka nerede geldi? Diyecek yerde “sadaka ömrü artırır diye sadakaya, sadakaca olan yaşamlara meşruiyet veriyordu. . Çünkü kendisi de kendi öncesini hiç bilmiyordu. İçinde olunanı salt sanıyordu.
Oysa köleci sistem öncesindeki kolektif ortaklığın da bir vicdanı vardı. Bu kişi değil kamu vicdanıydı. Kamunun yoksul bıraktığı köleci sistem tutumunu, kısıkla geçimli kişisel vicdanlar ihya edemezdi. Pansuman edip süründürürdü. Hem asıl konu da bu değildir. Sömürünün olmamasıdır. Kamu vicdanı kamusal meşruiyet olan kolektif bağ enerjisine uygun durumlarla vicdanı sızlıyordu. Kolektif bağ enerjisi dışında bir baskı ve basıncın sesi bu vicdan alanı içinde icracı olamazdı. Daha açığı; bir durum karşısında kamunun vicdanı sızlamakla; sorun kamu vicdanı uhdesindedir. Arada dağlar taşlar kadar fark vardır. Kamucu vicdan, kolektif üretenle vicdandı. Bilimsel vicdandı. Bilimsel olan da, kişisel değil kolektifti.
Bu nedenle köleci sistemin dilencileri, kapkaççıları, hırsızları, üçkâğıtçıları, göz bağcıları, üfürükçüleri, vakıfları, sadakaları, poşet ve ramazanlık paket yardımları (sadakası) vs. vardı. Her biri bir sömürü ve sömürü geçim alanıdır. Hiç biri üreten değildi. Ama bunlara da meslek denerek meslek algısı içinde sömürü enfeksiyonları anlaşılmaz kılınıyordu.
“Topluluklar” hırsız yağmacı olabilirler. Ama toplum hırsız, yağmacı, kapkaççı; olamaz. Çünkü bunlar topluluk, toplum değil. Bunlar da birer meslek değil. Toplum üreten meslektir. Siz hırsızlığa büyücülüğe komisyonculuğa, rantçılığa, kiracılığa meslek derseniz bunun sonucu, sömürülen ülkeler kategorisinde olmaktır.
Sömürüyü; sosyal meslek, toplumsal meslek, yardımlaşan meslek gibi görmenin gördürmenin en devalı gibi olmakla herkesin meşruiyetle gördüğü sömürüsü de, vakıflardır. Yardım, hayır (meslekleri) türü cemiyetlerdi. Üretmeyen, ürettiğini vakfetmeyen vakıflar; tam bir anarşi ve sömürü odaklarıydı.
Vakıf yardımları kişisel vicdanları sızlatılmış olanların yardımlarına talip, duygu sömürüsü olmakla; bu kişilerin bitmez tükenmez emek güçlerinde pay alırlar. Vakıflar elli tane düzgün insan yetiştirseler de, on bin kişiye her tür yardımları sağlasalar da; toplanan yardımlar içinde yüz on beş bin parça varlığı da ve diğer yandan elli bin kişiyi soymuşlardır. Böylece vakıf sömürüsü çevrimli bir kaynak sömürüsüydü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.