- 510 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Marketlerde ki Poşetlerin Toplumsal Yaşama Etkileri Üzerine Derin Bir Analiz
Bakkallar yavaş yavaş ortadan kaybolunca, alışverişlerimizin yönü de haliyle büyük çaplı ve her birinin adı marka olan süper marketlere çevrildi... Bunlar da çeşit çeşit... Normal market var, süper market var, gross market var, üç yıldızlısı, beş yıldızlısı, ne ararsanız var.
Bakkallarda ki şimdilerde çok az kaldı son demlerini yaşıyorlar, aradığınız her şeyi bulamıyorsunuz. Oysa süper marketler öyle mi? İğneden ipliğe kadar orada her şey var, derde devadan gayrı... O da mı var, birinin sesini duyar gibi oldum. Ama o da yine parayla ya da kredi kartıyla, ha bir de puanınız varsa kartınızda o da olur tabi ki...
Alış verişlerinizi tamamlayıp kasaya yanaştınız mı hemen açıvermek lazım o naylon poşetleri... Lazım da meretler de öyle kolay açılamıyorlar ki... Hayır defalarca da söyledim ben bu poşetlere... Ne mi dedim? Ne diyeceğim; bana açılabilirsiniz çocuklar, hiç çekinmeden... Dedim de ne oldu, dediğim ile kaldım. Kasa da girmişsiniz kuyruğa, arkanızda onlarca kadın ve erkek, bir türlü açamıyorsunuz poşeti... Birinden yardım istemek de ağrınıza gidiyor haliyle... Poşet açmak ne ki? Basit iş, hatta çocuk oyuncağı... Ama gel gör ki olmayınca olmuyor... Ter alnınızdan da çıkıyor, başka bir yerinizden de... Haliyle küfrediyorsunuz, ’’Hay ben bu poşeti böyle kolay açılmasın diye icat edenin.’’ Tabi ki içinizden canım. Hele bir dışınızdan etmeye kalkın da, bakın ne oluyor o zaman?
Büyük bir mücadeleden sonra açtınız diyelim poşeti... Bir de yardımcınız yoksa, arabaya kadar taşımak var. Oysa eskiden semt pazarlarında her şey ne güzeldi değil mi? Hamalların küfesine koyardınız her şeyi, ve o gariban, mübarek adam, hamal da kapınızın eşiğine kadar getirirdi, bahşişini de alır size de dua ederdi... Şimdi hangi kasiyer size dua eder ki?
Açılmayan poşetleri, açmanın bir yolu var mıdır? Vardır mutlaka. Eliniz ile birbirine sürtüp de açabilirsiniz ya da poşete üfleyip de açabilirsiniz. Bu arada poşete de sakın sakın ha, açılmıyor diye ne içinizden ne de dışınızdan küfür etmeyin, alıngandır poşetler... 20. Yüzyılda yaşamış ünlü Alman Poşet Bilimci Herbert Poştingenheuser’in üç ciltlik yazdığı o harika eser ’’Poşet Açma Tekniklerinin Uygulamalı Anlatımı.’’ adlı kitabı da mutlaka okumanız lazım.
Velev ki alışverişte poşetleri açarken çok zorlandınız ve eve yorgun argın geldiniz. Haliyle sinirleriniz bozuk, laçka olmuş. Sakın sakın çocuklarınıza kızmayın, acısını onlardan çıkartmaya kalkmayın. Kocanıza da surat asmayın. Aile psikoloğunuzu arayabilirsiniz. Ha bir de şu var aile psikoloğunuz da bu basit olay için, çocukluğunuza inelim deyip de, oralara inmeye kalkarsa, sakın indirmeyin çocukluğunuza... Olur mu ya, cık cık cık...
En fazla da iki üç renk oluyor bu poşetler. Beyaz, siyah ya da açık mavi, bazen pembe... Renklerine aldanmayın. Yeter ki ağır bir karpuzu taşırken cart diye curt diye yırtılmasın. Yırtılır iseler, siz de ortalığı velveleye verip de yırtmayın bir yerlerinizi... En iyi poşet sahibine itaat eden poşet tir. Bir de poşet kardeşiliği var. O da marketlerin servis arabalarında tesadüf eseri yan yana gelen poşetler arasında olmaktadır ki kan kardeşiliği kadar önemlidir... Ne diyelim, epey lafladık. Hepinize en derin sevgi ve saygılar...
Ahmet ZEYTİNCİ
YORUMLAR
Biraz daha kasadaki poşet açma krizinin üzerine gidebilirdiniz. Ne de olsa, son derece stresli bir durum var orada. Siz debeleniyorsunuz. Sıradaki müşteriler "Poşet açmayı bilmiyorsan ne işin var markette?" bakışları atıyorlar. Bir yandan kasiyer sizin ödeme yapmanızı bekliyor. Elinizdeki yarı dolu poşeti bırakıp, cüzdanınıza davranıyorsunuz. Parayı uzatıp tam poşete geri dönmüşken kasiyer size para üstü uzatıyor. Tekrar poşeti bırakıp, parayı cüzdanınıza tıkıştıracaksınız ama bu da kolay bir iş değil. Az önce tek bir banknot çıkarttığınız cüzdanınız üstüne üç banknotu geri almayı reddediyor. Dahası metal paralar da var. Onları cüzdana koymak olmaz. Bir elinizde cüzdan, diğeri kağıt ve madeni paralar kalakalmışken, madeniler birer ikişer avucunuzdan düşüyor. Arkanızdaki müşterinin bakışlarının neye dönüştüğünü bilemiyorsunuz çünkü utancınızdan bakamıyorsunuz. Torba hala yarı dolu, bıraktığınız yerde duruyor. Düşen paralardan 50 kuruş torbanın yanında ama bir lira görünürlerde yok. Sabırsızlananlar kervanına kasiyer de katılmış, diğer müşterinin ürünlerinin barkodlarını okutmaya başlamış. Derken... Daha demeyelim, durum yeterince can sıkıcı. Şirin bir konu seçmişsiniz. Saygılarımla.