- 607 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Burjuva tarzı üretim ve tüketim toplumu
Bu yazıda, üretim ilişkileri altında ideolojinin, sanatın ve bireyin nasıl şekillendiği gösterilmeye çalışılmaktadır. Elbette bireyi tek başına, toplumsal koşulları altında incelemek yeterli değildir fakat bireyin oluşumunda, toplumsal koşulların önemi yadsınamaz bir gerçektir. Bu yazıda Marksist terminoloji ve önermeler kullanılarak bu gerçek analiz edilmektedir.
Yazıya başlamadan önce, çokça kullanacağım ‘’üretim güçleri’’ ve ‘’üretim ilişkileri’’ kavramlarına yazıyı netleştirmek adına kısaca değineyim. Marksist terminolojide üretim güçleri, her türlü üretim aletleridir. Üretim ilişkileri ise, üretim aletlerinin ve ürünlerin nasıl paylaştırıldığıdır. (Bu kavramlar hakkında ileri okuma yapmak isteyenler için yazının sonunda kaynaklar bulunmaktadır)
Birey toplumsal koşullardan bağımsız mıdır, bireyi oluşturan faktörler nelerdir? Bu soruların cevabı ve her dönemin(İlkel, köleci, feodal, burjuva olmak üzere) toplumsal koşullarının analizi bireyin oluşumunu anlamamıza yardımcı olacaktır. Bireyi şekillendiren, o toplumun üretim güçleri ve üretim ilişkileridir. İlkel dönemi ele alırsak, o dönemin üretim güçleri, taş, mızrak, ok ve toplayıcılığa yarayan aletlerdir. Bu üretim güçleri ile ilkel komünizm dediğimiz bir üretim ilişkisinin doğması zorunludur çünkü o dönem insanı sadece kendisinin tüketebileceği kadar üretim yapabilmektedir. Bu durum, üretim aletleri üzerinde ortak mülkiyeti zorunlu kılmaktadır. İlkel dönem insanlarının düşünceleri, siyasi yapılanmaları ve hatta aile kurumu bile, bu üretim güçleri ve ilişkileri doğrultusunda şekillenir. (İlkel dönem hakkında daha detaylı bilgi için, ilkel komün al toplum yazımı okuyabilirsiniz) Tarım devrimi ile yerleşik hayata geçilmiş ve yeni üretim güçleri sayesinde bireyler ‘’artı-ürün’’ denilen kendisinin tüketebileceğinden daha fazla ürünü üretebiliyor hale gelmiştir. Böylelikle, artı-ürünün nasıl paylaştırılacağı problemi ortaya çıkmıştır. Bazı bireyler toprak ve köle sahibi olmaya başlamış, ilkel toplum yerini köleci topluma bırakmıştır. Yeni üretim güçleri, kölenin sömürülmesine dayanan, yeni bir üretim ilişkisini ortaya çıkartmıştır. Peki, üretim ilişkileri bireyi şekillendirene kadar ideolojiyi, dini ve hukuku nasıl şekillendirir? Köleci dönemde devrimci unsurlar hariç, bireyler köleciliğin ahlaksız ve insanlık dışı olduğunu düşünmezdi. Köleci dönem hukuku, köle sahibi olmayı meşru kılacak biçimdeydi ve köleci dönem dinleri köleciliği yasaklamıyordu çünkü köleci dönemin egemen sınıfları, çeşitli yöntemlerle düzenin devamını bu yol ile sağlıyordu. Hukukta, ideolojide, dinde, üretim ilişkilerine, egemen sınıfa göre şekillenir. Böylelikle, üretim ilişkilerinin ideoloji, din ve kültür gibi yapıları da şekillendirdiğini gözlemlemiş oluyoruz.
Feodal üretim tarzından, burjuva üretim tarzı ve burjuva üretim ilişkilerine geçişle birlikte bireylerin ve toplumsal ilişkilerin nasıl değiştiğini Karl Marks şöyle ifade ediyor: ’’ Burjuvazi, üstünlüğü ele geçirdiği her yerde, bütün feodal, ataerkil, romantik ilişkilere son verdi. İnsanı doğal efendilerine bağlayan çok çeşitli feodal bağları acımasızca kopardı ve insan ile insan arasında, çıplak öz-çıkardan, katı ‘’ nakit ödemeden başka hiç bir bağ bırakmadı. Dinsel tutkuların, şövalyece coşkunun, dar kafalı duygusallığın en ilahi vecde gelmelerini, bencil hesapların buzlu sularında boğdu. Kişisel değeri, değişim-değerine indirgedi ve sayısız yok edilemez ayrıcalıklı özgürlüklerin yerine, o tek insafsız özgürlüğü, ticaret özgürlüğünü koydu. Tek sözcükle, dinsel ve siyasal yanılsamalarla perdelenmiş sömürünün yerine, açık, utanmaz, dolaysız, kaba sömürüyü koydu. Burjuvazi şimdiye dek saygı duyulan ve saygılı bir korkuyla bakılan bütün mesleklerin halelerini söküp attı. Doktoru, avukatı rahibi, şairi, bilim adamını kendi ücretli emekçisi durumuna getirdi ‘’(1)
Sanayi devrimiyle birlikte üretim güçlerinde ki değişim, yeni üretim ilişkilerini doğurdu, yeni üretim ilişkileri burjuva ve proletarya olmak üzere sınıfları, burjuva ideolojisini ve yeni sanat anlayışını şekillendirdi. Tüm bu öğeler ise burjuva toplumu bireyini oluşturmaktadır.
Kısaca burjuva tarzı üretimi inceleyelim. Burjuva tarzı üretimde, işçinin iş gücünü gasp etmiş kapitalist, her zaman kâr elde etmek ve diğer kapitalist rakiplerini saf dışı bırakmak ister.
Bunun da en etkili yöntemi emekçinin ücretini düşürmek veya üretim maliyetini düşürmektir. Makineleşmeyle birlikte, aynı üründen daha az zaman içerisinde daha fazla üretilebilir, bu yolla üretimin maliyeti düşmüş olur. Rakiplerini saf dışı bırakmak isteyen bu kapitalist ürünün fiyatını düşürür, öteki rakip kapitalistlerin de aynı makineleri kullanmasıyla fiyat tekrar düşer. Kapitalistler arasında ki bu mücadele sürdükçe, büyük işler daha büyük işlere yol açar ve bu üretimde bir anarşiye ve aşırı üretime sebep olur. Karl Marks bu konu hakkında ise şöyle der ‘’ Bir kapitalist, ancak daha ucuza satarak, başka bir kapitalisti bu alandan sürüp atabilir ve onun sermayesini ele geçirebilir. Batmadan daha ucuza satabilmek için, daha ucuza üretmek, yani emeğin üretken gücünü mümkün olduğu kadar artırmak gerekir. Ama emeğin üretken gücü, özellikle daha büyük bir işbölümü ile makinelerin daha genel bir biçimde üretime sokulması ve durmadan geliştirilmesi ile artar. İşin kendi aralarında bölündüğü emek ordusu ne denli büyük olursa, makineleşmenin alanı ne denli genişlerse, üretim maliyeti o ölçüde buna orantılı olarak düşer, emek o ölçüde verimli olur. Bu yüzden, kapitalistler arasında, işbölümünü ve makineleri artırmak ve her ikisinden de en büyük ölçülerde yararlanmak yolunda genel bir yarışma başlar. ‘’(2)
Aşırı üretim sonunda kapitalistin kâr edebilmesi için, tüketim gücü olan, tüketmeye meyilli bir toplum gereklidir. Bu ürünler tüketilmedikçe kapitalist kar edemez ve batar. İnsanları manipüle etmek ve ürünleri sloganlaştırıp tüketimini arttırmaya dayalı olan modern anlamdaki reklamcılık tam da kapitalistin, aşırı üretim sonucunda ürünleri satma ihtiyacından doğmuştur. Büyük kapitalistler için reklam vazgeçilemeyecek kadar önem taşır çünkü aynı üründen aşırı biçimde üreten yüzlerce farklı firma vardır. Bu ürünler, marka adı altında toplumun farklı tüketim gücünde olan bireylerine hitap eder. Bu durumda kapitalist, ürününü yaymak zorundadır bunun vazgeçilmez koşulu ise reklamcılıktır. Böylelikle adım attığımız her yerde, bizi manipüle etmeye uğraşan reklamlara maruz kalırız. İzleyicisinin çokluğuna göre televizyonların, bulunduğu konuma göre duvarların, reklam piyasası için üretilmiş reklam panolarının reklam bedeli değişmektedir. Hatta apartmanının dış cephesine bile reklam alan insanlar vardır.
Sanat alanında ise, örneğin müzik alanında kâr üzerine bir sektörleşme ve aşırı üretim görülür. Artık müzik bir endüstriye dönüşmüş, sipariş üzerine, düşük sanatlı, hemen tüketilebilir, ucube şarkıların üretimi sürekli duruma gelmiştir. İşte bu olgu üretim anlayışının sanat üzerinde ki etkisine güçlü bir örnektir. Nasıl feodal toplumda kralların topraklarını genişletmek için halkı savaşlara gönderip, katliamlar yapmasını destanlaştıran şarkılar yazılıyorsa, burjuva toplumunda ise aşırı tüketimi öven, değerlerden yoksun, düşük sanatlı, kâr odaklı şarkılar üretilmektedir çünkü burjuva tarzı üretim, üretimde anarşiye ve aşırılığa sebep olur bu da tüketim odaklı bireyleri oluşturur. Sektörleşme sadece sanat alanında değil, eğitim alanında da görülür. Artık eğitim bir diploma avcılığı ve o diplomaları paraya dönüştürme işidir. Bu üretim tarzı sonucunda oluşan yapı, kazan, çalış, tüket, itaat et diye sürekli kulağımıza fısıldamaktadır. Elbette her dönem olduğu gibi, o dönemin üretim tarzı, dinleri de şekillendirmektedir. Tam olarak din diye adlandıramayacağımız ama fonksiyon olarak din görevi gören New Age akımlar türemiştir. Bunların çeşitleri çoktur ve genel olarak paranın, başarının, gücün nasıl pozitif düşünceyle, enerjiler göndermeyle elde edilebileceğini vaat etmektedir. Bu yeni dinlerimiz parayı, başarıyı ve gücü vaat ederler çünkü burjuva toplumunun değerleri bunlardır. Değerlerin böyle oluşunun sebeplerinden en etkilisi burjuva tarzı üretimdir.
Doğa ve tarihi eserler getirim uğruna katledilmektedir, özellikle Türkiye gibi, yarı-sömürge, kapitalist olmaya çalışan ülkelerde bu süreç daha vahşice işler. İş gücü her an sömürülen, ucube TOKİ dairelerine sıkıştırılmış işçi sınıfı, ev, araba ve düzende biraz daha iyi yer edinebilme hayallerine kapılmış, kafasını kaldıramaz hale gelmiştir çünkü bu yapı işçinin kulağına sürekli kazan, çalış, tüket, itaat et diye fısıldamaktadır. Elbette bireyin oluşumunda çokça faktör vardır ve üretim tarzı gördüğümüz gibi en önemli faktördür. Elbette, burjuva tarzı üretim, tarihsel süreçte zorunlu bir toplumsal Formasyondur ve her ne kadar insanlığın içini boşaltıp, her türlü değeri yok etse de, kapitalistlerin arasında ki rekabet, bilimsel ve sanayi alanında gelişmelere sebep olmuştur. Artık burjuva üretim biçimi, dünya savaşlarına sebep olmaya, insanların aklını başından kaybetmesine sebep olmaya başlamıştır ve burjuva toplumunun çelişkileri git gide derinleşmektedir. Tarihsel süreçte her gerici, insanlığın gelişiminin önüne geçen üretim ilişkisi, yerini başka bir üretim ilişkisine bırakmak zorundadır. Burjuva gericiliği de, süslü hikayeler uyduran kalabalık iktisatçı ve felsefecilerine rağmen yok olacaktır.
Efe Niğdelioğlu
1)Karl Marks- Komünist Manifesto
2)Karl Marks- Ücret, emek ve sermaye
Üretici güçler: tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Cretici_g%C3%BC%C3%A7ler
Üretim ilişkileri: tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Cretim_ili%C5%9Fkileri
Üretim biçimi: tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Cretim_bi%C3%A7imi
Toplumlar hakkında ileri okuma için: docs.google.com/file/d/0B4HO5r4WOpdzOFViWnpOOG93RG8/edit
YORUMLAR
sürekli kazan, çalış, tüket, itaat et
yeni dinlerimiz ...
uzunca yazını okudum, birkaç laf etmeyede hakkımvar sanırım.
60 yaşında biri olarak marksıda , kominizmide okudum. ama kapitalizmi iliklerime kadar yaşıyorum. sade benmi, çinde, rusyada payını alıyor.
marks yada diğerleri ne kadar doğru söylerlerse söylesinler sorun uygulamda. insanlar mantıklarıyla düşünürler ve yazarlar lakin duygularıyla yaşarlar. örneğin bu doğru şeyleri kaleme alan siz, kapitalist bir ülkede yaşadığınız için karşı olduğunuzbu sistemin 'nimetlerinden ' yararlanıyo olabilirsiniz. mesela demezsiniz ki, 'ya mcdonalds dan yemeyelim, yada kola içmeyelim, yada şu ürünü kullanmayalım,' yada yada...
basit düşündüğümden değil, basitleştirmek istediğimden verdim bu örneği.
yani hangi ideoloji, hangi din olursa olsun insan faktörünü dikkate almak zorundadır. çünkü insanların özellikleri aynıdır. insanı mutlu yapan sevgidir. ama buna karşılık insanda;kin, nefret, kıskançlık, hesetlik vb.. birsürü kötü eğilim vardır. bedavacılık ve üretmeden tüketmekte insanın çok sevdiği özelliklerindendir. işte kapitalizim bu özellikleri çok iyi dikkate aldığı için başarıyor. ve bütün dünyayı sömürüyor.
ben müslüman olmama ve bu konuda dikkatli davranmama rağmen bende bu girdabın içindeyim. gayet yerinde belirtmiş olduğun 'yeni dinlerimiz' bizi gerçek dinimize ulaştırmıyor. ve herşeyin içini boşalttığı gibi onunda içini boşaltıyor.düşünsenize sizin fikirlerinize islamdan örneklerle birşeyler yazamıyorum. çünkü mesafe okadar açık ki... ve bu mesafenin arasında dinden olmayan ama dindenmiş gibi piyasada olan yığınla şey var. kapitalizim üretim şekillerinden daha önemli zihnin üretim şekillerini kendine göre yapılandırmıştır. tüket, tüket, tüket, düşünme itaat et.
emeğin için teşekkürler.
selam ve saygılar.