Gönülde açan gül
Ufuktan ağır ağır yükselen güneş canlılığı ile sabah namazından sonra koltukta uyuyakalan Hatice neneyi uyandırıyordu.Hatice nene,kızının ve torununun geleceğini hatırlayarak heyecanla yerinden doğruldu ve evinin bahçesine çıkarak havanın ,yeşilliğin mis gibi hafif ,tertemiz kokusunu derince içine çekti.
Ali dedeyse hala uyumaktaydı.Hatice nene, eşini hiç rahatsız etmeden kahvaltı hazırlıklarına başladı.Birkaç saat sonra çalan zille Ali dede de uyandı.Kapıyı açan Hatice nene, kızını ve yetim torununu karşısında görünce,gözünde biriken sevinç gözyaşları ile onları kucakladı.Kapıya yaklaşan Ali dedeyi gören torunu,birden dedesinin boynuna atladı.Sarıldılar,hasret giderdiler kızı ve torunuyla.Hepsinin de özlemleri bakışlarından okunuyordu.
Kahvaltı yapmak için bahçedeki masaya geçtiler.Anne eli değmiş leziz,doğal,şifalı yiyecekleri tadarken anne babasının muhabbetinde eksik bir tad hissediyordu kızı.Aslında bu durumlara alışıktı.Fakat uzun zamandır anne babasından ayrı kaldığı için biraz garip gelmişti.
Hatice nene gönül ehli,tatlı dilli,hassas,biraz da ciddi;Ali dede ise merhametli,esprili,cömert,bazen de sert bir insandı.
Güneş meyveli ağaçların üzerinden ışıldarken,Ali dedeyi kedere benzeyen garip bir duygu sarıyordu.Torununu çok seven dedesi,küçük yaşına rağmen onun sahip olduğu olgun davranışına,şefkatine ve bilgisine hayrandı.Kadifeden minder gibi taşların üzerine oturup uzun uzun konuştular.Bahçede birbirinden farklı oyunlar oynadılar.
Ve serinlik kaplarken etrafı sanki torunun gülüşleri ısıtıyordu havayı.Fakat Ali dedeyi, içinde kedere benzeyen o garip duygu hala terketmemişti.Tuhaftı.Bahçede dinlendikten sonra masanın üzerinde olan okuma gözlüğüne ilişti gözü.Sonra hava kararmak üzereyken birazcık kitabına bakmak istedi.Gözlüğünü taktı.Okuduğu Mesnevi kitabını eline alınca,torunu dedesine seslenerek bahçedeki çiçekleri sulama kabını gösterip, heyecanla çiçekleri sulamaya başladı.
Dedesi torununa tebessüm edip tekrar kitabı eline aldı.Okumaya başladı.Okuduktan kısa bir süre sonra şaşkınlıkla bakarak duraksadı.Torununa baktı.Torunu gülleri suluyordu.Tekrar kitaba yöneldi….
“Bir kimsenin ayağına diken batınca ayağını dizinin üstüne kor,önce iğne ucu ile dikenin başını arar,bulamazsa diken batan yeri tükürüğüyle ıslatır.Ayağa batan diken böyle güç bulunuyorsa ,gönüle batan diken nasıl bulunur?
Cevabı sen ver.
Eğer gönüllere batan dikenleri herkes görebilseydi,insanlara gamlar,kederler gelebilir mi idi?”
Hz.Mevlananın dilinden dökülen,okuduğu o cümleler yüreğine ok gibi saplanıyordu sanki.Düşünceli bir tavırla ‘Hatice hanım..’ dedi.
İsmini duyunca Ali dede nin yanına gelen Hatice nene seslendi.
‘Buyur Ali Efendi …’
Birden karşısında hanımını gören Ali dede ,nemli gözlerini saklamaya çalışırken gülleri sulayan torununu işaret etti.Annennesi şefkat dolu gözlerle bakarken torununa,tebessüm izleri oluşuyordu yüzünde.Ağlamamak için kendini zor tutan Ali dede bu durumdan kurtulmak için espriyle Hanıma gülleri göstererek ; ‘Gül hanımım,gül……..’diyerek gönül alıcı sözler sarfetmeye başladı.
Hatice nene,kendisine karşı kırıcı davranışlarının pişmanlığını yaşayan Ali dedenin sırtını sıvazlayarak;’Ah Ali Efendi..Tamam..’ dedi biraz buruk bir tebessümle.Sokak lambasının ışığı vururken bahçeye eve doğru yürüyorlardı.Ve keder yerini huzura bırakıyordu…..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.