BÜYÜK İSKENDER, MERCİMEK VE SPOR
Spor dediğimiz şey, ‘beden eğitimi’nden başka bir şey değildir. İşin içine yarış ve seyir girdiğinde işin şekli değişir. Doğada yarış (rekabet) yalnızca yaşamak, yaşamayı sürdürmek için vardır. Spor da bu yaşama savaşımına karşı bedeni daha dayanıklı yapmak için gereklidir. Seyir ise toplumsallaşan insana özgü bir olgudur.
E. From, insanın, doğanın sıradan bir parçasıyken kendinin ve doğanın (evrenin) bilincine vararak ayrıcalıklı olması, toplumsallaşmasıyla birlikte cennetten kovulduğunu ve mutsuzluğa tutsak olduğunu, o günden bu yana da mutluluğu aradığını söyler. Ürettiği bütün duygu ve eylemler de bunun içindir (E. From, Sevme Sanatı).
Hegel ise, insanın doğadaki diğer nesneler dışında kendinin ve evrenin bilincinde olan tinsel bir varlık olması nedeniyle hem evrensel hem de bireysel; yani hem nesnel hem de öznel değerleri içerdiğini ve çatışkılı çelişkiler taşıdığını söyler. Ona göre hayvanlar kendi kendilerine barış içinde ve kendilerini kuşatan şeylerle birlikte yaşarlar; ama insanın tinsel yapısı, içinde kavga verdiği ve çatıştığı çelişkiler yüzünden bir çift anlamlılığa ve büyük bir acıya neden olur (Hegel, Diyalektik. Hegel, Estetik, Say Yay. s. 95). İşte bu yapısı nedeniyledir ki spor, insanın toplumlaşması ve sınıflaşmasıyla birlikte önce seyir ardından da kazanç durumuna gelmiştir. Efendilerin, köleleri hayvanlarla ve kendi aralarında ölümüne yarıştırıp bundan acımasız haz duymaları, sporu önce ‘seyir’e dönüştürmüş ve bunu izleyen ödüllendirme de kazanç getirmiştir.
Yarış, önceleri bireyseldir; ancak kölelerin yaşamda kalabilmek ve daha güçlü olabilmek için zaman zaman dayanışma içine girmeleri takım oyunlarının oluşmasına yol açar. Savaşlar ve savaşlar için kurulan ordular da takım olma düşüncesinin tetikleyicisi olmuştur.
‘Seyir’in çekiciliği arttıkça, yarış varolma olayı olmaktan çıkıp, güç, ün ve ekonomik kazanç olayı olmaya dönüşür. Anamalcılık ise her şeyi olduğu gibi, sporu da bir pazarlama gereci durumuna dönüştürür.
Günümüz bu sürecin bir sonucu olarak tam bir yarış çılgınlığı çağını yaşamaktadır. Başta ‘futbol’ olmak üzere birçok takım oyunu ve bireysel moda spor oyunları, çağımızın en önemli ve kazançlı uğraşları konumundadır. Faşist diktatör Franko’nun önerdiği, toplumları ‘futbol’la oyalayıp uyuşturma yöntemi bugün baskıcı ve sömürücü sınıflar ve yöneticiler adına altın çağını yaşamaktadır. Hemen her gün bir ‘futbol’ karşılaşmasıyla insanların ilgi odakları yönlendirilmekte, kimi karşılaşmaların anamalcı pazarlama yöntemleriyle değerleri yapay şekilde artırılarak yaşam felce uğratılıp gündemler saptırılmakta, takımların yengisi ya da yenilgisi temel çelişki olmaktadır.
Bilim insanlarının, düşünürlerin, üretici düşünür sanatçıların adı bile anılmazken, bir topu hedefteki bir deliğe sokmayı beceren kahramanlar üretilmektedir (Üstelik İtalyan takımında bir İngiliz’in topu kaleye soktuğu için İtalyanların, Türk takımında bir Brezilyalının topu kaleye soktuğu için Türklerin vb. vatan, millet, Sakarya ruhuyla sevinmesi bir başka çelişkidir). İnsanlığın bugününü, yarınını; yani mutluluğunu belirleyen bilim buluşları, bilgi ve düşünce ürünü yapıtlar hiçbir değer taşımazken; bilim insanları, düşünürler, üretici düşünür sanatçılar yaşam savaşımı verirken; bir topu kale çerçevesinden içeriye, çembere, çayırdaki, bilardo masasındaki deliklere sokanlar ya da bir topa daha güçlü vurup belirlenmiş alan içine düşürenler usa sığmaz kazançlar elde etmekte, yani binlerce, milyonlarca kişinin çalışacağı üretim alanları oluşturabilecek parasal değerler havaya saçılmaktadır.
Hegel, Estetik adlı yapıtında, salt doğaya öykünen, yapıtlarına kendi benlik ve bilinçlerinden düşünsel şeyler katmayan, doğa kopyacısı sanatçıların uğraşlarını, küçük bir deliğe mercimek tanesi atan ve her seferinde de geçirmeyi başaran birinin uğraşına benzetir ve bu konuda da yaşandığı düşünülen bir olayı aktarır: “Büyük İskender’in önünde becerisini gösteren böyle birine, bu denli anlamdan yoksun, yararsız ve değersiz bir yeteneği olduğu için, ödül olarak bir teneke mercimek verdiği söylenir (Hegel, Estetik, Say Yay. s. 88).
Aslında yaşananlardan ve geçmişten ders çıkarma yeteneğimiz olsa Büyük İskender’den de ders çıkarabiliriz. Örneğin; kaleye, çembere, deliklere en iyi top sokan, toplara en şiddetli vuruşu yapıp çizili alana düşüren ‘futbolcuya, hentbolcuya, basketbolcuya, bilardocuya, tenisçiye, golfçüye vb.’ ödül olarak birer kamyon top verseydik!!!
Adnan Acar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.