- 722 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ARTEMİSİA VI
AV DÖNÜŞÜ
Artemisia ve yanında ki Adrastos komutasında ki on asker, sabahın ilk ışıklarıyla marsyas çayına ve bu güzel yere veda ederek, Karia’ya doğru yola çıktılar. Artemisia son bir kez daha uzaktan Marsyas çayına bakmak için duraksadı ve yanında duran beyaz atı göz ucuyla süzerek; "Adrastos" dedi ve duraksadı. Adrastos ve askerlerde durdular. Adrastos, acaba bir şey mi unuttuk diye düşünerek; " Artemisia, bir şey mi oldu?" Artemisia yanında ki ak ata bakarak, "bu atın adı marsyas olsun mu?" Adrastos gülümseyerek; "ohh, bende önemli bir şey oldu sandım. Olsun tabi, marsyas güzel isim," dedi ve ekledi; "Artemisia öğlen güneş tam tepedeyken Karia’da olmalıyız. Yoksa Lygdamis sizi merak eder." Artemisia hiç konuşmadan iki ayağını atının yanlarına vurarak, "yahhh" dedi ve ardından diğer askerler ve Adrastos’ta dörtnala atlarını Karia’ya doğru sürdüler. Karia’ya ulaşmak için en kestirme yoldan ilerliyorlardı. Adrastos ve Artemisia’den daha önde iki atlı daha vardı. Lakin bir ara Artemisia’nın az önce adını verdiği ak at marsyas, üzerinde binicisi olmadığından ve diğer atlara göre daha iyi olduğundan mı bilinmez. Artemisia’yı en önde ki iki atlı ile aynı hizaya getirmişti. Artemisia’nın altında ki atı marsyas’a ayak uydururken zorlanmış olacak ki, ağzında köpükler çıkmaya ve hırıltılı nefes alıp vermeye başlamıştı. Artemisia daha önce yorgun düşüp ölen at görmemişti. Lakin koşarken zorlanıp ölen yani, çatlayan at olduğunu biliyordu. Bu sebepten Artemisia en önde olduğu anda sol elini yumruk yapıp askerlere dur işareti yaptı. Adrastos, Artemisia’nın yanına kadar gelerek durdu. "Artemisia, burası dinlenmek için uygun bir yere benzemiyor," dedi. Artemisia atından inerek, askerlerden ikisine el işaretiyle çağırdı. Atın eğerini tutup; "Karia’ya marsyas ile gideceğim. Eğeri ona takın, atım çatlamak üzere" dedi. Adrastos gülerek, bu at seninkinden daha mı iyi" dedi. Artemisia " göreceğiz diyerek, işe koyuldu. Diğer atın üzerindekiler marsyas’a yükledi. Biraz sonra tekrar kaldıkları yerden yola devam etmeye başladılar. Tabi bu sefer Artemisia, Marsyas’ın üzerindeydi. Artemisia marsyas’ı denemek için var gücüyle, dörtnala koşturmaya başladı. Lakin maysyas’ın pes etmeye niyeti yoktu. az sonra Artemisia diğerlerini geride bırakarak gözden kaybolmuştu. Adrastos askerlerin önüne geçerek hızlanmalarını sağladı. Lakin fazla hızlanmaları atları yoracağından bunun zararlı olduğunu biliyordu. Neyse ki bir süre sonra atların dinlenip su içeceği bir yerde, Artemisia yı yakalamayı başardılar. Lakin marsyas pekte yorgun görünmüyordu. Diğer atlar ile arasında ki farkı görmemek imkansızdı.
Biraz dinlendikten sonra Adrastos; "artık hareket etmeliyiz" dedi. Artemisia gülümseyerek, "güneş tam tepedeyken ben Karia’da babam Lygdamis’in yanında sizi bekliyor olacağım, umarım erken gelirsiniz" diyerek, atına atlayıp yola çıkmıştı. Diğer askerler ve Adrastos’ta atlarına binerek Artemisia’a yetişmek için dört nala atlarını sürdüler. Güneş tam tepeye yaklaşırken Artemisia Mylasa ovasına doğru tepeden iniyordu. Lakin burada ki zeytin ağaçlarının kapattığı yamaçlar hızlı ilerlemesine engel oluyordu. Bu yüzden Adrastos ve atlıları artemisia ya ulaşmıştı. Birlikte milas ovasına doğru ilerliyorlardı ki, Artemisia’nın sağından solundan geçen ok sesleri ile irkildi sağına soluna baktığında iki askeri ve Adrastos haricinde bütün askerleri yerle bir olmuştu. Kimisi yerde ok acısı ile kıvranırken kimisi çoktan canını vermişti. Artemisia eline yayını alıp ani bir refleksle sadağından bir ok alıp yayına yerleştirmişti ki, bir ses "cık, cık, cık yerinde olsam elimdeki yayı bırakırdım, çünkü hiç şansınız yok" diye bir ses işitti.
Doğru söylüyordu sadece bir atışta sekiz askerini öldüren bir birlik ağaçların arasında pusuya yatmıştı. Artemisia ilk kez böyle bir pusuya düşmüştü. Ne yapacağını bilmiyordu. Lakin elinde ki yayı bırakmaya da niyeti yoktu. arkasından gelen sen bu sefer biraz daha sert bir şekilde; " Artemisia bırak yayını ve in atından" diyerek emir ediyordu. Artemisia yayının tam ortasındaki gümüş işlemeli bölgeye kadar okun ucunu germiş bekliyordu. Bu küstah emrivaki eden adam yüzünden daha da öfkelenmiş yayına ve okunu daha bir sıkı kavradı. Sağ ilerisinde ve arkasında ki kalan iki askerin ölürken çıkardığı sesleri duydu. Ne yapacağını bilmiyordu. Nasıl bir pusuya düşmüşlerdi ve bunu anlayamamış fark edememişlerdi. Hem Karia satrabının kızına ve askerlerine bu pusuyu kurmaya kim cesaret etmişti. Adrastos kılıcını yere atıp atından indi ve ; "Artemisia teslim oluyoruz, at silahını" dedi.
Artemisia bu sesin sahibini iyi tanıyordu. Adrastos babası Lygdamis’ten daha şefkatli bir baba gibiydi. Pes etmezdi, belki de oradakılıcını bırakmak yerine kanının son damlasına kadar savaşır ve ölürdü. Peki neden teslim olmuştu Adrastos, bunu anlamak hiçte zor değildi. Artemisia’nın canı tehlikedeydi. Adrastos onu canlı olarak Karia’ya götürmeliydi. İyi bir asker bunu yapardı, Adrastos iyi bir askerdi, hatta iyi bir komutandı, bunu ne Lygdamis’e verdiği söz nede iyi bir asker olduğu için yapmıştı. Artemisia’nın hayatta kalmasını istiyordu çünkü onu bir evlat gibi seviyordu. Artemisia atından inmeden önce yayında ki oku yere doğru çıkarıp attı ve ardından yayını atıp atından indi. Arkasında konuşan o adamı görmek için o tarafa doğru döndüler, yirmi kişili bir okçu birliği ağaçların arasından çıkarak çevrelerini sardılar. Okçuların oklarının uçları Artemisia ve Adrastos’a bakıyordu. Atı ile geriden gelen hain Genes yerli halktan Mylasa Tiranının ufak boylu cansız sakalı yuvarlak yüzüne yayılmış, kısacık saçı yuvarlak kafası da oval yüzünü tamamlıyordu. Sessiz ve dişlerini göstererek sırıtması Artemisia’nın ondan nefret etmesi için başlı başına bir sebepti zaten. Artemisia ya atının üzerinden sırıtarak bakan Genes, " kılıçlarınızı varsa hançerlerinizide atın" dedi. Adrastos ve Artemisia kılıçlarını ve hançerlerini de attılar. Genesin adamları onları da alıp, iki katır getirdiler. Genes yine pis pis sırıtarak "şimdi ellerinizi bağlamalıyız, arkanızı dönün " dedi. Adrastos ve Artemisia için başka bir çare de yoktu, arkalarını dönerek bileklerini birbirinin üstüne getirerek bağlamalarını beklediler. Elleri bağlandıktan sonra iki katır getirerek Aretemisia ve Adarstosu bindirip bir süre yol gittikten sonra Mylasa dan Halikarnasos’a giden yola ulaştılar. Orada mahkumlar için kullanılan kafesli at arabası bekliyordu. Adrastos ve Artemisia yı katırlardan indirim mahkum arabasına bindirdiler. Adrastos "en azından katırdan hızlı gider"dedi. Artemisia hiçbir şey söylemeden öfke ile çevresine bakıyor. Hala tutsak olduklarına inanamıyordu. Akşama henüz varken güneş batıya doğru kaymışken Halikarnassos’a ulaşmışlardı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.