- 533 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
493 - MELANKOLİ
Onur BİLGE
Karasevdam,
Kapının önündeki iskemlede pinekleyip duruyorum. Burası Giritli Mahallesi… Herkes kapısının önünde soluklanıyor. Keşke bir işim olsaydı da işler kesat olsaydı! Gelen giden olmasaydı, bir taraftan söylenseydim, bir taraftan da pipomu çekiştirseydim de böyle aylak aylak oturmasaydım! Çok canım sıkılıyor. Ocak sonuymuş, şubat yakınmış, güneş ılık ılık kendisini göstermeye başlamış, ortalık biraz ısınmış ama hiç umurunda değil. Keşke dükkânım açık olsaydı da alacaklılar kapıya üşüşüyor olsaydı! “Vergisi algısı, borç harç, elektrik, su, kira... İlle de kira!” diye oflayıp puflasaydım da sıkıntıdan patlamasaydım!
Bütün bir ömrün yorgunluğu mudur nedir? Susuzluktan ölüyor olsam, kalkıp bir bardak su almaya mecalim yok. Yerimden kıpırdamak bile zor geliyor. Bu sıkıntılı isteksizlik, bu tatsızlık öldürecek beni! Yok, yok... Yaşama sevincimi yitirmekteyim. Herkese kazandırmaya çalıştığım, bende tükenmekte… Ne düşünsem, ne desem kendime, nasıl teselli olmaya çalışsam faydasız! Kendime söz geçiremiyorum. Mum dibine kör yanar. Ben alevini bile göremiyorum.
İskemlenin arkalığını duvara yasladım. İki ayağı boşta… Başımı da duvara dayadım. Ölgün gün ışığı yüzüme vuruyor. Gözlerimi kapatır kapatmaz karşımda oluyorsun. Sıcaklığını tahayyül ediyorum anında, ister istemez. Düşün düşün, yoktur işin!
Uzaklaşmak istiyorum buralardan. Kaçıp gitmek, bir sahil kasabasına… Ne kadar da severim denizi, balığı, gemileri!.. Sahil çocuğuyum ben, aslen Karadenizliyim üstelik. Beni büyüten aile de öyle...
Lacivert denizlerin ortasında salınan gemilerin birinde olsaydım! Olsaydım da kaptan falan değil, sıradan bir tayfa olsaydım! Tırmansaydım geminin direğine, dürbünle kıyıları gözetleseydim! Hiç kopmak istemezdim o daldığım âlemden. O zaman seni düşünmekten kurtarabilir miydim acaba kendimi?
Hiçbir sorununun olmadığından emin olsam, seni düşünmek hadsiz derecesiz mutlu eder de beni… Bu durumda korkunç azap veriyor!
Arkadaşlık, dostluk böyle olmaz! Uzaklıklara rağmen dostluğumuz iletişim halinde devam etmeliydi. Romanlaşmalı, efsaneleşmeliydi. Kolay yakalanmıyor mutluluklar... Mutlu yaşamak için gereken her şey yapılmalı, ani olaylarla karşılaşıldığında kafa kafaya verilerek çözümler aranmalı, her ne olursa olsun birlikte direnilmeliydi.
İyilik perisi, “Aşkın ve mutluluğun bitimsiz romanına gebesin!" diye fısıldamıştı, seninle tanıştığımda. Kulaklarıma inanamamıştım! Aşk oldu olmasına da gerçek bir mutluluk olmadı benden tarafta. Ben kendimi kandırdım. Hayallerle avundum. Hayal kırıklığıyla uğundum!..Yine de sağlık olsun!
En kötüsü, ona buna muhtaç olmak… Benim maddi durumum hiç çok iyi olmadı hayatım boyunca zaten ama hiç de böylesine dibe vurmamıştım! Gururlu bir adamın ben… Fazlaca mı kibirlendim acaba? Neden bu hallere düştüm? Gururum kırılsın, âleme rezil rüsva olayım istemiyorum. En kısa zamanda, hiç değilse kimseye muhtaç olmamak için ne yapmam gerektiğini düşünüyor, bir gelir kapısı açılması için dua ediyorum.
Hep üstüme geldi hayat. Hep üstüme geldi, geriledikçe… Hizipleştirdi, içten içe… Nice beklentilerim vardı oysa… Yarım yamalak bir hayat yaşadım. Hangi dalın meyvesi daha olgun, bilemedim. Bilemedim hangi dala uzanacağımı. Hep iki arada bir derede kaldım. Yanlış kararlar aldım.
Dükkânı kapatma yerine kendimi toplama kararı almış olsaydım, mutlaka her şey bambaşka olacaktı. İçkiye vereceğimi eve harcasaydım, yuvam yıkılmayacak, yavrularım elimden alınmayacaktı. Birilerine muhtaç olmak da ne demek! Herkesin parmakla gösterdiği biri olacaktım.
Aşk değil benimki! Hastalıklı, vahim bir durum… Marazi bir aşk… Karasevda… Melankoli… Saplantı… Fikrisabit derler benim gibilere… Sabit fikirli… Yani deli… Acı çekmekten böylesine bir tat alabilir mi normal bir insan!
Aşkın, kalp ağrısı vardır inceden inceden… Tatlı tatlı sızlatması vardır yüreğin çeperlerini… İçindeki kanın hararetini artırması vardır ve ılık ılık pompalaması bütün bedene… O haz vücudun ve ruhun birlikte tadabilecekleri en büyük hazdır. Ne kadar tanımlansa azdır!
Aşkın, her şeyi iyiye güzele götürme, hayatı güzelleştirme özelliği vardır. İnsana çalışma gayreti, azmi ve kararlığı verir. Âşığı, kendini kapıp koyuvermeye değil, aksine hayata sımsıkı sarılmaya teşvik eder. Böyle yorgunluk gibi, baygınlık gibi, ölüm gibi çökmez başına! Kuş gibi, tüy gibi hafif hissettirir, ayaklarının yerden kesildiğini, uçtuğunu zannettirir. Sevinç verir. Güldürür vara yoğa…
Güldürmedi, güldürmeyecek bu aşk beni! Gülümsetti tatlı tatlı bir ara… Hani başlangıçta… Şubat ortasında… Islak ıslak geldin, ıslaklıklar getirdin gözlerime, yüzüme… Ben seni kuruttum, sen beni unuttun, gözyaşlarına boğdun!
Aşk anlamlandırır, çekilecek dert olmayan hayatları. Aşk duyulur, yaşanır, yaşatılır. Sahip olmak değildir. Ya nedir bendeki bu hırs!
Seni görmek, seni yaşamak, tuzlu su içmek gibi... Kanmak mümkün değil, inadına içtikçe daha çok yanmak ve çaresiz ve hep ve yine ve biteviye sana koşmak…
Yalnızlığın serin esiyor rüzgârı. Donmaya yakın vücudu saran sıcaklık, gözlere çöken uyku gibisin. Kış ortasında Antalya güneşinin bir eşi…
Aşk kadar güzel, aşk kadar değerlisin! Onun kadar paha biçilmez, vazgeçilmez, tarifsiz, eşsiz…
Ben rüya mı görmüşüm? Ninniler söylemiştim sana uyuman için baharda… Uyuman ve hızla büyümen için yaza kadar… Düşlerimi anlatmıştım masal yerine. Öpüp pembe yanaklarından, kalbime yaslamıştım, senin için titreyen yüreğimin endişeli sesini duyasın diye… Niye kulak vermedin, niye?
Şimdi durma zamanı… Duman zamanı… Kafaya vurma zamanı… Neredeyse bir ömür küle döndü. Çoktan geçti gitti, en olmazını oldurmaya çalışma zamanı… Şimdi susma zamanı…
Şimdi yazma zamanı… Kaleme alma zamanı, en ümitsiz romanı, anı anı… Acı acı nakletme, duygu duygu kaydetme zamanı...
Şimdi ölme zamanı… Nice yaşayan ölüler misali… Sessiz sedasız, mekânsız…
Bu aşk, aşkın ölüm hali… Bu aşk… Bu aşk, imkânsız…
Melankolik Âşık”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 493
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.