- 566 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HASTA
HASTA
Hava iyice soğumuştu. Delice esen rüzgar,havayı daha da soğutuyor insanın kanını donduruyordu. Tepeler beyazlara bürünmüş ,rüzgara meydan okurcasına süslenmişti. Vadiden tepenin yamacına doğru uzanan ince toprak bir yol gidiyor,terk edilmiş gibi duran bir binanın önünde sona eriyordu. Bu bir şantiye binası idi. sıvaları dökülmüş,camları çatlak. Özel yapım bir kamyon önünde durdu.Sıkı giyinmiş altı iri kişi indiler. Üst üste giydikleri elbiseler sanki daha heybetli gösteriyordu. İlk inen kapıya yöneldi. Epey uğraştıktan sonra kat kat elbiselerin cebinden anahtarları buldu,kapıyı açtı. Rüzgar kapıyı alıp götürmesin diye sıkı sıkı tuttu. Diğerleri teker teker içeri girince kendisi de içeri girdi kapıyı kapadı.
İçeride masalar,sandalyeler ve varilden yapılmış bir soba vardı.İlk içeri giren sobaya yöneldi.Kapağını açıp seslendi.
-Duran bey sobayı yakıyorum. Kapıyı tutan iri yarı kişi birazda sertçe,
- Durmuş bu havada yakmayıp ta ne zaman yakacaksın? Durduğun hata. Sobaya odunlar atılmış, yanmaya başlamıştı. Ekip sobanın etrafında yerini alınca.
-Adnan birde çay suyu koy dedi Duran çıtır çıtır yanan odunlardan gözlerini ayırmadan. Ufak tefek biri mutfak bölümüne doğru yönelirken,
-Tamam abi şimdi yaparım dedi. Çaylar hazırlanırken ekip elbiselerini değiştirip iş elbiselerini giydiler. Sanki sobayı kucaklayacaklarmış gibi ellerini uzattılar. Odunların yanarken çıkardığı sesten birde rüzgarın sesinden başka ses yoktu. Sessizliği kır saçlı biri bozdu.
-Duran bey programda herhangi bir değişiklik var mı?
-Yok Hüseyin usta,bir değişiklik yok. Çaylarımızı içip gidelim. Allah’ın izni ile bugünde ateşleme yapacağız.
-Çaylar hazır dedi Adnan. Bardakları ve çaydanlığı masaya korken. Ekip sobanın yanından ayrıldı.Masaya gelip çaylarını yudumlamaya başladılar. Duran bir bardak alıp tekrar sobanın yanına döndü. Çayı ayakta yudumlarken yanaklarından,alnından boncuk boncuk terler süzülmeye başladı.
-Duran bey siz bayağı hastasınız dedi Hüseyin.
-Sorma çok fenayım.Aslında bugün hiç gelmeyecektim. Ateşleme var diye geldim dedi boğuk bir sesle.
Dışarıda bir araba sesi duyuldu.Bir kamyonet gelmişti.Kapıyı açtılar. Şoför içeri geldi.Otuz yaşlarında sarı saçlı mavi gözlü bir delikanlı idi. Ellerini bir kaç kez ovuşturdu. Ağzına doğru yaklaştırıp üfledi.
-Bu ne soğuk böyle. İnsanın kanı donuyor. Ben jandarmaları almaya gidiyorum.
-Tamam Ahmet çayını içte öyle git dedi Duran.
-Yok abi geç kalırsam komutan asker vermiyor.
Kısa bir süre sonra Ahmet iki askerle geldiler. Duran onlara hoş geldiniz dedikten sonra,
-Siz burada oturun çayınızı için dinlenin. Biz yukarı çıkalım.Biz dolum işlemini yapalım.Patlama anında sizlere haber veririz dedi. Kamyona binip binayı terk ettiler. Ekip delikleri şarj ederken Duran da onları izliyordu,Hareketleri yavaş ve isteksizdi. Kabanın başlığı ile başını kapatırken alnında biriken terleri sildi. Ekip işlerini bir an önce bitirmek için var güçleri ile çalışıyorlardı. Duran kamyona binerken,
-Sami usta çok soğuk donuyorum dedi titriyordu.
- Kaloriferi de yaptıramadık dedi Sami sigara ile ısınmaya çalışalım.Birer sigara yaktılar. Uzun bir sessizlikten sonra Sami
-Duran bey çok kötü görünüyorsunuz isterseniz koğuşa götüreyim. Ateşlemede askerlerle gelirsiniz. Bitkin durumda
-Olur gidelim dedi. Binaya geldiler.içerisi bir haylı sıcak olmuştu.Askerler bir masaya oturmuş dokuz taş oynuyorlardı.
-Abi iş bitti mi dedi askerlerden biri.
- yok bir saat kadar sürer dedi Duran sobaya doğru yaklaşırken.
-Beyaz bir lada geldi dedi askerin biri camdan bakarken. Çokta havalı birine benziyor. arabadan inişine baksanıza.
-Bizim serseridir dedi Duran. Baş belası ocak şefimiz.
Gözlerinde siyah bir gözlük,beyaz dar bir pantolon,beyaz bir mont içeri girdi. Etrafa şöyle bir bakındı. Selamsız sabahsız.
-Oh oh burasıda bayağı sıcakmış. Adamlar nerede?
-Ocakta, ateşleme yapılacak dedi. zorla konuşmaya çalışarak.
-Sen neden buradasın öyle ise? Bağırarak konuşuyordu.
-Biraz rahatsızım.
-Hasta mısın? Raporun var mı dedi alaycı bir bakış atarak.
-Doktora gitmedim henüz.
-Gitse idin. Burası iş yeri raporunu alsa idin. Yoksa raporun çalışma saatlerinde işin başında olman gerekir.
-Git başımdan bela mısın nesin? Ben işimin başındayım, dedi hırıltılı bir ses tonu ile. Odayı sessizlik kapladı. Sessizliği asker bozdu.
-Abi sen ne iş yapıyorsun?
-Asker önce konuşmayı öğreneceksin. Karşında ocaklar şefi var sen değil siz diyeceksin . Ben bütün buraların sorumlusuyum. Bütün çalışmalar yapılan işler bana ait Buralarda benim dediğim olur. Ben Sivaslıyım. Aranızda Sivaslı var mı? Kimseden cevap gelmedi. Odaya derin bir sessizlik çoktu. Sanki sobada ki ateş bile susmuştu. Dışarıda yağmurun sesi vardı.Sonra ocak şefinin! Ayak sesleri geldi. Odada dolaşmaya başladı. Kapıyı açtı yağan yağmura baktı.
-Duran bey benimle gel!
-Ben şimdi ateşleme için ocağa çıkacağım.
-Bende ocağa çıkıyorum bir yere bakmamız lazım!
-Sen bak
-Sana gel diyorum yoksa senin için kötü olur. Duran başını salladı çattık belaya dedi. Uysa olmuyor uymasa olmuyor. İsteksizce kalktı askerlere,
-Ateşleme hazırdır şimdi gelirler emniyete alın patlatın beni aramayın dedi. Lada ya bindi. Araba çalışır vaziyette olduğu için içerisi fırın gibi olmuştu. Ocak zirvesine doğru giderken,
-Ateşleme ikinci aynada olacak yanlış gidiyoruz dedi Duran.
-Yok yanlış değil zirvede bir şeye bakacağız. Zirveye çıktılar. Arabada bir müddet oturdular. Ateşlemenin sesi duyuldu.’’Gümmmm’’
- Ee !Evet!
-Evet dedi Ocak şefi.
-Neden buradayız buraya niçin geldik dedi Duran.
-Evet buraya niçin geldik?Güzel soru. Buradan sınıra kadar kaç adım onu ölçeceksin. Senin için adımları metre gibidir milim şaşmaz diyorlar bakalım doğrumu.
-Adımlamaya gerek yok yüz elli metre. Haritadan bak.
-Haritayı boş ver. Bana cevap verme in aşağıya verdiğim talimatı uygula adımla gel. Kafayı sağa sola salladı. Bu bela nereden başıma musallat oldu diye geçirdi içinden. Allah’ım sen büyüksün dedi.Arabadan indi.Kapıyı kapatır kapatmaz,araba hareket etti. Oyuna gelmişti. Yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Sanki gök yüzünün bütün kapakları açılmış ne kadar su varsa yeryüzüne akıyordu.Tepeden aşağı sel şeklinde vadiye doğru inmeye başlamıştı.Dişlerini sıktı. Sana diploma veren okulun seni doğuran ananın diye başlayacaktı ki,derin bir nefes aldı:
-Tövbe yarabbi sen beni affet dedi. Ellerini montun cebine sokup hızla şantiyeye doğru gelmeye başladı. Yarım saatlik bir yürüyüşten sonra şantiyeye geldiğinde sudan çıkmış bir hali vardı. Çizmeler su ile dolmuş,yürüdükçe foş foş diye ses çıkarıyor,gezdiği yer su içinde kalıyordu. Sobanın yanına geldi. Montunu ve kazaklarını çıkarıp bir sandalyenin üzerine koydu. Çizmeleri çıkarıp sularını boşalttı. Çorapları çıkardı. Suyunu sıktıktan sonra onuda sandalyeye koydu. Adamlar şaşkın şaşkın bakıyorlardı. Nerede bu şekilde ıslanmıştı. Şefle gittilerse şef nerede idi.
-Geçmiş olsun abi neredeydin dedi biri. Ne cevap verecek nede konuşacak halde idi.Kafasını geriye doğru salladı.
-Yok bir şey. Biraz ıslandım. Öksürüyor hapşırıyordu. Gözleri kararmaya başlamıştı,sobanın yanına bir sandalyeye ilişti ayaklarını sobaya doğru uzattı. Buhar ve plastik kokuları birbirine karıştı. Gözlerini kapadı.
-Usta beni eve bırakabilir misin dedi.
-Tamam abi gideriz yemek yemeyecek misiniz? Yemek geldi.Hayır anlamında kafasını salladı konuşacak halde değildi.
-Tamam abi gidelim.
Duran oturduğu sandalyeden zoraki kalktı. Islak çamaşırları eline aldı. Arabaya bindi. Eve gelinceye kadar hiç konuşmadılar. Evin önüne gelince,
-Bekleyeyim mi abi gidebilir misiniz?
_sağ ol sen git. Teşekkür ederim. Şoför geri dönerken,Duran kapının pervazına yaslanmış açılmasını bekliyordu.Kapı açıldı. Hanımı ile göz göze geldiler. Elindeki ıslak elbiseleri alırken sordu.
-Ne oldu? Hasta mısın?
-Rahatsızlandım derken banyoya geçti bütün elbiselerini çıkardı. Elini yüzünü yıkadı.Pijamalarını giydi. Yatak odasına geçti. Yatağa girdi titriyordu.
-Çok üşüyorum bana bir yorgan daha getir.
-Bir doktora gidelim.
-Şimdi doktoru nereden bulacağız. Sabah erken beni kaldır sigortaya gideyim. Bir iki gün belki raporda verirler
-Bir şeyler hazırlayayım yemek ye. Ihlamur koydum kaynıyor.
Bütün gece ateşler içinde yandı. Sabaha kadar inledi durdu. Sabah saat beşe gelirken eşi dürterek uyandırdı.
-Doktora gidecek misin? Evet der gibi hırıltılı bir ses duyuldu. Boğazları şişmişti. Konuşamıyordu. Ayaklarını karyoladan aşağı sarkıttı. Kalkmak istedi kalkamıyordu.Hanımı koluna girip destek oldu. Banyoya götürdü. Elini yüzünü yıkamasına,elbiselerini giyinmesine yardım etti.
-kahvaltı hazırladım.
-Yemeyeceğim.
-Ama aç karına olmaz ki,akşamda yemedin.
-Canım istemiyor.
-Az bir şey bir iki lokma. Bir bardak ıhlamur hiç olmazsa.
Sandalyeye oturdu. Bir lokma aldı çiğnedi yutmaya çalıştı,ağzının içi çamurla dolmuştu sanki.Bir yudum ıhlamur aldı güçlükle lokmayı bitirdi.
-Taksi çağırdın mı?
-Çağırdım canım şimdi gelir. Ve dışarıda korna sesi duyuldu. Taksi beklediklerinden daha erken gelmişti.Duran taksiye binerken hanımı,
-Bende gelse idim seninle dedi.
-Yok sen çocukların yanında kal.Ben giderim. Yarım saatlik bir yolculuktan sonra hastaneye gelmişlerdi. Saat altıyı yirmi geçiyordu. Hastanenin önünde bir kaç sıra kuyruk vardı. İnşallah geç kalmadım diye düşündü. Yanından geçen birine,
-Dahiliye için sıra hangisi diye sordu.
-Nah şurada üçüncü sıra,isim yazdır birisi isim yazıyordu. Genç bir adam elinde kağıt kalem uzattı. Kağıt nerede ise dolmuştu. Alt kısma ismini yazdı geri verdi.Beklemeye başladılar saat sekizde hastane açılacaktı. Bacakları titriyor,gözleri kararıyor,renkten renge giriyordu.Terlemeye başlamıştı.Duvara yaslandı. Şurada bir yere biraz otursa,sırasını kaybederdi vazgeçti..Saat sekizde hastanenin kapısı açıldı. İri kıyım bıyıklı biri kapıda gözüktü.
-Sıra ile sırayı bozmayın. Tepişmeden teker teker! Nedense hep öküzler iş verirler diye içinden geçirdi. Bekleyenleri eşek etmişti. İçeri girdiler bir veznenin önünde durdular.Doktora muayene olmak için buradan numara almak gerekiyordu. İçeride ki bayan kahvesini yudumlarken dışarıdaki bağırıyordu,
-İtişmeyin sırayı bozmayın.Konuşmayın.
Bayan kahvesini bitirdi.Masanın altındaki çekmeceyi açtı kapadı.Bekleyen adamlara baktı. Sandalyeden kalktı,eteğini düzeltip oturdu.Çıngıraklı bir ses tonu ile,
-Sıradaki dedi.Gelen adamdan vizite kağıdını,sağlık karnesini aldı. Sözde inceledi. Atarcasına geri verirken birde fiş ekledi. O kadar yavaş hareket ediyorlardı ki,orta sıralarda bir geç dayanamayıp bağırdı. Yahu bu ne biçim iş.Bir kargaşa koptu birisi başkasının sırasına girmiş. Bayan veznenin camını kapattı. Kapatırken bağırdı. Düzgün sıra olmazsanız fiş alamazsınız. Sonra kapıyı açan bıyıklı geldi.Veznenin camını açtı.
-Sıradaki iiii. Sıra Durana gelmişti saat onu geçiyordu. Doksan iki numarayı alabilmişti. Doktorun maayene ettiği yer gitti. Aynı kuyruk orada da vardı. Önündekine,
-Numaran kaç diye sordu doksan olduğunu öğrenince,birazda umutsuz,
-Sıra gelir mi ki dedi
-Valla bilmem ki hızlı bakıyorlarmış ama. Beklemeye başladılar. Duran son gücünü toplamaya çalışıyor,bazen gözlerini kapatıyor, bazen kafasını iki eli ile sıkıca kavrıyor, bazen dizlerini ovuyordu.Gözleri numara töre takıldı seksen beşi gösteriyordu.Az kaldı diye düşündü. Seksen altı, seksen yedi, seksen sekiz üçer üçer alıyorlardı. Son postada içeri girerse sıra kendisinde olacaktı. Saat 11.30 yetişir herhalde dedi içinden. 89,90 ,91 bunlarda çıkarsa sıra kendisinde idi. İçeriden zebani kılıklı biri çıktı muayene bitti dedi. Saat 11.40 ı gösteriyordu. Duran bir hamle yapıp saatini gösterdi.
-Öğleden sonra kardeşim siz laf anlamaz mısınız dedi kapıyı kapattı. Allah kahretsin sizi de sisteminizi de dedi. Bir banka yönelip oturdu. Yanına biri daha geldi o da oturdu.Hiç konuşmadılar. Duran kafasını duvara dayadı,öbürü ellerinin arasına aldı. Öylece kaldılar. Saat 14 ü gösterirken numara tör tekrar yandı.92,93,94. Duran koşarak doktorun yanına gitti.Sağlık karnesini masada oturan adama uzattı. O bir şeyler yazarken doktor sordu.
-Neyin var?
Her tarafım ağrıyor,midem ağrıyor,boğazlarım şiş
-Tamam tamam. Çık dışarı ilaçlarını al kullan.Hadi sallanma
-Doktor bey ben çalışamaz durumdayım. İstirahat yazmayacak mısınız?
-Yarın istirahat yazdım. Çık dışarı. Duran reçeteyi alıp çıktı doktor muayene bile etmemişti. Acaba ilaçları alsam mı diye düşündü. Alayım dedi belki ağrı kesici vardır. Eczane yazılı yere geldi burada da kuyruk vardı bekledi. Sıra kendisine gelince reçeteyi uzattı. Adam reçeteyi alması ile yer fırlatması bir oldu.
-Hesaplattttttt!. Yere düşen kağıdı alırken arkasındaki bayan’’karşıya gidin.Orada ilacın fiyatını hesaplıyorlar. sonra vezneye gidiyorsun parasını yatırıyorsun,sonra buraya gelip ilacını alıyorsun’’ dedi. Sağ ol anlamında başını salladı. Söylenilen yere gitti. Artık biraz daha temkinli davranıyor. sırada bekleyenlere de soruyordu. Sonra vezneye gitti. Reçeteyi uzattı. 1600 lira. beş milyon uzattı.
-Bozuk ver kardeşim!
-Yok!
-Bende de yok dedi. Reçete ile birlikte bir milyon geri uzattı. İtiraz etmedi. Çilenin bir an önce bitmesini istiyordu.Bir milyonu ve reçeteyi alıp eczane kuyruğuna girdi. Sıra kendisine gelince reçeteyi uzattı.Eczacı aldı içeri gitti.İlaçları tezgahın üzerine bırakırken bağırdı.
-Sıradakiiiii!
Duran ilaçlara baktı. İki kutu ve bir yarım paket. Kutular ağrı kesici idi. Pakette kin den bir şey anlamamıştı. Neyse dedi.Bitkin bir vaziyette eve dönmüştü. Hanımına ölüyorum. Hemen yatacağım diyebildi. Yatak odasına geçti yatağa girdi. Üşüyorum bir yorgan daha ört diyebildi. Bayılmıştı.
-Allah’ım derman veren sensin. sen onu koru şifa ver bize bağışla dedi. Duran mırıldanıyordu. Ne dediğini anlamak için iyice yaklaştı. Anlayamadı. Duran sağa sola dönüyor. inliyordu.
Peşinde bir sürü köpek vardı.Hepsi birer canavar gibi saldırıyorlar. Duran var gücü ile kaçmaya çalışıyordu.Koşuyordu. Bacakların da derman kalmamıştı. Nefesi etmiyor.göğsü daralıyordu. Koşuyordu. Bilmediği bir yerde, bir ormanda. Geri dönüp baktı. Köpekler hem sayıca artmış hemde çok yaklaşmışlardı. Ölüm kalım savaşı idi bu. Eğer yakalanırsa kemikleri dahi kalmazdı. Ağaçlardan birine çıkmalıydı ama kolay çıkılacak bir ağaç olmalıydı bu. Kolay çıkılacak bir ağaç.Birden gözü tuhaf bir arabaya ilişti. Nereden gelmişti? Ne zaman gelmişti? bu ormanda işi neydi? Kapısı açıldı bir bayan sesi. Billur gibi bir ses. Yüreklere işleyen.
-Gel gel dedi. Elinden tutup arabaya çekti. Kapıyı kapattı. Köpekler yetişmiş arabayı tırmalıyorlardı.
-Korkma! Artık bir şey yapamazlar.
-Sağ ol diyebildi. Şaşkındı. Araba gidiyordu. Köpekler çok uzaklarda kalmıştı. Gidiyordu ama sessizdi.Ağaç dalları arasından bir ışık gibi süzülerek geçiyordu. Bayana baktı. Yeşile çalan gözleri,sarı saçları vardı. Yüzünde insana huzur veren tatlı bir gülümseme vardı.
-Merhaba, çok korkmuş olmalısınız. Adım Rüya.
-Köpekler! Siz gelmeseniz parçalayacaklardı.
--Ya köpekler. Sizde çok bizde yoktur. Bize gidelim.Misafirim olursun. Hayır deme gücünü bulamadı. Bu kimdi. Memleketim dediği yer neresi idi!? Etrafına bakındı. Tanıdık bir yer göremedi. Yol yem yeşil bir vadide uzayıp gidiyordu. Kapı gibi bir şey gözüktü. Üzerinde’’ NARUT’A Hoş geldiniz yazıyordu. Tamam geldik burası bizim ülkemiz. Bir görevli nazikçe arabayı durdurdu.
-Hoş geldiniz nasılsınız?
-Teşekkür ederim. Biraz dolaştık geldik.
-Beyefendi!?
-Benimle birkaç gün misafirim.
-Buyurun geçiniz siz ülke kurallarını anlatırsınız.
Kısa bir süre daha gittiler her yer yemyeşildi. Durdular.Arabayı park edip indiler. Burası büyük bir otopark idi.
Az ilerde kalabalık bir grup vardı. Gel dedi şehre özel arabalarla giremiyoruz. Toplu taşıma ile gideceğiz.
-Neden!?
-Lastikler yollarda iz bırakıyor. Bize de pahalıya mal oluyor onun için ancak şehirler arasında özel araba kullanıyoruz . Kalabalığa varmışlardı. Gemiye benzer bir şey geldi. Binelim dedi Rüya elinden tutmuştu Duranın bindiler oturdular.
-İnelim.
-Neden gitmiyor muyuz?
-Geldik. Nasıl diye soramadı. Faklı idi tuhaftı. Rüya kay kaya benzer bir şey uzattı. Bir tanede kendisi almıştı.
-Eve bununla gideceğiz.
-Nasıl!?
-Bak şöyle tam orta kısmına basacaksın. İleri gitmek için parmaklarının ucuna durmak için ökçeye basacaksın. Şimdi benden tutun ben sana tarif edeceğim. Bir iki denemeden sonra Duran işi kavramıştı. Yan yana gitmeye başladılar. Karda kaymaktan daha zevkli idi.Yerden bir metre yüksekte uçuyorlardı.Bir iki sokak geçtikten sonra bir binaya yaklaşınca durmasını işaret etti. Durdular. Kapıya gelince ’’Ben Rüya’’dedi kapı açıldı. İçeride uçtukları şeylerden bir sürü vardı. Kendileri de oraya bırakıp asansöre yöneldiler. Asansörden indiler. Evin kapısına dokununca kapı açıldı. İçeri girdiler.Rüya salon benzeri bir yeri gösterdi.
-Buyurun. Tekrar hoş geldiniz. Siz buyurun oturun. Ben birer kahve alıp geleyim diye mutfağa yöneldi. Duran şaşkındı. Nereye gelmişti. Buradan nasıl gidecekti. Her şey yabancı. Rüya elinde iki fincan içeri girdi.
-Ayaktasınız,çekinmeyin oturun. Buyurun Kahveniz.
-Sağ ol. Göz göze geldiler. Gözlerinde insanı yakan kavuran bir şey vardı sanki. Gözlerini kaçırdı. Kahveden bir yudum aldı.
-Çok solgun görünüyorsunuz,sesinizde titriyor!*
-Biraz üşütmüşüm önemli bir şey yok.
- Üşütme mi!? Nasıl bir şey bu bulaşıcı mı?
-Yok yok! Havalar soğuk birazda yağmurda kaldım ıslandım.
-Soğuk mu!?Sizde ısı elbisesi yok mu!*
-Isı elbisesi!?
-Neyse kahveni içte bir doktora gidelim.
-Doktoramı!?
-Evet. Bir muayene etsin. Ne olur ne olmaz. Sağlık şakaya gelmez.
-Ama vizite kağıdı almadım ki iş yerinden. Hem bu saatten sonra sıra bulunmaz ki!
- Vizite kağıdı mı!? Sıra mı!? Senin bu üşütme dediğin şey galiba hafıza kaybına sebep oluyor.Söylediklerinden bir şey anlamadım. Hemen doktora gitmemiz gerekir. Dışarı çıktılar. Kay kay şeklindeki araca bindiler artık Duranda öğrenmişti. Hoşuna da gitmişti.
-Bunlar nasıl çalışıyor? Ne kadarda sesiz ve hızlılar!
-Manyetik alan etki-tepki prensibine göre çalışırlar. Bizim araçlarımız genelde bu şekildedir. Büyük bir binanın önünde durdular. İki bayan koşarak geldi.
-Ben handan arkadaşım Candan size nasıl yardımcı olabiliriz?
-Ben Rüya bu da arkadaşım misafirim Duran. Biraz rahatsız galiba. Candan kay kayları yerine bırakmış gelmişti. Handan Duranın elini tuttu. Candan Rüyaya geniş koltukları olan bir yeri göstererek buyurun biz burada sohbet edelim dedi. Handanla Duran el ele bir masaya doğru yöneldiler. Masada oturan orta boylu kır saçlı güler yüzlü bir adam bunları görünce ayağa kalktı. Elini Durana uzattı.
-Hoş geldiniz.Ben Doktor Oktay. Buyurun oturun. Buyurun ayakta kalmayın lütfen. Daha önce hastanemize gelmiş mi idiniz bir bakalım.
-Hayır ben misafirim. Buralı değilim.
-İsminiz efendim
-Duran. Bilgisayara bir şeyler yazdı. Sonra eline bir tuhaf alet alıp ayaklardan yukarıya doğru taradı.Aleti kenara koydu. Bilgisayarın başına geçti. Dikkatlice baktı.
- Handan hanım hastamızı dahiliye servisine götürelim. Arkadaşlar ilgilensinler. Duran ayağa kalktı. Oturun dedi hastasınız. Handan kolduk gibi bir şey getirdi. İkisi beraber oturdular. Koltuk hareketlendi bir koridor geçtiler. İçeride iki doktor vardı yanlarına gittiler.doktorlar ikisi birlikte muayene etti. Kan tahlili yapılması uygun. Birde akciğer filmi çekelim.dediler. Handanla birlikte laboratuvara gittiler. Kan verdiler. Handan:
-Kahvenizi nasıl alırdınız diye sordu.
-Kahve mi!?
-Burada bir on dakika kadar beklememiz gerekecek. Birer kahve içelim.
-Orta olsun.
-Peki efendim hemen. Handan uzaklaştı. Buradan kaçmalı diye düşündü.Yoksa nasıl öderim bunun ücretini.Acaba çıkışta yakalanırsa ne yaparlar diye düşünürken iki iri kıyım adam geldi. Birinin elinde bir makine vardı.
-Beyim müsaade ederseniz ben film çekeceğim. Bende kan alacağım dedi öbürü. Kaçma umudu kalmamıştı.
-Buyurun dedi yutkunarak.
Handan hanım kahveleri getirmişti. Onlar kan aldılar.Filim çektiler. Kahveleri yudumlarken koltukla birlikte bekleme solonuna gitmişlerdi. Handa:
-Evli misiniz?
- Evet.Bende evliyim eşimde burada çalışıyor. Tanıştığımıza çok memnun oldum.
-Bende! Aslında bin pişman olmuştu. O Rüya denilen kıza nasıl takılmış buralara gelmişti. Deli olsa yapmazdı.
-Sizde bir sıkıntı var.!?
-Yok yok iyiyim. Sağ olunuz.
-Doktora gidebiliriz. sonuçlar hazırdır.
-Gidelim.
-Merhaba doktor bey biz geldik.
-Hoş geldiniz bende şimdi tahlilleri inceliyordum. Önemli bir şey yok. Duran kardeşimiz galiba ısı değişimine maruz kalmış. galiba ısıl elbisesini giymemiş. Bir iki güne geçer. İlaç yazıyorum. Siz eczaneden alın. bir bakalım hata yapılmasın.
-Peki doktor bey. Handan giderken Duran ayağa kalktı.
-Siz oturun dedi doktor.Handan hanım şimdi gelir.
-Duran bey kusura bakmayınız bir makale yazıyorum. Baskıya yetişmesi gerekiyor.
-Tabi siz buyurun.Ben çıkayım.
-Yok yok siz rahatınıza bakın. odaya derin bir sessizlik çöktü klavyenin tıkırtılarından başka bir ses duyulmuyordu. Handan ilaçları getirdi. Doktor tekrar baktı. Durana uzattı. geçmiş olsun. Akşam yatarken birer tane alırsanız yarına bir şeyiniz kalmaz.
-Sağ ol doktor bey teşekkür ederim. Borcumuz ne kadar?
-Anlamadım!?
-Borcumuz dedi yutkunarak. Ücretiniz ne kadar?
- Evet borcumuz! Sizlere elimizden geldiğince borcumuzu ödemeye çalışıyoruz. Bir kusur mu işledik farkına varmadan. kusurumuz varsa affedin lütfen.
-Efendim!? Handan Doktor bey kusura bakmayın Duran bey yabancı. Misafir. Bir yanlış anlama oldu. Müsaade ederseniz biz gidelim.
-Tabi buyurun. Geçmiş olsun Duran bey.
Bekleme salonuna geldiklerinde. Cananla Rüya koyu bir sohbete dalmışlardı. Çaylar içilmiş meyveler yenilmişti.
-Hastamız nasılmış dedi Rüya.
-İyi merak edecek bir şey olmadığını söyledi doktor. Siz ne yaptınız sıkılmadınız umarım.
-Yok sohbet iyi idi. Kadın kadına kaynattık biraz.
-Müsaadenizle zil çalıyor. Galiba yeni bir hasta geldi. Zil çalıyordu. Uzun uzun çaldı. Telefonun zili çalıyordu. Duranın hanımı yatağın kenarından kalktı. Avizeyi kulağına götürdü.
- Alo
-Alo Emine hanım. Ben Abdullah. Duran bey rahatsızlanmış geçmiş olsun.Durumu nasıl?
-İyi değil. Sabah doktora gitmişti geldi yattı. Bakmamışlar. Ateşi yüksek. Sayıklıyor. Ne dediğini anlayamıyorum.
-Keşke özel bir doktora gitse idi.Neyse geçmiş olsun. Bir kaç gün işe gelmesin. İstirahat etsin. Yarında özel bir doktora gitsin. Sağlık bu şakaya gelmez.
-Olur. Kendine gelince söylerim. Elini Duranın alnına koydu. Ateşler içinde yanıyordu. Ne yapsak acaba diye mırıldandı. Elini yanağında gezdirdi.
Handan yanağına bir öpücük kondurdu.
-Geçmiş olsun. İyileşince çay içmeye de bekleriz biz buradayız dedi. Hastaneden ayrılırken Duran:
-Bunların ücretini siz mi ödediniz?
-Neyi!?
-Hastahane masraflarını.
-Ha! Şimdi anladım. Bizde sağlık hizmetlerinin herhangi bir ücreti yoktur. Devlet karşılar.
-Peki kaynağı devlet nasıl buluyor?
-Anlatayım. Bir an durdu söze nereden başlayacağını düşünüyor gibiydi. Şöyle dedi. Bütün insanların az veya çok bir gelirleri vardır. Devlet herkesten gelirleri nispetinde bir vergi alır. Bu sağlık vergisi adı altında toplanır. Doktorlar çalışanlar paralarını bu kaynaktan alırlar. İlaç fabrikalarına ham madde bu kaynaktan verilir. Orada çalışanların ücretleri bu kaynaktan karşılanır. Fabrika ilacı üretip satamaz. Doktor muayene ettiği hastadan herhangi bir şey talep edemez.Hepsi kanunlarla tek tek belirtilmiştir.
-Peki ya görevini kötüye kullanan olursa. Ne bileyim ilaçları depolayıp dağıtmaz ise,doktor hastayı muayene etmez ise o zaman ne olacak?
-Bütün bunlar için birbirinden bağımsız denetçiler vardır. Sürekli herkes denetlenir. Görevini kötüye kullanan yada savsaklayanlar çok ağır yaptırımlara maruz kalırlar.
-Ya denetçiler yanlış rapor yazarsa!?
- Onlarda denetlenir
-Peki işi olmayan çalışmayan.
-Fark etmez bu topraklar içinde bulunan bütün canlılardan devler sorumludur. Anlamamıştı. Şaşkındı Rüya gülümsüyordu. Gözlerini açtı Emine ona bakıyordu. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı.
-Çok şükür gözünü açtı. Nasılsın? Cevap vermedi. Gözlerini Kapadı. Rüya gülümsüyordu. Telefon çaldı. Emine telefonu açtı.
-Ben ocaklar şefi. Duran bu gün işe gelmemiş. Yarında gelmez ise çıkışını vereceğim.
-Duran hasta yatıyor.
-Beni ilgilendirmez raporu var mı?
-Terbiyesiz. Bildiğini yap dedi telefonu kapadı.Telefon tekrar çaldı.
-Alo
-Bu şekilde telefonu yüzüme kapatamazsınız anladın mı.
-İnsan olan önce bir bayanla nasıl konuşulur onu öğrenir. dedi ve kapattı. Seslere gözünü açtı.
-Ne oldu dedi.
-Ne olacak senin manyak. Yarın gelmez ise işine son vereceğim diyor.
- Rahat ol. İyileşince gidersin. Biraz önce müdürün aradı. İyileşmeden gelmesin dedi. Hatta yarın özele gitsin diye tembihledi.
-Ama doktor istirahat vermemişti. Vermiş mi idi. İki gün dinlen demişlerdi. Yoksa çık dışarı diye bağırmışlar mı idi. Kafası karıştı toparlamaya çalıştı. Gülümsedi ’’Narut’’dedi.
-Anlamadım canım bir şey mi dedin.
-Rüya
- Rüya mı gördün hayırdır!
-Çok güzel bir ülke NARUT
- Ne tut!? Neyse Çok güzel kesme çorbası yaptım. Getireyim sıcak sıcak iç.
-Sağ ol çok kahve içtim. Canım istemiyor.
-Kahve mi!? Nerede?
-Hastanede.
-Hastahanede!? Hangi hastanede. İyi misin sen!?
-Ne bileyim ben. şey.. anlatamaz dı. Rüyada olsa saçma gelmişti. Yorganı başına doğru çekti. Tekrar derin bir uykuya daldı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.