- 940 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SAYIN YAZAR-2-
Okuyup okumaman önem arz etmiyor zira bir kez yazdığım satırlar benden çıktı ve anonim okuyucunun kursağından geçerken yine helal ettiğim aslında bir ömür boğazımdan haram lokma geçmezken nasıl oluyor da hayatım zehir oluyor?
Sana yazdığım mektubun devamı olmayacaktı lakin geçen kısa zaman zarfında duygularım yine sayısız med-cezir ile iştigal etti ve ben beyan ettiğim düşünce ve duygular nazarında oldukça farklı bir seyir izlediğini gördüm, yazdıklarımla ve mutsuz satırlarımla mutlu olduklarına şahit olduğum nicesinin hele ki ben kabullenmişken bunca kazanım yanında verdiğim kayıpları, gördüm ki gerçekçi bir sunum olduğuna kani okuyucu ve ben her ne kadar o an içimden gelen sunumuyla kalemimin temas ederken hayatın gerçeklerine… devamını getirmek istediğim bir cümle zira yarınların ne getireceğini az çok tahmin etsem de şimdilik kimsenin canımı yakmasına aldırmıyorum.
Önem arz eden nedir, inan ki emin değilim. Söz konusu olan edebiyat hizmet mi yoksa bireysel bazda ele alınan menfi duygularımın okuyucunun yüzüme çarpması mı?
Senin hayatında dolu dolu geçen bir otuz sene ve bana dönüp baktığında bu yolu arşınlayalı neresinden baksan altı sene bile olmadı hele ki başımdaki kavak yellerini de konduramazken hitap edilesi bir boşlukla da başım dertte iken aslında başımın derdi yine kendi fırtınalarım bu anlamda esen harici fırtınalar daha da perçinliyor yazma aşkımı ve ben her defasında pes etmeye niyetlenip saatler sonra kendimi yazarken buluyorum.
Evet, bu ikinci mektubu tetikleyici, son kitabında okuduğum bir paragraf üzerine gelişti. Ne dediğine gelince, sanırım şöyle idi altını çizdiğim satırların:
‘’Bence yaratıcı yazar öncelikle toplumsal bir kişilik, kendisini bir toplum veya cemaat içerisinde ifade eden kişilik değildir. Şu veya bu sebepten, trajik bir şekilde veya zevk alarak, ait olduğu cemaatten, toplumdan, gruptan, kabileden ayrılan kişidir yaratıcı yazar benim için. Bir odaya gider ve orada yazar. Orada öncelikle kendi ruhunun iç derinliklerini keşfeder; ama daha sonra tüm insanlığa hitap edecek bir şey koyar ortaya, burada temel fikir hepimizin aynı türden bir zihne sahip oluşumuzdur.’’(Alıntı)
Ve bir diğer cümlen:
‘’Yalnızlık içerisinde bir şey yazmak ama yazdığınızın diğer okuyucuların kalbine hitap edeceğine dair gizli veya ifade edilmemiş bir inanç taşımak. Bu, insanlığa yönelik bir inançtır.’’ (Alıntı)
Kümülatif bir bildirge yayımlamak isterdim ve haykırmak:
‘’Ben de sizden biriyim ve sevilmeyi hak ediyorum.’’
Hayır, bu sefer benden bir cümle ve eminim ki sen de hemfikirsindir aslında herkesin ulaşmak istediği o nirvana değil mi?
Satırlar kalabalıklaştıkça ben de kalabalıklaşıyorum sonra da yalnızlığımı perçinlediğim zamanlarda yolculuk yapıyorum sanırım zihnimin haritasında hala gitmeyi beceremediğim bir gerçekçilik var.
Konumun itibariyle sana özendiğimi söylemek isterdim belki de az buçuk lakin iki farklı cinsiyet ve senin karar mekanizman henüz yirmili yaşların başında yapmış nokta atışını.
Dönemsel hezeyanlarım.
Bilinçsiz iş seçimlerim.
Yetmedi mesleğimle yetinmeyip birkaç meslek edinmek adına yeniden üniversitede dirsek çürüttüğüm yıllar üstelik ne için?
Ve ben mesleki kariyerimi noktalayıp, yüksek bir toleransla, sıfır gelirle ve inanılmaz açıldığım ekonomik dalgalanmalarda sonuçta üniversiteden burs almaya geldiğim son nokta.
Aslında aklımın erdiği bir yaşta olup asla bir süs bebeği olmak istemeyişim ve şatafatlı rezidanslardan iki büklüm oturduğum amfiler hatta kırık hatta ceketimle tozunu aldığım bir o kadar da aşk dolu hele ki söz konusu bilginin sınırsızlığına şerh düşmüşken peynir ekmekle aklımı yediğim o yirmili yaşlarım.
Konuyu dallanıp budaklandırmak istemem lakin ekonomik özgürlüğün de istilası şu yaşadığımız hengâme Allah’tan boyutsuz harcamalarım yok da… bak konu yine bana saptı: affola.
Sanırım bir akşam yemeğinde, televizyona dalmışken gördüm seni. Sen market reyonları arasında alışveriş yapıyor ve yazacağın kitaplara da bol bol malzeme buluyordun ve ne şaşmıştım: aklım almamıştı. Bir insan bunca kötülüğü kendine nasıl yapardı?
Çalışma ofisinde koridor boyu gidip geldiğin on saatten uzun bir mesai ve tüm gün yazdığın bir dosya kâğıdına ulaşmazken.
Ve aklıma düşmüştü nasıl isyan etmediğim ve dudak bükmüştüm o hareketli mesleki yaşantımda senden ne kadar farklı ve de mutlu olduğumu aradan geçen bunca sene ve sana özendiğim satırlar aslında ne getiri ne de ün anlamında; benim tek takdir ettiğim süregelen istikrarınla nasıl oluyor da otuz seneyi devirdin.
Büklümlerin heyecanı ile donattığım gönül bahçemde yine düştükçe yolum kelimelere her geçen gün fark ettiğim yine eksiklerimi telafi etmek yolunda çaba harcamam gerektiği ve bunu bireysel gayretlerimle güderken bana ışık tutan insanlara da ayrıca minnet borçluyum lakin bir o kadar yaşadığım sıkıntılar hele ki hiçbir mahlas kullanmadan altı yıla yakın zaman neredeyse aralıksız yazdığım.
Düşünmek zorunda olduğum çok şey var aslında herkes gibi ya da hiç kimse iken benzeştiğimi sandığım. Bu kelimeyi özellikle vurguluyorum zira hayatım hep sanmakla geçti.
Sanırım ki beni seviyorlar.
Sanırım iyi bir şey dedi.
Sanırım beni kast etmişti.
Ve gerçekle hayalin ayrıştığı nokta ya da tahayyül edip bir eksen çizdiğimde neyin doğru neyin yalan olduğunun belirtecine ulaşamadığım.
Alıntılar aslında üzerine kafa yorduğum sayısız konu ve getirilen açılımlarda kimi zaman hüsrana uğradığım ve açığımı bulup eksiklerimi telafi etmek adına çabaladığım zaman ve bilgi deformasyonundan nasiplenmemek adına, büyük bir saygı, merak ve hayranlıkla yüreğine dokunduğum kalemler.
Bazen irkiliyorum hele ki rüyalarım babamla ve belirsizlikle kesiştiğinde ve soytarı bir kelamla kesişiyor yolum lakin mahreme saygı babında ve babamın kemiklerini titretmemek adına saklı tutuyorum sanırım ondan bana geçen bir titr gerçi edebiyat adına yaptığı aslında memlekete verdiği hizmet otuz yılı aşmışken.
Ondan kalan sayısız hatıra: belki iyi belki kötü ama onurlu bir soyadı ve soyağacı.
Belki de hata yapıyorum yazmakla ama bu yola mademki bir kez baş koydum.
Zaten özrüm kendime olan borcum ötesinde canım annemin de en büyük mutluluğu iken ben yazdıkça büyülendiğim ve ben yazdıkça yaşımı da yasımı da unuttuğum.
Yas… hayli meşakkatli bir sözcük ve sözüm ona memlekette tek dert sahibi benmişim gibi, insanlar geliyor ve ‘’bu da senin kaderin’’ diyorlar.
Akla zarar sevgili yazar. Kimse kendine dönüp bakmıyor ve ben edebiyat aşkına düşmüşken onca sayfa arasından seçtikleri tek duygu birikimi benim mutsuzluğum hele ki her yazılan gerçektir ya da ömürlüktür bu duygular gibi bir kıstas da yok iken.
Bir diğer ortak noktamız; ikimizin de İstanbul aşığı olması ve yine aslen İstanbullu olmak ki insanlar buna bile inanmıyor. Sonra ısrarla soruyorlar:’’Memleket neresi?’’
Memleketimin her yerinin bana ait olduğuna dair şerh düştüğüm ve düşeceğim de ilelebet hatta şehit düşmeyi de nasıl dilerdim ülkem adına…
Erkek olmayı ister miydim, gibi bir soru düştüğünde aklıma: evet, isterdim aslında kadınların da mesleki anlamda yeterli olabildiği şanlı bir meslek iken ordu evet, isterdim: aslında on beş ay askerlik yapıp hanyayı konyayı erken anlamak isterdim. Sakın ne alaka deme zira çevremde gözlemlediğim ki tecrübe ile sabit.
Dökümü günün istersen ömrün de aslında bir hiciv bile olabilir belki de mübalağa sanatı… nerede başlayıp nerede duracağımı kestiremiyorum bu yüzden sür-git konuşmak ve yazmak benim yaşama sevincimdeki mihenk taşı hem öylesine de değil üzerine kafa yorduğum ve insanlar şikayetçi oluyor bu sefer:’’Hayatı bu kadar ciddiye alma ve bil ki hiç de sıkıcı değil.’’
Biri sıkıcı mı dedi? Dönüp baktığımda son on yılıma sanırsın ki günlerim her gün şen şakrak geçiyor.
Belki de fazlasıyla önemsediğim gerçeğini kabul etmeliyim iyi de bize sunulanı değerlendirmek ve aklımızı kullanmak değil mi yaşama gayemiz ve bu yolda ilerleyip meşru bir sevgi ile hayatı parmağımıza dolayıp mutlanmak yine içimizdeki çocuğun çığlıklarını duymazdan gelmediğimiz ve bir şekilde tüm olumsuz yönlerimizi törpülemek adına.
Durağan geçen günler ve saatler içersinde iklimlerin değiştiği ve işte tanıdık bir isim: şehr-i İstanbul.
Boykot ettiğim yine mutsuzluk ve vızıldayan bir arı misali hangi pencereden içeri gireceğine karar verememiş…
Komik ne varsa yine ruhumun ikramı ve ben tüm saflığımla Allah’a ve sevdiğim insanlara emanet iken ve hep annemin dediği o cümle aslında dilinden düşmeyen bir dua yine kadının:’’Allah’ım bu kıza akıl fikir ver.’’
Duyup duymadığından ziyade duymak isteyip istemediği zira beni böyle yaratan yine kendisi ve ben her ne kadar zaman zaman yakınsam da içimdeki mızmız çocuktan… neyse temaşa etmenin zamanı değil zira edebiyatın güftesi iken yazdıkların ve benim de yazmaya çalıştıklarım…
Bir gün ansızın.
Belki de asla.
Ama yeniden doğmak her anlamda yine yazdığım her satırı derin derin içime çektiğim ve derin derin soluduğum nice kitap ve kalem.
Mutluluğun tarifi ne bir diğerinin acısıyla ve gıybetiyle coşmak ne de yalanlara başvurup kendini yanlış tanıtmak bu yüzden yazmak adına mutluyum sanırım kendimi en iyi yazarken tanıyıp yine yazarken ifade ediyorum.
Son kitabın hala bitmedi zira çok sıkıcı ama bil ki bir sonraki kitabını dört gözle bekliyorum sevgili yazar.
Bu günlük bu kadar.
YORUMLAR
Ben zevkle okudum,neremiz doğru ki kelimelerimizde imla klavuzu doğru olsun,de da dan ayrı yazılsa ne olur yazılmazsa ne olur?Ha klavuz ha kılavuz,ilk orta öğretiminde Türkçeyi güzel anlattıda öğretmenimiz biz mi anlayamadık,bir virgül eksik diye koca sınava sıfır veren öğrtemenin virgülü nerede kullanacağımızı aklı selim anlatmadıktan öğretemedikten sonra,öğretmek öğretememek yazsak ne olur,yazmasakda bu da yı ayırmasak ne olur? Hala aradan geçen otuz beş senedir bir virgül nedeniyle sıfır aldığımı unutamadığım bir hadisedir. Türkçeye inat öğrenmeden yazmaya karar verdim,sonuçta nobel ödülümü verecekler,vereceklerse düzeltsinler eksik cümleleri vesselam,Kurban bayramınız Mübarek olsun kardeşlerim.Haticeyi bırakın neticeye anlatılana hissettirene bakın vesselam.Selamlarımla
Gülüm Çamlısoy
Ben gelen tüm yorum ve eleştirileri gerçekçi bir perspektiften okuyup değerlendirmeye çalışıyorum ve bir şekilde yazdıklarıma vesile oluyor.
Asla iyi yazıyorum deme hakkını görmüyorum kendimde ki ben bunu hayatımın her dönemi uygulamışımdır ve uygularım da.
Sağ olun değerli dost. Elimden geldiği kadar seçici olmaya çalışıp bir şekilde feyiz de alıyorum okuduklarımdan. Bu anlamda tek sahip olduğum; öğrenci kimliğimdir ve öğrenmenin ve bilginin boyutsuz olduğu inancına sahibim. Eksiklerimi görmek ve bunun bana sunulması yine tüm iyi niyetimle yaşadığım ve yazdığımın da bir yansıması ve bana eşlik eden zira ben yazma işini çok ciddiye alıyorum. Evet, bir heves ve bir meşguliyet olarak başladım yazmaya özellikle düştüğüm boşlukta bana arkadaş olmuştu kalemim. Allah'ın izniyle kalemi rayına oturtmak ve edebiyat adına da güzel şeyler yapmak amacım ki yaşama sevincime de eşlik eden bir yolculuk. Edebiyat pek çok duyguma açılım kazandırdı ve güzel insanlar tanıdım süreç içerisinde.
Hayırlı bayramlar diliyorum ben de size. Tüm güzellikler sizinle olsun ve yeniden teşekkür ediyorum.
Sonsuz saygılarımla. Allah'a emanet olun.
Selam ve dua ile dostum.
Bütün çalışmalarınızda kendinizi ifade etmeye kendinizi anlatmaya çalışıyorsunuz. Meslek degistirdiğinizi ve cok iyi bir bankacılık kariyerini çok iyi bir geliri elinizin tersiyle ittiğiniz psokoloji eğitimi aldığınız edebiyat aşkınız vs. artık pek çoğumuzun malumu. Yeni bir şey deneyeceğe de benzemiyorsunuz. Onca okurdan uyarı almanıza rağmen bir kaç kişinin yorumuna dayanarak uzun hatta paragraf cümleler kurmaya devam ediyorsunuz. Kendi adıma konuşmam gerekirse sizi okumayı malesef bırakmıştım. Çünkü gerçekten anlasılmamak üzere yazıyormuşsunuz gibi bir his uyandı bende. Ne yaptıysam yazılarınızdaki şifreleri çözemedim. Sanat edebiyat bu değil ki. Okuduğum seyin bana bur şey çağrıştırması lazım ya da keyif vermesi. Karmaşık cümleler arasında boğuluyor gibi oluyorum. Ve tekrar ediyorum çok fazla anlatım bozukluğu hatasına düşüyorsunuz. Sebebi de upuzun cümlelerin ucunu kaçırmanız. Hatta bazı paragraflar "google çevirisi" gibi duruyor. Bu yazdıklarımla yine bozulacaksınız bunu da biliyorum. Ama beni öldürseniz üç maymunu oynamayacağım. Kişisel olarak sizi seviyorum. İyi niyetli bir yazarımızsınız. Edebiyata aşıksınız. Tamam. Ama dediğim gibi işte...
Siz de gönül rahatlığıyla begenmediğiniz aklınıza yatmayan ya da teknik açıdan hatalı bulduğunuz yazılarımı eleştirebilirsiniz. İşime yaran şey taltif değil. Sizin de öyle. Bu sözlerde yine art niyet aramamanızı rica ediyorum. Yine "Çekemiyorsunuz beni mutsuz etmek için uğraşıyorsunuz" vs. Serzenişlerde bulunursanız çığlık atacağım.
Sevgilerimle.
Gülüm Çamlısoy
Başka konularda da yazılarım var ki her yazım birbiri ile örtüşmüyor.
Misal dün bir öykü eklemiştim.
Farklı açılımlar getirdiğim sayısız yazım var.
Hayır, lütfen çığlık atmayın zira buna sebebiyet vermeyeceğim.
Üstelik yazı dilimi sadeleştirdim Aynur Hanım ve bunu yine gelen yorumların ışığında biçimlendirdim.
Bu son yazımın karmaşık olduğunu düşünmüyorum bilakis sade bir dil kullanmıştım.
Google çevirisi...şaşırdım deme hakkım yok zira itiraz etmeyeceğim ve hayatımda bir kez bile google'dan çeviri okumadım ki okumam da.
Ben asla ''Çekemiyorsunuz''gibilerinden bir tabir kullanmadım ve bunu ilk kez sizden işitiyorum. Estağfurullah efendim.
Teşekkür ediyorum. Ben mesajınızı çok net algıladım bu anlamda minnettarım.
Saygılarımla.
Sizin de bayramınız mübarek olsun.
Aynur Engindeniz
Google çevirisi" benzetmemi anlamadınız malesef.
Anlatım dili sadeliğiyle biçim sadeliği aynı şey mi? Cümle -paragraflar hatalı diyorum size daha ne diyeyim. Israrla yanlış yok diyorsunuz. Etrafınızda bir Türkçe öğretmeni arkadaşınız varsa şu uzun cümlelerinizden bir kaçını ona gösterip ögelerine ayırmasını isteyin. Size ait olduğunu söylemeyin ki tarafsız olabilsin.
Eğer yazı okura sunulmuşsa okur dürüstçe fikrini söyler sevgili Gülüm Hanım. Bunları göğüsleyebilmelisiniz.
Gülüm Çamlısoy
Bana özel.
Hangi eşikte olduğum zaten Rabbimin takdiri.
Ben bir ömür neler göğüsledim bunu bir Allah'ın kulu tahmin edemez bu anlamda eleştirileri göğüslemek demeyelim buna bilakis neyi yapıp neyi yapmamam konusunda bana yol gösterdiniz.
Teşekkür ederim.