- 845 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ADAM DÜŞTÜ GALATA KULESİNDEN. BU ADAM BENİM OĞLUMDU.
Galata Kulesi...
İstanbul’un eski yapılarından biri. Hatta öylesine eski ki o dimdik yükseldiği zaman Ayasofya henüz inşa edilmemiş, Hz. Muhammed( S.A.S ) henüz dünyaya teşrif etmemişti.
Evet...528 Yılında Bizans İmparatoru Anastasius tarafından deniz feneri olarak yaptırılmıştı Galata Kulesi. Bir deniz feneri bu kadar ihtişamlı olmak zorunda mıydı? Değildi elbette. Zaten büyük bir ihtimalle ilk yapıldığında bu derece ihtişamlı değildi.
Tarih boyunca pek çok tahribatlara uğradı, pek çok depremlere ve yangınlara göğüs gerdi. Mesela 1204 yılındaki 4. Haçlı Seferinde İstanbul’a gelen Haçlı ordusu tüm İstanbul’u harabeye çevirdiği gibi bu kuleyi de tahrip etti.
1348 Yılında Cenevililer kuleyi yeniden ve yığma taşlarla inşa ettiler ve adı İsa Kulesi olarak anılmaya başlandı. Kuleye bu günkü şeklini verenler Cenevizliler oldu.
1445-1446 Yıllarında kule daha da yükseltildi.
İstanbul’un fethinden sonra uzun süre deniz feneri olarak kullanıldı. Padişah III. Murat zamanında devrin büyük ilim adamlarından Taküyiddin Efendi bu kulede bir rasathane kurdu ve kule fener olarak kullanılmasının yanısıra rasathane olarak hizmet verdi. ( Her ne kadar bazı dangalaklar Taküyiddin Efendi’yi bir falcı ya da müneccim olarak görseler de o aslında bir astronom idi. )
4. Murat Döneminde 1638 yılında Hezarfen Ahmet Çelebi’nin bu kuleden , Üsküdar’daki Doğancılar meydanına uçtuğu şeklinde söylentiler mevcuttur.
1717 Yılından itibaren kule hem gözlemevi ( rasathane ) hem de yangın kulesi olarak kullanılmaya başlanmıştır.
1831 yılında bir yangın, 1875 de ise şiddetli bir rüzgar ile oldukça hasar gören kule her seferinde tabii ki onarılmıştır. En son onarımı ise Cumhuriyet döneminde 1965 de başlanıp 1970 de biten onarımdır.
Dünyanın en eski ve en görkemli sanat eserlerinden bir olan Galata kulesi maalesef zaman zaman da intiharlara sahne olmuş, hayatlarına kendi elleriyle son veren bazı insanlar bu kuleden atlayarak gerçekleştirmişlerdir intiharı.
Evet, bu kulenin bazı intihar olaylarına sahne olması bana bir şiiri hatırlattı. Edebiyat dünyasında özellikle şiirle içli dışlı olan arkadaşların iyi bilecekleri Ümit Yaşar Oğuzcan’ın ’ Galata Kulesi Şiiri’
Ümit Yaşar Oğuzcan bu şiiri 6 Haziran 1973 Günü Galata Kulesinden atlamak suretiyle intihar eden 17 yaşındaki oğlu Vedat için yazmıştır. Fakat bu intihardan belki daha ilginç bir durum vardır, o da Ümit Yaşar Oğuzcan’ın aynı zamanda şair olan babası Lütfü Oğuzcan’ın oğlu Ümit için yazdığı iki dörtlük. O dörtlüklerde baba Lütfü, oğlu Ümit’e şöyle sesleniyor:
Sen dönme yolundan çatılsın kaşlar
Ey oğul aldırma, yarılsın başlar
Kaç yıldır dört yana attığın taşlar
Getirdi Eşref’le hizaya seni
Bak dünya ne güzel, bu sitem niye,
Ettim ben adımı sana hediye.
Mutluyum ey oğul babanım diye,
Çarptırma hicvinle cezaya beni!
Ne demek istiyor dersiniz Lütfü Oğuzcan?
Birinci kıtayı değil de ikinci kıtayı ele alırsak oğluna diyor ki? ’ Ey oğul ! Ben senin baban olmaktan, adımı sana hediye etmekten mutluyum. Bak dünya ne kadar güzel. Kime sitem ediyorsun? Niçin babanı cezalandırmak istiyorsun?’
Bu dörtlükle baba Oğuzcan, oğul Oğuzcan’a -yaptığı bir şeyler için ’ yapma’ diyor...Peki nedir bu yapılmaması gereken şey?
Maalesef Ümit Yaşar Oğuzcan hayatı boyunca tam yirmi dört kez intihara teşebbüs etmiştir her ne kadar kendisi bu sayının üç olduğunu söylese de...Babası Lütü’nün ’ beni cezalandırma ’ Dediği hiciv işte bu sık sık yaşanan ve ailede huzur bırakmayan intihar girişimleridir.
Üç ya da yirmi dört...Ümit Yaşar Oğuzcan hayatı boyunca bir kaç kez intihara teşebbüs etmiş ama her defasında başarılı olamamıştır. Yani ölümle sonuçlanmamıştır bu girişimleri.
Bir taraftan çeşitli bankalarda memur ve idareci olarak çalışan Ümit Yaşar, öte taraftan 9- 10 yaşlarından beri şiir yazmaktadır. 22 Yaşındayken evlenmiştir ama bir şiirinde de belirttiği gibi o böyle evlilikmiş, geçim derdiymiş, aile sorumluluğuymuş gibi konuların adamı değildir.
Nitekim kendi hayatını kaleme aldığı şiirinde de bunu görmemiz mümkündür.
Yıl 1926 Ağustos ayı
Tarsus’ta Sofular mahallesinde
Allar giyinmiş bir kadın
Doğum sancıları çeker
Çeker ya…
Toplanır konu komşu
Evde bir telaş, bir kıyamet
Elleri nur olsun ebe hanımın
Çıka gelir fakir haneye
Gelir ya…
Nur topu gibi bir oğlan çocuğu
Güzel mi güzel, beyaz mı beyaz
Anasının kibrinden yanına varılamaz
Ağzı kulaklarına varır peder beyin
Varır ya…
Çifte çifte maşallahlar boncuklar
Kaynar lohusa şerbetleri güğüm güğüm
Hayır duaların biri bin paraya
Bir de isim konur fukaraya
Konur ya…
Ninniler söylenir salıncaklar sallanır
Türlü türlü oyuncaklar alınır
Güldüydü, yürüdüydü, koştuydu derken
Çocuk büyür mektebe gider
Gider ya…
İlk mektep orta mektep lise
Edebiyat fizik kimya her neyse
Bir yandan hastalıklar ameliyatlar
Başı döner dünkü yavrunun
Döner ya…
Yaşı varır yirmi ikiye
İçkiyi sigarayı kadını öğrenir
Çöker omuzlarına maişet derdi
Gece gündüz şiir yazar bir yandan
Yazar ya…
Kavak yelleri eser başında
Değmez ayakları yere bir türlü
Bu arada evlenir nasılsa
Çoluk çocuk sahibi olur
Olur ya…
Ekmek derdi, kömür derdi, ev derdi
Kimin umrunda aşıksa, parasızsa
Şu meyhane senin, bu meyhane benim
Anlar ayık kafa ile çekilmeyeceğini dünyanın
Anlar ya…
Bu hikayenin sonunu kim bilir
Dünyanın derdi dünyada kalır
Biter kederi garipçiğin
Elbet bir gün o da ölür
Ölür ya…
Evlendikten, hatta çoluk çocuğa kavuştuktan sonra bile intihar girişimlerinden vazgeçmez Ümit Yaşar. Adı Yaşar’dır ama o kendi ifadesiyle yaşamaktan daha çok ölmeyi sever lakin bunu da bir türlü beceremez.
Onun sık sık intihar girişimlerinde bulunması, evdeki bu melankolik halleri haliyle ailedeki herkesi etkiler. Özellikle de oğlu Vedat’ı
Vedat 6 Haziran 1973 günü bir kadeh konyak ve bir fincan kahve içip Galata Kulesine çıkar ve kendisini aşağı bırakır.
Aşağıdaki insanlar kuleden kendini atan bu gencecik insanın başına toplandıklarında avucunda sıkı sıkı tuttuğu bir kağıt görürler. Kağıtta ’ Baba intihar öyle edilmez böyle edilir’ yazmaktadır.
Vedat Oğuzcan, babasına intiharın nasıl olacağını öğretmiş, babası ise oğlu için aşağıdaki şiiri yazmış ama intiharı yine de becerememiştir hayatının sonuna kadar... Hatta pek çok şaire nazaran uzun bir hayat sürerek 4 kasım 1984 de 58 yaşındayken vefat eder. Oğlu Vedat’ın intiharından sonra on bir yıl daha yaşamıştır.
Evet...Gelelim ’ Galata Kulesi ’ Şiirine...
GALATA KULESİ
6 Haziran 1973
Pırıl pırıl bir yaz günüydü
Aydınlıktı, güzeldi dünya
Bir adam düştü o gün Galata Kulesi’nden
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Ömrünün baharında
Bütün umutlarıyla birlikte
Paramparça oldu
Bir adam benim oğlumdu...
Gencecikti Vedat
Işıl ışıldı gözleri
İçi
Bütün insanlar için sevgiyle doluydu
Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
Zaman durdu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu
“Açarken ufkunda güller alevden”
Çıktı, her günkü gibi gülerek evden
Kimseye belli etmedi içindeki yangını
Yürüdü, kendinden emin
Sonsuzluğa doğru
Galata Kulesi’nde bekliyordu ecel
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak
Ölüm yolcusunun son arzusu buydu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu
Küçüktü bir zaman
Kucağıma alır ninniler söylerdim ona
“Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni”
Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat
6 Haziran 1973
Galata Kulesi’nden bir adam attı kendini
Bu nankör insanlara
Bu kalleş dünyaya inat
Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona
“Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat”..
RESİMLER:
1- Galata Kulesinin eski fotoğraflarından biri
2- Ümit yaşar Oğuzcan ve oğulları: Soldan sağa- Vedat Oğuzcan, Ümit Yaşar Oğuzcan, Lütfü Oğuzcan
YORUMLAR
Değerli hocam, televizyonda bir akademisyen, cinayet işlemeyi isteyenlerle intihar etmek isteyenlerin beyin görüntülerinin çakıştığını söylüyordu...
Şiirin son bölümü bunu çağrıştırdı; şair insanları nankör ve kalleş olarak nitelendirirken, oğlunun intiharından onları sorumlu tutuyor...
Burada söz konusu edilen özneleri yakından tanımamakla beraber, pek yaygın bu 'insanlık hali' üzerine mutedil, mantıklı bir şeyler düşünüp, yazmak gerekiyor...
Acizane, eleştiri-özeleştiri mekanizmasını işletebilen insanların, nefret objesi olarak gördüğü başkalarında kendi öznelliğinin payını da aynı tutatarlılık ve cesaretle tespit edebileceğini sanıyorum...
Bu mekanizmayı işletebilen insanlar, hiçbir insanın nefret edilme lüksüne değmeyeceğini anlarlar...
Evet, sevilmek bir lüks ise, nefret edilmek de bir lükstür...
Bu lüks ise, sevmenin tersine kendi vehimlerini doğurur...
Böylece şiddete yönelmenin motivasyonu işlemeye başlar...
[Birinin "Cinnetim cennetimdir" sözünü hatırladım...]
Oysa...
Sanırım Meksika atasözüdür, "En iyi intikam iyi yaşamaktır" sözüyle kısa kesiyorum...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Ben her intiharın insanın kendinini yok etmesi amacı taşıdığına da inanmıyorum. İnanmıyorum derken bu konuda deneyimli olduğumu da itiraf edeyim.
İnsan ''Acaba intihar edersem başka insanların tepkisi ne olur? Başucumda '' Ölme, sen bize lazımsın. Ölme, ben sensiz yaşayamam '' Diyecek birilerinin olup olmadığını merak ettiği için bile intihara teşebbüs edebiliyor ve İntihara teşebbüs edenlerin en az yarısı aslında ölmeyi değil, kendisini sevmediklerini zannettiği insanları cezalandırmak için böyle girişimlerde bulunuyorlar.
Ha son çare olarak intiharı deneyenler yok mu? Tabii ki var ama onlar da sizin buyurduğunuz gibi aslında şiddete meyilli insanlar. Başka insanlara şiddet uygulayıp zarar verme yerine şiddeti kendilerine döndürüyorlar.
Selam ve sevgiler
"528 Yılında Bizans İmparatoru Anastasius tarafından deniz feneri olarak yaptırılmıştı Galata Kulesi."
Genelde bugünkü kulenin Megalos Pyrgos'un yerine geçtiği söylenirse de eski kule sahilde, meşhur zincirin başındadır. Megalos Pyrgos'un inşa tarihi için elimde 507 tarihi var (Ne kadar güvenilir, bilmiyorum) Anastasios'un iktidarı 518 de son bulduğuna göre olasıdır. Saygılarımla.
sami biberoğulları
Yine atlamışız önemli bir hususu: 528 yılında ölen biri 528 yılında bir kuleyi nasıl yaptırır?
Gel gör ki pek çok kaynakta bu kulenin 528 yılında İmparator Anastasius tarafından yaptırıldığı yazınca ben de bu imparator hangi yıllar arasında yaşamış diye bakmayınca ortaya böyle kronolojik bir saçmalık çıktı maalesef.
Kulenin inşa tarihi için 507 yılı da söylenmiş.
Esasında yılından daha önemlisi Ayasofyadan da eski olmasısıydı benim için. O bakımdan çok da fazla incelemedim dersem yalan olmaz.
Selam ve sevgiler.