KARADENİZ KADINI OLMAK
KARADENİZ KADINI OLMAK.
Yer Kadıköy sahili. Kadıköy deyince akla ilk gelen işportacıların yanında, midyeci ve de balık ekmek beş TL diye yaygara kopartan tezgah sahipleri..
Ay’ın on dördü, Gün’ün ön beşi değildi belki ama güzel bir gündü ve tam da Kadıköy’e gitme zamanı ve de gidip sahilde oturmak, o denizi seyredip, yarışırcasına gelip geçen vapurlara bakıp geçmişe dalmak..
Aynen ben de bunu yapmış geçmişten gün alamamıştım belki ama o gün geçmişe gidip geçmişi net bir şekilde yaşamıştım sanki.., Kadıköy’e gitmiş, Kadıköy sahilinde oturmuş, denizi seyrederken,
balık ekmek beş lira..., diye bağıran satıcıların tezgâhından yayılan kokular tüm sahili sarmıştı. Tezgâhlardan birine yaklaşan kadın hem kendisine, hem de yanında ki küçük çocuğuna birer yarım balık ekmek arası satın aldı Kadın hemen yan tarafımızda duran balık tezgâhından satın aldığı balık ekmek arasını yerken, başka bir kadın geldi ve hemen yanımızda oturdu.., oturur oturmaz da çantasını açtı, çantasından çıkardığı sigara paketinden bir dal sigara alıp yaktı.
Kadına, içmeden olmuyor mu? dedim
Kadın ağzından çıkan dumanla birlikte başını yukarıya kaldırdı ve ağzındaki dumanı havaya üfleyerek,’’ olmuyor ha balık ekmek ha sigara, nasılsa ölmeyecek miyiz?
Sigara içen ölüyor da balık ekmek yiyen ölmüyor mu?’’ dedikten sonra
‘’Televizyonları izlemiyor musunuz, baksanıza neler yiyoruz sigara onlardan daha temiz’’, dedi.
Sonra da başını az önce kadının satın aldığı balık ekmek satan satıcıların tezgahına çevirerek, ‘’bak şunlara, onlar balık ekmeği nasıl hazırladıklarını biliyor muyuz?’’
‘’Balıkları nasıl temizleyip yıkadıklarından haberimiz var mı?
Boş versene, en azından sigaranın mikrobu yok’’, dedi ve sigarasından derin bir nefes daha çektikten sonra bacaklarını üst üste atıp içine çektiği dumanı bu kez denize doğru üfledi ..
Kadına, Rizeli misin?
Yoksa Artvinli misin?
Kadın şöyle bi yüzüme bakarak,’’ sende mi anladın nereli olduğumu, çok mu belli oluyor?’’ sorusundan sonra,’’
‘’Artvinliyim’’, evet, dedi.
Benim eski ev sahiplerim de Artvinliydi de, bu yüzden kolaylıkla tanıyabiliyor, anlayabiliyorum konuşmalardan, şiveyi tanıyabiliyorum, deyince.
Kadın, ‘’Artvin’in bir çok yeri var neresinden?’’ dedi ve de başladı Artvin’in, ilçelerini saymaya.
‘’Hopa mı, yoksa? ’dedi ve kendi Sorduğu soruya yine kendisi yanıt vermiş oldu.
Evet, Hopalıydılar, evet Hopa dedim.
Kadın, ‘’ben de Hopalıyım ama ben Lazca konuşmuyorum, ben Hemşin’ce konuşuyorum dedi ve de sustu sanıyorsun, öyle değil mi?
Kadın bir başladı konuşmaya gelsin susturabilen sustursun., ya insan kelime aralarında bir nefes alır değil mi? Yok, kadın adeta nefes almayı unutmuş gibi durmadan konuşuyordu.
‘’Artvinlilerin tam dört dili var, Lazca, Gürcüce, Hemşin’ce ve Türkçe’’,. Kadın birkaç yerin daha adını sayarak, ‘’buralarda konuşulan dilin daha çok (doğuluların) şivesine benziyor, doğu şivesi var onlar da. Lazlarla, Hemşinlilerin şivesi daha çok Rizelilerin şivesine benziyor’’, dedi,
‘’Peki, sen beni nasıl ayırdın?’’. (Ayırdın, şive farkı anlamında)
Hemen arkasından, ’’Sen nerelisin’’ diye sordu..
Güldüm, bende Rizeliyim, deyince kadın şaşırdı, ‘’aa hiçte benzemiyorsun Rizelilere, sen burada mı doğup büyüdün?’’
Hayır, buraya gelin olarak geldim, yirmi yıldan çok oldu buralardayım, dedim kadına…
Kadın, ‘’ben de on sekiz senedir buralardayım ama sen beni gene de tanıdın’’, dedi ve başladı Karadeniz’de ki yaşamı anlatmaya..
‘’Bizler çok çalıştık, Karadeniz kadınına çok haksızlık yapıldı. Bütün işleri kadınlar yaptı, erkekler ne yaptı?’’
Haklısın, Karadeniz kadınları çok çalıştığı için kendilerini ihmal ettiler, hiç bakamadılar kendilerine …, bu yüzden de kocalarını Rus kadınların kaptırdılar, deyince.
Kadın başını sallayarak söylediklerimi onayladı ama başını sallarken kadının yüzünde kaç bin anlam dışarıya fırlayıp çıktı saymak mümkün değildi. O an aldığı her nefeste bir keşke, bakışlarından öfke fışkırıyordu kadının…
Ve Allahım’a çok şükürler olsun ki, o zamanlarda kocam beni buraya, İstanbul’a almıştı. Yoksa benim kocamda Rus kadınlarına gidecekti; çok kadın tanıyorum kocalarını Rus kadınlarına kaptıran. ‘’Ben köydeyken kocamın yanına sessizce giriyordum ki kocam uyanmasın, uyandığı zaman da bir bahane uydurup kurtuluyordum elinden.
Ne yapacaktım başka?’’.
‘’ev kalabalık, evde banyomu vardı, sıcak suyumuz mu vardı?
‘’Nerde yıkanacaktık, şofbenimiz mi vardı?
.. Sabahın köründe kalk çay bahçesine git, çay topla, bağ bahçe, ahırda sığırlar, yok ormandan odun kes, akşam eve gel kaynana yemek yaptı mı, yapmadı mı, karnımız bile doymazdı bazen.
‘’Yağmur yağdığı zaman da biriken çamaşırları yıka, ellerimizle çitilerdik o kadar çamaşırı…
. Oturmaya zamanımız mı vardı ki kocamıza zaman ayıracaktık; bizlere kalan o küçücük zamanı da uyuyarak geçirmek istiyorduk ama onu da yapamıyorduk çünkü yağmurlu havalarda da mutlaka yapacak bir işimiz olurdu. ‘’Kocamın ayaklarını kucağıma alıp öpmek istiyorum ama kocam buna izin vermiyor…
Biz kadınlar yağmur çamur demeden tarlaya koşar belimize kadar ıslanır ayaklarımız çamur içerisinde kalırdık ve bu koşullarda çalışmaya devem ederdik, yiyeceğimiz ise biraz bir kaç dilim ekmek, bir baş soğan, biraz da peynir, günü böyle geçiriyorduk.
‘’Çay bu beklemeye gelmez, zamanı var ,sırası var, kotası var, yetiştirmek zorundasın.
‘’Sınır açıldıktan sonra adamlar o kadınları görünce ağızları açık kaldı, kadınlar da ne istediyse verdiler erkeklere, adamların gözleri doydu gönülleri de oldu.
‘’Karıları tarlaya, kocaları ise Rus kadınlarına gittiler.
‘’İyi ki o zamanlar kocam beni buraya almıştı, yoksa benim kocamda gidecekti Rus kadınlarına’’, deyip sözlerini yineledi kadın
. ‘’Burada öylemi?
‘’Banyo var banyo da şofben var, sıcak su her zaman hazır, her şey hazır hiç itiraz etmiyorum kocama. Ayaklarını yıkayıp kucağıma alıp öpeceğim ama kocam buna izin vermiyor, utanıyor bi de üstelik.
‘’Burası öyle değil ki kocam çalışıyor ben yiyorum kendimi altı aylık evliler gibi hissediyorum’’, deyince.
Neden altı aylık?
-Daha önceleri kaynanan mı vardı?
Kadın, ‘’evet’’…’’Kendi evimi kiraya verip ben kiraya çıktım tam altı ay oldu, kaynanamın yüzünden çok huzursuz hissediyordum kendimi, çok karışıyordu bana; şimdi ise çok rahatım, kocam geliyor işten bana sarılıyor, şakalaşıyor, oynuyor benimle, ben utanıyorum yapma herif çocuklar var diyorum…, kocam aldırmıyor ‘’olsun onlar bizim çocuklarımız’’ diyor.
‘’Oh be dünya varmış diyorum her sabah yatağımdan kalkarken, işte bu yüzden kendimi altı aylık evli yeni gelin gibi hissediyorum’’, diyerek yineledi sözlerini..
Kadın hızını almıyordu bir türlü. Kadına, soru sormaya fırsat bulamıyordum. Kadın kendi sorduğu sorulara gene kendisi cevap veriyordu.
Kadın, biraz üzgün biraz buruk, en önemlisi bir sakinleştikten sonra, En vurucu cümleyi kullandı.’’ Bir insanların en sağlıklı dönemi ne zamandır?
‘’En çok ne zaman üretken olurlar?
‘’Yirmi ila, kırk yaş arası. Biz kadınlar o yaşları işkence çekerek geçiriyoruz, arkama bakıyorum da şimdi hiç iyi günler hatırlamıyorum. ‘’Hep kötü anlar geliyor aklıma, hep kötü anıları hatırlıyorum geçmişten. ‘’Neydi bu Karadeniz kadınlarının çektiği böyle, biz Karadeniz kadınlarına çok haksızlık yapıldı çok. Artık öyle değil şimdi herkes uyandı, köylere gazino bile var, hemen her köye yol gelmiş. Bizim ilçeye küçük Paris diyorlar şimdi. ‘’Olan biz eskilere oldu ve bir çok yuva dağıldı gitti boş yere’’.
Gündüz yavuz...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.