- 1173 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANNE GİBİ
İstanbul’un ,devlet üniversitelerinden birinin Anadolu Yakası kampüsü koridorlarında bir ilân :’ Evimin bir odasını ücretsiz verecek bir ya da iki kız öğrenci arıyorum. ’ İlânın sonunda verilen telefon numarası aranmaktan kilitlenmek üzereydi.
Kendisi emekli bankacı olan Cavidan hanım, doktor eşini kaybedince, koskoca evinde yalnız yaşamaya başlamış, yurt dışında olan oğlu ve kızının senede ancak birer defa gelmelerine razı olmuştu. Hem can sıkıntısına çare, hem de bir-iki öğrenciye yardımda bulunabilmek için aklına gelen bu olayı fakülte öğrencilerine ilânla duyurmak istemişti.
Ev, kampüse oldukça yakındı. Günlerinin çoğu, evinin penceresinden öğrencileri seyretmekle geçiyordu. Telefonla arayan öğrencilerden bazılarına randevu vererek kampüs karşısındaki bir pastanede görüşmeye başladı. Bir türlü gönlündeki öğrencileri bulamamış, sıkılmaya başlamış, neredeyse bu fikrinden vazgeçmeyi bile düşünmeye başlamıştı. Ciddî bulmuyordu kız öğrencilerin çoğunu. İhtiyaç sahibi gibi davranmadıklarına, ya da gerçekte okumak gibi bir amaçları olmadığına inanıyordu.
O gün ısrarla çalan telefonu neredeyse açmayacaktı bile. Hele arayan bir de erkek öğrenci olunca, kızmaya bile başladı. Görüşmeyi kesip, telefonunu uzunca bir süre açmamaya niyet etti. Fakat telefondaki ses, yavaş yavaş etkilemeye başlamıştı onu. Kendisiyle bir kere olsun görüşmesi, ufacık da olsa bir şans vermesi için yalvaran o ses, yoksul bir taşra çocuğuna aitti. Bir erkek öğrenciyi evine almayı aklının ucundan bile geçirmeyen Cavidan hanım, bu çocukla görüşmeyi kabul etti. Koşarak gelmişti çocuk kampüsün karşısındaki pastaneye. Yaklaştığı anda bile yüzünü yalvarıcı bir ifade almaya başladı. Kadının elini öperek oturdu karşısına.
’ Bana bir şans vermeyi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim size ! ’ Orta boylu, zayıf, kısa saçlı, ucuz giyimli, esmer bir delikanlıydı. On sekizden fazla değildi yaşı. Çakırdı gözleri. Gür kaşları ve uzun kirpikleri vardı. Burnu, çenesi düzgündü. Biraz kepçeydi kulakları ; galiba zayıflıktan öyle görünüyordu. Konuşması bitene kadar, kesmeden, can kulağıyla dinledi kadın. İyice süzdü çocuğu. Gizli bir hayranlık, bir sıcaklık duydu.
’ Adın ne senin ? ’
’ Aydın efendim. ’
’ Nerelisin sen ? ’
’ Eskişehir efendim. Köylerinden. Aslımız Tatar’mış bizim. ’
’ Annen, baban, sağlar mı ? Ne iş yaparlar ? ’
’ Çok şükür sağlar efendim. Çiftçilik yaparlar köyde. ’
’ Kaç kardeşsiniz ; başka okuyanınız var mı ? ’
’ Dört kardeşiz efendim. İlk defa ben üniversite okuyacağım kısmetse. ’
’ İnşallah oğlum. Nedir bölümün, kaçıncı sınıftasın ? ’
’ Elektrik mühendisliği efendim. Bu sene başladım daha. ’
Konuşmaları bitince doğruca alıp evine götürdü çocuğu. Odasını gösterdi. Çocuklarından kalma ders çalışma masası, yatak, gardırop vardı. Hepsinin onun olduğunu ve istediği gibi kullanacağını söyledi. Oğluna ait kıyafetleri çıkarıp ona uygun olanları da seçip verdi. Çocuk her şey için çok sevinmiş, mutlu olmuştu.
’ Bak Aydın. Evime bir erkek öğrenci almayı hiç de düşünmemiştim. Fakat kısmet işte. Sana kanım kaynadı, ısındım, oğlum gibi geldin bana. Belki annen var ama o şimdi uzakta. Burada senin annen ben olacağım bundan sonra. Annen kadar faydalı olmaya çalışacağım ama annene duyduğun gibi de saygı beklerim senden. Sözümü dinlemeni, evime düzgün girip çıkmanı ve asıl önemlisi de, derslerine mutlaka iyi çalışmanı ve okumanı istiyorum senden. Anlaştık mı ? ’ Çocuk yine ellerine uzandı kadının ve sevinçle, mutlulukla öptü.
’ Annemsiniz artık. Söz veriyorum size; saygılı ve de çalışkan olacağım. Asla sizi utandıracak, üzecek bir davranışım olmayacak. ’
’ Anlaştık öyleyse. Numaram sende var, telefonuna kaydet, Cavidan anne diye. Ben de seninkini Aydın oğlum diye kaydediyorum. Şimdi git okuluna, dilediğin zaman da eşyalarını getir. Haydi bakalım hayırlısı olsun.
’ Sağ ol Cavidan annem. Allah ne muradın varsa versin ! ’
Akşam havanın kararma saatleri ancak olmuştu ki, kapısı çalındı Cavidan hanımın. Beklediği kişiydi gelen. Açılan kapının ardında, sevinç, minnet, mutluluk bakışları yüzünde apaçık okunan Aydın vardı.
’ Evine hoş geldin Aydın oğlum ! ’
’ Hoş bulduk Cavidan anne. ’ Hiç bekletmeden yana çekilip içeri aldı çocuğu. Ayağına bir çift terlik uzattı. Elindeki mütevazi çantalarıyla doğruca odasına yöneldi Aydın.
’ Bu oda senindir artık. Hiç çekinmeden dilediğin gibi yerleştir eşyalarını. Sakın ha yabancılık etme.’
’ Sağ olun efendim. Çok sağ olun. ’ Hemen mutfağa geçip akşam yemeğini hazırlamaya koyuldu kadın. Hazır olunca da odasının kapısından seslendi çocuğa :
’ Haydi bakalım ; şimdi yemek zamanı. Aç karnına ders falan çalışılmaz. Lütfen acele et ! ’
’ Hemen geliyorum efendim. ’ deyip çıktı odasından ve ellerini yıkamak için lavaboya koştu. Dönüşünde, mükellef bir sofranın kendisini beklediğini görünce oldukça şaşırdı.
’ Şey efendim ; Bu günlük sizinle yiyeyim ama her zaman yük olmak istemem. Ben bir şeyler ayarlarım kendime. ’
’ O ne biçim söz öyle ! Duymamış olayım. Kendi evinizde ayrı mı yemek yiyordun sen ? ’
’ Şey efendim , utandırıyorsunuz beni. Zaten evinize almakla büyüklük gösterdiniz. ’
’ Bak Aydın’cığım. Ben sana evlâdım dedim, sen de beni ikinci anne bilmedin mi ? ’
’ Evet efendim. Elbette ikinci annemsiniz benim . ’
’ Öyleyse bu evde evlâdım gibi yaşayacaksın. Yemeğini de ben yapacağım, çamaşırını da ben yıkayacağım, anlaştık mı ? ’
’ Çok teşekkür ederim efendim. ’
’ Öyle sık sık teşekküre falan da gerek yok. Anneler görevleri olduğu için yaparlar tüm bunları. ’
İştahla yendi akşam yemeği. Sonra odasına geçip ders çalışmaya başladı. Eğer kontörü olsaydı, tüm bu yaşadıklarını , anne ve babasına, kardeşlerine, saatlerce anlatmak isterdi. Heyecandan çok da aklını veremediği halde , başını kitaplardan kaldırmamakta kararlı idi. Kapısı çalındı bir ara.
’ Aydın, oğlum. Dilediğin zaman salona gelip televizyon seyredebilirsin. Sıkılma sakın. ’
’ Peki Cavidan anne. Birazdan gelirim. ’
Uzunca süren ders çalışmadan sonra, kadının söyledikleri geldi aklına. Eğer, televizyon seyretmek için salona gelmezse, saygısızlık etmiş gibi olacaktı. Hem başı ağrımıştı biraz; dinlenmesi gerekiyordu. Odasından çıktığında, kadın, koltuğunda rahat bir şekilde oturmuş televizyon seyrediyordu.
’ Gel oğlum. Dinlen biraz. Aşırıya kaçılmazsa, televizyon seyretmek hem dinlendirici hem de yararlı olabiliyor insana. ’
’ Haklısınız efendim. ’ deyip tekli koltuklardan birine oturdu. Hemen bir bardak çay da ona getirdi mutfaktan kadın.
Cavidan hanım, yıllarca bankada çalışmış, kendine bakmayı iyi bilen, iyi giyinen, çağdaş, biraz da serbest bir kadındı. Ellili yaşlarda olmasına rağmen, genç gösteren, alımlı bir hali vardı. Eşi ve çocukları varken , salonda onların yanında oturduğu gibiydi yine. Onlardan sakınmadığı gibi, oğlum dediği bu çocuktan da sakınmaması gerektiğine inanmıştı. O yüzden, giyimi ile de, davranışları ile de rahattı. Çocuk, kendi evinde , kendi annesinde görmediği rahatlığı onda görmekten rahatsız olmuştu. Fakat, belli etmemeye çalışıyordu. Aslında, sık sık, kızarıp bozarıyor, özellikle kadın kendine lâf attığında, toplanma ihtiyacı hissediyordu. Kadın, fark ettiği bu durumun geçici olacağına inanıyor, içinden gülüp geçiyordu. Saat biraz geç olduğunda, yatmak için izin isteyen çocuğa ;
’ Güzel bir duş al istersen. Rahatlarsın, iyi uyursun oğlum. ’ dedi. Yine kızardı, bozardı çocuk. Fakat, ihtiyacı vardı aslında. Çoktandır, rahat bir banyo yapmamıştı.
’ İyi fikir efendim. Hemen çamaşır , havlu alayım dolaptan. ’ Banyodan çıktığında, adeta görünmekten korkarak, koşarak girdi odasına. Kadının güleceği geldi.
Çok uzun süredir, belki de ilk defa bu kadar rahat, huzurlu bir uyku uyudu çocuk. Cavidan hanım da, çocuğa karşı davranışlarının doğruluğuna, güzelliğine olan inancıyla, daha bir huzurlu uyudu o gece. Sabah erkenden uyanıp, yine güzel bir kahvaltı hazırladıktan sonra uyandırdı çocuğu. Birlikte güzel bir kahvaltı yapıldı yine. Sonrasında hazırlanıp okula gitmek için kapıya giden çocuğun eline harçlık sıkıştırmak istedi kadın. Utandı çocuk, almak istemedi.
’ Anneler çocuklarına okul harçlığı vermez mi oğlum ; niye almıyorsun ? ’
’ Şey efendim : Henüz bitmedi param. Babam yakında göndermişti de. ’
’ Olsun oğlum. Al bakalım, koy cebine. İtiraz istemem bak, tamam mı ? ’
’ Peki efendim. ’ derken, aslında çok sevindiğini gizlemeyi beceremiyordu çocuk.
Kampüste rastladığı sınıf arkadaşlarına anlatmaya başladı Cavidan annesini. Kadının ne kadar iyi biri olduğunu, ona ne kadar güzel davrandığını, evin rahatlığını, soluk bile almadan anlatıyordu.
’ Piyango çarpmış aslanım sana ! ’
’ Vallahi de piyango ! ’
’ Haklısınız ! Yalnız benim kontör almam gerekiyor şimdi. ’
’ Paran mı geldi yine ? ’
’ Yok oğlum ; o kadın para da verdi bana. ’
’ Yok daha neler ! ’
’ Doğru söylüyorum oğlum. İstemedim; zorla verdi hem de. ’
Girdikleri dükkândan kontör yükletir yükletmez sarıldı telefonuna. Babasını aradı. ’
’ Oğlum , şu telefona da kontör yüklüyorsun ya ! Milâttan mı kaldı lân bu ? ’
’ Alo babacığım. Benim, Aydın. ’
’ Sen misin Aydın’ım ; nasılsın oğlum ? ’
’ İyiyim babacığım, hem de çok iyiyim. Sizler nasılsınız, annem, kardeşlerim nasıl ? ’
’ Hepimiz çok iyiyiz oğlum. Yeter ki sen iyi ol. Paran bitti mi oğlum ; göndereyim mi ? ’
’ Bitmedi babacığım. Baba, çok güzel bir ev buldum kalmak için. Hem de bedava. Yemek içmek bile bedava. ’
’ Nasıl oldu oğlum o iş ? ’
’ Yardım sever bir hanım evine aldı beni . Çok iyi bir insan o baba. Sizler kadar iyi davranıyor bana. Akşam kendisiyle de görüştüreceğim sizi telefonda; tanışırsınız. ’
’ Peki oğlum. Çok sevindim ama biraz da şaşırdım, merak ettim aslında. ’
’ Hiç merak etme babacığım. Halâ güzel insanların nesli tükenmemiş işte. O da onlardan biri.’
’ Allah razı olsun ondan. ’
Ders aralarında, derste bile hep anlattı arkadaşlarına. Çok mutluydu ve bu mutluluğu herkesle paylaşmak istiyordu.
Akşam eve geldiğinde yemek bile yemeden babasını telefonla arayıp Cavidan annesiyle tanıştırmaya başladı. Annesi, babası, kardeşleri tek tek konuşup tanıştılar, dualar, teşekkürler ettiler ona. Çok eski olan telefon içini burktu kadının. Onun tüm yaşıtlarının ellerinde en pahalı akıllı telefonları görüyordu. Ertesi gün Aydın’ı okuluna yolcu eder etmez çarşıya çıktı. Önce anahtarcıya uğrayıp evin anahtarlarından birer kopya çektirtti çocuk için. Sonra da doğruca telefoncuya gidip, orta yollu bir akıllı telefon aldı ona. Akşam eve döndüğünde, hemen salonda karşısına oturttu. Önce anahtarları uzattı.
’ Al bakalım Aydın oğlum. Bunlar evimizin anahtarları. Bazen ben dışarıya çıkıyorum. Senin kapıda kalmanı istemem. Hatta bazen bir iki gün akrabalarımda kalabilirim. Yurt dışındaki çocuklarıma bile gidebilirim. Sen de evimize rahat rahat girip çıkabilirsin. ’
’ Bana güvendiğiniz için çok teşekkür ederim Cavidan anne. ’
’ İnsan oğluna güvenmez mi oğlum ? Yalnız , bak oğlum : Eve kız getirmek, arkadaşlarını çağırıp içki içmek falan kesinlikle istemem, tamam mı ? ’
’ Ne demek Cavidan anne ! Öyle şey olur mu ? Hem benim hiç kız arkadaşım yok ki ! ’ Biraz içinin burkulduğunu anladığı çocuğu sevindirmenin tam da sırasıydı.
’ Şimdi sıkı dur bakalım. ’ deyip masanın üzerindeki kutuyu getirdi. Çocuğa uzatıp ;
’ Al bakalım ; bu da senin. ’
’ Bu nedir Cavidan anne ? ’
’ Akıllı bir cep telefonu. Güle güle kullan, hayırlı olsun. ’ Çocuk o kadar sevindi ki ; daha kutuyu bile açmadan, telefonu görmeden, havalara uçacak gibi oldu. Kutuyu açıp da telefonu görünce de, kendini tutamayıp sarıldı kadına, yanaklarından öptü ; tıpkı annesini öper gibi. Gözleri yaşlandı kadının. Bir insanı böylesine sevindirmek, ne kadar güzeldi. Yemeğini bile doğru dürüst yemeden odasına geçip eski telefonundan çıkarttığı kartını yenisine taktı. Saatlerce oynadı. Ders bile çalışamadı o akşam.
Arkadaşlarına birer birer gösterdi telefonunu. Şaşırıp kaldı çocuklar. Tam da yeni telefonuyla köyünü arayacaktı ki, gelen çağrının babasından olduğunu görüp açtı.
’ Oğlum, ben muhtara anlattım seni evine alan kadını da ; o şöyle bir şeyler söyledi : Böyle zengin kadınlar sapık olabiliyormuş. Senin erkekliğinden faydalanmaya kalkışabilirmiş yani. Aman oğlum, öyle bir şey olmasın. Ne olur dikkat et kendine ! ’
’ Ne diyorsun baba sen ? ’
’ Vallahi muhtar öyle diyor oğlum. Çok olurmuş öyle şeyler. ’
’ Ne diyor baban oğlum ? Niye o kadar şaşırdın ? ’
’ Kadın sapık olabilir; senin erkekliğinden faydalanmaya kalkabilir, diyor ! ’
’ Vallahi benim de aklıma gelmişti ama yanlış anlarsın diye söylemedim. ’
’ Benim de aklıma gelmişti. ’
Babasının telefonda söyledikleri, arkadaşlarının da adeta aynı şüpheyi paylaştıklarını itiraf etmeleri, Aydın’ın kafasını bir anda allak bullak etmişti. Düşünmek bile istemiyordu böyle bir şeyi. Anne dediği, saygı duyduğu, hayatının en güzel iyiliklerini gördüğü bu insana böyle bir şey kondurulamazdı.
’ Giyimi falan nasıl oğlum bu kadının ? ’
’ Namaz kılıyor mu, Kur’an okuyor mu ? ’
’ Pek kapalı değil. Namaz kıldığını, Kur’an okuduğunu da görmedim ama. Bunlar yeterli mi, onun sandığınız gibi biri olması için ? ’
’ Bunların üzerine , sana yaptıklarını eklersek, bal gibi de böyle bir sonuç çıkar ortaya ! ’
’ Yok artık ! ’
’ Sen, istediğin kadar inanma. Zamanla nasıl olsa açık verecek ; o zaman konuşuruz seninle. ’
O akşamdan itibaren, şüphe ile bakmaya başladı, Cavidan annesine. Dekolte olmasa da, gecelikle oturuyordu evde. Teşhircilik yapmıyordu belki ama, sakınmıyordu da kendini. Ne de olsa, karşısındaki yetişkin bir erkekti ve anne-oğul gibi olsalar da, arada kan bağı yoktu. Üstelik, çok kısa zamanda tanıdığı halde, olağanüstü sıcak davranmaya, ona türlü fedakârlıklar yapmaya başlamıştı.
Bir akşam, lâptopuyla , Almanya’daki oğlu , gelini ve torunlarıyla canlı görüşme yapan Cavidan hanım, onlara Aydın’ı da tanıttı. Hepsi de Cavidan hanımın , çok güzel bir iş yaptığını söyleyip, onunla gurur duydular. Aydın da onların böyle düşünmeleri ve kendilerine karşı sıcak davranışlarından ötürü çok mutlu oldu. Bir süreliğine de olsa, babasının ve arkadaşlarının kafasında Cavidan hanım hakkında yarattıkları şüpheyi silmeye başladı. Her tarafından samimiyet fışkıran bu insanlar iyi insanlardı ve Cavidan hanımın da asla bir art niyeti olamazdı.
Bu konuşmanın ertesi günü, Aydın’ın bir lâptopunun olmadığının ve aslında böyle bir ihtiyacı da olduğunun farkına varan kadın ona hediye etmek üzere bir lâptop aldı. Hatta daha sonra gerekli olduğuna inandığı bir de yazıcı bile aldı. Aydın bir taraftan çok mutlu oluyor, diğer taraftan da , özellikle iki yakın arkadaşının, bunların da aslında kadın hakkında düşündüklerini desteklediğinde ısrar etmeleri ile bunalıyordu.
Bir akşam, salonda, birlikte televizyon seyredip sohbet ederlerken , Cavidan hanım ;
’ Aydın : Ben sana evin anahtarını verirken, eve kız ya da erkek arkadaşlarını falan getirme demiştim ya . ’
’ Evet efendim ; ben de getirmiyorum ki zaten ! ’
’ Tamam ; getiriyorsun demek istemedim . En yakın bir iki arkadaşın varsa, bir akşam yemeğe getir de tanışalım onlarla da. Bir anne olarak, kimlerle arkadaşlık ettiğini görmek isterim. ’ Biraz daldı çocuk. Ona, annesi için söyledikleri sözler ve onun hakkındaki yanlış yargıları yüzünden aslında buraya getirmek istemiyordu arkadaşlarını. Fakat daha sonra onu tanımaları, belki de yanlış yargılarını değiştirebilir düşüncesiyle kabul etti.
’ Şeref ve İbrahim var. Onlar da benim gibi Anadolu çocukları. Bir cemaat yurdunda kalıyorlar. Ben de onlarla birlikte kalıyordum ama sizinle kalmayı tercih ettim işte. ’
’ Çok da iyi yaptın. İnşallah memnunsundur benden. ’
’ Ne demek efendim ! Nasıl memnun olmam ? ’
’ Yarın konuş arkadaşlarınla . Akşam da yemeğe gelirsiniz; tamam mı ? ’
’ Peki efendim. ’
’ Aydın, bak ne diyeceğim sana . ’ Biraz merak etti çocuk, bu sorunun devamını.
’ Kız arkadaşın da var mı ? ’ Bu soru hem utandırdı, hem de kadının sorma sebebi kuşku uyandırdı. Şimdi, ne diye böyle bir şey sormuştu ki ? Kızardı, bozardı, utandı. Bir süre cevap veremedi.
’ Niye utanıyorsun oğlum ? Delikanlı adamsın, gençsin. Elbette ki kız arkadaşın da olacak. ’
’ Hayır efendim. Benim hiç kız arkadaşım olmadı. Köyde de, uzaktan bakışırdık bazen ama konuşmaya utanırdık biz. ’
’ Bir gün ciddi bir kız arkadaşın olursa, onu da mutlaka benimle tanıştırmaya getir; tamam mı ? ’
’ Peki efendim. ’
Akşam iki arkadaşı ile birlikte eve geldi Aydın. Cavidan hanım yine günlük kıyafeti ile karşıladı onları. Çocukların onun hakkındaki düşünceleri, ilk andan itibaren olumsuzdu. Onlara karşı iyi davrandıkça, samimi oldukça, ikramda bulundukça, sohbet ettikçe, onun Aydın hakkında sapık düşünceleri olabileceğine hükmettiler. Yanlarından uzaklaştığı her anı, kadın hakkında dedikodu yapmakla geçirdiler. Aydın’ın kafasını iyice karıştırıp allak bullak ettiler. Gecenin sonunda çocukları yanaklarından öperek uğurladı Cavidan hanım; çocuklarını öper gibi. Onlar bu öpüşleri bile sakıncalı buldular.
’ Yine beklerim çocuklar. Her zaman gelin. Birlikte ders çalışmaya da gelebilirsiniz. ’
’ Teşekkür ederiz efendim ; geliriz elbet. ’ Son anda, ayakkabılarını giymişler, giderlerken Şeref kulağına eğildi Aydın’ın :
’ Oğlum, kolla kendini. Bu kadın yer seni ! ’
Cavidan annesinin her davranışına, iyiliğine, sevgisine, fedakârlığına kuşku ile bakmaya başladı. Özellikle arkadaşları ile aralarında daha sık geçmeye başlayan kadın-kız- cinsellik konularının da etkisiyle giyimine, evdeki duruşuna, hareketlerine daha başka gözle bakmaya başladı. Gerçekten annelik miydi kadının tek amacı, yoksa onu baştan çıkarmak, cinsel olarak yararlanmak gibi iğrenç bir amacı var mıydı ? Bu düşünceler kafasını karıştırdıkça, derslere olan ilgisi azalmaya, başarı grafiği düşmeye başladı.
’ Uf be ! Şu Belgin hoca da bebek gibi yahu ! ’
’ Sorma be oğlum ! İnsanın kanını kaynatıyor ! ’
’ Yapmayın arkadaşlar ; hocamız o bizim. Kötü gözle bakmak olur mu ? ’
’ Tabii, senin evde taş gibi hatun var. Bakar mısın başkasına ? ’
’ Yahu , gerçekten de Cavidan hanımın yanında hiç bir şey değil Belgin hoca falan . ’
’ Arkadaşlar ; ayıp oluyor ama ! ’
Ders aralarındaki sohbetlerini bile derslerden fazla cinsellik konuları almaya başlamıştı.
’ Aç oğlum şu akıllı telefonunu da, biraz video seyredelim bari. ’
’ İlle de erotik olsun ama ! ’
’ Yahu, siz iyice sapıttınız be ! ’
’ Oğlum, şöyle etrafına bir baksana : Herkesin yanında manitası; öpüşmeler, koklaşmalar. Tenha yerlerde, belki de otel köşelerinde, parklarda sonuca gitmek. ’
’ Biz de mastöre devam ! ’
’ Anasını satayım, koskoca sınıfta üç tane kız var ; onlar da bize düşmüyor. Bizim de nefsimiz var arkadaş, biz de erkeğiz be ! ’
’ Sahi senin hatundan ne haber ? Açık vermeye başlamadı mı halâ ? ’
’ Yoksa, çoktan iş başı yaptın da bizden mi gizliyorsun ? ’
’ Yok öyle bir şey çocuklar. Hem ben öyle biri miyim ? Razı olur muyum öyle bir iğrençliğe ? ’
’ O zaman değişelim arkadaş. Ben her yola varım ! ’
’ Ufff, şu videoya bak ulan ! Hatuna bak arkadaş ! ’
’ Uff be ! Biz de yaşıyor muyuz ulan ? ’
Günler geçtikçe, başka gözle bakmaya başladı kadına. Gerçekten de, sınıftaki erkek öğrencilerin ağızlarının suyu akarak izlediği kadın hocaların hepsinden çok daha güzel ve bakımlıydı Cavidan hanım. O yaşına gelmiş, ne bir kız arkadaşı olmuş, ne bir kızı öpmüş, ne elinden tutmuş, ne de daha önce her hangi bir kadını böyle bir giyimle, gecelikle, bu kadar yakınında görmüştü. Tam da ergenlik çağında, hormonlarının onu rahatsız etmeye, bir takım arayış içine ittiği günlerdeydi. Arkadaşlarının sürekli cinsellikle ilgili konuşmaları, birlikte seyrettikleri erotik videolar, beynini yavaş yavaş, daha önce anne bildiği kadına, cinsel gözle bakar hale getirmişti.
’ Oğlum, aklıma müthiş bir senaryo geldi. ’
’ Neyle ilgili ? ’
’ Aramızdan en az birinin, Aydın’ın, millî olabilme senaryosu ! ’
’ Ne diyorsun oğlum sen ? ’
’ Nasıl olacakmış o iş ? ’
’ Şimdi beni iyi dinleyin oğlum . ’
’ Dinleyelim bakalım. ’
Okul çıkışı eve yaklaştığında, kırmızı kutu içinde votkalı bir bira alıp, hemen oracıkta içiverdi. Arkadaşı Şeref’in onun için hazırladığı senaryonun başlangıcıydı bu. Olay anında heyecanının ancak bu şekilde yatışacağını söylemişti. ’ Sakın ha , içmeden gitme , yoksa çuvallarsın ! ’ Eve geldiğinde sofra çoktan hazırdı. Cavidan hanım son rötüşleri de hazırlamakla meşguldü. Odasına geçip kitaplarını bıraktı, üzerini değiştirip, Cavidan hanımın güler yüzle, tebessümle, sevecen tavrıyla buyur ettiği sofraya oturdu. Halinde bir olağanüstülüğün farkına varmıştı kadın.
’ Hayrola Aydın ; günün iyi geçmedi mi yoksa ? Derslerde mi sorun var ? ’ Titremesine engel olarak cevap vermeye çalıştı. Bu arada, içtiği biradan sonra bir de karanfil eritmişti ağzında ama yine de ağzının kokabileceğinden endişe ediyor, başını pek kaldırmadan konuşmaya çalışıyordu.
’ Hayır, hayır ; hiç bir sorunum yok. Okul yorgunluğu işte. ’
’ Bir sıkıntın var da, benden saklıyorsan, gücenirim ona göre bak ! ’
’ Teşekkür ederim efendim. ’ Daha sonra, yine kendisine sunulan senaryo gereği kaşınmaya başladı. Elleriyle sık sık sırtını kaşıyor, bu kaşınmaktan da rahatsızlık duyduğunu belli etmeye çalışıyordu.
’ Aydın ; kaşınıyorsun sen ! Ne oldu oğlum sana ? ’
’ Şey efendim ; önemli değil. Sadece biraz kirlendim galiba. ’
’ Yemekten sonra hemen bir duş al da rahatla. ’ Şimdi senaryonun püf noktasına doğru yaklaşmaktaydı.
’ Sağ olun, sayenizde sık sık yıkanabiliyorum aslında ama pek işe yaramıyor doğrusu. ’
’ Niçin oğlum? Rahat edemiyor musun yoksa banyoda ? ’
’ Rahat edememek değil benimkisi . İyi temizlenememek. ’
’ Nasıl yani ? ’
’ Şey, efendim. Sırtımı iyi ovamıyorum. O yüzden de sürekli kaşınıyorum işte böyle. Arkadaşlarımdan birini mi getirsem acaba diyorum. Beraber yıkanıp, birbirimizin sırtını ovardık.
’ Olabilir oğlum , sen bilirsin. Getirebilirsin elbet. ’
’ Köyde iken ne güzeldi. Anneciğim ne de güzel ovardı sırtımı. Biraz fazla ovup, canımı bile acıtırdı ama sonuçta tertemiz olurdum işte. Hiç de böyle kaşınmazdım. ’ O anda hiç düşünmeden aklına geleni söyleyiverdi kadın :
’ Eğer istersen ben de ovarım oğlum ! Ben de ikinci annen değil miyim senin ? ’ O anda, bir yandan senaryonun istediği sonuca vardığını anlayıp sevinmek geldi içinden, diğer yandan da Cavidan hanımın, köy muhtarının ve arkadaşlarının şüphelendiği gibi bir kadın olması ihtimalinin verdiği acıyı yüreğinde hissetti. Yine de oyununa devam etti.
’ Gerçekten yapar mısınız bu iyiliği de ? ’
’ Ne demek oğlum ; lâfı bile olmaz. ’ Çocuk yemeğini yemekte acele etmeye başladı. Hatta, tamamen doymadan kalktı sofradan. Bir taraftan da heyecanlanıyor, vücudunun titremesine engel olmaya çalışıyordu. Biraz sonra odasından havlu ve çamaşırları elinde çıktı.
’ Sen geç banyoya ; küveti doldur, köpürt. Kirlerin yumuşayınca da bana seslen, tamam mı oğlum ?
’ Tamam efendim. ’ Biraz sonra, çocuğun kendisine seslendiğini duyan Cavidan hanım, hiç düşünmeden banyonun kapısını açarak içeriye girdi. Aydın, su dolu, köpüklü küvetin içinde oturuyordu. Eline aldığı banyo lifini küvetteki köpüklü suya batırıp çocuğun sırtını ovmaya başladı. Titriyordu çocuk.
’ Banyo soğuk değil aslında ama sen titriyorsun oğlum. Hasta olmayasın sakın. ’
’ Şey, üşümüyorum aslında. Biraz utandım galiba da ondan. ’
’ Ne var utanacak oğlum ? Sırtın gerçekten de kirliymiş. Boşuna kaşınmıyormuşsun . ’
’ Evet efendim. ’
Biraz sonra yavaşça ayağa kalktı çocuk. Şok oldu kadın. Hiddetle bağırmaya başladı. Kadının onun sırtını ovmaya geleceğini bile bile, alt çamaşırını çıkartmış öyle girmişti küvete. Üstelik şimdi de bilerek ve isteyerek ayağa kalkmış, adeta erkekliğini sergilemeye çalışır gibiydi. Oysa kısa süre önce bu kadını annesi gibi gördüğünü, ikinci annesi olarak kabul ettiğini kendi ağzıyla söylemişti. Kadın , evlâdı olarak görmüş ve kabul etmişti onu. Kendi çocuklarını gördüğü gibi görmüş, onlar kadar güvenmiş ve onlardan sakınmadığı gibi sakınmamıştı.
’ Ne demek oluyor şimdi ? Ne yapıyorsun sen ? Hiç mi utanmıyorsun ? Hani, anne- oğul gibiydik biz ? İnsan anne dediği kadına bu hareketi yapar mı ? ’ Sustu, cevap veremedi çocuk. Yerinden de kıpırdayamadı uzun süre. Sadece eliyle önünü kapatmaya çalışıyordu. Kadının o anda aklına iki düşünce geldi : Bunlardan ilki, ’ Babaya kalkan el taş olur, anneye kalkan şey de kesilir ! ’ deyip, kesip atmak, ikincisi de ağır bir dayak ve hakaretten sonra çocuğu o saatte kapı dışarı edip lânet ve beddualar etmek. Fakat her ikisine de engel oldu anne yüreği. Çocuğun sadece kaba yerlerine iki şaklat patlattı ; anne gibi.
’ Sersem çocuk ! Çamaşırını giymeyi unutmuşsun. Al bakalım giy çabuk şunu ! ’ deyip, çocuğun şaşkınlıkla çamaşırını giymesinden sonra işine devam etti. Öz çocuğunu yıkar gibi yıkadı bir güzel.
’ Haydi bakalım ; sıhhatler olsun ! ’ deyip, elindeki lifi bir kenara bıraktı ve çıktı banyodan. Aydın, şaşkınlık içinde durulanıp banyodan çıkarken, salonda televizyon seyreden kadının yüzüne bakamadan odasına geçti. Biraz sonra, eşyalarını toplamış, giyinmiş olarak odasından çıkıp, sokak kapısına yöneldiğinde, halâ kadına bir şey söyleyemiyordu. Ne bir veda, ne bir özür dilemeye bile cesareti yoktu.
’ Nereye gidiyorsun oğlum bu saatte, hayrola ? ’ deyip yerinden kalktı. Bir eliyle elinden tutup, diğer eliyle de bavulunu aldı diğer elinden.
’ Otur şöyle bakalım. ’ Çocuk, hiç bir şey diyemeden oturdu kadının gösterdiği yere. Başını yerden kaldıracak, kadının yüzüne bakacak cesareti yoktu.
’ Size, onca dersin arasında, asıl gerekli olan, en önemli dersi vermiyorlar okulda : Cinsellik. Bu yüzden, ergenliğe ulaşıp, hormonlarınız hareketlenince, ne yapacağınızı, nereye saldıracağınızı şaşırıyorsunuz. Ne yazık ki ; kız kardeşine, kuzenine, yeğenine, komşusuna, hatta bazen sübyan çocuklara bile saldıran, kirleten erkekler oluyor bu ülkede. Adına, sapık denilip geçiliyor. Oysa, bunun adı sapıklık değil, cinsel bilgisizlik, doyumsuzluk, eğitimsizliktir. Senin bu akşam yapmaya kalktığın bu iğrenç, çirkin olayın sebebi de başka bir şey değil. Şimdi , ben sana nasıl cinsel eğitim verebilirim. Annen, baban verebildi mi ? Avrupa’da okullarda veriliyor ve inan bana oralarda gençler çok daha kolay atlatıyorlar bu dönemleri. ’
’ Şey, efendim. Ben, çok utanıyorum. İzin verin de gideyim. Yüzünüze bakamam artık sizin. ’
’ Hiç bir yere gidemezsin. Farzet ki, Allah şaşırttı, öz annene karşı böyle bir hareket yaptın. O zaman da çekip gidecek miydin ? Ben de senin annenim. Kalacaksın ve okuyup mezun olacaksın, emeklerimizin boşuna çıkmadığını göstereceksin. Şimdi doğruca odana, haydi bakalım. ’ Çocuk daha fazla konuşmadan gitti odasına.
Yaklaşık bir saat sonra, kapı çalınmaya başladı. Aydın, odasından duymuştu sesi ama Cavidan hanımın açmasını bekledi. Israrla çalan kapının açılmadığını görünce de bakmaya karar verdi. Apartman görevlisiydi gelen.
’ Cavidan hanım yok mu ? ’
’ Az bekleyin, çağırayım. ’ Odasının ışığı yanıyordu. Kapıyı tıklattı.
’ Anne, görevli sizi çağırıyor. ’ İçeriden ses gelmeyince, merakla tekrar tekrar kapıyı tıklatıp seslendi. Uzun süre ses alamayınca çok merak edip kapıyı açmaya karar verdi. İçeride namaz kılıyordu Cavidan hanım. Çok şaşırdı çocuk. Hiç tahmin etmediği bir şeydi bu. Kapıyı yavaşça kapatıp çıktı. Görevliye ;
’ Annem namaz kılıyor. ’ dedi.
’ Ben daha sonra gelirim. ’ deyip gitti görevli. Az sonra odasından çıkan Cavidan hanım ;
’ Kimmiş gelen oğlum ? ’
’ Apartman görevlisiydi. Tekrar gelecek. Siz namaza mı başladınız ? ’
’ Evet oğlum ; yaklaşık kırk yıl önce. ’
’ Peki, ben daha önce nasıl fark etmedim ?
’ Özellikle gizledim senden. ’
’ Ama neden ? ’
’ Sana baskı gibi olmasın diye oğlum. Ben namaz kıldığım için, sen de kendinde baskı hissedip, sırf bana yaranmak için namaz kılmaya kalkışabilirdin. Hatta, din ya da mezhep farkımız olabilirdi. Ben kimsenin dinine, mezhebine karışmam, saygıyla karşılarım. ’
’ Yani , siz şimdi, lâvabodan çıkıp odanıza gittiğinizde namaz kılıyordunuz. Sabahları, erken saatlerde odanızda ışık gördüğümde merak ediyordum. Demek ki sabah namazı kılıyordunuz. Cuma akşamları uzun süre odanıza kapanıyordunuz. ’
’ Kur’an okurum Cuma akşamları, dua ederim. ’
’ Allah’ım ben ne yapmışım ? ’ deyip, daha fazla utandı kendinden.
’ Anne, anneciğim ! Beni gerçekten affedebilecek misiniz ? Size karşı günahım çok büyük benim . ’
’ Dedim ya oğlum : Derslerine çok çalışıp okulunu bitireceksin. Emeklerimin boşa gitmediğini göreceğim. O zaman hem affedecek , hem de hakkımı helâl edeceğim. Yoksa, bozuşuruz; tamam mı ? ’
’ Söz veriyorum anneciğim, söz veriyorum ! Çok çalışıp okuyacağım. Sizin bu iyiliklerinizi, emeklerinizi boşa çıkarmayacağım. ’
’ Haydi bakalım hayırlısı, canım oğlum. ’ deyip sarıldılar birbirlerine, anne - oğul gibi. Kadın çocuğa öylesine sarıldı ki, gözlerinden şefkat ve mutluluk gözyaşları dökülmeye başladı : Tıpkı anne gibi....
Fikret T...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.