- 688 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BİRSELCE
Her yaşanılan ayrı bir hikaye.Aynı gözde ağlayan,aynı yürekte kanayan.Bak burdan geçip gittim kendime diyebileceğim sokaklarında gezdim geçmişin.Her köşebaşında buruk bir anıydı beni selamlayan.Kimse bir yere gitmemişti.Yol hep aynı.Değişmiş bahçeler,eski evler apartman olmuş.Medeniyetin kentsel dönüşümü dönüştüremediği insanlıktan bihaber.Üzerinize afiyet yaşarken yüreğimi üşütmüştüm. Ve aynı olandan yorulduğumda ayrı olana farklı olana yoğunlaştım.insanımsılarla aynı yolda.
Aynıydı çoğu zaman bakarken gördüğüm.Aynaydı bakıp ta görmeyi unuttuğum.Bakmayla görmek arasındaki farkı anlayalı daha acımasızdı zaman.Daha derinleşmişti anlam.Daha yalnızlaşmıştı insan.Bu bir ceza değil ödüldü.Yalnızlık biraz bana ben lazım,hali.Durmak lazım bazen en olmadık yerinde telaş içinde yetişmek için koştururken frene basmak.Derin bir nefes almak.Kuşların cıvıltılarını dinlemek lazım.Gökyüzünün sonsuzluğunda uzun uzun seyretmek. Bulutları seyretmek.Sevmek çok sevmek lazımdı hakkı olanı.Sevilmeseniz de sevmeye olan ıhtiyaçtan elbet.Yaşamın bu kadar güçleştirildiği tanrısal egolarla yaşamak zorunda olmak zamana sığmamak.Mekana sığmamak.Duyguların ışık hızıyla neredeyse tüketildiği dünyada sevmek.Asıl ızdırap bu.Rağmen sevebilmek.Rağmen olabilmek.
Doğa ve Hayvanlar olmazsa olmazım.İçinizden ağaçlara sarılmak geldi mi hiç bilmiyorum ama ben ağaçları çok severim.Ne kadar yoğun olursam olayım yoldan geçerken gördüğüm küçücük bir çiçek tebessüm nedenimdir.Paulo chelconun simyacı kitabında okumuştum galiba.Mutluluğu arayan biri bir bilgeye gider ve bana mutluluğu nasıl elde edeceğimi gösterir misiniz der.O da misafirine yağ doldurduğu bir kaşığı verir.Bu evi ve bahçeyi bu yağı dökmeden getir bakalım der.Adam büyük bir özenle kaşığı dökmeden evi ve bahçeye gezer ,işte dökmeden getirdim,der.Bilge peki bahçedeki ağaçları gördün mü der.Adam hayır der.Evdeki avizeleri,eşyaların güzelliğini..Maalesef der adam.Ama yağı dökmeden getirdim.Bilge adama döner ve işte hayatta o kaşıktaki yağı dökmeden getirmeye çalışırken etrafındakilerinin farkına varıp görebilirsen sana mutluluk verir deyince adam evet anladım der bilgeye teşekkür ederek.Bu kitap gerçekten etkilemişti beni.O yüzden detaylardaki küçük mutluluklar beni hep mutlu etmiştir.Eğer inandığım gibi bir dönüşüm döngü varsa bir daha ki sefere ağaç olmak isterim.o kadar ki.
Hayvanlara gelince onları ürkekliğim nedeniyle uzaktan sevmeyi adet edindim.Artık hayvanları insanımsılardan üstün görüyorum.Fıtratınca hareket etmeleri edeniyle üstünlüğü ele geçirdiler.İnsanların evladına bile düşman olabildiği bir dünyada bir köpek bir kediye sarılabiliyor var mı ötesi.Arada bir karalamaya çalışıyorum.Sanıyorum felsefe okumaktan pesimistleştim.
Solgun akşamlarına bıraktım yeryüzünün
eski zaman rüzgarları gibi sevda dediğimizi.
Özlem, akışı soğuk pınarların çağlaması gibi kanayan bir yürekti.
Ölüm sadece nefessizlikse ,sevememekti hastalığın.
Dağlar vardı bildiğim acıların mabedi,bir de Anadoludan kalma bir yürek
süpürülmüş yaprakların sararmış tozuydu anılarda zaman
Varla yoku hatırlatan anlamsız gülümseyişler dudak kenarlarımdaki.
Olmasını isteyişlerimizin imkansızlığıydı felek
Zanlısıydı tüm yaşanmamışlıkların. zalımdi,o zalim felekti.
Umut firariyken güzeldi.Özlem mi kavuşmak mı daha güzeldi anlamadım yaşarken.
Çünkü yaşadıktan sonraydı hep bilişlerim.Hep arayıştı yaşam ,bulamadığına özlemdi hayat.
Sonbahardaydı ağacımız,baharına sarılamayışımızdaydı kusurumuz.Kendi çölünde kaybolmaktı
Saklambaç,ve körebe oyunlarının hep ebesiydik.
Farklılığında olamayışlarımızdaysa günah keçilerimiz sadık birer dostumuzdular.
Yaşam kusursuz olanı istemelerimizin yorgunluğuydu.
Sabahlarımız bitmeye başlamaktı bu yüzden.
Güneşimiz ,başımızı kaldırabilseydik
kamaştırmaya hazırdı gözbebeklerimizi.Peki ama nasıldı bu yaşamak,
sadece mutlu olabilmek aldatmacasının sancısıydı kalbimizdeki.
Öyle çok istedik ki bile bile anlarda olduğunu,biz hep umut deyip yarına dedik dedik ve kandırdık kendimizi.
insan en kolay aslında kendini kandırıyor öyle değil mi.kendi kendinin celladı oluveriyor böylelikle.
öyle usta bir cellat ki faili meçhul.
Aşk hayatın katlanılabilirliği için en güçlü nedenlerimizden oldu.Herşeyi herkesi dünyayı güzelleştiren bir neden.Yaşamak için sevmek kavgasını mı verdim yoksa sevmek benim için bir kavgamıydı?Her halikarda Sevmek hakkını verebilmek için bir kavga olmalıydı.Belki de herşeye ve herkese rağmen sevebilmek kavgamın tanımı buydu.Emek..Baştan ayağa yare olmaktı Yunusun dilinde.Benliği alıp biz olma kavgası.Veyselde kalp gözüyle görebilmek.Mecnun için çöllere düşmek,Neşet Ertaş için sır..Herkes kalbince kalbinin dilinde seviyor.Kimi tükenerek kimi tüketerek...Sevilmek sevmenin hediyesidir.Sevilmek için mi seviyoruz yoksa sevmek ihtiyacından mı?Yaşamı anlamak için yaşamak güç olsa da anlamak için yaşamamız gerektiği ve gerçeği kaçınılmaz değil mi?Ateş derken yanmış olmayı bilmekten bahsediyorum.Seyrinde kelam etmekten değil elbet.Bir şiirim vardı o geldi aklıma.
SEVİYORUM SENİ ,DEMEKLE
SEVGİ OLMAZ!SEVDİĞİM,
BESMELESİDİR BU SEVDANIN,SADECE.....
SEVMEK,AYNI YOLDA OMUZ OMUZA BİR YÜRÜYÜŞTÜR ASLINDA.
SEVİYORUM DEMEKLE,GÜL TENİNDEN ÖPMEKLE ,SEVİLMEZ SEVGİLİ
SEVGİ,SIRILSIKLAM OLMUŞ YAĞMUR KOKUSU GİBİ,SİNMELİ İÇİNE
TA İLİKLERİNE....
ÖYLESİNE SİNMELİKİ SEVSENDE,SEN KALABİLECEK SAYGIYI GÖRMEK,
GÖSTERMEKTİR BİR NEVİ.
KUSURSUZ SEVGİ,KENDİNİ SEVEBİLMEKTEN GEÇER
BAŞKASINDA KAYBOLMAK,BENLİĞİNİ, YOK ETMEK DEĞİLDİR KENDİNİ
SEVİLDİĞİN KADAR SEV,SEVDİĞİN KADAR SEVİL......
YÜREK İŞİDİR SEVMEK,SEVDİĞİM YÜREK
YÜREĞİN VARSA EĞER
KOY YÜREĞİMİN ÜSTÜNE
AMA EZME
AMA ÜZME.....
Hani derler ya ’sev seni seveni hak ile yeksan olsa,sevme seni sevmeyeni mısıra sultan olsa.Günümüzün sorunu insanın nasıl sevilemediğiyle ilgili.Nasıl sevemediğiyle değil.Kendisini sevmeyen ya da kendisinden başka kimseyi sevemeyen insanlardan sevgi gibi anlamsız bir bekleyiş var.Aşık olmak ayrı bir mesele.Ama asıl mesele aşk olmakta.Aşık olabilmenin yolu seni alıp beni sana verirken ,aşk olmak biz olmanın hiçliğe varışı.Y ani aşkta ne sen varsın ne ben ne de biz.Aşk vardır sadece.Mesele bir aşığa sahip olmak değl aşka layık olma meselesi olsaydı bu kadar insan aşk acısı çekmezdi.Vedat Türkalinin deyimiyle yüreğimiz papatya tarlası şu ısırganotlu dünyada.Aslında bir şeye ne kadar anlam yüklersek o kadar derin ve tam yaşarız görüşündeyim.İçi boşaldıkça kavramlar anlamsızlaşıyor ve doyurucu olmaktanda uzaklaşıyor maalesef.Dillere pelesenk olmuş bir aşkım aşkım vıcıklığı,her saniye seni istiyorumla karıştırılan seni seviyorumlar...
Kapatma gözlerini martılara
Kapatma yüreğini ..
martılar seyyah,denizin deryasında
martılar ki seyyah,bi haber senden..
Mecnunun leylası gibi beni tarımar eden
Beni çölünde seyyah eden....
neden sızıyı da sızlatır sevdan
bir serçe çırpınışı kadar günahsızken ben
ben sevmeye sevdalıyken sende,sen leylaya
Mecnunun çölüne rahmet yağıyor,gözlerimden
Dindir,çölün suya özlemini,
Geri gelsin,çiçekte tomurcuk.,
Ağaçta yaprak,ömürde hayat,
o küskün papatyalar tacı olsun leylanın,
Mecnunun çölüne gelsin bahar...
ANLAMA VE ANLATMA ÇABASI
Hayat kırkından sonra başlar gibi söylemleri çok duymuşuzdur.Hayatın farkından sonra başladığı gerçeğine ulaşana dek bende bu yaşın bir olgunlaşma yaşı olduğunu düşünürdüm.İnsan yaşadıklarını anlama ve anlamlandırma çabasıyla kimi zaman anlamsızca çırpınıyor.Yaşadıklarımızdan anladıklarımız yaşayacaklarımızın sigortası gibi.Geçen bir sohbette işi gereği dünyayı dolaşan bir arkadaşım kendi gerçeğinin yaşadığı dünyayı görmek olduğunu söyledi.Benim gerçeğimse anlamaktı.Yalnız yanıldığım tek konu anlamlandırma çabası oldu.yine de farkında olmak farkındalık bana müthiş bir keyif veriyor.Dostoyevskiye de katılmıyor değilim.Evet insan anlamaya çalışırken yaşamayı kaçırabiliyordu.Bu da anlama çabasının bedeli olsa gerek.Daha sonra yaşayacaklarına anlam yatırımı ya da.Yaşadıklarımızın her yaşayan için farklı biranlamı olabiliyor.Kimimiz ölenle ölürken kimimizin hayat devam ediyor şeklindeki tutumu gibi.Ortada olan bir realiteyi herkes kendi algıları ölçüsünde anlayacaktır.Bu realitenin suçu değil.Yani anlaşılamamak.Anlamayanın eksikliği.Çoğu şeyi olduğu gibi bile algılamaktan aciziz.Olmasını istediğimiz gibi baktığımız sürece de algılayamayacağız.Başka bir gerçekse bilmenin anlamaya yetemeyeceği gerçeği.Bilmekle anlamak arasındaki mesafedir yaşamak.Bilmediğinizi yaşayabilirsiniz ama ne yaşadığınızı anlamadan.Yaşamak bilmenin elinden tutup anlamaya vardırır.Ve önce bizi anlamlandırır.anlamak anlaşılmaktan öte anlamlanmaktır da.Yaşadığını anlamak ya da anladığını yaşamak çoğu kere yorgunluktur.Ama ne yaşadığını bilmek ötesinde anlamak mutluluktur.Lisede felsefe hocam ’düşünen insan mutsuzdur’derdi.Belki de mutsuzlukta bir bahtiyarlıktır.Anlamış olmanın salt gerçekliğinin mutluluğu.Anlasakta anlamasakta aya da anlatamazsakta anlama misafiriz.Chamfort’a ait bir söz geldi aklıma.’Kolay şey değildir mutluluk,kendimizde bulmak zor,başka yerde bulmak imkansızdır.’.Hazır yeri gelmişken mutlulukla ilgili mitolojik ama güzel bir anektodutu da aktarmak isterim.Tanrılar insan yaratıldığında kusursuzluğu karşısında kıskançlığa kapılırlar.Bir cezaları olsun isterler.Ve mutluluğu saklamak gibi ortak bir paydada buluşup tanrıların tanrısı zeusa giderler.Zeusta madem öyle nereye saklayalım der.Kimi dağların doruğu,kimi denizlerin dibi der.Zeus unuttuğunuz bir şey var insan meraklıdır arar ve bulur,der. Bunun üzerine içlerinden biri buldum mutluluğu insanın içine saklayalım der orada aramak kimsenin aklına gelmez.Hemfikir olunur ve mutluluk insanın içine saklanır.O gün bugündür insanoğlu mutluluğu parada,bir başkasında...arar durur.Kendine yolculuk edenler ancak mutluluğa ulaşabilir ki o da farkındalıkla mümkündür.Yani anlamakla.Hazır yeri gelmişken mutlulukla ilgili bir şiirim vardı onu paylaşmak isterim.
MUTLULUĞUMUZ.......
Ne yerin yedi kat dibinde,
Ne göğün yedi kat üstünde
Kaf dağı kadar uzak eylediğimiz
M u t l u l u ğ u m u z
Belki avuçlarımızda ama göremediği gözlerimizin,
Belkide kapısında,
Hissetmeyi bilmeyen yüreğimizin...
Şiddet insanoğlunun insana uyguladığı ve bir çok şekli olan davranış şekli.Aslında davranamayıştır.Çünkü kendini ifade edebilen insan bunu yapmaz.Çok çeşitli nedenleri olsa da şiddetin hiçbir haklı gerekçesi olamaz.şeker portakalı kitabında okumuştum.
-Babam beni dövdüğü için herkes beni dövüyor ama sorun değil,onu öldüreceğim.
-Ne babanı mı öldüreceksin
-Onu içimde öldüreceğim.Birini sevmeyi bıraktığında içinde ölmeye başlar.
Vurmak için kalkan her el kendine vurduğunu bilebilseydi şiddet kalkar mıydı dünyadan.Yeryüzü sevginin yüzü olduğunda herşey değişecek.Bir insana bilerek haklı olsanız bile şiddet uygulama hakkına sahip olamazsanız.Belki fiziksel yaralar geçecek ama ruhunda kalanlar nasıl sağalacak.işte o zor.Acı geçiyor ama acı çekmiş olmak geçmiyordu.Haklılığı uğruna haksızlık edenlerin dünyasıydı bu dünya.Hayat sanatı taklit edebilseydi.Belki daha yaşanılır olabilirdi dünya.Ama birgün mutlaka çünkü sanat uzun hayat kısa.
Birgün apartman boyanıyordu .Apartmanın havası öylesine değişmişti ki kızıma döndüm ve dedim ki keşke insanlığı insana boyayacak bir boyacı olsaydı.Galiba artık gerçekten bir sihirbaza ihtiyacımız var.sevginin sihiri vardı.Boyacı da biziz galiba kalplerimizi alabildiğine sevgiyle doldurabilirsek neden olmasın.Gözlerini ve sözlerini unutamadığım bir dilenciye rastladım günün birinde.Öyle dalmış yürürken durağa yaklaşmıştım sanıyorum.Yanımda birileri vardı yine.Konuşma oyununa katılıyor ama aslında düşünüyordum.O sırada kaldırımın kenarında yemek yerken gördüm onu.Sanıyorum lokantadan vermişlerdi yemeğini.Artık mıydı yoksa normal bir yemek miydi kestiremedim.Ben farkında olmadan ona bakıyor ve düşünüyordum.Bu adam neden böyle onu ne bu duruma düşürmüştür.Bir o kadar da bana acı vermişti.Ona dikkatli baktığımı anladı ve bana
-buyur bacım yer misin dedi.Öylesine karmaşık duygular hissettim ki o an teşekkür edip geçerken
-Afiyet olsun dedim elbet.Boğazım düğüm düğüm hangi insanı ya da insanlığı sorgulayacağımın şaşkınlığıyla gözlerim dolu dolu uzaklaştım oradan ve ondan.Ama bende kaldı.Sende aç olabilirsin halinin farkında ve olmayan ekmeğini paylaşma derdinde.oysa kimsenin umrunda değildi yanından geçenlerin çoğu zaman görmediğiydi.
Bir şey anlamak derdinde değildi artık insanlık.Yaşamak yaşamak istediğini istediğiyle istediği gibi.Kazanmak için eğitiliyor kazanmak için yaşanıyordu dünyada. maneviyat sanayiyiye endüstrileşmeye paralel gelişememişti.insanlık mutsuzdu.Bireyselleşen yaşam her gün biraz daha insanları yutuyor ve mutsuzlaştırıyor.Ritmi bozuk hayatın zamanı sürtone insanları detone.