- 660 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
498 - MUTLULUK KAYNAĞI
Onur BİLGE
“Mutluluk Kaynağı’m,
Hepimiz yeryüzünde bir yerlere veya birilerine bağlı yaşamak zorunda kalıyoruz. Bedensel varlığım burada, ruhum İzmir’de… İçimde bitmek bilmeyen bir ayrılık sancısı, dinmeyecekmiş gibi gelen buruk bir gurbet acısı var.
Sevgi karşılıklı olduğunda, ruhlar için mesafenin önemi yok. Onlar, kilometrelerce uzaktan da sarılabilirler, birbirlerine. Aynı duyguları hissedebilir, aynı şeylere arzu duyabilirler. Aynı şeyleri yapma, aynı zamanda yeme içme, uyuma, aynı yiyecekleri içecekleri tercih etme, aynı anda aynı duygular içinde olma gibi… Ruh ikizi falan da derler ya onlara… İkizler gibidirler. Aralarında son derece kuvvetli bir telepatik bağ vardır. Bizde de öyle olsun isterdim ama ne yazık ki böyle bir bağ kuramadık. Onun için duyarsız ve umursamaz taraf sen, kendisini yiyip bitiren, kahrolan, mahvolan ben oldum.
Ancak şiirlerimi ya da bu mektupları yazarken yaşadığımı hissediyorum. Seni hissediyor, seninle yaşıyor, bu zaman dilimlerinin senin gibi kaybolup gitmemesi için duygu ve düşüncelerimi kaydederek sabitliyorum. Her okuyuşumda aynı duyguları bir kez daha hissetmek, aynı olayları tekrar tekrar yaşamak, aynı duygularda defalarca dolaşmak istiyorum.
Şiirlerim ve bu mektuplar özümün içi, içlerinde mutlu olduğum. Çünkü onlar benim duygularım… Her şeyden önce kendim için yazıyorum. Yazarken, birazcık da sanat yapmaya çalışıyorum. Yazdıklarım benim için, sanatsa toplum için… Aslında senin için yazıyorum ama sen bunları hiçbir zaman okuyamayacaksın. Varlıklarından bile haberin olmayacak. Şimdilik sadece kaydetmenin ve defalarca okumanın tadını çıkarıyorum.
“Şiir yazmışsın, mektup yazmışsın, herkesten gizlemişsin, neye yarar? Sevgisini yüreğinde saklayan, asla söylemeyen, hatta belli bile etmeyen, hapishane duvarı suratlı biri mi olmak istiyorsun? Kime ne faydası olur o sevginin ya da yıllarca egoistçe saklanan, yıpranmış sararmış defter yapraklarında solmuş, okunmaz olmuş şiirlerin? Cimrinin parası gibi hiçbir işe yaramayan sevginin hayrını gör!..” diyebilirsin, bu olaydan haberin olsa. Fakat titizlikle gizlediğim aşkımdan hiçbir zaman haberdar olmayacaksın! Özenle yazdığım mektupları hiçbir zaman okuyamayacak, yüzlerce yürek yarası şiiri senin için yazdığımı asla bilmeyeceksin!
Herkes birileri, dolayısıyla bir şeyler için yaşama sıkı sıkı tutunma gereği duyar. Ben de sana onun için öylesine tutulmuş ve tutunmuştum. Senin yakınlığın, arkadaşlığın, hava molekülleri gibiymiş. Sen o yana ben bu yana savrulduk! Sıvı molekülleri gibi olsaydı keşke! O kadar dahi olamadı! Öyle olmuş olsaydı, sağlam bir bağ kuramasak, sıkı fıkı olamasak da en azından belli aralıklarla da olsa sürekli ilişki halinde olur, böyle en hafif esintide kopuşmazdık. Bense seninle katı cisimlerin molekülleri gibi bağlanalım isterdim! Taşlardan granit molekülleri gibi… Metallerden demir… Dostluğumuz ağaç olacaksa abanoz kadar sağlam, Bristlecone ağacı kadar uzun ömürlü olsun isterdim.
Süspansiyon olmamalıydı beraberliğimiz. Ben dizlerimin üstüne çökmemeliydim böyle çaresiz, dibe vurmamalıydım, sen özgürce yükselirken. Ben limon oldum, sen yağ… Yine ayrıldık, yükselen sen oldun. Karışım da olmamalıydık, sirkeyle limon gibi bile… Alaşım olmalıydık biz. Altınla gümüş gibi… Platin olmalıydık, ayrılmamacasına bağlanmalıydık, hücre hücre sımsıkı sarılmalıydık birbirimize…
İnsan, ancak sevdiği ve sevildiğine inandığı zaman gerçekten yaşamakta olduğunu hissederek tam anlamıyla mutlu olabilir. Ben, her olumsuzluğa rağmen, bıkıp usanmadan, yansıma ihtimaline ve oranına aldırmadan, karşılık ummadan seni sevmeye devam edeceğim. Çünkü karşılıklı olmasa da, acılı da olsa seni sevmek bana büyük bir haz ve mutluluk veriyor.
“Allah için seveceksin!” diyor Kaptan. “Kendin için seveceksin. Sevgin iskeletin olacak. Ancak o zaman ayakta kalabilir, faal olabilir, koşabilir, dansedebilir, “Mutluyum!..” diye nara atabilirsin!”
Sevgisizliğin diz boyu, insaf ve merhamet gibi güzel duyguların karaborsa olduğu ahir zamanda hâlâ güvenecek bir arkadaş, bir dost aramak, bulabilme konusunda umudunu yitirmemek belki benim safdilliliğimdendir. İlk önüme gelene hiç düşünmeden, hüsnü zanla elimi uzatmam, arkadaşlığa, dostluğa davet etmem, hele hele münasebetimizin ölünceye kadar süreceğini ummam, çok fazla iyimserliğimdendir. Oysa ne kadarcıktır ki karşıma çıkanların yürekleri? Yakınlığımı kaldırabilirler, yüreğimi taşıyabilirler mi! Ölümüne beraberlikler, bu devrin insanlarıyla mümkün mü!
“İbadet edercesine seveceksin insanları, Allah’ın hoşnutluğu için. Yaratılanı sevmek, Yaratan’ı sevmektir diye…” diyor Kaptan.
Aklıma getirmedim sayısız yanılgılarımı, ne olursa olsun insan sevgisini azaltmadım içimde. Hep arkadaşlarım, dostlarım olsun istedim. Yalnız taş duvar olmaz da ondan… Bir sevgilim olsun! Tek ayakla yürünür mü! Ancak sekilir. Diğer ayağım olsun istedim. Rahatça yürüyebilmek için hayatın çetrefilli yollarında, sarp yamaçlara tırmanabilmek, dağları aşabilmek için… Koşabilmek, dans edebilmek için… Tam anlamıyla mutlu olabilmek, yarım kalmamak için…
O sen olmalıydın! Vücudumun yarısı, ruhumun, canımın yarısı… “Adamın karısı, canının yarısı…” derdi babalığım. Onu hatırladım. Acaba analığım öyle miydi? Öyle olabildi mi? Belki de gönlünü almak için öyle diyordu. Çünkü arkasından değil, önünden söylüyordu. Ver piyazı, beklet ayazı! Döne döne hizmet etsin diye belki. Alavere dalavere, bizim Mehmet nöbete! Ben gerçekten her manada diğer yarım olduğunu düşünmüştüm. Beni tamamlamanı istemiştim. Bedenimin, ruhumun, canımın yarısı… Bu müzmin hayalperestin en değerli varlığı, biricik müstakbel karısı…
O ayaksıza ayakkabı oldun! Kulaksıza elmas küpe… Kele sırma tarak… Köpek ne anlar takkeden, tingildemeden düşürür! Yakındır seni kaybetmesi… Kaybetse de ben bulsam!.. Gülümsemeye başladım, iyi mi? Hayali bile cihana değer!..
“İnsan, ağlayarak doğar. Zavallıdır. Yapayalnız gelir, üç karanlık içinden. Yapayalnız çeker acılarını. Yapayalnız yaşar. Yapayalnız kabre girer. Yapayalnız dirilir ve yine yapayalnız çıkar Allah’ın Huzuru’na! Aşktan ihanete kadar her şeyi dünya denilen bu çöplükte öğrenir.” diyor Kaptan. “Aç doğar, yarı aç yaşar, Allah Aşkına eremezse, aşka aç, sevgiye muhtaç ölür gider. En çok sevgiye muhtacız. Sevdikçe yol alacağız. İlahi aşkı buluncaya kadar birilerinin sevgisine muhtacız, açız. İtiraf etsek de etmesek de hep bir eksiklik, beklenti ve arayış içinde yaşarız. Aşkı bulsak, karşılıklı yaşasak da hep bir eksiklik duyarız. Çünkü aşk da mutluluk da huzur da Allah Aşkına ulaşıncaya kadar tamamlanamaz!”
Ben kul aşkını tamamlayamadım daha. İlahi aşkın ne olduğunu nerden bileyim!
Bugünlük de bu kadar Meleğim!
Allah’ın Safı”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 498
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.