Ankara'ya Mektuplar (1)
Merhaba Ankara,
Kadim adının Engürü olduğu söylense de ben seni Ankara olarak sevdim. Bozkır yorgunu hayallerimi sakladım kuytularında. İstanbul’un daima senden bir sıfır önde olmasına aldırış etmeden sevdim seni. Bir vakitler semaverde çay içilen cıvıl cıvıl Gençlik Parkını sevdim. Her bahar geldiğinde “Pembe küçük dudağın söyledi şarkımızı /İndi bahar Ankara’nın sisli yamaçlarına/Boş yere ağlama kalbini bağlama Ankara kızlarına ” şarkısını mırıldandım sabahları erken caddelerinde.
Ankara, sana bu mektubu hiç özentisiz ve içtenlikle yazıyorum. Ömrümün yarısını sende yaşamış bir fani olarak yazıyorum. Bir şair “insan yaşadığı yere benzer" der. Galiba ben de sana benzedim yıllar geçtikçe. Mersinden izler taşısam da ruhumda, daha çok Ankara’yım artık. Hiç çekinmeden seni sevdiğimi söyleyebiliyorum. Seni ilk tanımam yirmili yaşlarda bir hazan deminde olmuştu. Çok kısa bir süre aşinalık yaşadıktan sonra kader araya uzun bir ayrılık koydu. Ülkenin siyasi yönden çalkantılı yıllarında seni bırakıp memlekete dönerken içimde bir burukluk yoktu desem yalan olur. Senden sonra askerlik vazifem dolayısıyla İstanbul’u tanıdım. İzmir Bornova’da yaptığım acemi birliği eğitiminden sonra dağıtım yerim İstanbul’du. İzmir’den trenle Bandırma’ya kadar yaptığımız yolculukta iz bıraktı bende. Bir istasyonda sanki de mahsustan yavaşlayan trenden atlayan tertiplerim birkaç günde olsa sılaya gitmenin telaş ve heyecanını yaşarken ben senden sonra göreceğim İstanbul’u düşünüp düş kuruyordum.
Derken tren yolculuğumuz Bandırma’da nihayete erdi. Oradan vapura binip İstanbul’a doğru yola çıktık. Yağmurlu bir sonbahar günü sabah erken Boğaz’dan İstanbul’u temaşa ederek İstanbul’a girmek ayrı bir haz verdi. Tabii İstanbul gibi nadide bir peri, yahut başka bir deyişle güzide bir şehirle aşina olmanın hazzına asker olmanın sıladan ayrılmanın burukluğu eklendi. Daha önce İstanbul’u siyah beyaz Yeşilçam filmlerinde görüp âşık olan bir taşralıydım. Şimdi ise gerçek İstanbul’la yüz yüze gelmenin telaş, heyecan ve şaşkınlığı vardı üzerimde. Bu hâli uzun bir süre üzerimden atamadım. Sonra on altı ay kışlada da olsa İstanbulluydum. Kırk gün 23. Alay Tabur Karargâh Bölüğü, 90 gün Davutpaşa Kışlası Topçu Alay Karargâh Bölüğü. Askerliğimin geri kalan süresinde de 4.Levent Ayazağa’da bulunan 3. Kolordu Harekât ve Eğitim Şubesinde taşralı İstanbulluluğumu tamamlamak nasipmiş.
Ankara, sana ikinci merhabam hayli uzun bir adan sonra 10 Nisan 1989 senesinde oldu. O günden beri senin bir mukimin olarak idame-i hayat eylemekteyim. Şimdi bazıları hiç insan yaşadığı şehre mektup yazar mı diye sorabilir… Bence onlar o soruyu sormakta ne denli özgürlerse ben de sana mektup yazma hususunda onlar kadar özgürüm. Belki de mektup yazma özlemimi böyle gideriyorum kim bilir? Hâlâ, Ankara Kalesine tırmanacak gücüm olduğu için bahtiyarım. Şükür makamındayım.
İşte Ankara, ben bu hâl üzere sana yazmaya devam edeceğim. İstanbul kıskansa da yazacağım. Bâki selam… Ankara, 08/09/2017 İbrahim Kilik
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.