- 560 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SATRANÇÇI VE ŞAİR
7 SENE SONRA
Hikmet artık iyice alışmıştır genel müdürlüğe . Akşam bakanlıkta bir toplantı vardır. önemli kişilerle bazı projeler hakkında görüşmüşler ve geç saatlere kadar çalışmışlardır. Eve geldiğinde Aysel ve çocuklar uyumuştur. Hemen yatıp uyumak ister. Fakat önce bir duş almak ister. Duşa bakar. Birden hayaline eski genel müdürün bürosunda duş yapması gelir. Duşa girerken tedirgindir. Eli çerçeveye girer. Duşa uzanır. Çerçeveye eski genel müdür girer. Tekrar eli çerçeveye girer. Duşu tutar, birden sarsılmaya başlar. Ne olduğunu anlayamaz. Çerçeveye avizelerin sallantısı girer. Deprem olmaktadır. Herkes sokaklara fırlar. Deprem görüntüleri ekrana gelir. Çığlıklar ekrana gelir. Şirketin yaptığı çok katlı binaların çöküşü yavaş çekimle görünür. Televizyonlar bir bir haber geçmektedir.
38. İÇ : ŞİRKET: Halil – Hikmet – Patron Halil’in Odası
Şirketin önünde gazetecilerin bekleyişi görüntüye gelir. Hikmet gazetecilerin arasından sorulara cevap vermeden geçerek patronun odasına girer. Masanın üzerinde ki gazetelerde şirketin yaptırdığı binaların yıkıldığı yazılıdır.
HALİL
Ne yapacağız ? Bütün gazeteler bizden bahsediyor. Binalarımız hep çöktü.
HİKMET
Siz zemin etüdü yaptırmamış mıydınız ?
HALİL
Projeyi sen imzaladın görmedin mi ?
HİKMET
Hayır. Bu proje benden önce vardı.
HALİL
Senden önceki genel müdür projeyi imzalamadı. Ama sen imzaladın.
HİKMET
Ne zaman imzaladım hatırlamıyorum.
HALİL
Unuttun mu sokakta imzalamıştın.
Hikmet genel müdür olduğu günü aceleyle evrakları imzaladığını hayal eder.
HİKMET
Beni oyuna getirdiniz.
Hikmet çıkarken çöp kutusuna gözü takılır. Bir vezir alır. Vezirdeki resim önceki genel müdürün resmidir. Patrona imalı imalı bakar.
HİKMET
Hiç olmazsa daha çöpe atılmamışız.
Der ve çıkar. Halil arkasından bakar. Onu da satranç taşı gibi görür.
39. ÇEŞİTLİ GÖRÜNTÜLER: Halil - Gazeteciler
Televizyonlarda, gazetelerde deprem haberleri yoğunlaşır. Bir sürü müteahhit ve şirket suçlanır. Deprem görüntülerinde şirketin sitelerini gösterir.
GAZETECİLER
Efendim şirketiniz ağır suçlama altında ne diyorsunuz ?
HALİL
Çok üzgünüm. Sorumluları biliyoruz. Genel müdürü işten el çektirdik.
Hikmetin evinde televizyon bu haberi verirken Aysel ve Hikmet tepki gösterirler. Hikmet hemen şirkete gitmek üzere çıkar.
40. İÇ: GÜN: Şirket – Hikmet – Halil
Hikmet gazetecilerin yoğun sorularına cevap vermeden içeri girer. Şirketteki çalışanlar onun hızlı, kızgın gidişini geriden izlerler. Patronun odasına giren Hikmet;
HİKMET
Neler oluyor patron ?
HALİL
Olan bir şey yok. Görevin sona erdi. Savcılık soruşturma açtı.
HİKMET
Beni oyuna getirdin.
HALİL
Ne yapalım... Mühendis olan sensin, genel müdür olan sensin. Tek yetkili sensin.
HİKMET
Bizleri piyon olarak kullanıyorsun.
HALİL
Çıkabilirsin. Savcıya derdini anlatırsın artık.
Hikmet kızgın çıkarken çöp kutusuna bakar. Oradaki taşı alır. Taşın üstünde kendi resmi vardır.
HİKMET
Bir gün senide çöpe atarlar.
Der ve elindeki satranç taşını Halil’e fırlatır.
41. İÇ: GÜN : Mahkeme – Hikmet – Yetkililer
HAKİM
Gereği düşünüldü..... ....... 8 yıl 4 ay hapsine, kamu hizmetlerinden men edilmesine
karar verildi.
Aysel salonda kendini kaybeder. Hikmet şokta, salondan çıkarılır.
42. İÇ: KAHVEHANE:
Kahvedekiler bu haber ile televizyondan ilgi ile izlerler. Gazeteleri karıştırırlar.
AHMET
Yazık oldu.
İRFAN
Çok üzüldüm.
KADİR
Bu kadar hırsın sonu.
ŞAİR
Her şeyde bir hayır vardır.
43. İÇ : HAPİSHANE: Hikmet – Ramazan
Hikmet ve Ramazan aynı koğuşta kalmaktadır. Ramazan , Hikmet’e saygı göstermekte, onun hizmetlerini yapmaktadır. Her zaman olduğu gibi herkesin derdi ile ilgilenmektedir. Kendisini halen genel müdürün ölümünün sorumlusu olarak görmektedir.
RAMAZAN
Beyim, halen unutamadım. Nasıl böyle bir hata yaptım. Müdürümün ölümüne
sebep oldum. Cezamı da çekiyorum.
HİKMET
Ne kadar kaldı ?
RAMAZAN
Bir yılım kaldı.
HİKMET
Ben ne yapacağım. Ben burada yaşayamam.
RAMAZAN
Geçer beyim geçer.
Hikmet, Ramazan’ın hayata bu denli bağlı kalışını, insanlara yüksünmeden yardım edişini bir türlü anlayamaz. Hep kendi kendini yer. Ramazan’ın müdürün ölümünden sık sık kendisini sorumlu tutması, Hikmet’i hep rahatsız eder.
Günler böylece geçip giderken, Ramazan’ın tahliyesi yaklaşır.
HİKMET
Ramazan...
RAMAZAN
Buyur beyim...
HİKMET
Bilmem ki nasıl söylesem ? Aşağı yukarı bir yıldır buradayız. Sen 8 yıldır
Buradasın. Seni bu kadar hayata bağlı kılan nedir ?
....................................
Hiç insanları kötülemiyorsun. Her şeye olumlu bakıyorsun.
RAMAZAN
Bilmem hiç düşünmedim.
HİKMET
Ama bir sebebi olmalı.
Ramazan bir süre düşünür.
RAMAZAN
Aslında bir sebebi var galiba... Ben ihtirasları olan biriydim. Kendimce hayallerim,
arzularım vardı. Koşturup duruyordum. Sıkıldığımın, bunaldığımın bile farkında değildim.
......................
Sonra birine rastladım.
Susar....... Önündeki bardaktan bir yudum su içer. Hikmet merakla ve dikkatle...
HİKMET
Kime ?
RAMAZAN
Herhangi biri. Çünkü kendini “her hangi biri” olarak görüyordu. İnsanlar arasında önem sıralaması yapmıyordu... Neyse, benim dünyaya bakış açımı değiştirdi...
HİKMET
Bakış açın nasıldı ki ?
Ramazan gülmeye başlar, sonra susar, ciddileşir.
RAMAZAN
Komik olan.... Belki de acı olan bu ... O zamana kadar kendime ait bir dünya
görüşüm olduğunu sanıyormuşum.
HİKMET
Yok mu ... Her insanın vardır.
RAMAZAN
Hayır yok, var diye sandıklarımız bize sunulan görüşlermiş, bize ait değil.
HİKMET
Kim sunmuş ?
RAMAZAN
Birileri.
Hikmet düşünceye dalar. Yaslandığı duvara daha bir yerleşerek saçlarını parmaklarının arasında sıkar ve yere bakarak öylece dalar. Ramazan bir süre seyreder onu...
RAMAZAN
Kendi dünya görüşünü mü düşünüyorsun......
.................................
Boşuna düşünme yok... Olsaydı hapiste olduğuna dair bir açıklaman olurdu...
HİKMET
Ama sen de hapistesin.
RAMAZAN
Ama ben hapiste niçin olduğumu ve olmam gerektiğini biliyorum... Birini
öldürdüm...
HİKMET
Ama bu bir kaza idi...
RAMAZAN
Ama benim ihmalim oldu...
HİKMET
İhmal suç mudur ?
RAMAZAN
İhmal suçların en büyüğüdür...
.....................................
Hikmetin gözünün önüne büro gelir, telefona uzanması gelir. Genel müdür gelir.
.......................................
HİKMET
Ramazan böyle konuşmayı ne zaman öğrendin ?
RAMAZAN
Söylemiştim biriyle karşılaştım diye... Bana kişilik kazandırdı o. Bunca kitap
getirdi. 8 sene 4 aydır bu kitapları okudum.
HİKMET
Garip benim cezamda o kadar.
RAMAZAN
Ben de çok düşündüm onu... Ama bulamadım. Herhalde bu bir işaret.
HİKMET
Neyin işareti ...
RAMAZAN
Senin yeniden doğuşunun...
HİKMET
Anlamıyorum...
RAMAZAN
Anlayacaksın... Çok zamanın olacak ...
Gece olur. Gündüz olur. Hapishaneden çeşitli görüntüler gelir. Ramazanın vedası gelir. Ramazanı herkes sevgiyle kucaklar. Hikmetten ayrılırken ona bir kağıt verir.
RAMAZAN
Kitapları sana bırakıyorum. Bu adresi de al... Beni kurtaran kişinin adresi... Belki
sana da gerekebilir.
Ramazan ayrılır... Hikmet birden büyük bir boşluk içine düşer. Koğuştakilerle kavgalar eder... Huysuzlaşır ... Onu bir şehre gönderirler.
44. ÇEŞİTLİ GÖRÜNTÜLER
Takvim görüntüye gelir. Yılların geçtiği görülür. Aysel ve Ayşe kötü duruma düşmüşlerdir. Geçim sıkıntısı çekerler. İrfan’ın minibüsle bir mahalleden geçerken Aysel’i bir evin önünde perişan görmesi görüntüye gelir... Kahveye gidip durumu anlatması, Şairin birşeyler söylemesi, o anda para toplayıp bir zarfın içine koymaları, İrfan’ın alıp gece parayı Aysel’in kapısının altından atması görüntüye gelir. Hapishanede Hikmet’in kitap okuması görüntüye gelir. Aysel’in parayı alıp, düşünmesi görüntüye gelir. İrfan’ın çeşitli geceler Aysel’in kapısının önüne erzak paketleri bırakması, Aysel’in bu gecelerden birinde gizlice camdan bakarak İrfan’ı tanıması ve ağlaması görüntüye gelir. Yine bir gece erzak getiren İrfan ve Mustafa tam dönecekleri sırada Aysel ve Ayşe eve yeni gelmektedirler. Karşılaşırlar. Her iki tarafta çok mahcup olur. Kahvede durum tartışılır. Mustafa, Babaannenin odasının boş olduğunu, oraya yerleşmelerini önerir. Ertesi gün mahallenin Zehra ve diğer bayanlarda dahil Aysel’e gidişi görüntüye gelir. Onu gitmek için ikna ettikleri görüntüye gelir. Dışarı çıktıkları ve bir iki eşyayı kamyonete koyarlarken görüntüye gelir. Kamyonet yıllar önce Hikmet’in Ahmet’e sattığı kamyonettir. Eskimiştir. Aysel’in kamyonete acı acı bakması görüntüye gelir.
45. İÇ : GÜN. Zehraların Evi
Mahalleli Zehraların evini temizlerken geniş çekimde görünürler. Aysellere ayrılan odaya herkes bir eşya getirmektedir. Eşyaların biri Aysel’in çok sevdiği mahalleden göçerken bırakmak zorunda olduğu büyük aynadır...
Ayselleri getiren İrfan ve Ahmet’in arabaları mahalleye girer. Diğer komşular onları karşılarlar. Hepsine sarılır Aysel. İçeri geçerler. Önce Zehra’nın odasına girerler içeri kalabalıktır. Aysel ve Ayşe tedirgindirler...
AHMET
Komşular hadi biz gidelim... Onlarda yerleşsinler artık...
Komşular çıkarlar. Mustafa ve Zehra onlara yeni odalarının gösterirler ve çıkarlar... Aysel odaya bakar. Eşyaları incelerken o çok sevdiği aynayı görür, bakar bakar. Aynanın yanında çerçevede bir dörtlük vardır zoom yapılır:
gökler ağladığında
sular çağladığında
gün tersyüz edince bizi
aynalardan düşer maskeler.
Aysel aynayı okşayarak ağlamaya başlar. Ayşe’de duvardaki resme bakar. Ali’nin askerlik resmidir. “O şimdi asker” yazmaktadır. O da mahzunlaşır. Kanepeye atar kendini. Yüzükoyun ikisi de ağlamaktadır...
46. İÇ: HAPİSHANE: Hikmet
Hikmet hapiste görünür. Duvara bir şeyler kazmaktadır. Hikmet kitap okurken görünür. Hikmet elinde küçük bir taşı, belki ağacı yontarken görülür. Takvimde zamanın ilerlediği görülür. Bu görüntüler zaman zaman kesitler halinde görülür. Sonra Hikmetin elinde yaptığı iş çıkar ortaya. Üç satranç taşı yapmıştır. Bir vezir, bir şah bir de piyon. Zaman zaman bunları inceler. Okuduğu bir kitabın önünde bazen rafında durur. Onlara bakar düşünceli. Duvara kazmaya devam ederken görülür. Ramazanın verdiği adrese bakarken görülür.
8 YIL SONRA
47. İÇ: GÜN: KOĞUŞ
Tahliye zamanıdır. Koğuş arkadaşları Hikmet’in eşyalarını toparlamak isterler. Hikmet duvara kazdığı şiirin son rötuşlarını yapmaktadır. Hem yazıyla ilgilenmekte hem de seslenir.
HİKMET
Hiçbir eşyamı götürmüyorum. Hepsi sizindir. Sadece günlüğümü ve albümümü
alacağım. Kitapları mutlaka okuyun.
Hikmet bir bezle yazıyı temizler. Arkadaşlarına döner.
HİKMET
Allah kurtarsın...
Der ve vedalaşır, çıkar... O çıkınca koğuş arkadaşlarının hepsi duvara kazılan yazıya yönelirler merakla. Duvardaki yazıyı kamera zoom yapar.(Ramazan’a)
“ Sen gittin
Bir çıngıraklı yılan oldu zaman
Sen gittin
Genç kelimeler bıraktın
Mevsim yaprakların döküldüğü an
......... bize seraplar bıraktın...
48. DIŞ: GECE: Giden Otobüs
Otobüs şehirden çıkarken görülür. Yolcular taranarak bir koltuktaki Hikmet çerçeveye düşer.... Başını arkaya atmış, gözleri yumuk halde görülür. Ağarmış saçlarına ve göz önündeki çizgilere dikkat çekilir. Elinde satranç taşı vezir ve şah vardır. parmaklarının arasında oynamaktadır. Şehrin ışıkları giderek kaybolur... Hikmet gözlerini açar, bir kez daha bakar şehre. Sonra tekrar döner... taşlara bakar... Otobüsün içinden yol görünür. Işığın hızla akışı görülür. Tekerlerin dönüşü düşer çerçeveye...
49. DIŞ: GÜN. Benzinlik – Sabah
Sabahın ilk ışıkları gösterilir. Otobüsün benzinliğe girişi ve duruşu gösterilir. Yolcuların otobüsten inişi, ihtiyaçlarını gidermeye gitmeleri gösterilir. Hikmet otobüsten inerken görülür. Biraz çevresine bakar... Benzinlikten hemen yanından geçen bir dere belki ırmağın kıyısına gider, yerde eski bir gazete sayfasını alır üzerine oturur. Gazeteye zoom yapılır. Bir haber ve fotoğraf vardır. Bu haber Patron Halil’in trafik kazası ve feci ölümüyle ilgilidir. Ama Hikmet bu haberi göremez. Geniş çekimden yakın çekime geçilerek Hikmet çerçeveye düşer... Sonra albümü çıkarır. Fotoğraflara bir kez daha bakar. Yavaş yavaş fotoğrafları suya atar. Fotoğrafların gidişi zoomlanır. Şirketteki yıllarıdır fotoğraftakiler. Teker teker atar suya fotoğrafları. Korna sesiyle sıçrar ayağa kalkar. Bu arada otobüsün muavini onu çağırır. Otobüsün benzinlikten ayrılışı ekrana gelir (Bu benzinlik filmin başında Şairin uğradığı benzinliktir).Otobüs giderken görülür. Ekrana henüz uzakta ve karşı yönde, minibüs, kamyonet ve diğer araçlarla mahallelinin piknik konvoyu girer çerçeveye bir otobüs, bir konvoy görülür. İkisi de toprak yola girerler. Biraz sonra otobüs durur. İçinden Hikmet iner. Sağa sola bakınır. Burası bildik bir yerdir. Elindeki adres kağıdına bakar. Karşı yönden bir toz bulutu görünür. Konvoy yaklaşır hızla yanından geçerler. Aysel ve Ayşe kamyonette görünür. Hikmet toz içinde kaybolur. Konvoydan bazıları Hikmet’e bakarlar ama tanımazlar. Hikmet’in hüzünlü bakışı görünür arkalarından. Hikmet Şair’in evine yönelir yaklaştıkça heyecan artar. Derenin kenarında oturan Şair’e dikkatle bakar. Sakallı yaşlanmıştır.
50. DIŞ: GÜN:Şair – Hikmet
Hikmet Şair’i zorla tanır. Ve söylenir.
HİKMET
Aman Allahım...Bu Şair
Şair başını kaldırır. Gözlerini kısarak; ağarmış saçları, dağınık hali ile Hikmet’i tanımaya çalışır. Hikmet selam verir ve karşısına oturur.
ŞAİR
Hoş geldin...Gözlerim seçemiyor, seni tanıyamadım...
HİKMET
Tanımazsın herhangi birisiyim
ŞAİR
Ne istiyorsun?
HİKMET
Suyu arıyorum.
ŞAİR
İşte su.
Şair dereyi gösterir. Kıyıda suyun içinde koca bir mermer levha görünmektedir. Levhaya yazılar kazınmıştır. Sudaki hafif dalgalanmalar ve ışığın kırılması okunmayı güçleştirir. Hikmet suya bakar ama taş dikkatini çekmez.
HİKMET
O su bedenim için, ben ruhum için arıyorum.
Şair başını kaldırır birden. Cebinden gözlüklerini çıkarır ve takar. Dikkatlice bakar Hikmet’e
ŞAİR
Seni tanıyorum galiba ama çıkaramadım
HİKMET
Beni boşver ruhumu kurtar...İçimdeki söndüremediğim intikam ateşini söndür
Bu arada Hikmet elindeki şah ve vezirle oynamaktadır. Parmaklarının arasında dolaşan satranç taşları Şair’in dikkatini çeker. Hemen gözlüklerini çıkarır, siler yeniden takar. Taşlara bakar, Hikmet’e bakar. Tekrar taşlara sonra Hikmet’e bakarak yüksek sesle:
ŞAİR
Satrançcı ! Sen haa!
.........................
Şu Allahın hikmetine bak ... Sahi adın Hikmet’ti galiba
HİKMET
Evet beni tanıdınız şimdi de suyumu ver ateşimi söndür.
ŞAİR
Bu kadar yıldan sonra halen mi intikam?
HİKMET
Bir türlü hazmedemiyorum. Çağıma küfürler ediyorum.
Şair düşünceli bakar dereye... Suyun içindeki mermere bakarak kendi kendine söylenir.
ŞAİR
Suyun aradığı adam ol.
HİKMET
Efendim, anlayamadım.
ŞAİR
Çağa neden
Neden zamana sövgü?
Suyu arayan adam değil
Suyun aradığı adam ol sende ...
Hikmet bakar kalır.
ŞAİR
Tanrı her insana mutlaka en az bir kez anahtar uzatmıştır. Tanrı affedicidir.
HİKMET
Güç nedir ?
ŞAİR
İnsanların vehimleridir. Gücün kaynağı Allah’tır. Kim kendini gücün kaynağı
olarak görürse tuzağa düşer.
HİKMET
Kim düşürür ?
ŞAİR
Benim Tanrım... Kötüleri tuzağa düşürür. Ama onlara mühlette verir.
HİKMET
İnsan tuzak kuramaz mı ?
ŞAİR
İnsan tuzak kuramaz. Kurduğunu sanır.
HİKMET
Benim patronum çok güçlü.
ŞAİR
Arkeologlar o güçlü insanları, güçlü toplum ve medeniyetleri yerin altında çokça buluyorlar. Güç sevgidir. Aşktır, kalbindekidir.
HİKMET
Kalbimde intikamdan başka bir şey yok ki !
ŞAİR
Vardı ama tükettin... yetinmesini bilmedin. Şükretmedin. Her kaybettiğin parçanın boşluğunu ihtiras, bencillik, hırs ve kıskançlık doldurdu.
HİKMET
Şu anda kıskanmıyorum da, ihtirasım da yok.
ŞAİR
Elbette... Çünkü konumun uygun değil. Şimdi sen daha kötüsü içindesin. Nefret ve
intikam...
HİKMET
Bu kadar olaydan sonra hakkım değil mi ?
ŞAİR
Hak deyince iyice düşün; ölümünde ihmalin olan önceki genel müdürü, kurban olan
elektrikçinin kaybettiği mutluluğunu, kendi ailenin haklarını...
Hikmet ayağa fırlar, korkmuştur. Şairde sesini yükselmiştir.
ŞAİR
Unutma ki insanlar birbirleriyle savaşmıyorlar. Savaş imgelerde, ihtiraslar
ihtiraslarla, bencillikler bencilliklerle savaşıyor. İntikam intikamla savaşıyor ve hepsi birbirini besliyor. İhtiras karşı ihtiras olmadan yaşayamaz.
HİKMET (Heyecanla)
Genel müdürün ölümünde ihmalim olduğunu nereden biliyorsun ?
ŞAİR
Ramazan söyledi.
.....................................
Bir gece hapishanede hastalanmışsın. Sayıklarken söylemişsin...
Hikmet çok bozulur, çok şaşırır.
HİKMET
Ama ... ama... bana söylemedi.
ŞAİR
Söylemedi. Çünkü seni kaybedebilirdi.
HİKMET
Nasıl ?
ŞAİR
Sen savunmaya geçerdin, ilişkiniz kopardı. Ramazan senin daha fazla yanlışa
düşmemen için sustu.
HİKMET
Bu ne yücelik...
ŞAİR
“Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir”
HİKMET
Yazık ki şimdi her şey parayla, her şeyin fiyatı var.
ŞAİR
O fiyat sevgi olmalı. İnsan olmalı.
HİKMET
Var mı böyle kişiler ?
ŞAİR
Yunus var ya. Yunus varsa mutlaka başka Yunuslar da vardır...
Şairler, bilgeler servete yaklaştıkça küçülmüş ve kaybolmuşlardır. Sen
mücevherleri görüyorsun. Şair mücevherin özünü, ötesini görüyor. Sen yüzeye
sevdalısın. Sanatçı öze aşık. Havanın, kuşların, tanyerinin fiyatı ne ? Söyle bana... Acıların, sevinçlerin fiyatı ne ? Şehitliğin fiyatı ne ? Ama bunlar senin belleğinde yok. Bakış açını değiştireceksin. Güzelliklerin üzeri tozludur. Sanatçıların görevi o tozları silkelemektir. Onlar sana gerçeği bütün çıplaklığıyla göstermezler. O
bilgeler ve filozofların işidir...
Ve de peygamberlerin.
HİKMET
Neden siz değil de onlar.
ŞAİR
Onlar seçilmişlerdir. Gerçeği bizim gibi eğip bükerek söylemezler.
HİKMET
Gerçeği söylemek o kadar zor mu ki ?
ŞAİR
Elbette zordur. “Göller ülkesinde ada olmak affedilecek suçlardan değildir”.
Hazreti İsa gerçeği söylediği için çarmıha gerilmedi mi ? Hazreti Nuh’a kaç kişi inandı ?
HİKMET
Ya siz ?
ŞAİR
Biz gerçeğe giden yolları temizliyoruz. Gerçeği sen bulacaksın.
HİKMET
Ben nasıl bulayım ?
ŞAİR
Sormak aramaktır. Aramak bulmaktır.
HİKMET
Ne yapmalıyım ?
ŞAİR
Kalbine bak.
52. DIŞ : GECE : Şair – Hikmet – Aysel - Mahalleli
Güneşin batışı çerçeveye girer. Ortada yanan ateş çerçeveye girer. Piknikten dönen mahalleli ateşi görerek Şairin evine doğru yönelir. Arabalardan inerler, ateşi çevrelerler. 25-30 kişi vardır. Hiç seslerini çıkarmazlar. Şairin sözlerine kulak kesilirler. Onu hiç böyle heyecanlı görmemişlerdir. Hikmet yerde bağdaş kurmuş başı öndedir. Arkası mahalleliye dönüktür. Onu kimse tanıyamaz. Dinleyiciler konuşmadan müthiş etkilenmişlerdir. Kamera yüzlerde gezinir. Şair nutuk çekmektedir. Sesini yükseltmiştir. Filmin başında dereye attığı resimler çerçeveye girer zaman zaman. Gençlik yıllarındaki yürüyüşler, pankartlar ve topluluklara konuşurken ki resimler ekranda donar.
ŞAİR
Bana gerçeği soruyorsunuz. Gerçek arıların milyonlarca yıldır değişmeyen yaşam ve üretim tarzıdır.
Gerçek: Karıncaların yaşama düzenidir. Balıkların ve kuşların göçüdür. Gerçek yağmurun yağışıdır, güneşin her gün doğuşudur.
Gerçek bu kadar basit ve sadedir. Biz insanlar her şeyi çoğaltmışız. Basitleri zor ve karmaşık hale getirmişiz.
.........................
Benden su istemiştin, ben suyu gösterdim ama sen anlamadın. Yıllar önce satrançta
sana yenildiğimi de anlamadın.
Kalabalıkta bir dalgalanma olur. Ahmet, İrfan, Kadir, Süleyman, heyecanlanırlar. Heyecan ekrana yansır. Aysel de hafif bir tepki belirir. Ama anlayamaz. Şair devam eder ve topluluğa döner.
ŞAİR
Yıllardır sizden sakladığım bir levham vardı. Onu size göstermedim. Bu kolaycılık
olurdu. O şimdi suyun içinde. Çok derinde değil, birazcık dikkat ve birazcık emekle
onu görürsünüz. Ama sabretmesini öğreneceksiniz. Çünkü o sadece güneşin ilk
ışıklarında tam olarak okunabilir.
Şair toparlanır. Evine doğru yönelir. Herkes arkasından bakmaktadır. Geriye döner ve şu şiiri okur:
Dağların yürütüldüğü
Güneşin döndürüldüğü
Kuşların yuvasının bozulduğu
Ve yıldızların
Ve yıldızların söndürüldüğü gün;
Ey sevgili, seni nasıl bulmalıyım ?
Ey dünya / Ey en büyük putum
Ve ey “tamahkar kalbim”
Tükendiği an umudum / seni nasıl
Seni nasıl durdurmalıyım ?
Karanlıkta gider, kaybolur.
Herkes şok olmuştur. Bir süre kararsız kalırlar. Ateşe odun atarlar. Sabahı beklemeye koyulurlar. Tan yeri ağarınca herkes suya bakmaya koşar. Işığın suya düşmesini beklerken Aysel ve Hikmet yanyana gelirler. Yüz yüze bakarlar. Güneş henüz doğmamıştır. Birden güneş doğar, Hikmet’in yüzüne çarpar. Aysel müthiş bir gerilimle çığlık atar.
AYSEL:
Hikmet !!!!
Aysel’in yüzü o anda ekranda donar. Onun gerisinde güneşin ışıkları suya vurur. Aysel’in ekranda donan yüzü biraz geri gider. Berrak suda ki yazılar ileri gelir. Belki suyun içinde şah ve vezir görünür. Mermerdeki yazılar yavaş yavaş yükselir. Bir ses şiiri okur.
Mermerdeki Şiir :
Çıkan iner, kalkan düşer, her yükselişin var bir sonu
Niçin bunca gurur maldan, mülkten, addan, sandan insanoğlu.
Oluşta ne var ki olduğu gibi dursun, hiç değişmesin.
Sen de gök gibisin, bir gün masmavi güneşlik, bir gün bulutlu.
Bu dünya kime kalmış, yaramış ki kalsın yarasın sana da.
Yok hiçbir çizgisinde bu yer yüzünün ölmezlik rengi ve ölmezlik kokusu.
Zaman değişmek bilmez kesin ölçülü ve hükümlüdür:
Geri döner, paralar sahibinin zırhını, kılıçlar ve kargılar ileri doğru işlemez oldu mu
Zaman bu, ona ne kılıç kını dayanır, ne meşhur kaleleri sultanların
Kınlar eskir, kaleler çürür, o kaleler dünyanın en sarp yurdu
Nerede, de bana, o taçlı hükümdarları Yemen’in?
De bana, onların taşlar içinde bile taç olan taçları ne oldu ?
Altınları yığdı da bir dağ yaptı Karun, hani o dağ ?
Hani Âd, hani Adnan, hani Kahtan, dünya nimetlerinin köpüren yurdu ?
O taçlar, o devletler, o mülkler, saltanatlar, bir rüyadır artık
Her biri, hayalden geçen gölge gibi, zamandan geçip durdu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.