- 1415 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Madam Despina
Adı şekli yeri yurdu ne olursa olsun, sevgiye mutluluğa ve insanca güzelliklere çıkan yollara açılan kapılardan geçen insanları dünyanın öteki ucunda olsalar bile kuş olup uçup kanatlarımla sıkıca kucaklamak geçer içimden her zaman.
Bu yazımda Türk toplumunun özellikle ’akşamcılarını’ yakından ilgilendiren ve İstanbul’daki birkaç gerçek anlamda klasik meyhaneden birinin yaratıcısı ve tüm meyhaneci hanımların ruhani hocası, meyhane tarihinin Afife Jale’si, Türkiye’nin ilk kadın meyhanecisi Despina Kanlı’dan söz etmek geldi içimden, otelcilik yüksek okulunda kokteyl yapımının kaldırıldığını okuduğumda..
İçki sofralarının ve bu sofraların baş konuğu olan ‘aslan sütünün’ yani rakının daha çok bizim ülkenin vazgeçilmez geleneği olduğu herkesçe bilinir.
Meyhane kültürünün ise tartışmasız Rumlara ait olduğu gerçeği ise yadsınamaz. Ki maalesef ekalliyet gitti İstanbul bitti.
Çünkü onlar meslek/iş edindikleri her uğraşı gönül ve emek vererek iş ahlakına ve ustalığına yakışır biçimde yaparlardı.
Meyhane ortamını ve meyhane şarkılarını ben o sıcak samimi duygusal ve efkarla aşka kaldırılan kadehlerin içli sesinde hissettiğim siyah-beyaz eski Türk filmlerinde görüp izlemişimdir.
Protokol gereği oturduğum masalarda ne şevkle kalkan kadehlere rastladım ne de kendim
bir içkinin tadına baktım.
Şeker Bayramlarında ikram edilen likörlerin hoşuma giden bir iki çeşidine ve yanında kaliteli çikolataya hayır demem. Ancak karşı komşum yıllar sonra memleketi Adana’ya taşınalı bayram keyfimin de tadı kaçtı.
Beni hüzünden hüzne de salsa gözlerim yaşlarla da dolsa ahh’larım çok yükseklere de çıksa o eski nefis tatlara insanı insanca sarıp sarmalayan güzelliklere her nerede rastlayacak olsam benim su katılmamış sarhoşluğum işte o zaman başlar…
Eskilerin Tatavla olarak bildiği Kurtuluş’ta, kendi adıyla anılan salaş meyhanesiyle akşamcıların hayatına damga vuran Madam Despina, İmroz’da (Gökçeada) doğmuş 15-16 yaşlarında adadan İstanbul’a göç etmiştir.
Henüz 18 yaşında iken, doğduğu topraklarla ailesi arasında bir tercih yapmak zorunda kalmıştır. Ya Ege’nin karşı kıyısına gidecekti ya da suyunu içip havasını soluduğu topraklarda kalacaktır.
Tercihini Türkiye’den yana kullanır, İstanbul’dan ayrılmaz. 18 yaşındaki Despina, Moda Teras Gazinosu’nda konsomatris olarak çalışmaya başlar. Güzelliği dillere destan olan Despina’yı görmeye gelenler çoğalınca, doğal olarak çevresi de genişler. Güzelliği kadar hırsı ve zekásıyla da dikkat çeken Despina, kendine bir işyeri açmayı kafasına koymuştur.
İlk mekanını Cezayir Sokak’ta açan Despina, burada istediğini bulamayınca Moda’da Madam Teressa’nın yerinde çalışmış. 50’li yıllarda ise Esentepe ve Gayrettepe bölgelerinde mekan işletmiş.
Tabii o dönemde Esentepe bölgesi yerleşim alanı olmadığı için, Rumların ağırlıklı olarak yaşadığı Büyükdere’de mekan açmış.
1965"te Artin adlı bir otomobil satıcısıyla evlenmiş ve işlerden elini eteğini çekmiştr. Ancak kocası bir süre sonra aniden ölünce en önemli patronluk sınavını vermiş ve o tarihten itibaren yaklaşık 20 yıl boyunca Esentepe’de açtığı mekanını işletmiş.
Orası galeriye dönüşünce de Kurtuluş’ta eski yerine dönerek orada hizmet vermeye devam etmiş ve Madam Despina adını meyhane kültürüne yazdırmayı başarmıştır.
Bilindiği gibi bizdeki akşamcıların çoğunu ünlü şairler edebiyatçılar ve çeşitli sanatçılar oluşturur ki listesi oldukça uzundur.
İçsek de içmesek de sevsek de sevmesek de isterseniz şimdi gelin hayatımızda yer etmiş arkalarında nice değerli eserler ve izler bırakmış olan bu önemli insanların ve de Despina’nın anısına kaldıralım bu kez kadehleri..
***
Rakı içenler içmeyi nasıl büyüklerinden öğrendilerse, başlarından bir büyüğü eksik etmemeyi bilirler. Yeri gelip de masanın büyüğü olunca da, o sözlerden birini illa ki dillendirir, o şen masayı taçlandırmayı da bilirler...
"En kötü günümüz böyle olsun!"
"Mey biter saki kalır. Her renk solar haki kalır. İlim insanın cehlini alsa da, hamurunda varsa eşeklik; baki kalır."
"Al kadehi eline, dokun gönül teline, muhabbet âlemine, bir merhabadır rakı."
"1 dakika içinde onlarca kadına ’Seni Seviyorum’ yalanını atabilirsin! Ama rakı masasında sadece 1 kadının adını sayıklarsın.."
"Yeter ki boş kalmasın kadehler, yine bulunur içmek için sebepler..."
"Seçici olacaksın bu hayatta rakının sahtesi insanın kahpesi çarpar..."
"İnsan iki şeyi saklayamaz: Sarhoş olduğunu ve aşık olduğunu...!"
"İçin kıpır kıpır, deniz kıpırtısızsa, vakit kerahat vaktidir. Kerahat vakti, rakının şart vaktidir."
"Suya düşse de hayallerimiz, içine rakı döküp keyfimize bakmasını da biliriz."
"Rakı acı diye buruşturma ağzını, acı acıyı bastırır, rakı sancıyı."
"Adabı vardır rakının. Önce kiminle içtiğini bileceksin, sonra kime içtiğini..."
"Önce kendine gel, sonra meyhaneye..."
Önce kendine gel, sonra meyhaneye
Kalender ol da gir kalenderhaneye
Bu yol kendini yenmişlerin yoludur
Çiğsen başka bir yere git eğlenmeye
"Rakı şişesinde balık olsam..."
Gittiği yerler dert görmesin...
Gittiği yerde gül bitsin,
Dalında bülbül ötsün,
Hem yarasın, hem şifa versin,
Bütün sarhoşların kulakları, çın çın çınlasın...
"İçmesini bilene zevk-ü sefadır rakı, içmeyi bilmeyene cevr-ü cefadır rakı."
İçki deyince rakının ve neyin unutulmayan piri Neyzen Tevfik’i yad etmemek olası mı..
Atatürk’ün masasında konuk olduğu bir akşam aralarında başlayan uzun diyalogun bir cümlesinde Atatürk Neyzen’e bir oturuşta ne kadar rakı içtiği sorar.
Bu soru üzerine Neyzen iki kiloluk rakı ve genişçe bir kap ister. Gelen rakıları bu kaba boşaltır ve içine küçük parçalar halinde doğradığı ekmekleri yatırır. Ekmekler rakıyı iyice çekince Neyzen çalakaşık ekmekleri siler süpürür.
Daha sonra zerrece sarhoşluk belirtisi göstermeyen Neyzen’nin üflediği neyle masadaki herkes derin bir sarhoşluk komasına girer adeta.
Haydi Abbas, vakit tamam!
Cahit Sıtkı Tarancı’nın bu ünlü şiirinin gerçek hikayesini bilen kaç kişi çıkar bilmem ama ben öğrendiğimde duygularım arşa çıktı!
Tarancı askerliğini asteğmen olarak yapar. O yıllarda yedeksubay sayisi az oldugundan her yedeksubaya emir eri verilmektedir.
Birligine gittiginde boluk yazicisindan kunye defterini ister.Sirayla isimlere bakmaktadir, bir isim dikkatini ceker. Abbas oglu Abbas..Sakat colak eli yuzunden curuge ayrilmis biridir Abbas..Talim bitiminde askerin yanina gonderilmesini ster. Ogle saatlerinde kapi calinir.Karsisinda civan mert yigit biri selam cakip;
-Abbas oglu Abbas Emret komutanim!.. der..
Aralarinda soyle bir konusma gecer:
-Nerelisin?
-Memleket Mardin, kaza Midyat komutanim
-Sen benim emir erim olur musun?
-Sen bilirsin komutanim!.
Askere esyalarini toplamasini soyler ve kendi evinin altindaki bos yere
tasinmasini ister.Zamanla askerin zekiligi ve sicakkanliligindan etkilenir.
Abbas her sabah erkenden kalkar Cahit Sitki ’ ya kahvalti hazirlar.Ogle
yemegini sormadan hazirlar.Tum ihtiyaclarini karsidan bir istek gelmeden
dusunup yerine getirir.Erkenden kalkip Cahit Sitki ’ nin kiyafetlerini utuler
hazirlar ve evin temizligini yapar..
Akşamlari Cahit Sitki ’ nin sevdigi yemek ve mezeleri hazirlar..Zamanla
aralarinda komutan asker iliskisinden daha guclu bir dostluk bagi olusur.
Bu saf ve temiz Anadolu cocugundaki sadakat ve temiz yurekten etkilenmiştir
Cahit Sitki.. Zaman zaman karsisina alip dertlesir ve bu Anadolu cocugunun
ruhundaki gizli seyleri kesfeder..
Aksamlari raki sofrasi kurup en guzel kizartma ve mezeleri hazirlar Abbas..
Aralarındaki duygu baglari guclenir.Boyle bir keyif gecesinde alkollu Cahit
Sitki sorar;
-Sen İstanbul ’ u bilir misin Abbas?
-Bilirim komutanim..
-Orda bir Besiktas var bilir misin?
-Bilirim komutanim!. Ben orda acemi birlikteydim. .
-Orda benim bir sevgilim var..Sen bana kacirip onu getirir misin?
-Elbet komutanim!
Sabah olur Cahit Sitki bakar ki Abbas yeni asker kiyafetleri giymis
tras olmuş hazirlanmis gidiyor. Cahit Sitki sorar;
-Hayirdir Abbas neden boyle hazirlik yaptin?
-Ben istanbul’a gidecektim komutanim!..
-Ne yapacaksin sen İstanbul’da?
-Sen soyledin bana..Ben gidip sana sevgilini getirecegim!..
Gozlerindeki huznu ve gozyaslarini gizlemek istercesine arkasini donup kapiyi carpar ve cikip gider Cahit Sitki.
Fakat bu mert askerin, yuregi sevgi dolu Anadolu cocugunun samimiyet ve sicakligindan cok
duygulanir.. Abbas’i gondermez elbet.
Aksam olur..Agac altinda raki sofrasi kurdurur ve Abbas’i karsisina oturtur.Birlikte yer icerler ve Cahit Sitki o meshur siirini kagida doker.
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Bunca güzeller güzeli insanlardan ve unutulmayan sözlerden sonra içkinin insan ahlakını bozduğu iddia edilebilir mi..
Bence ahlak, ahlaklı insanların doğuştan içlerinde taşıdıkları yüce bir erdemdir. Hiçbir şeyin bunu bozmaya gücü yetmez.
Ne var ki doğuştan ahlak yoksunu olanlar baskılarla yasaklarla kınamalarla kendi ahlaksızlıklarını ört bas etme çabasına girişirler.
Esenlikler..
YORUMLAR
Çok çok küçükken İstanbul'un Fener semtinde yani patrikhanenin olduğu semtte yaşardık. Rum komşularımız vardı..Mesela Paraşko Amca ve eşi Madam Evniki. Şimdi numunelik bile olsa yok sanırım. Ve ben '' İstanbul onlar gidince tadını tuzunu kaybetti'' demeye korkuyorum bu gün. Hemen '' Vatan haini'' Yaftasını boynuma asıyorlar. Ama him ne derse desin onlar gitti, İstanbul'un tadı tuzu kalmadı.
İçki ve rakıya gelince: Hiç içmesem de oldukça yakından tanırım rakıyı. Rahmetli peder her akşam en az bir 35 lik yeni rakıyı indirirdi mideye. Onun rakı sofraları hiç bir zaman Atatürk'ün rakı sofraları gibi neşeli olmadı maalesef. Rakı sofrası olarak başlayan sofra daha sonra işkencehaneye dönüşürdü bizim evde. O yüzden olsa gerek ne rakıyı ne de diğer içkileri asla sevmedim, sevemedim.
Rakı ile ahlak ilişkisine gelecek olursak: Yok efendim, ahlaksız insan ahlaksızdır. Ben ahlaksızın rakı içenini de gördüm, alnını seccadeden kaldırmayanını da. O bakımdan kabahati rakıya yükleyene de seccadeye yükleyene oldumolası karşıyımdır.Ahlaksızlık insanoğlunun kanında ya vardır ya yoktur.
Görev yaptığım bir yerde bir cami yapılacaktı. Caminin imamı tüm cemaatin karşı çıkmasına rağmen yerleşim yerinin az dışındaki meyhaneye girdi yardım toplamak için. İnanmayacaksınız ama en çok bağış o meyhaneden çıktı cami için.
İşte o sebepledir ki İbrahim Hakkı Hazretleri, oğlu Zakir'e '' Harabat ehlini hor görme Zakir/ Defineye malik viraneler var'' Demiştir.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları tarafından 8/10/2017 5:07:28 PM zamanında düzenlenmiştir.
DEVRİM DENİZERİ
Vatan haini yaftasına gelince bundan korkmak mı? Korkarım ki bu insanlar içimizdeki en büyük hain! İşte neredeyse tamamı müslüman olan toplumun/ülkenin içinde bulunduğu korkunç hali.
Aile büyüklerimiz bize Yaradan ’ı O’ndan korktuğumuz için sevmeyi değil en kutsal ve sonsuz bir aşkla sevilmeyi hak eden ve kullarına şah damarlarından daha yakın Yaratan olduğu için sevmemizi öğütlediler. Ve bu sonsuz Allah aşkını kimseler bilmeden görmeden yaşarım ben kendi içimde yine.
Bana böyle onur duyduğum bir kişilik ve güzel bir ahlak bahşettiği için Hamdü Senalar ederim Rabbime aldığım her nefeste.
Ve son olarak Sami Beyciğim gerçek bir Devrimcinin sözlerinden samimiyetinden cesaretinden evrensel düşüncelerinden ve aşkından asla kuşku duymayın.
Benden de selam ve sevgiler.
Madam Despina ile başlayan yazıdaki yolculuk Cahit Sıtkı Tarancı ve Abbas'a uzanmış.
Cahit Sıtkı'nın şiirini bilirim de öyküsünü bilmezdim. Okuyunca duygulandım.
Rakının etkisi, kişide yarattığı durum kişiden kişiye değişiyor.
Kimi neşelenip çok konuşurken kimi de saldırganlaşıyor.
Bunları çevremde izledim bana zarar vereni de tabii.
Tebrikler.
Gerçekten güçlü bir anlatım.
Beğeniyle okudum yazıyı.
Sevgiler..