- 577 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
-KIBRIS HAREKÂTINI GÜVERCİN VE ŞAHİN'İN DANSINDA GÖRMEK-
Dış siyaset bir devlet politikasıdır. İç siyasetin kısır çekişmelerinin dışında cereyan etmek durumundadır. Siyasi tarih gösteriyor ki, kimi zaman güvercin zamanı geldiğinde ise şahin olmak gerekebilir, gerekir de.
Yine her canlı türünün yaradılış gereği yeryüzündeki yaşamı şekillendiren bir konumu, yeri ve değeri vardır. Bunu en güzel gösteren kavramlardan biri de besin zinciri olmalıdır.
Sözlüksel düzlemde bakarsak: "Canlıların beslenme alışkanlıklarını yansıtan bir düzen vardır. Canlıların birbirleriyle beslenmelerine göre oluşan zincire besin zinciri denir. Doğadaki bir canlı başka bir canlı ile beslenirken kendisi de başka bir canlının besini olur."
Bunun gibi güvercin ve şahinin bizim kültürümüzde yeri ve değeri vardır. Güvercin zariftir, naiftir. Şahin ise avcıdır. Bir de bakarsınız gökte bir daire çizer ve pike dalışı yapar. Ve avını muhakkak yakalar. Sonuç odaklıdır hani.
Peki siyasette bu iki canlı neyi simgeler? Biri barışı diğeri harbi kuşkusuz. Biri diplomasiyi diğeri son çareyi de sembolize edebilir. Evet savaş son çare olabilir. Diplomatik girişim ve imkânların tükenmesine bağlıdır çok kez.
Diplomasinin olmadığı alan yok gibidir. Söz gelimi iletişim diplomasisiz olmaz. Ya da evlilik müessesesi diplomasiden uzak düşünülebilir mi? Ne ki, kavram birincil manasıyla dış politikayı işaret etmektedir. "Diplomasi, dış politikada sorunların barışçıl yöntemlerle ve müzakereler yoluyla çözülmesini ifade etmektedir." Ya da "Yabancı bir ülkede veya uluslararası toplantılarda ülkesini temsil etme eylemi ve sanatı." şeklinde tanımlanabilir.
Gelelim konu başlığımız uyarınca 1974 Kıbrıs harekâtına. Hiç kuşkusuz öncesiyle birlikte ele almak gerekir. Bu öncesi 1571 tarihine Kıbrıs’ın Fethine kadar inebilir. Ne var ki, bizim konumuz açısından 1878 takvimli adanın konjonktüre bağlı koşullu elden çıkarılmasına kadar uzanmamız gerekebilir. Çerçeveyi daha da daraltmakta imkânsız değil şüphesiz. 1959 tarihinde garantör devlet hakkını elde etmemiz 20 temmuz 1974’de adaya müdahale etmemizin zeminini hazırlamaktadır. Elbette dönemin başbakanı merhum Menderes ve dışişleri bakanı Fatin Rüştü beyin emekleri karşımızdadır. Hatta sonraları “Biz İsmet İnönü ekolünden yetişmiş kimseleriz, İsmet Paşa sağlığında bize, Amerika’dan yazılı muvafakat gelmedikçe sakın çıkartma yapmayın diye tembih etmişti. Bu itibarla çıkartmayı tasvip edemem” diyecek olan Nihat Erim bile Demokrat Parti döneminde Başbakan Adnan Menderes’in isteği üzerine Kıbrıs Anayasasının hazırlanmasında görev alacaktır.
1974’de ise yakın tarihimizin dikkat çekici bir hükûmet modeli görevdedir. Evet Cumhuriyet Halk Partisi, Milli Selamet Partisi koalisyonu. Ülkemizin o dönemdeki sosyo politik yapılanması düşünülürse kısa bir süre öncesinde birisi bu yönde öngörüde bulunsa en hafifinden garipseneceği apaçıktır. Kendi hesabıma dönemin sunduğu bu hükûmet modelini sıcak karşılarım oldum olası. Her iki partiyi de desteklemekle hiçbir alakası olmaksızın. Başta da belirttiğim üzere dış siyaset ve dolayısıyla Kıbrıs devlet meselesi teşkil etmektedir.
Bu anlamda aldığımda koalisyonun küçük ortağı olarak gözükse de MSP olmaksızın müdahale gerçekleşir miydi acaba? Olayların gelişimi bana bunun pek mümkün olmadığını gösteriyor. Öteden beri CHP kesimi MSP ve rahmetli hocayı fazla hesaba katmadan değerlendirme yapar. Kıbrıs fatihi Ecevit bahislerinde bunu görmek mümkün. Merhum Ecevit başbakan olsa bile yanıltıcıdır bu yaklaşım biçimi. Hatta sosyal psikoloji bağlamında rencide edici sonuçlar doğurduğu söylenebilir de. Zaman zaman Erbakan’ın ayağı uğurlu geldi diyen halk partililer görmüşümdür. Onlar sanırım üstte arz ettiğim hususların farkında idiler. Oysa hadiselerin gelişimi salt bir ayağı uğurlu gelmekten ibaret kılmamaktadır durumu.
Bilakis Kıbrıs harekâtıyla ilgili aldığım izlenim başbakan Ecevit’in batılı güçlerle müzakereleri sonuna kadar zorlamaktan, Erbakan’ın ise diplomasiye yaslanmadan müdahaleden yana olduğunu göstermektedir. Hatta Ecevit son kez Londra ziyaretinde bulunduğunda Başbakanlığa vekâlet eden Erbakan genel kurmay başkanı Semih Sancar ve kuvvet komutanları ile yaptığı görüşmede son hazırlıkların tamamlanması yönünde emir verecektir. Dolayısıyla Ecevit Londra’dan döndüğünde uçaklar ve gemiler kalkışa hazırdır. Erbakan sonraları bu konuyla ilişkili olarak zaman kazanmak istediğinden söz eder. Ecevit İngiltere dönüşü müdahaleyi kabul etmez ve onaylamazsa harekâta hazır olmak bir olumsuzluk teşkil etmeyecek ancak başbakanla mutabakata varıldığı takdirde kalkışa hazır olunması artı teşkil edecektir.
Peki Ecevit’in müzakerelere önem vermesi uluslararası sistemle beraber hareket etmeyi arzu etmesi mutlak bir olumsuzluk mudur? Diplomasi kanallarının kullanılması ve hatta tüketilmesi Kıbrıs’a müdahalemiz noktasında batılı devletlerin söz hakkını ortadan kaldırmadı mı? Tamam sonrasında ülkemize ambargo konulur Amerika tarafından. Şu kadar ki, ambargo bizim diplomatik imkânları kullanmadığımız anlamına gelmediği gibi batı dünyasının hakkaniyeti hiçe sayması ve eşkiyaca tutum takınması anlamına ancak gelecektir.
Öte yandan Erbakan Londra’ya son ziyaretle ilişkili olarak müzakerelerden sonuç alamadığı takdirde Ecevit’in adanın İngiliz bölgesine çıkartma yapılmasını düşündüğünden de bahsedecektir. Bu açıdan alırsak Ecevit’in de müdahaleye muhakkak karşı olduğu veya soğuk baktığı söylenemez. Kanımca olasılıklar ve riskleri hesaba katmaktadır.
Bunun ötesinde harekatı, özellikle ilk harekatı Ecevit yurt dışındayken, Erbakan hocanın şüphesiz ülkemizin ve Kıbrıs Türk’ünün lehine oldubittiye getirdiği, başbakanın ise durumdan haberinin olmadığı, günler sonra yurda döndüğünde harekatı durdurduğu yönündeki bahisler fevkalade yanılgılı ve yanıltıcıdır. Bilakis başbakan Ecevit 19 temmuz gecesi Ankara’da bulunmakta. Üstte de arz ettiğim üzere Londra günlerinde başbakanlığa vekalet eden başbakan yardımcısı Erbakan’ın da belirttiği gibi harekat hazırlıkları tamamlanmış vaziyette, Ecevit’in askerlerle beraber hava alanında karşılandığı, son bir durum değerlendirmesi yapılmak suretiyle Bakanlar Kuruluna geçildiği ve harekat kararının alındığını belirtmek durumundayız.
Buna karşın, rahmetli hocadan ziyade Milli Görüş camiasında öteden beri Ecevit ve Halk partisinin emeği olmadığı, ne yapıldıysa biz yaptık tavrı görülmektedir. Şu kadar ki, bu durum yine yukarıda vurguladığım gibi nedensiz ve temelsiz cereyan etmemekte. CHP kesiminin bir Kıbrıs Fatihi Karaoğlan sloganı icat edip, Erbakan ve MSP kesimini değerlendirmelerde pekte dillendirmemesinin bir ekşime doğurduğu anlaşılmaktadır. Zaten ideolojik politik yapı zıddiyet arz etmekte. Öyle ki, koalisyonun kurulması dahi adeta s... zoruna bağlıdır. Hatta, bin bir müşkülle kurulması patlama noktasına gelen Kıbrıs probleminin çözümü noktasında bir derin devlet arka planını akla getirebilir de.
Tabi tabi, yine şu komplo teorisi diyenlere bir tahterevalli hükumetinin özellikle dış dünyayı uyutarak harekatın gerçekleştirilmesi bağlamında ne kadar katkı sağladığı hususunda ideolojiye sapmadan serinkanlı düşünmelerini öneririm. Soralım öyleyse, bu koalisyon nasıl kurulur? Taraflar olumsuz, tabanlar olumsuz, medya çevreleri olumsuz. Hükumette iken dahi İslami şair, edip, gazeteciler Erbakan’ı çimdiklerken, Kemalist medya Ecevit’e balta olmakta. İslami fikir çevrelerinde nasıl küffarın liderliğinde hükumet olursun sorgulamaları, Kemalist kesimde de senin liderliğinde laikliğin altını oyuyorlar şeklinde makas almalar. Efendim! İnceleyin arzu ederseniz. Öyleyse tüm ihtilaflarına karşın CHP-MSP hükumetinin bir devlet hükumeti olduğu o kadar ortada ki.
Tüm bunların ışığında bir koalisyon hükûmetinin siyasi, diplomatik, askeri boyutları dairesinde emeği karşımızdadır.
Nihai kertede ise zafer elbette Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olmaktadır.
Nihayet şehadet şerbetini içmiş askerlerimize rahmet diler, gazilik mertebesine ermiş ya da harpte vuruşmuş kahraman evlatlarımıza ise şükranlarımı sunarım...
L.T.
YORUMLAR
Ben görevim gereği 4 ay Kıbrıs'ta bulundum Kısa adı As-Pos olan askeri posta görevini yürüten PTT'nin orada açtığı şubede müdürlük yaptım. Merkezimiz Gazi Magosa'da, diğer yerlerde de şubelerimiz vardı. 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatı'nın yıl dönümünde oradaydım. Törenlere katıldık ve çelenk koyduk. İşin en acı tarafı neydi biliyor musunuz ? İnanın, törene katılan bir tane bile sivil yoktu. Bize de nefret dolu gözlerle bakıyorlardı. 4 ay içerisinde bir tane Kıbrıs Türküyle arkadaş olamadan geri geldim. Bu arada ben 20 Temmuz doğumluyum. En kötü doğum günümdü diyebilirim.
Şimdi yazdıklarına geliyorum. Ben senin Kıbrıs barış Harekâtı'nın hedefi ve sonucundan daha çok, başarıyı rahmetli Erbakan Hoca'ya mal etmeye çalıştığını algıladım, hissettim. Ben hiçbir zaman CHP'li olmadım ama Erbakan'ın bu başarıdaki rolünü asla inkar etmeden, aslan payının Ecevit'e ait olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunu kuş cinsinden ifade edersek emin ol Ecevit Erbakan'dan daha şahindi. Sonuç itibariyle, her kimin rolü daha fazla olursa olsun, biz o kararlılığı yiğitliği özlüyoruz. Her ikisinden de Allah razı olsun, mekanları cennet olsun.
Şimdi muhtemelen tanışacağımız müstakbel kuyrukların sorumlusu olacak olanların dalga geçtiği o kuyrukların sebebine de değinelim. Kıbrıs'a çıkarma yaptığımız için Amerika'nın uyguladığı çok sıkı ambargolar sonucu oluşan kuyruklardı o kuyruklar. Kahramanlık söz konusu olunca rahmetli Erbakan Hoca'yı ön plana çıkartmaya çalışanlar, konu kuyruk olunca iktidar ortağı Erbakan'ı ağızlarına bile almıyor. Direk rahmetli Ecevit'i hedef alıyorlar. Ben çocukken o kuyruklarda beklemiş bir adam olarak şunu biliyorum ki hep mağrurduk. başımız dikti ve sonunda ambargo da kalktı kuyruk da bitti. O zamanlar ambargo nedeniyle dünyayla olan bağlantımız kesilmiş, ne ithalat ne de ihracat yapar durumdaydık. Ama içeride kendimize yetecek kadar güçlü tarımımız ve hayvancılığımız vardı. Bugün ise Amerika'nın kuru bir tehdidiyle, daha bir tane bile yaptırım uygulamadığı halde allak bullak olan bir ülke ekonomimiz var. Öldürülmüş tarım, bitirilmiş hayvancılık bizim kabusumuz olabilir. Allah o günleri bize göstermesin.
Konuyu daha fazla dağıtmadan, amacın ne olursa olsun Kıbrıs Barış harekatını bir vesileyle gündeme getirmenden dolayı tebrik ve teşekkür ediyorum. Saygılar.
levent taner
Öncelikle kapsamlı yorumunuz dolayısıyla teşekkür ederim
Ne var ki, başarıyı Erbakan hocaya mal etmem mümkün değil
Kimi çevrelerin Ecevit'i küçümsemesi ve dışlamaya kalkması nedeniyle bu yazıyı kaleme aldım naçizane
Erbakan'ı adanın tümünü almak söyleminden dolayı şahin diye nitelendirdim
Yoksa final bölümünde vurguladığım hususlar Ecevit'in emeği ve değeri üzerine değil mi acaba?
Bilirsiniz hocam önermelerde de vurgu esastır
Şu da var ama şudur ifadelerinde final önemli olsa gerek
Erbakan başlayıp Ecevit bitirdiğimi belki kaçırmadınız ama duygularınız sizi hüzne sevk etmiş gereksiz yere diye düşünüyorum
Günümüzün islamcı/muhafazakâr siyasal hakimiyeti maalesef Ecevit'i sıfırlama peşinde bunda da Erbakan üzerinden salvo atışlar yapıldığı söylenebilir
Bende bunun yersizliği ve hatta haksızlığını ortaya koymak istedim
Kantarın topuzunu kaçırdığımı düşünmüyorum açıkçası ama hatırlatmak istedim
Bu arada acı ve hüzün dolu hatıratınız beni de üzer ve farkındayım da
Vaktiyle Kıbrıs'ın muhalif bir politikacısı Türkleri işgalci olarak tanımladığında gözledim bunu ilk kez
"Kıbrıs'ta Demokrasi Bunalımları" adlı kitabıyla şimdi artık hayatta olmayan Kıbrıslı sosyalist yazar ve politikacı Rumların Türklere bir zarar vermediğini asıl Türkiye'den çektiklerini söylüyordu maalesef
Rum tarafına tercüman oluyordu açıkçası
Halbuki Türkiye'nin adadaki varlığı Rumları yumuşatıyor
Deyim yerindeyse kurtun gölgesi kalktı mı tilki ve sansardan geçilmeyecek derim
Denktaş rahmetli bu hususa değiniyordu
Türkiye güvencesinin Kıbrıs Türklüğünü rehavete sevk ettiği, ötesini göremedikleri hayalci hisler geliştirdiklerinden bahsediyordu bu tip Kıbrıslıların
Maalesef Rum ve Yunan sosyalist ve hatta komünistlerinde milliyetçilik hissi daha kuvvetli
Yunanistan'da bir bakıyorsunuz komünist bir sanatçı Ortodoks Hıristiyanlık ve Yunan milliyetçiliği üzerinden temel milli konuları ölçüyor
Gümülcine'de Türk yok diyor, Makedon yok Yunan var diyor
Bizde PKK'yı terör örgütü sayan komünist var mı? Ben rastlamadım açıkçası
Yunanistan'da patrikhane sosyalisti, komünisti de bağlıyor yeri geliyor
Bizdekiler masonik beynelmilelci, böyle de dendi mi kabahat olur
Türklük dendi mi ırkçılık denir vesselam
Sosyalist olmak ayrı hayalperest olmak ayrı halbuki
Neyse hocam lafı uzattım
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Gerek 20 Temmuz gerekse 14 Ağustos 1974 tarihli her iki Kıbrıs harekâtını tebrik eder; emeği geçenlere şükranlarımı sunar, şehitlerimize ve kutlu topraklarda harp etmek suretiyle bugün hayatta olmayan askerlerimize Allah'tan rahmet dilerim
Değerli kalem erbabı sayfa dostlarıma saygılarımla...
Geçenlerde bir kargocuda kısa süreli işe girdim. Yaptığım iş yaya kuryecilikti. Sabah 9 dan öğlen 3 e, 4 e kadar güneşin altında paket dağıtımı yaptım. Genç yaşıma rağmen dayanamadım, çıktım işten.
Bir başka yaya kurye'de "Dayı" idi. Yani herkes ona öyle sesleniyordu. Adını bilmiyorum. Sohbet ediyorduk. Enerji Bakanlığında paketleri teslim etmekte o gün baya uğraşmıştım. Meğer dayı da daha önce orda zorluk yaşamış. Paketin birini enerji bakanlığının içinde ki üç kurum da almıyormuş. Yani teaş, euaş ve bakanlık. Hiçbiri paketi teslim almıyor. Bizim dayı da en son biraz sinirlenmiş, gazi kartını çıkarmış, "bana yardımcı olmak zorundasınız" demiş.
Şaşırdım bi an. Rica ettim gazi kartını gösterdi. Kıbrıs gazisi imiş dayı. Sağ kolundan ve göğüsten iki şarapnel ya da mermi her neyse.. Anlatır mısın dayı dedim, savaş neydi, nasıldı,..
"Anlattırma gözümün içi" dedi.
Eğdi başını yere.
Kısa bir sessizlik oldu.
" Ne yiğitler gitti" dedi.
"Arkadaşlarımın kolları, bacakları..."
Sustu sonra dayı..
..
On bin lira para biriktirmiş, araba alacam diyordu. Ya bu gazi maaşı bu kadar az mı?
levent taner
Allah o gaziden, gazilerden razı olsun
Katılım ve katkın dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Gerek 20 Temmuz gerekse 14 Ağustos 1974 tarihli her iki Kıbrıs harekâtını tebrik eder; emeği geçenlere şükranlarımı sunar, şehitlerimize ve kutlu topraklarda harp etmek suretiyle bugün hayatta olmayan askerlerimize Allah'tan rahmet dilerim
Naçizane yazımda 20 Temmuz öncesi ve ilk harekâtı baz aldığımı belirtmeliyim
Harekât sonrası süreç ve ikinci harekât ayrı bir yazının konusu olmaya layık hiç kuşkusuz
Kim bilir, ileride belki
Kıymetli değerlendirme ve eleştirileriniz ışık tutabilir de
Saygı ve selamlarımla...
Okudum. Bilgilendim. Çok ta yararlandım.
O harekatın 43 ncü yıl dönümü münasebetiyle
20 Temmuz günü yaşanmış bir olayı MEKTUP
başlığı ile yayınladım.
Fakat yazı beklediğim ilgiyi görmedi.
Size teşekkür ederim. Beni yine o günlere götürdünüz.
Selamlarımla...
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...