- 742 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ESRARKESIM
Ben esrarkeşim…Sakın beni kırk elli yaşlarında falan sanmayın. On sekizimi daha yeni bitirdim…Profilim; orta boylu, kumral, mavi gözlü biriyim. Benim diyen mankenlere taş çıkartırım şu halimle…Ne yazık ki şu anda mankenliğe aday birisi olamayacağıma göre kolu kanadı kırık,özgürlüğümü kendi ellerimle yok etmiş bir serseriyim.
Evet dostlar, açık konuşmam gerekirse ben tam bir serseriyim. Aynı zamanda esrarkeş ve eroinmanım…
Daha düne kadar sokakların tek hakimi bendim. On sekiz yaşımı doldurur doldurmaz ise kendimi kodeste buldum. Yani demir parmaklıklar arasındayım…Burada da rahat durmayan damgalı bir mahkum olduğum için beni değişik hapishanelere sürüp duruyorlar…
Kodesteki yaşantımı zaman zaman sizlerle paylaşacağım…Öncelikle gençlerin benden ders çıkarmaları için dışarıdaki yaşantımı sizlere anlatmak istiyorum…
Konuşmalarımda argolu kelimeler olacağı için af ola…Benim içinde bulunduğum ortam maalesef onu gerektiriyordu.Ve ben o ortamın yansımasıydım. Ne isem oydum işte. Ben, olduğum gibi göründüm, göründüğüm gibi oldum…
Çocukluğumun en güzel yılları pazarlarda babam ve ağabeyim ile birlikte tekstil ürünleri satmakla geçti… Ankara pazarlarının en iyi iş yapan esnaflarındaydık…Babam, İstanbul’dan yüklü miktarda ihraç fazlası mallar getiriyor,biz de bağıra çağıra satmaya çalışıyorduk…Çok para kazanıyor, paraya para demiyorduk…
Çocukluktan çıkıp da ilk gençlik yıllarıma girdiğimde kendimde hızlı değişiklikler oldu. Kaslarım belirgin şekilde gelişti, yürüyüşüm efeleşti adeta…Kasıla kasıla yürümeyi maharet sayıyordum…Arkadaş çevrem hızla artıyordu. Çoğunlukla da karşı cinsten vardı…Çok para kazanıyor ve arkadaşlarla har vurup harman savuruyordum...
Babam, tezgahı ağabeyimle bana bırakıp gidiyordu…Gittiği yerde de akşama kadar zom olup eve öyle geliyor, evde ayıldığı zamanlar da tekrar içmeye başlıyordu…Aklı sıra babamın bu hayat tarzı zoruna gidiyordu. Kızılay’da mağazamız varken babamın böyle dengesiz yaşantısından dolayı her şey uçup gidince soluğu pazar yerlerinde alması…
Bir gün; annemi pazularını jiletlerken görünce hayretler içinde kaldım. İnanamadım… Gözleri, manasızca etrafa bakıyordu. Elindeki sigarayı derin derin içine çekerken kendinden geçmiş gibi bir hali vardı…
Diğer taraftan ağabeyim de sigara, bira ve rakı ne bulursa götürüyordu…
İçinde bulunduğum ortamı kısa zamanda kanıksamış oldum…Evde içmeyen yoktu. Bir gün annemin sardığı sigarasından alıp içmek istediğim zaman annem,hiç tepki göstermemiş,bilakis teşvik etmiş gibiydi:
-Oğlum ondan alma, diğer pakettekinden al, iç…
- Neden anne?
- Onu içmeye daha yaşın küçük. Sonra içersin…
- Anlamıştım bir farklılık olduğunu o sigaralarda…İçimde uhde kalmıştı. Onun da tadına bakacaktım…
Pazar yerleri kıran kırana acımasız şekilde geçiyordu. Her an her şey kavgaya gebeydi…Rekabet hat safhasında, kimse kimseye acımıyordu…
Ezilmemek için ilk vukuatı biz yaptık. Ağbeyim, rakiplerimize göz dağı vermek için babayiğit iki kişiyi bıçakladı. Bıçaklarken sarhoştu zaten. Bir anda ağbeyim gözümde dev gibi olmuştu. Diğer pazarcılar da bizlerden tırsıyordu…Belaya bulaşmamak için adeta bize: “Sensin” diyorlardı. Bıçaklanan adamlar, korkularından davacı olmadılar…
Bu olaydan sonra bizim borumuz ötmeye başlamıştı pazarlarda. Yine bol para kazanıyor, savurmaya devam ediyorduk. Kızlar, peşimde pervane gibi dönüyorlardı. İlk cinsel denememi pazar arabasının içinde yaptım. İkimiz de sarhoştuk…Aşk diye bir şey yoktu bende. Sıkıntı çekmiyordum ki sayısız kız vardı başımda…Doğrusu ben de kendimi Kadir İnanır gibi görmeye başlamıştım…
Ağbeyim, ikinci vukuatını işlemekte geç kalmadı. Gasp olayına karışınca indirilmiş olarak dört buçuk yıl ceza aldı. Bundan sonraki yaşantısı, Nevşehir cezaevinde olacaktı.
Tezgah, babamla ikimize kalmıştı. Babam, yine tezgahı açtıktan sonra beni yalnız bırakıyordu. Bu arada ben de sigara ve içkiye iyiden iyiye alışmış, hastası olmuştum her ikisinin de…
Yiyici arkadaşlarım etrafımda yine pervaneydi… Kendimi ise tam bir külhanbeyi gibi hissetmeye başlamıştım…
İlk yasa dışı eylemime Etlik’teki esnaflardan haraç isteyerek başladım. Tek başıma değildim artık. Etrafımdaki kenelerin karınlarını doyurduğum için her dediğimi yaptırıyordum. Haraç vermeyen esnafa gerekli derslerini verdik. Hepimiz de sarhoşken dükkanların camlarını bir gece tuz buz edip yere serdik…
İşten eve geldiğimde annemle babamı o sigaradan içerken gördüm. Babam,kendinden geçmiş kahkahalarla gülüyordu. Annem ise uygunsuz şekilde oturduğu yerden pazularını jiletlemeye devam ediyordu…
Her ikisi de bana gevrek gevrek bakıp:
- Sen de ondan iç diyorlardı… Şeytan girmişti içime, dayanamadım. İçtikleri sigaradan bir tane alıp kendi odama çekildim. Yatağıma yatıp uzandım. Sigarayı yakıp dudaklarıma götürdüğümde beynimde farklı frekanslar uçuşmaya başlamışlardı. Dünyayı toz pembe görmeye başlamıştım…
Çok geçmeden onun yani esrarın içicisi olup çıkmıştım. Hiç ayık gezmiyordum…
İlk vukuatımdan sonra diğerleri de peşi peşine gelmeye başladılar…Pazar arabasıyla, kırmızı ışıkta geçip önümdeki arabaya tosladım…
Sonrasında pazarda adam dövmek ve yaralamaya kadar gittim. Her defasında dört ayağımın üzerine düşüyordum…Yaşım on sekizden küçük olduğu için ufak cezalarla işin içinden sıyrılıyordum…
Ağabeyim, hapisten çıkmış içimize karışmıştı. Sanki ağabeyim değil de yabancı birisi gibi davranıyordu bana… Beni her yaptığım yanlışta ayaklarının altına alıyor, öldüresiye dövüyordu…Sırım bibi olmuş, bana mısın demiyordum…
Çok geçmeden ev satılmış, kiraya çıkmıştık. Geçim sıkıntısı çekmemize rağmen kötü alışkanlıklarımız devam ediyordu… Evde bir birimizle kavgalara tutuşmuştuk… Olmadık şeylerden hır gür çıkıyordu…
Dışarıdaki hakimiyetimin sarsılmaması için etrafımdaki arkadaş kenelerine olduğu kadarıyla para yedirmeye, kızlarla düşüp kalkmaya devam ediyordum…Sinek pekmezi her yerde bulurmuş ya benim etrafımdakilerin de kafama uyduğunu sanıyordum…
İş düzenimiz de yavaş yavaş kaybolmaya, para sıkıntısı çekmeye başlıyorduk…Arkadaş çevrem azalmaya başlamıştı.
Ağbeyim, tezgahtan kovmuş, başının çaresine bak demişti…Bir anda sudan çıkmış balık gibi hissetmeye başlamıştım kendimi…Herkes etrafımdan kaçmak için can atıyordu. Kızların hiç birisi kalmamıştı…Beni görenler uzaklaşıyorlardı…
Meteliksiz kaldığım bir gün ve sarhoşken dayanamayıp bir kuyumcuyu soymaya çalıştım. Ama olmadı. Yanlış hesap Bağdat’tan döndü. Nihayet yakalandım…
Önceki birikmiş cezalarımla birlikte on sene hapis yedim…Önce Sincan’da yattım. Sonra ise şimdiki yer olan Çankırı Cezaevine gönderildim…
Ailem birkaç kez ziyaretime geldiler…Uzun zaman oldu onlar da gelmez oldu.
Gelen haberlerde duydum ki ağbeyim, hasımları tarafından bıçaklanarak öldürülmüş, ailemi ise kirayı ödeyemedikleri için mahkeme kararı ile dışarı atmışlar. Neyse ki Belediye sahiplenmiş. Babam, tedavi görüp belediyede çöpçülük yapıyormuş. Annem ise akıl hastası olup tımarhaneye yatırmışlar…
Ben ise demir parmaklıklar arasında ömrümü tüketiyorum…Gökyüzündeki uçan kuşlardan başka hiçbir canlı gördüğüm yok…
Bütün gençlere yaşantım ders olsun…
NOT: GERÇEK YAŞAMDAN ALINMIŞTIR. KURGU DEĞİL…
(2010 da yazilmistir)
YORUMLAR
Tahmin ettim yaşanmış olduğunu. Dedim Ayhan Abinin pazar yeri komşularından biri olsa gerek. Bizim keyifle dolaştığımız pazar yerlerinin bir de arka yüzü olduğunu senin yazıların sayesinde tanıdım. Farklı insanlara farklı hayatlara, sıradan insanların sıradışı acılarına ışık senin yazdıkların. Ben seni okumayı çok seviyorum.
Çok sevgilerimle.
Ayhan Sarıkaya
Selamlar.