Küskün şişler dünyası
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
O yaz bunaltıcı sıcakların en yoğun yaşandığı, kimsenin kimseye tahammül edemediği bir dönemdi.
Karne zamanı yaklaşıyordu ve bütün karneleri takdir ve başarı belgesiyle dolu olan bir gençtim.
Ama babama sorsalar, mahallenin en tembel çocuğu yine bendim. Bunu niye yapıyordu bilmiyorum ama her veli toplantısı dönüsünde yüzündeki o memnuniyetsiz ifadeyle ; neden daha çalışkan değilsin? derdi.
Bunu söylerken bıyık altından gülmelerini yakalasam da öfkeden kudurmama engel olamıyordum.
Yoldaki taşları tekmelerken en çok babama söylenirdim. Manyak mısın be adam! Otuzyedi kişilik sınıfın içinde benim notlarımı geçen bir Allah’ın kulu yokken nasıl olurdu da beni çalışkan bulmazdın.
Tatile girmeye az bir zaman kalmıştı ve bu hırsla bir gece ciddi bir karar aldım. Tatil bitene kadar babamla konuşmayacaktım.
(Ve yaparım dediģim her şeyi o güne kadar yapmıştım.)
Karne günü geldiğinde dönemi okul birincisi olarak tamamladım. Elimde nur topu gibi başarı belgem duruyordu. Ama ben onu sevmek yerine ufak ufak parçalara ayırıp yolun ortasına fırlattım. Eve gitmeden önce, bir iplik dükkânına girip renk renk ipler aldım.
Mor, yeşil, mavi, sarı fuşya...ve sonra numara numara şişler. Madem babamla konuşmayacaktım ben de kendimi örgüye adamalıydım. İpler ve şişler tamamlandıktan sonra evin yolunu tuttum.
O Tanrım ! Ulu manitu !
Şimdi benim şahanem, hünkarım beni karneyle beklerken bir torba iple görünce n’apacaktı aceba?
Evin merdivenlerini hızla çıkmaya başladım.
Kalbim küt küt.
Ama nasıl umursamaz bir havam var. Hani beni oracıkta öldürse gık demeyecek kadar gururluyum o an.
İceri girdiğimde şimdi gibi hatırlıyorum. Elinde Ali Şeriati’nin kitabı gözünde gözlükler.
Üstelik adam tepeden tırnağa karizma
üstelik bu adamı çok seviyorum.
İçimden deli gibi boynuna sarılmak; gıdıklamak geliyorken, bir robot edasıyla poşetimi kanepenin üzerine bıraktım.
Bunlar ney? dedi
çıt yok.
Bugün karne günüydü dedi
umrumda değil.sessizim.
Yolda biri sana birşey mi yapti? dedi
meraktan ölsün diye boş boş yüzüne baktım.
Kızım manyak mısın sen ne oldu diye omuzlarımdan sallamaya başladı.
Ah ben...
İp torbamı alıp yanından uzaklaştım. Arkamdan merak dolu gözlerle bakması korkunç bir keyf hali bırakmıstı üstümde.
Onun kalesine röveşatayla gol atmış gibi kuduruyordum içten içe.
Oleey!
Güzel...
Annem ortalıkta görünmüyordu. Odama geçip elime yeşil renkli ipi ve dört numaralı şişleri alıp örgüme başladım.
Ters, düz, haroşa, kesme arttırma derken deli gibi işliyordum. Artık ne kadar dalmışsam annemin geldigini duymadım bile. Muhtemelen bu karı koca aralarında beni masaya yatırıp tuhaflığımın nedenini çözmeye calışıyorlardı.
Bir zaman sonra; neyin var? dedi annem
tatil bitene kadar kocanla konuşmayacağım dedim.
Yasıttaaaar!!!
Bu söz annemin şasırdığı zamanlarda söylediģi canavar gibi bir şeydi.
Sebep?
canım öyle istiyor.
Aaa insan babasıyla konuşmaz mı hiç.
Anne ben babamla değil senin kocanla konuşmayacağim dedim.
Aaa insan annesinin kocasıyla konuşmaz mı dedi.
Allah’ım bu kadının pratik zekâsı beni öldürüyordu.
Uzatmayın! konuşmama kararı aldım ve bunu elimden geldiğince sürdüreceğim.
Yasıttaaaar !
Evlat değil keçi doğurmuşum diye söylenerek çıktı odadan.
O gece ufak bir yelek bitirdim. Kimseyle konuşmuyordum kimsede benimle konuşmuyordu. Susmayı beceremeyen biri olarak çekilmez bir haldi ama inadım inat. Dayanacaktım.
Sabah uyandığımda tuhaf bir sessizlik vardı. Ev halkı merak dolu gözlerle bu geveze ağzın ne zaman açılacağı konusunda tartışmalarını bitirmiş, kendi aralarında bahse bile girmişlerdi.
Anneme göre; tam bir keçiydim
abime göre; sabırliydım
kardeşime göre; bu susma işi yaştı.
Ve babama göre; bu kız bana benziyor ve tam bir baş belası diyordu.
Kimse umurumda değildi. Hekes umrum dısıyken patik yapmaya karar verdim. İste altı adet şiş ve mavi ip. Susmam ićin yeterli nedenler elimin altındaydı.
Sıcaktan bunalmamam adına saclarımi at kuyruģu yapmalıyım diye düşündüm. Ama ne hikmetse, at kuyruğu değil de, tepemin tam ortasında toplayıp, kafamın orta yerinde minik bir palmiye ağacı oluşturmuştum.
O hırsla öğlene doğru ilk patiği bitirdim. Babamın ögle arası gelme saati yaklaşıyordu.
Şişler boşa çıkınca bir köşeye koyduğumu zannediyordum ama altı adet patik ve dört adet örgü şişlerim birdenbire odanın içinde yok oluverdi. Deli gibi arıyordum onları.
Ama yoktular.
Odamdan çıkıp anneme şişlerimi gördün mü? diye sordum. Tuhaf tuhaf yüzüme baktıktan sonra sesli bir şekilde gülmeye başladı.
Aynı şeyi kardeşime sordum. Aynı şekilde aptal aptal gülüyordu.
Tanrım! ben konuşmuyorum diye herkesler delirmeye mi başladı diye söylendim.
(Nasıl bir hava böyle;)
Derken zil çaldı. Annem ısrarla kapıya bakmamı söylüyor güya babamla yüzyüze gelmem için bahane uyduruyordu.
Kapıyı açtım. Karşımda ellibeş yaşlarında bir teyze ve yanında iki kız çocuģu vardi. Babamı sordular.
Babam yok uzun bir zamanda gelmez deyip yolladım onları. Aradan yarım saat geçmişti ki hünkârım geldi. Allah’ım oda acaip acaip bana bakıyordu. Ama malum konuşmuyoruz. Kendileri kapsama alanımda değil. Yine de; gözgöze gelmek güzel.
Ve birbirimizin sınir boylarını ölçmek.
Nasıl da kıvranıyordum öyle.
Az sonra koridordan o görkemli sesi duyuldu.
Çabuk yanıma gell !
Gitmekle gitmemek arası bocalıyordum. Ama işte üç gün olmuştu ve deli gibi özlemiştim.
Fırla kızım fırlaaa...
Ahh...
Koridorun başında iki kollarını kocaman açmış beni bekliyordu. Şimşek hızıyla benim olan boşluğu doldurdum.
Aptal kız dedi. Aptal kız !
Dur yavaş ol gözümü oymak üzeresin.
Durur muyum ? Deli gibi sarıldım. Bir vakit sonra kalk hadi şu çirkinliğini aynada beraber izleyelim dedi.
Çirkin mişim, pis mişim, pasaklıy mışım banane.
Şu anın keyfini çıkartmak varken bunları düşünür müydüm hiç ?.
Olduğumuz yerden kalkıp aynaya doğru yol aldık.
Ve o an;
Kendimi aynada gördüğum.o an. Dakikalarca güldüm halime.
Saatlerdir aradığım on adet şiş palmiye ağacımın muhtelif yerlerine itinayla sokulmuş, üstelik uçlarına renli ipler bağlanmış bir şekilde tepemin tam ortasında, karnaval şöleninde dans eden insanlar gibiydiler.
Değdi mi ? diye sordu babam.
Değdi dedim...
Lânet olası karnen nerde? dedi
Kör müsün. Tepemin tam ortasında dansediyor diye gülmeye başladım.
Oda güldü.
Annem içeriye girdiğinde; bu gece babamla uyuyacağım dedim
Aaaa insan annesinin kocasıyla uyur mu hiç ?;) Ne kadar ayıp.
Yasıttaaaar !!!
Bu kız deli.
YORUMLAR
nasıl geç gördüm. ruh ikizim gibi bir anı.
ne hoş üslup.
gözlerimde yaş kalbimde kahır !
ne vardı erken gidecek, torunlarını sevecekti yaşadığım kente gelip taksicilik yapacaktı(emeklilik sonrası boş oturmayacaktı)
en çok onu sevdim en çok o yaraladı yokluğuyla, ve ben baş eder gibi güçlü akıllı uslu yaşamaya çalışıyorum.
selam
Rüzgâr
.
Sizin adınıza, keşke yaşabilseydiniz düşlediklerinizi demekten başka birşey gelmiyor elimden.
.
Selam ile.
Ali Şeriati okuyan bir adam, karizma olmaz mı!
Ve, "yasıttaaar !!!" diyen bir annenin annesinin ellerinde veya çenesinde dövme olması olasıdır. Ya da yaşlı akrabalarının birinde. "Dek" derler...
İşini yapmışsın(hem yazının konusunda, hem yazının yazılışında)
işini yapan bir insanı tebrik etmem ben.
Ali Şeriati'yi okuyan o karizmatik adamla bir daha "papaz" olursan,
çileleri benden, bana bir atkı ör. Ya da o karizmatik adamın süveterlerini çöz,
ondan bana bir atkı yap sevgili yazar..
Rüzgâr
Selâm ile.
Kral Davut
karneni çok beğeneceğim.
Nasıl ki bir tohum, toprakta çatlamakla kaportasını toprağa karıştırır da özünü bahşeder, filizi amudi çıkar doğaya ki terutaze. Eminiz ki, insanın ruhunda beden programı yüklü ve başka buudda, o ruh, o bedeni yeşertir. Ali Şeriati okuyan adam; Hafiz'in muhafazasında.
mukayyed selamlar..
Babalar...
Bizi biz yapan belki de bizi bizden eden ama hep hasret duyduğumuz kimine göre geçmişte kalmanın ötesinde pek de aranılası olmayan.
Güzeldi.
Paylaşımınız gibi güzeldi çoğu şey aslında güzel kılan hayatı yine saklı tuttuklarımız.
En içten sevgilerimle.
Rüzgâr
Teşekkürler bu guzel ziyaret icin.
Sevgiler.
Rüzgâr
Acıyı da, sevgiyi de en dibe kadar yaşamayı öğreten oydu. İlk oyunlarda hep babayla oynanırdı.
Ve sanırım acının da tuhaf bir haz duygusu var.
Sevgiyle.
Nazı öfkesi küskünlüğü...
Hepsi sevgiden sevgi ve ilgi beklentisinden. ..
Çocuk kalbi, sevecenligi böyle bişey.
Sen de ne güzel islemissin rüzgar, aynen o çocuk gibi
Yavastan kurgusunu işleyerek, hiç yormadan ;
Yeniden sevgiyi hatırlatır gibi...
Sevgiler...
Rüzgâr
Üzerime oturan bir elbise gibi oldu bu tanım. Sevginin insan psikolojisine yaptırmayacağı şey yok gibi.
Teşekkür ve sevgiyle.
Keyif alarak okudum ve düşündüm ki, çocukluğumun farklı bir hikayesi bu.
Babama hiç kıyamazdım ve anneme hiçbir zaman şöyle içine sinen bir karıkoca
kavgası yaptırmadım. Ah babalar ve kızları diyerek bitirmek isterim, kendi adıma daha fazla içlenmeden...Çok içten ve samimiydi yazınız.
Sevgilerimle.
Rüzgâr
Güzel günlerimiz olsun.
Sevgiyle.