- 1045 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ali Baspinar
Ali Başpınar:
Efil efil
Kaç yeşil baharlar esip geçti damından
Kaç gözyaşı ıslattı voltaladığın havalandırmayı
Kaç gülüş soldu yosunlu hücrende
Kaç çığlık yapıştı alabildiğince uzanan solğun duvarlarına
Ve kaç devrim türküleri söylendi sevda ekili koğuşlarında
Efil efil
Ölümü doğum gibi normal karşılamamız gerektiğini biliyorum. Ama kimi zamam birşeyi bilmek yetmiyor. O nedenle kimi ölümleri bir türlü normal karşılamasını öğrenemedim. Bu gidişle hiç bir zaman öğrenemeyeceğim. Doğrusu öğrenmekte istemiyorum. Bunu öğrenirsem sanki insani değerlerimi unutacakmışım gibime geliyor, bunu da yapamam.
Kimi ölümlere alışılmıyor!
Kimi ölümler kabullenilemiyor!
Kimi ölümler sindirilemiyor!
Ali Abi (Başpınar)`in ölümüde böyle.
Ali Abi dedim, yanlış algılamadınız.
Bu insan binlercemizin Abisiydi, hemde "neşeli" abisi.
Haa! bu bizim bildiğimiz klasik (feodal) abilerimizden değildi. Hani, o herşeyi bilen, herşeye müdahale eden, kanunlar koyan, dediği dedik olan, sözünden çıkılmayan, karşısında tirtir titrenen, akıl veren... bir insan, bir abi değildi.
Tam tersine insani demokrasiyi içsellestirmis bir abiydi, yoldaştı.
Adını duymuştum Ali Başpınar`ın, ama 12 Eylül öncesinden değil, mahkemeler sürecinde duydum. Devrimci Yolun askeri komutanıydı.Tanımak istediğim kişilerden biri oldu.
Bu fırsatı yakaladım çok geç olsada. Ceyhan Özel Tip Cezaevine getirildi bir gurup arkadaşıyla birlikte Mamaktan. Bende ordaydım. İlk karşılayanlardan biri de bendim. Meraklıydım, bir çocuk kadar heyecanlıydım. Cezaevinin yemek hane kapısından almışlardı içeriye, sanırım güvenlik gerekçesiyle bunu yaptılar. Ee nede olsa gelenlerin her bir önemli kişilerdi, kaça bilir, kaçırılabilirdi. Kim yoktu ki? Mehmet Ali Yılmaz, Oğuzhan Müftüoğlu, Tevfik Güneş, Mehmet Üresin, Ertuğrul Ak, Mustafa Arslan, Necmettin Özdemir, Özgür Ovacık…
Karşımda orta yaşlı, orta boylu, laz burunlu biri duruyordu. Güleç yüzlü, sempatik bir edası vardı. En belirğin özelliği daima gülüyor olmasıydı.
Bu mu dedim komutanımız?
Buydu komutanımız.
Cezaevinde aynı koğusta üç yıl beraber kaldım. Birlikte sabah sporları yaptık, (futbolu severdi) çekişmeli, idiali fubol maçları yapardık, çok kez aynı takımda olurduk, beni takımına alırdı, benimle oynamaktan haz alırdı, ben de ayın hazzı alırdım. Sporu severdi, hiç üşenmez, sabahın köründe kalkar ağır spor yapardı, sigara içmez, sağlıklı olmanın yollarını arardı, düşmana inat birgün fazla yaşamak adına. Bize yemekler yapardı, hiç gocunmadan. İlk kez kaburga dolmasını onun ellerinden tattım. Uzun soluklu, bol esprili sobetlerimiz olurdu. Görüş günleri görüşe giderken ya da avukatı geldiğinde yanında mutlaka bir iki kişi gider korurduk olası bir saldırıya karşı. Çünkü o sıralar cezaevinde faşisitlerde kalıyordu. Herhanği bir tezgaha düşürülmesini istemiyorduk. Korunmaktan rahatsız olur, engel olmak isterdi. Korunmaktan utanırdı. Laz mahçubiyeti otururdu korunmaktan iyimser yüzüne.
İyi ki tanıdım seni Ali abi.
Bana öğrettiğin herşey için sana minnettarım. Devrimci Yolu Devrimci Yol yapan insanlardan biri olduğun için de sana minnettarım. Zorsunmadan ömrünü Türkiye halkının mutluluğu için vermenden dolayıda sana nasıl teşekkür etmem.
Kimi ölümleri kabullenmek zordur demiştim.
Bu yaşama silinmez ayak izi bırakanların ölümü sıradan bir ölüm değildir. İri bir çınarın devrilmesi gibi görkemli olur. Senin geniş ve serin gölgen sadece Lazlar için değildi, tüm insanlar içindi
Sana ne yakışmıyordu ki?
Gülmelerin gözümün önünde, unutamam. Kavgan gibi, sevmen gibi Devrimci Yolun da sana yakışıyordu, buna inanıyorum.
Ya ölüm, ölüm sana yakıştı mı? Ama yakıştıysa da erken yakıştı, vakitsiz geldi, tamamlayamadın devrimini.
Şu an yanında olmak, gülen yüzüne bakmak isterdim. cesaretlenmek adına, yaşamı ve insanı ve de tabii inançları yememek adına.
Bağışla beni yanına gelemeyecek kadar uzaktayım, imkansızlıklar içerisindeyim. Yanında olmayı, yumruklu yıldızımıza gönderirken seni taşımak isterdim omuzlarımda. Ama binlerce kavgadaşın seni yalnız bırakmadı. Neden bıraksınlar ki, sen onları hiç yalnız komadın ki.
Ali Abi sen hem benim, hem bizim, hem Türkiyenin abisisin, böylede kalacaksın.
Sen Türkiyenin güzel bir evladı oldun.
Ceyhan cezaevinden tahliye olduğumuz günü anımsıyor musun? Ben o günü hiç unutamıyorum. On bir yıllık esaretimizin bittiği gündü. Sen bizden sanırım üç gün önce bırakılmıştın. Seni özgürlüğe yolcularken nasılda sarılmıştım, nasılda sarılmıştın. Şimdi de öyle sarılıyorum sana, masum yanaklarınadan öpüyorum
Muhittin Çoban
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.