- 938 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BABA BENİ OKULDAN AL
• OKULDAN,OKUMAKTAN NEFRET EDEN BİR ÇOCUK...
• OKULU BIRAKMAK İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPIYOR FAKAT NAFİLE...
• AİLESİNİN BASKICI OTORİTESİ KARŞISINDA YENİK DÜŞÜYOR...
• SON ÇARE EVDEN KAÇMAK... AMA NEREYE?
• HİÇ UMMADIĞI BİR AN DA KARŞISINA ÇIKAN BİR ADAM...
• ONA YAPILAN ESRARENGİZ BİR TEKLİF...
• O TEKLİF NE? OKULDAN NEFRET SEVGİYE NASIL DÖNÜŞECEK...
TÜR: CASUSLUK - KOMEDİ
YAZAN/YÖNETEN: ETHEM ULUSU
YAPIM: T.S.O.B.
KARAKTERLER:
YILDIRIM:Okuldan nefret eden çocuk.
HALUK:Yıldırım’ın Babası. İnşaat İşçisi.
GÜLSEREN:Yıldırım’ın Annesi. Pazarcı.
KEREM: Yıldırım’ın Amcası. Okul Müdürü
ŞEMSİ:Yıldırım’ın öğretmeni. Topaç’ın abisi
DURSUN: Yıldırım’ın en yakın arkadaşı
YAĞMUR: Kerem’in kızı. Yıldırım’ın kuzeni.
ARNAVUT ZEKO: Mafya Babası. Organize suç çetesi lideri.
MERMİ KAMİL:Selma’nın babası. Arnavut Zeki’nin patronu
TOPAÇ: Arnavut Zeki’nin sağ kolu.
SELMA: Yıldırım’ın aşık olduğu kız.Topaç’ın sevgilisi
BABA BENİ OKULDAN AL
KEREM MÜDÜR: Evet değerli öğretmenlerim ve sevgili öğrenciler. Hepiniz yeni bir eğitim- öğretim yılına hoş geldiniz. İnşallah bu yeni yılda...
YILDIRIM: İnşallah bu yeni yılda hepiniz ölürsünüz.(Der içinden)
KEREM MÜDÜR: İnşallah bu yeni yılda eskiden yaşanan bazı tatsız olaylar yaşanmayacak, hedefimiz okul olarak daha büyük ve daha güzel olacak. Özellikle son sınıfa geçmiş öğrencilerimden biraz daha fazla çalışmalarını arzu ediyorum. İleride daha iyi, daha güzel yerlere gelebilmeniz için sizlerden bu son seneyi biraz daha hareketli geçirmenizi istiyorum. Sözü daha fazla uzatmadan yeni eğitim-öğretim yılınız hayırlı olsun diyorum.
YILDIRIM: Daha ne kadar uzatacaksa mancınık ağızlı
DURSUN: Oğlum sus lan duyacak.
YILDIRIM: Eee duyarsa duysun be. Yeter ya gençliğimi yedi bunlar benim. 11 senedir mal gibi git git gel. Sonuç: Yine hüsran. Neymiş efendim bu sene biraz daha hareketli olmamız gerekecekmiş. Ne olacak hareketli olunca?
DURSUN: Üniversite kazanacağız ne olacak.
YILDIRIM: Ha en az dört sene daha okula gidip geleceğiz öyle mi?
DURSUN: Kardeş senin niyetin ne?
YILDIRIM: La benim ne niyetim olacak? Ben okulu sevmiyorum.
KEREM MÜDÜR: Çocuklar hadi bakalım sınıflarınıza. Ne demiştik; Başarı çalışmayla ve azimle olan bir şeydir. Yıldırım sen kal.
YILDIRIM: Sen git ben geliyorum.
DURSUN: Tamam.
KEREM MÜDÜR: Banan bak Yıldırım. Bundan önceki yaptığın terbiyesizlikleri yapmaya devam edersen bu sefer gözünün yaşına bakmam seni okuldan atarım. Anladın mı?
YILDIRIM: Anladım Amca.
KEREM MÜDÜR: Amca değil. Hocam diyeceksin. Öğrenemedin gitti.
YILDIRIM: Anladım Hocam.
KEREM MÜDÜR: Şimdi git adam akıllı derslerine çalış. Bu sene değişeceksin.
‘’ Yıldırım daha okulun ilk gününden okulun müdürü, aynı zamanda amcası Kerem’den azar işitmiştir.
YILDIRIM: Sana da okuluna da bütün eğitim camiasına da ayrı ayrı saplayım.
ŞEMSİ HOCA: Evet arkadaşlar ben yeni Tarih öğretmeniniz Şemsi Topaç. Bu sene hepinizi sanki 9. Sınıfa gelmiş öğrenci adayı gibi görmek istiyorum. Kendinizi değil, aklınızı büyütmüşsünüzdür inşallah. Şimdi hepiniz kağıt kalemlerinizi çıkarın ve diğer dersin sonuna kadar hayal ettiğiniz mesleği bana yazın. Hadi başlayın.
1 SAAT SONRA.
ŞEMSİ HOCA: Yazdıklarınızı okudum arkadaşlar ancak içinizden bir arkadaşınızın yazdığını oldukça ilginç buldum. Yıldırım hanginiz?
YILDIRIM: Benim.
ŞEMSİ HOCA: Neden yazdın bunları Yıldırım?
YILDIRIM: Ben içimden gelenleri yazdım. Yalan söylemeden, sıkmadan, sallamadan ne geliyorsa ağzıma söyledim.
ŞEMSİ HOCA: Herkes içinden geldiği gibi davransaydı bu Dünya’da adaletsizlik ve düzensizlik alıp başını gitmez miydi Yıldırım?
YILDIRIM: Giderse gitsin banane. Bana giren çıkan ne?
ŞEMSİ HOCA: Beni sokmayan yılan bin yaşasın diyorsun yani.Yarın velini çağır.
YILDIRIM: Bir siz eksiktiniz. Çağırıyım tamam.
GÜLSEREN: Gel geç. Şu üstünün başının haline bak. Gene top peşinde koşrurdun değil mi?
YILDIRIM: Babam ne zaman gelecek?
GÜLSEREN: Ne yapacaksın babanı?
YILDIRIM: Boynuma dolayacağım. Malum kış geliyor sıcak tutar.
GÜLSEREN: Dalga mı geçiyon lan benimle? Terliği kafana indirecem şimdi.
YILDIRIM: Öğretmen okuldan çağırdı.
GÜLSEREN: Niye? Gene ne bok yedin?
YILDIRIM: Ben ne biliyim? Çağırdılar işte. Giderse ekime kadar.
GÜLSEREN: Eee gitmezse?
YILDIRIM: Gitmezse haftaya gelsin kasıma.
GÜLSEREN: Tamam hocana kasıma gitsin. İşleri çok bu aralar.
YILDIRIM: Sanki bana Başbakan. Neyse ben dışarı çıkıyorum.
ŞEMSİ HOCA: Evet arkadaşlar bugün sizlerle...
YILDIRIM: Dursun aklıma geçen bir şey takıldı.
DURSUN: Sen de akıl mı var oğlum? Boşluğa düşmüştür o her neyse.
YILDIRIM: Sus da dinle lan. Ulan oğlum bu komposizyon yazdırma işi Edebiyatçının görevi değil mi Bu malkoça ne oluyor?
DURSUN: Ne biliyim oğlum ben. Git kendisine sor.
ŞEMSİ HOCA: Yıldırım çağırdın mı babanı?
YILDIRIM: Çağırdım hocam. Ama iş yoğunluğundan dolayı haftaya ertelendi.
ŞEMSİ HOCA: Benim için daha iyi Yıldırım. O zamana kadar hesabın kabarır. Ben de toplu olarak tahsis ederim.
YILDIRIM: Biz kimseye borçlu kalmayız hocam. Sıkıntı etmeyin.
ŞEMSİ HOCA: Sen daha vicdanına olan borcunu ödememişsin. Kaldı ki başkalarına borçlu kalmayacaksın. Otur oğlum güldürme adamı.
SINIFTAKİLER: Uff ne bozdu be- Ben olsam burayı terk ederdim-Acıdı mı?
‘’ OKUL ÇIKIŞI YILDIRIM İLE KUZENİ YAĞMUR SOHBET EDEREK EVE GİTMEKTEDİRLER. YILDIRIM SON DERECE MUTSUZDUR.’’
YILDIRIM: Benim ne yapıp edip bu adamdan intikam almam gerekiyor. Anlıyor musun Yağmur?
YAĞMUR: Sen onu bunu bırak da asıl bu adam babanla konuşursa ne olacak onu düşün.
YILDIRIM: Canım ne olacak kuzen. İşte her zamanki öğretmen fikstürünü çizecek. Yok efendim oğlunuz çalışmıyor, yok efendim oğlunuz çok haylaz falan fişman işte. Ben bunların ciğerini bilirim kuzen.
YAĞMUR: Bence bu sefer ki başka sanki.
YILDIRIM: Nasıl başka be?
YAĞMUR: Yani ne biliyim? Diksiyonu,davranışları,zekası... Bu farklı diğerlerinden sanki. Birazda gizemli bir adama benziyor.
YILDIRIM: Ne o kuzen? Abayı yaktın mı yoksa Şemsi Paşa’ya.
YAĞMUR: Saçmalama be. Ben eve geçiyorum. Görüşürüz hadi.
YILDIRIM: Şemsi Paşa. Hiç de fena lakap değil.
GÜLSEREN: Ne konuşuyon lan kendi kendine. Geç içeri. Olmaz doğmaz olasıca.
YILDIRIM: Anne sen pazarda değil miydin ya?
GÜLSEREN: Boşver pazarı da baban döndü içeride. Seni bekliyor.
YILDIRIM: İyi de ben rolüme daha çalışmamıştım.
GÜLSEREN: Doğaçlama yap sen de oğlum. Yalancıyı gondiklemiyorlar ya.
YILDIRIM: Değil mi? Neyse ben geçiyorum.
HALUK: Gel bakalım benim eşek oğlum. Niye çağırıyor bu hoca beni?
YILDIRIM: Tanışmak istiyor baba.
HALUK: Tanışmak istiyor! Vay anasını sayın seyirciler. Gene ne halt ettin lan.
YILDIRIM: Ben sana ne desem aksini ispat edeceksin. Günahı da bana olacak. İyisi mi? Sen yarın gel her şeyi öğren.
HALUK: Tabi geleceğim lan. Sana mı soracağım? Günahı da ona olacakmış, lafa bak. Ulan en büyük günahı ben işledim ben. Siktir git zıbar hadi.
‘’ Haluk ertesi sabah Yıldırım’ın okuluna Şemsi Hoca ile görüşmeye gider.’’
HALUK: Hangisi lan hocan?
YILDIRIM: Şu karşıdaki kel. Elinde çay bardağı olan
HALUK: Keli anladık da elinde çay bardağı olan ne lan? Sanki diğerlerinin elinde şampanya kadehi var.
ŞEMSİ HOCA: Hoş geldiniz.
HALUK: Hoş bulduk. Ben Yıldırım’ın babası Haluk. Benimle görüşmek istemişsiniz. Yine ne terbiyesizlik yaptı bu hayvan.
ŞEMSİ HOCA: Yok o bir terbiyesizlik yapmadı. Buradan anlaşılıyor ki siz terbiyesizlik yapmışsınız ve yapmaya devam ediyorsunuz.
HALUK: Anlamadım. Siz ne biçim konuşuyorsunuz?
ŞEMSİ HOCA: 18 yaşındaki bir gencin yanında aşağılayıcı konuşmamanız gerektiğini vurgulamak istiyorum size. Öyle ki o sizin evladınız. Bizler bugün varız, yarın yokuz. Ama o kalsa da, gitse de sizin bir parçanız hep.
HALUK: Anlıyorum da olayın benimle ne alakası var?
ŞEMSİ HOCA: Pardon siz ne iş yapıyordunuz?
HALUK: Mala vuruyorum.
ŞEMSİ HOCA: Efendim, anlamadım.
HALUK: Canım bunda anlamayacak ne var? Mala vuruyorum, inşaatta mala vuruyorum.
ŞEMSİ HOCA: İnşaat işçisisin yani. Sıva, boya işleriyle uğraşıyorsunuz.
YILDIRIM: Babam iyi sıvar öğretmenim.
HALUK: Sus lan sen. Şuraya bak. Bu yaştan sonra senin yüzünden azar da işittim. Yeter lan sendn çektiğim.
ŞEMSİ HOCA: Ben size azar mazar çekmiyorum. Buna hakkımın olmadığını siz benden iyi biliyorsunuz. Sadece hatalarınızı söylüyorum. Her ebeyevnin yaptığı gibi siz de çocuğunuzu kötü yola teşvik ediyorsunuz.
HALUK: Saçmalama hoca. Hangi ana, baba çocuğunun kötü olmasını ister?
ŞEMSİ HOCA: Ona kalırsa kimse cehenneme gitmek istemez ama bu günahlar neyin nesi? Herkes mazlumsa dünyadaki bu zulüm neyin nesi?
HALUK: E canım onunla bu bir mi?
ŞEMSİ HOCA: Bir. Siz 18 yaşındaki çocuğunuzu aşağılayın, onu kendi bildiğiniz gibi projelendirin, onun fikirlerine, hayatına, hayallerine, beslediği duygulara saygı duymayın. Hatası olduğu zaman hatasını düzeltmek için çaba sarf etmek yerine kınayın. Sonra da bizim suçumuz ne? En büyük suçlu sizsiniz...!
‘’ Şemsi Hoca’nın söylediği her kelime Haluk’un yüzünde patlamıştır adeta. Soluğu apar topar okul müdürü Kerem’in yanında alır. Kerem aynı zamanda Haluk’un ağabeyidir. Yıldırım ise bunca olan bitene anlam verememektedir.’’
KEREM MÜDÜR: Görüştün mü Şemsi Hoca ile?
HALUK: Görüştüm, görüştüm de bir de senden dinleyim şu haylazı.
KEREM MÜDÜR: Ben bir şey demiyorum. Yani ne biliyim Haluk? Keşke o gece hiç yaşanmamış olsaydı. Keşke Gülseren’in başı ağırsaymış Haluk.
HALUK: Ne desen haklısın Kerem Müdür. Şunun sıfatına bak. Kamu spotu aile planlaması gibi. Merzifon Eşeği ne olacak
KEREM MÜDÜR: Yok bir de saygısız ki sorma. Geçen neden dersinde değilsin diye soruyorum. Dersim sana sen girersen ben de gireceğim diyor. Bak bak laflara bak öğrenci, öğretmenini sınıfta bekler. Bu at yavşağı kapıda bekliyor.
HALUK: Bu da böyle işte. Yetersiz bakiye. Geçen adını Google’ye yazdı mal fotoğrafı çıktı. Bu kim diyenlere oğlum demekten utanıyorum. Öyle zorlardayım yani.
KEREM MÜDÜR: Neyse bugünlük bu kadar yeter.
YILDIRIM: Tabi bugünlük bu kadar hakaret yeter. Allah sizin elinize düşürmesin lan. Adamı sabunsuz si... Yıkarsınız. Evlerden ırak, sokaklara Suriye. (Hah ha)
KEREM MÜDÜR: Çık dışarı. Bu ne biçim bir şey ya? Bunun var ya doğumunu müjdeleyen ebenin Allah belasını versin.
HALUK: Haklısın valla. Bu arada senin dersinde nasıl bu mandafun?
KEREM MÜDÜR: Bir sınav yapalım mı?
HALUK: Nasıl bir sınav?
KEREM MÜDÜR: Bak şimdi bu malın en yakın iki arkadaşını buraya çağıralım ki bir tanesi kızım olur. Üçüne de bir soru soralım. Ne dersin?
HALUK: Tamam. Yapalım ama bunun zekası aizemir o ne olacak?
KEREM MÜDÜR: Nöbetçi buraya gel.
SELMA: Buyrun hocam.
YILDIRIM: Nöbetçi sen misin?
SELMA: Evet benim Yıldırım.
YILDIRIM: Sen davul ol ben tokmağı, gece gündüz vuruyum sana yar...
KEREM MÜDÜR: Höst hayvan. Kızım git Dursun ile Yağmur’u çağır gelsinler.
SELMA: Tamam hocam çağırıyorum hemen.
HALUK: Hadi bakalım Yıldırım Efendi. Kerem Müdür’ün sordukları soruları cevap veremezsen borusana sokacağım seni. Meşhur da olursun orada.
KEREM MÜDÜR: Gelin çocuklar. Size birer soru soracağım. Bilirseniz size hediyem var, bilemezseniz bu hafta sonu okula yardım edeceksiniz. Evet Dursun ilk sana soracağım.Gitmek fiilini çekimle bakalım.
DURSUN: Ben gittim, sen gittin, o gitti, biz gittik,siz gittiniz, onlar gittiler.
KEREM MÜDÜR: Aferin.
HALUK: Helal olsun lan Dursun.
KEREM MÜDÜR: Dursun sen çıkabilirsin. Yağmur sen çekimle bakalım yemek fiilini gelecek zaman kipine göre
YAĞMUR: Ben yiyeceğim.
YILDIRIM: Evlenince mecbur. Kaçınılmaz son.
YAĞMUR: Sen yiyeceksin.
YILDIRIM: Yok ben yedireceğim.
YAĞMUR: O yedirecek
YILDIRIM: Hayırlısı be gülüm.
YAĞMUR: Biz yedireceğiz, siz yedireceksiniz,onlar yedirecekler.
YILDIRIM: Grup mu yapacaksınız?
YAĞMUR: Seni geçemeyen spermin Allah bin türlü belasını versin ya. Hayvanat
KEREM MÜDÜR: Aferin kızım. Sıra sen de sevgili Yıldırım.
YILDIRIM: Buyrun sayın müdürüm. Buyrun.
KEREM MÜDÜR: Çocuk kelimesini çekimle sen de bize.
YILDIRIM: Hah! Bu muydu? İzle baba. Bu işler mala vurmaya benzemez.
HALUK: Konuşma lan hadi.
YILDIRIM: Benim çocuğum.
KEREM MÜDÜR: İyi başladın
YILDIRIM: Senin çocuğun
KEREM MÜDÜR: Güzel gidiyorsun
YILDIRIM: Onun çocuğu
KEREM MÜDÜR: Hayretler içerisindeyim şu an.
YILDIRIM: Bunun çocuğu
KEREM MÜDÜR: Anlamadım.
YILDIRIM: Onun bunun çocuğu
KEREM MÜDÜR: Burayı terk et. Defol. Hatta anladın sen
YILDIRIM: Çıkmadan son sözüm size: Ölün de helvanız dibine tutsun inşallah
SELMA: Nasıl geçti sınav?
YILDIRIM: İyi geçti. Var git sana da geçirsinler.
SELMA: Aaa Topaç geldi. Neyse sonra görüşürüz.
YILDIRIM: Topaç kim lan?
DURSUN: Hadi vakit geldi.
YILDIRIM: Ne vakti lan?
DURSUN: Cuma.
YILDIRIM: Ha tamam.
‘’ Yıldırım ile Dursun Cuma namazı için camiye girmişlerdir. (Şimdi bu satırları okuyan bazı dangalaklar ‘’ Kiliseye girecek halleri yok ya’’ diye içinden geçirmeye kalkışmasınlar. Onların içlerini dışlarına çıkartırım)’’
YILDIRIM: Of of.
DURSUN: Ne oldu lan?
YILDIRIM: Eski kırığım hiç aklımdan çıkmıyor
DURSUN: Oğlum sus hoca bakıyor.
YILDIRIM: Biz bu camiye niye geldik? Aşağıya gitseydik ya.
DURSUN: Aşağı caminin imamı rap okur gibi okuyor. Yetişemiyorum.
YILDIRIM: Bu nasıl peki?
DURSUN: Vallahi bilmiyorum.
YILDIRIM: Bu da uzun hava okur gibi okursa gösteririm ben sana.
DURSUN: Tamam hadi. Hoca geliyor.
‘’ Hoca tekbir getirdikten sonra Fatiha yerine Ettehiyyatü okumaya başlar.’’
YILDIRIM: Bu hoca ayakta Ettehiyyatü okuyor lan. Nereli bu hoca?
DURSUN: Bilmem İsahoca’lı her halde.
YILDIRIM: Mümkün değil bu olsa olsa Bala’lıdır.
DURSUN: Yok be oğlum. Hamitli işte. Baksana duruşuna
YILDIRIM: Saçmalama lan onların memleketlerine yağmur yağıyorda abdest alıp namaz kılsınlar.Bu hoca Savcılı Büyükobalı’dır kesin.
DURSUN: Mucurlu olmasın
YILDIRIM: Yok ebesinin ki. La buldum oğlum ya.
DURSUN: Nereli?
YILDIRIM: Yeniceli. Nereli olacak
‘’ Camiden çıkmıştır iki arkadaş. Bu esnada Yıldırım belli etmesede derin bir düşünce içerisindedir. Topaç kim? Selma ile işi ne? Gibi bir sürü kurt kafasını kemirmektedir.’’
DURSUN: Senin neyin var la?
YILDIRIM: Topaç.
DURSUN: Aaa getirsene oynayalım.
YILDIRIM: Salaklığın kitabını yazsalar ana karakter olarak kesin seni koyarlardı.
DURSUN: Ben ne dedim şimdi ya. Getirmezsen getirme. Yedik sanki topacını.
YILDIRIM: Sen tanıyor musun Topaçı?
DURSUN: Ha sen şu Topaç’tan bahsediyorsun. Bak ondan uzak dur.
YILDIRIM: Selma ile alakası ne?
DURSUN: Ya aslında bunu sana önceden söylemem gerekirdi ama madem iş bu durumu geldi. Selma, Topaç’ın sevgilisi.
YILDIRIM: Sen ne diyorsun lan? Selma’yı ben seviyorum.
DURSUN: Lan ne seviyon ya? 2 senedir kıza açılacan. Hem kızın gözü yükseklerde oğlum. Bakar mı senin gibi züğürte? O Topaç dediğim adam var ya Arnavut Zeki adında bir mafya babasının sağ kolu. Sakın ona bulaşma.
YILDIRIM: Ne olur bulaşırsam?
DURSUN: Alemden şeklini nüfustan ismini düşürürler.
YILDIRIM: Selma geliyor. Yanında da o Topaç denen adam. Şununla bir tanışıyım bakalım. Topaç mı? Topoş mu? Yakından görüyüm.
DURSUN: Bak dur. Bunlar mahalle serserilerine benzemezler
YILDIRIM: Karışma sen. Selma kim bu yanındaki serseri?
SELMA: Sanane be.
TOPAÇ: Bu yumuşak kim Selma?
SELMA: Aman boş ver. Salağın teki
YILDIRIM: Bana bak. Öyle arkandakilere güveniyorsan güvenme. Var mısın teke tek.
DURSUN: Vay mal vay. Topaç’a meydan okudu. Gidiyim de cenaze işlemlerine başlayım bari.
TOPAÇ: Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
YILDIRIM: Kimsin?
SELMA: Kafes dövüşçüsü kendileri.
YILDIRIM: Horoz mu la bu? ‘’Yıldırım tam alnının ortasına tekmeyi yer ve yıkılır.
TOPAÇ: Ne oldu lan yumurcak? Aldın mı boyunun ölçüsünü?
DURSUN: Yıldırım. Yıldırım. Kendine gel.Böyle vurulur mu insafsız?
TOPAÇ: Sokaklar acımasızdır koçum. Zira kaldırımların kucağı serttir, ana kucağına benzemez. Süt çocuklarına göre değildir sokaklar.
ŞEMSİ HOCA: Ne oluyor orada?
SELMA: Eyvah hoca.
TOPAÇ: Korkma kızım ya bu kadar. Ne oluyorsa oluyor
ŞEMSİ HOCA: Topaç. Ne geziyon burada?
TOPAÇ: Ağabey. Demek yeni okulun burası.
SELMA:Şemsi Hoca senin ağabeyin mi?
TOPAÇ: Evet ağabeyim.
ŞEMSİ HOCA: Arkadaşınızı alın.Hastaneye götürün.Ben de bunu getiriyorum
TOPAÇ: Ben gelmek istemiyorum ağabey.
ŞEMSİ HOCA: Geleceksin. Polise vereceğim seni.
YILDIRIM: Ben şikayetçi değilim hocam.
ŞEMSİ HOCA: Ne demek şikayetçi değilim oğlum.
TOPAÇ: Duydun işte ağabey. Delikanlı adammışsın helal olsun. Ara beni. Görüşelim.Harcanma buralarda. Yürü Selma.
ŞEMSİ HOCA: Selma nereye gidiyor?
TOPAÇ: Sanane ağabey.
‘’Aradan bir kaç gün geçmiştir. Yıldırım son kez ailesi ile okul mevzusunu konuşacak eğer okuldan ayrılmasına izin verilmezse evden kaçacaktır.’’
HALUK: Anlat bakalım. Neymiş o çok önemli konu?
YILDIRIM: Baba beni okuldan al.
HALUK: Sebep?
YILDIRIM: Okuldan, okumaktan nefret ediyorum. Beni okuldan al.
HALUK: Tamam. Yarın alırız seni okuldan benimle birlikte inşaatta amelelik yaparsın. Güneşin altında inilede görüyüm erkekliğini.
YILDIRIM: Ben senin yanında çalışmak istemiyorum.
HALUK: Tamam annenle birlikte haftada iki gün pazara gidersin o vakit.
YILDIRIM: Ben annemle de çalışmak istemiyorum. Ben kendime iş buldum.
HALUK: Sen kendine iş buldun? Bu kafayla hem de?
YILDIRIM: Sizle uğraşamam ben yatıyorum.
ARNAVUT ZEKO: Ne yaptın lan sen (Yüzüne sert bir tokat atar.)
TOPAÇ: Patron istemeden oldu. Bir anda kendimi kaybettim
ARNAVUT ZEKO: Senin bu öldürdüğün kimin kızı biliyorsun değil mi?
TOPAÇ: Babasının adı Kamil miymiş? Öyle bir şey işte. Boş ver onu da sıkarız.
ARNAVUT: Aha sıkarsın. Bak, bak. İyi bak. O Kamil var ya Mermi Kamil.
TOPAÇ: Hadi be. İnanmam.
ARNAVUT ZEKİ: Arkana 18’lik inşaat demirini sapladığı zaman inanırsın.
TOPAÇ: Bu işten nasıl sıyrılacağız patron?
ARNAVUT ZEKO: Kurtuluş yok Topaç. Sen de, ben de bütün sülalemiz de sevilecek
TOPAÇ: Peki ya bir günah keçisi bulursam.
ARNAVUT ZEKO: O zaman başka tabi. Nereden bulacaksın bu keçiyi?
TOPAÇ: Bana boşuna Topaç dememişler patron.İzle ve gör
YILDIRIM: Efendim
TOPAÇ:Alo kardeşim.Benim Topaç. Acil vereceğim adrese gel. Ama yalnız.
YILDIRIM: Tamam geliyorum hemen. Anne ben çıkıyorum
GÜLSEREN: Cehennemin dibine çık
‘’ Yıldırım atlar bir taksiye Topaç’ın tarif ettiği yere gider. Topaç eski bir depoda kendisini beklemektedir.’’
TOPAÇ: Yıldırım sana çok kötü bir haberim var.
YILDIRIM: Neymiş?
TOPAÇ: Yıldırım, Selma. Selma’yı vurdular.
YILDIRIM: Banane
TOPAÇ:Ne demek banane Yıldırım. Sen onu sevmiyor muydun?
YILDIRIM: Seviyordum. Ama seninle gördükten sonra vaz geçtim.
TOPAÇ: Sen bizi sevgili filan sandıysan yanılmışsın Yıldırım. Selma benim yıllar önce kaçırılan kız kardeşimdi. Ama biz kimseye bunu söyleyemiyorduk.
YILDIRIM: Atma Topaç din kardeşiyiz. Selma bizim mahalleden büyüyüp yetişme bir kız. Ailesi ile ailem bayağı samimilerdir. Ne diyorsun sen?
TOPAÇ: Yıldırım. Ben karanlık işlerin adamıyım. Babam da öyleymiş zamanında. Kardeşim doğduğu gün onu korumaya çalışmak için Selma’nın şu anki ailesine vermiş. Ben yıllarca kardeşimi aradım, tam buldum derken...
YILDIRIM: Git kendi kardeşinin intikamını al. Banane aile meselenizden
TOPAÇ: Yıldırım kardeşim seni çok seviyordu. Son sözü Yıldırım oldu.
YILDIRIM: Gerçek mi söylüyorsun?
TOPAÇ: Kardeşini bulduğu an kaybeden bir abinin yalan söyleme lüksü yoktur. Gel seni benim patronla tanıştırıyım. Oradan da Selma’nın intikamını almaya gideriz birlikte. Arabaya geç ben geliyorum.
YILDIRIM: Tamam alalım Selma’nın intikamını (Arabaya doğru gider)
TOPAÇ: Hıh. Aynalı sazan. Alo Kamil ağabey. Selma’nın katilini buldum
MERMİ KAMİL:Onu bana getirin. Asit kuyusunda eriteceğim.
TOPAÇ: Ağabey. Sen vereceğim adrese gel. Ben o kavatı getiriyorum.
MERMİ KAMİL: Tamam. Bekliyorum
TOPAÇ: Patron. Her şey hazır. Emrin nedir?
ARNAVUT ZEKO: Hallet Topaç. Kesinlikle hallet.
TOPAÇ: Yıldırım emir geldi. Şimdi Selma’nın intikamı alınacak.
YILDIRIM: Tamam. Gün intikam günüyse bugün o gündür.
TOPAÇ: Sen edebiyat kesme. Yapamıyorsun. Acemi kasap gibisin.
‘’ Yıldırım oynanan oyunlardan habersiz tuzağa doğru sürüklenmektedir. Yalnız kendisini bekleyen bir sürpriz vardır. Hem kendisini, hem de Topaç’ı.
TOPAÇ: İşte burası o şeref yumağının adresi. Bir telefon etmem gerek bekle.
MERMİ KAMİL: Getirdin mi kardeşimin katilini?
TOPAÇ: Getirdim ağabey. Dışarıda seni bekliyor.
MERMİ KAMİL: Tamam. Geliyorum.
TOPAÇ: Yıldırım. Al şu silahı gelen ilk kişiye sık. (Siren sesleri duyulur)
ŞEMSİ HOCA: At silahını Topaç.
TOPAÇ: Ağabey sen!
ŞEMSİ HOCA: Yıldırım buraya gel.Aferin iyi iş çıkardın.
YILDIRIM: Sağolun.
ŞEMSİ HOCA: Götürün bunları. (Topaç,Arnavut Zeko ve Mermi Kamil tutuklanır.)
HALUK: Hocam çok teşekkür ederiz. Siz olmasaydınız...
ŞEMSİ HOCA: Asıl Yıldırım olmasaydı biz bu şer şebekesini çökertemezdik.
YILDIRIM: Hocam ben?
ŞEMSİ HOCA: Sus Yıldırım. Hadi okuluna. Unutma okul sadece eğitim-öğretim’den ibaret değildir. Okul her türlü şerre karşı uyanık olmayı da öğretir insana. Cahili kimse sevmez evlat. Çünkü cahil odur ki neyi nasıl yapacağını bilmez. Okumak cahilliği alır. Eşeklik mi? O baki kalır işte.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.