- 592 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
-MODERN DÜNYADA MİTSEL MOTİFLERİ ANLAMAK-
Eski toplumların olduğu gibi modern toplumların harcında da mitolojik motiflerin varlığından söz edebilir miyiz? Bilindiği üzere Mitoloji genel olarak çok tanrılı kültürel yapıları önümüze koyar. Kutsal ve doğaüstü ögeler, efsaneler, söylenceler karşımıza çıkar açıkçası.
Çağımızda sinema, televizyon, futbol, vs. olgular gündelik hayatta sosyal ve kültürel etkinlik ya da eğlenceye dönük rutin bir sektör olarak algılanır. Sakın bu durum bir yanılgı olmasın. Mitler çeşitli alanlarda insanlığı çepeçevre kuşatıyor olabilir mi?
Sözgelimi 1986 dünya kupasında Maradona’nın İngiltere’ye attığı golde topu eliyle düzeltip düzeltmediği kendisine sorulduğunda “o el tanrı’nın eliydi” şeklinde verdiği yanıt kendi başına şarlatanlık olarak değerlendirilebilir. Nitekim inançlı bir Hristiyan olan Pele o tarihte bu durum kendisine hatırlatıldığında her insan söz ve davranışlarından sorumludur derken bir bakıma bunu kasteder.
Oysa Maradona’nın demesini Hristiyan bir dünyada dinsel, kültürel altyapısı olan bir söz olarakta düşünebiliriz. Bilirsiniz Hristiyanlık anlayışında Hz. İsa Tanrının oğlu olarak tanımlanır. Dolayısıyla İsa’nın şahsında tanrının oğlu olan insan değil midir? Bu algılama biçiminin modern çağ batı kültürünün şekillenmesinde hatırı sayılır bir yeri olacaktır.
Ya da, bir dönemin ünlü komedi filmi Krokodil Dundy’yi hatırlayabiliriz. Avusturalyalı timsah avcısı Mike Dundy’nin kendisiyle röportaj yapan Amerikalı kadın gazeteciye balıkçılıkla uğraştığından söz ederken “İsa’da balıkçıydı, demek ki ben tanrı’yla meslektaşım” demesi aklıma gelir.
Veya dünyaca ünlü müzisyen Bobby Mcferrin hakkında geliştirilen "eğer biri bana kalkıp sorarsa, bu dünyada tanrının müziğini yapan birini göster diye, ilk ve tek işaret edeceğim müzisyendir." şeklinde ekşi sözlük kaynaklı bir söylemde dikkat çekicidir. Burada verilen müzisyen örneğinin tesadüfi olduğunu bir başkasınında insan evladını benzer bir aşka davet edeceğini, edebileceğini şahsen ben düşünmüyorum. Demem o ki, vurgu son derece gerçekçi bir seçime dayanmaktadır kanımca.
Yine İspanyol liginde bir futbolcunun topuğuyla attığı golün bir gazete tarafından “Tanrı’nın topuğu” şeklinde başlığa taşınması misali durumlarla karşılaşırız.
Diğer bir ilgi çekici örnekte Amerikan Profesyonel Basketbol ligi NBA’nın eski yıldızlarından Julius Earwin hakkında olmalıdır. DR. J lakaplı bu ünlü basketbolcü hakkında kamuoyu nezdinde “yukarıda tanrı aşağıda doktor” şeklinde geliştirilen tanımlamaya ne buyurulur acep?
Bazı sporcuların üstün yetenekleriyle bu tip sıra dışı tanımlara zemin hazırladıklarıda düşünülebilir. Sözgelimi bir devrin Brezilyalı yıldızı Ronaldinho bunlardan sadece biridir. Hatta belli bir dönemdeki performansıyla dönemler üstü bir yıldız babında öne de çıkabilir. Öyle ki, 2002 dünya kupası çeyrek final müsabakasında ortaya koyduğu futbolla adeta mitolojik bir yıldızın doğuşunu müjdeler.
İngiltere 1-0 öndedir. Brezilya orta alana ve taç çizgisine yakın bir noktadan serbest vuruş kazanır. Belki de kimse ummaz direk gol vuruşu. O noktadan ceza sahasına yapılacak bir orta daha akla yakındır. Nitekim İngiliz kaleci de tüm dikkatiyle dafansı tertipler. Açıkça kendiside biraz öndedir. Yapılacak bir ortada çıkıp topu alacaktır. Hakemin düdüğüyle beraber ok yaydan fırlar. İnanılmaz bir plase izleyenlere o da ne dedirtir. Top doksana ampul gibi asılır. Yıldız oyuncu bir kez rüzgârı ardına almıştır. Yine bir top alır. Müthiş bir atraksiyonla üç oyuncuyu bir yana gönderirken topu ters tarafa bırakır. Ronaldo kaleciyle baş başadır. İzleyenlerin dili tutulur ve gözleri faltaşı gibi açılır. Sanki bir bilgisayar oyununda mıhlanır bakışlar. Hiç şüphesiz Brezilyanın 2-1 galibiyeti Ronaldinho’nun eseridir. Açıkçası o gün Brezilyalı oyuncuların ayaklarının altına dünya şampiyonluğuna kadar uzanan kırmızı bir halı serilir. Yoksa bir uçan halı mı?
Sonraki yıllarda çıkışını sürdürür. Her aldığı topta gözler ve baş sağa sola fırıl fırıl dönerken rakip oyuncuların da nevri döner. Brezilyalının adeta şeytana karıştığı anlardan söz ediyorum. Gerçektende Ronaldinho’nun hem profili, fizik özellikleri hem de oyun esnasında aldığı pozisyonlar Batman’ın Jokeri edasıyla şeytani bir figürü önümüze koyar.
2010 dünya kupasında Brezilya Milli takımı kadrosunda yer verilmemesi elbette Teknik direktör Dunga’nın tercihidir. Kimbilir Brezilyanın çeyrek finalde elendiği düşünülürse hocanın toyluğudur belki de. Dunga 1994’de şampiyon olan Brezilyanın kaptanı ve önemli oyuncularından biridir. Peki, bu iyi bir teknik adam olmaya yeter mi acep? Ronaldinho’nun o dem İtalya ligindeki formsuzluğu öne sürülür. Oysa Brezilya milli takımı ve dünya kupası İtalya ligine oranla oldukça farklı bir atmosferdir. Hele ki, latin insanının kişilik özellikleri düşünülürse ülkesinin milli takımında Ronaldinho çok farklı bir havaya kavuşamaz mıydı? Kanaatimce genç hoca bu gerçeği değerlendiremez. Daha açık bir ifadeyle ego baskısı altında kaldığını söyleyebilir miyiz? İsterseniz siz buna büyük bir yıldızı yönetebilme kaygısı deyin.
Hani derim ki, yıldızları yalnızca mehtaplı bir gecede gökyüzünde izleyenlerin durumu parmak ormanı gösterdiğinde ormana değil de parmağa odaklananların durumundan farksızdır.
Nihayet, egonun insan varlığının her çağda değişmez karakteristik özelliklerinden biri olarak mitsel bir hüviyet kazanması da ayrıca dikkate değer bir argüman olmalı. Ego baskısı ve yüce komplekslerimizde acaba meşhur pandoranın kutusundan mı saçılmaktadır yeryüzüne?
L.T.