‘’ BENDEKİDE HEM KEL, HEM FODUL’’
‘’ BENDEKİDE HEM KEL, HEM FODUL’’
Geçmiyordu akşam saatleri, zaten uykuda tutmamıştı beni. Ben hala birini aramanın telaşı içerisindeydim ama bir türlü o kişiyi bulamıyordum.. O olamazdı, o asla olmazdı çünkü ondan kurtulmanın yolunu ararken, şimdi kendi ellerimle onu yakınıma getiremezdim, asla…, ondan kurtulmuş muydum acaba? Hiçbir fikrim yoktu. Ona olan inancımın hepsini kaybetmiş, onu hatırlamak bile istemiyordum. Onu hatırladıkça midem bulanıyordu artık.
Onun hakkında aklımda bazı sorular kalmıştı, gerçekte nasıl biriydi acaba?
Tanık olduklarıma bakılırsa o tam bir yalancıydı, hatta insanın aklına daha başka ne geliyorsa ondandı.
.. Şimdi düşünüyorum da, ona nasıl? O kadar güvenmiştim, ben haketen de salakmışım meğer. Belki de içimdeki boşluğu onunla doldurmak, erkeklere karşı olan bu güvensizliğimi onunla aşmak istemiştim, kim bilir
Ona hak etmediği değeri nasıl vermişim?. Bana ta başından beri yalan söylediğini bildiğim halde onu dinlemiş, onunla uzun-uzun sohbetler etmiştim, niye?
Ama ne olursa olsun gene de ona inanmak, güvenmek istemiştim. Ben ondan gerçekten çok etkilenmiştim ve isteseydi bunu kullanabilirdi ama kullanmadı.Belki de en güzel yanı da buydu onun, karşısındakinin zaaflarından faydalanmamak..
Bunu neden yapmadı onu da bilemiyorum.
Benimle daha yakından tanışmak bir yerde oturup bir şeyler içmek istediğini söyledi ve çok da ısrarcıydı bu konuda. Buluşma için yer ayarladık birkaç kez, adam ya gelmedi yada başka
zamana erteledi buluşmamızı.. Beni ya Avrupa yakasına, yada çok uzak yerlere çağırdı bu durum beni şüphelendirdi ve bu kez de onun istediği yere ben gitmedim. Ona nerde hangi semtte oturduğumu, iş yerimin nerde olduğunu da söylemedim. İş yeri telini değil de, ev telini vermiştim ona. Çünkü ev telini her zaman iptal ettirebilirdim de, iş telini iptal ettirmek kolay olmazdı, hem neden iptal ettirecektim ki. Cep yoktu, olsaydı, onu da vermezdim Evde kimseler yoktu, yani ev telini benden başkası zaten kullanmıyordu bu yüzden ev telini vermiştim ona, bu durum her ne kadar da hoşuna gitmemişse de bunu yapmıştım..
. Cep olsaydı biliyorum ki her on dakikada bir, bir şeyler yazıp yollardı bundan emindim ve iyi ki de cep yoktu, olsaydı da vermezdim zaten.
Adam değişik yollardan değişik isim altında bana hala mesajlar yollamaya devam ediyor, benim onu tanıyamadığımı zannediyordu. Zaten ondan başkası da öyle abuk sabık, çocukça şeyler yazmazdı.Düşündüm de, ben ne salakmışım ya böyle, şu adama karşı bir şeyle hissetmiş ondan etkilenmişim, haketten de bu işlerden anlamadığımı bir kez daha anlamış, kendime günlerce kızmış, azarlamıştım bu yüzden...
.. İçimden bir ses, bak biraz sonra arayacak dedi, çünkü birkaç gün önce bir mesajımda, sen çocuksun ve çocukça hareketler yapıyorsun, bu da benim midemi bulandırıyor deyip, ona hakaret etmiştim aslında.
..Böyle yazarak onu aşağıladım, güya başkasıymış ya , bende diyebildiğim ne varsa yazmış ona mesaj olarak yollamıştım, fırsat bu ya diyerek.
Bana, seni canlı yakalamalıyım diye yazıyordu. Sanki ben bir hayvanım da beni yakalayıp sonrada kesip bir güzel afiyetle yiyecekmiş gibi geldi bana o mesajı, irkildim.
Ona, buna gücün yetmez diye yazdım ama sonrada pişman oldum, ya gerçekten beni bulursa diye..Bulursa bana zarar verebilir miydi gerçekten de?
Cahillik işte, koca İstanbul’da, at iziyle eşek izinin birbirine karıştığı bir şehirde sadece sanal alemde konuştuğum bir kişinin tehditlerinden korkuyordum
… Ben onun normal biri olduğuna inanmıyordum artık. Bu yüzden ona karşı hep iyimser, hep olumlu ve onu kırmamaya çalışıyordum Açıkçası ondan biraz tırsıyordum ama bunu ona hiç belli etmiyordum gene de.... Kesin karar almıştım, yarın sabah ilk işim ona bir mesaj atıp, yeter oyun oynadığın, sen artık iyi bir oyuncu olduğunu kanıtladın, çıkar artık yüzündeki maskeyi diye yazacaktım. Ben bütün bunların provasını yaparken, saatte bayağı ilerlemişti, Birden karnımın acıktığını fark ettim.. Evde de öyle yiyecek bir şeyler yoktu, iki günlük ne varsa hepsini ısıttım ama onları nasıl yiyecektim?. O gece yeterince sinir yemiştim zaten. Ağzıma koyduğum her lokma nereme gidiyordu bilmiyorum. Zaten midem bulandı ve de yiyemedim. Karpuzun sonu gelmişti ve ben ateş olmuş yanıyordum.
.. İki aydan beri birisiyle yazışıyordum ama sadece yazışıyordum..O ana kadar hiç aksi bir söz söylememiş, oldukça nazik biriymiş gibi davranıyordu.
Ama ben güven konusunda ağzı yanmış biri olarak, ona hiç mi hiç yanaşmıyor, bana yazmasın diye de elimden geleni yapıyordum üstelik. Adam henüz vaz geçmiş görünmüyordu ve bazen bir hafta yok oluyor, sonra döndüğünde bana neden yok olduğunu açıklamaya çalışıyordu.
Adama, bana bir açıklama yapmak zorunda değilsin, bana ne, istediğin yere gidebilirsin beni neden ilgilendirsin nerede ve kiminle olduğun, diye yazınca
Adam, seninle kaç aydan beri yazışıyoruz ve aramızda hiç kötü bir şey olmadı, sana açıklama yapma gereği duyuyorum, bunda ne var ki, neden kızıyorsun..
.. Ama ben ona inanmıyordum, inanmıyordum ama inanmadığımı da pek belli de etmiyor, kırılsın istemiyordum.Bu dünyanın poliannası benmişim gibi, onu kırma bunu kırma, oysa bendeki kırıkların sayısı belli değildi, neyse..
Yazıştığım, başka birisi daha vardı ama artık onunla tamamen kopmuştuk. Kopmamızın nedeni ise benimle bir ay tatile çıkmak istemesiydi..Adam devlet memuruydu ve yıllık tatili de bir aydı.., iki kişilik olan bu bir aylık tatili benimle geçirmek istiyordu..Ne diller döktü ne diller döktü beni ikna etmek için ama bana söz geçiremedi, geçirmesi de mümkün değildi..Ben kaya olmuşum, ben beton duvarın arkasına saklanmış bütün dünyaya gönlümü, duygularımı, aklımı kapatmış biri olarak yaşamaya çalışıyordum.Okadar korku doluydu ki içim, kimseye güvenmiyor, kimseyle paylaşmıyor, hiç kimseyle de arkadaşlık yapmıyordum bu korkum yüzünden.
Adam zavallı nasıl yalvardı, nasıl ısrar etti anlatamam, adeta yalvarıyordu, adeta değil resmen yalvardı onunla tatile gitmem için.
Bodrumda iki kişilik rezervasyon yaptırma hakkı varmış, tek oda demiyorum iki odalı bir yerde bir aylık bir tatili neden kabul etmiyorsun? Yada telefon numaranı ver ben seni arayayım, ya da bir resmini yolla seni tanıyayım ne var bunda ki? Neden bu kadar düşünüyorsun, korkuyorsun? Beğenmezsen dönersin deyip bana bir hafta boyunca her gün yalvardı bu teklifi kabul edeyim diye. Bana dört gün süre verdi, düşün taşın ona göre karar ver ve bu dört günün sonunda sana bir kez daha soracağım, kabul edersin umarım çünkü diğer şıkkı aklıma getirmek istemiyorum dedi ve dört gün boyunca bana yazmadı ve hiç konuşmadık. Dört günün sonunda bana, yarın izne çıkıyorum kararını verdin mi? Diye sordu, lütfen hayır deme ne olursun diye de arkasından ekledi
Ona, hayır seninle tatile falan gelemem, bunu asla yapamam ve seninle tatile gelirsem ben bunu nasıl açıklarım ki etrafımdakilere? Sen benim nasıl bir yaşam sürdüğümü zannediyorsun? Sana güzel bir tatil diliyorum, benim içinde eğlen olur mu deyince, adeta yıkıldı, bunu o an hissettim dersem, abartmamış olurum.
Sen ciddi misin?
Bunu nasıl yaparsın?
Bu teklife nasıl hayır dersin, başkaları olsa asla geri tepmezdi deyince,
o zaman git o başkalarına götür bu teklifi dedim, sanki onun bana söylediklerinin karşılığı buymuş gibi..
Kendimi o an çok kötü hissettim, yaşadıklarım, aldığım eğitim, doğup büyüdüğüm o yere beklide bin kere lanet olsun dedim..
Oda, başkalarını götürmüş olsaydım günlerce sana yalvarmazdım, seni ikna etmek için bu kadar çaba harcamazdım dedi ve gitti. Ertesi gün izne çıkacaktı ama bana hiç yazmadı, benim yazdıklarıma da yanıt vermeden sildi.
.. Kendimi bir hayvanmışım gibi hissettim ve koca bir kayanın altına kalmış ezilmişim gibi oldum..Hep başkalarını suçladım durdum, suç hep başkalarının, kabahatti da hep başkaları işledi zaten...Ben masum, ben bir zavallıymışım gibi gene kendi kabuğuma çekildim, lanet olsun, lanetler olsun sana hayat deyip, gene kendimi kurtarmaya çalışsam da bu kez öyle olmadı..
Sorun o kişinin teklifini kabul edip etmemem değildi, bunca seneden sonra hala daha kendime olan güvenimi sağlayamamış, hala daha başkalarının tesiri altında kalmış, başkaları ne der, korkusuyla, kendi yaşantıma yön vermeye çalışıyor olmamdı, veremiyordum da zaten..
. Bakalım izin dönüşü bana yazar mı diye de merak ediyordum doğrusu.
Beş kişiyle konuşuyordum, gayet saygılı ve de oldukça hoş sohbetimiz vardı
Konuşma seviyemizi hiç düşürmeden, hiç laçkalaştırmadan devam ettiriyorduk yazışmamızı... Onlardan bir tanesi iyice sıkmıştı beni, çok dert yakınıyor, hep kendi sıkıntılarını anlatıp başımı şişiriyordu. Kim bilir beklide bende aynı şeyi yapıyordum ama bu düşünce o an aklıma hiç gelmemiş, insanlarla yazışmaya devam ediyordum.Bazıları bir kaç mesajdan sonra yazmıyordu, beklide onlarda benden sıkılıyorlardı, bu beni rahatsız etmiyordu, çünkü kendimi çok kötü hissediyor ve insanlarla paylaşıp kendimi düştüğüm bu bunalımlı günlerden çıkarmaya çalışıyordum.Bu yüzden kimsenin ne düşündüğü o sıralar hiç umurumda olmuyordu benim..
O kişiye daha fazla dayanamayıp, onu bir güzel engellemiş, kendimi rahatlatmıştım. Ona daha fazla dayanamazdım artık..O, onu engellediğimi fark etmiş, bir başka isim adı altında yeniden konuşmaya dâhil olmuştu ama onu oradan da engellemiştim. Bu kez de mesajla
Ulaşmaya çalışıyordu ama ulaşamamıştı, çünkü onunla konuşmak beni sinirlendirmeye başlamıştı artık.
Bir diğeri de benim hemşerim sayılırdı. Hem emekli öğretmen, hem de bir firmanın satış genel yöneticiliğini yapıyordu ve burnu bir karış havadaydı.. Ona, bu ülkede ne çok pazarlamacı var deyince, kıyameti kopardı, nasıl alındı, nasıl alındı anlatamam. Bir süre benimle konuşmadı ama sonra nasıl olmuştu hatırlamıyorum ama barıştık...
‘’Benim durumunda, hem kel, hem fodul’’
.. Barış sonrası ille de MSN diye tutturmuş, ben ise, hayır henüz olmaz deyince bu kez de kabalaşmaya başlamıştı tıpkı bir Karadenizli olarak ne dediğini bilmiyor, bu yazdıklarım nereye varır diye düşünmüyordu..
Ulan lanet olsun senin gibi adama, diye yazınca ona
Ne bu ya şamaroğlanına döndürdün beni, her şeyi sen ayarlıyorsun, her şeyi sen yönlendirip, her şey senin istediğin gibi olsun istiyorsun, bu ne, sen kendini ne zannediyorsun… , deyip hiç beklemediğim bir şekilde, hiç beklemediğim bir yükseklikte tepki vermişti bana..
Ne olmuş ki, ille de MSN olması şart mı, buradan da konuşuyoruz, neyi konuşamadık ki? Konuşuyor, nede güzel anlaşıyorduk ya, ne ille de MSN Diye tutturdun ..
Adamla karşılıklı mesajlarımızla birbirimize bağırıyor, çağırıyor kavgalar ediyorduk ama ertesi gün gene de o arayıp soruyordu beni. Mutlaka bir günaydın diye de mesaj atıyordu bana. Üniversiteli ya. Uy yesinler senin üniversiteni…
Ona, birde bana zor kadın diyorlar. Oysa sen hem çok zor hem de anlaşılmaz birisin. Hadi kadın demek naz demek, erkeklerin bu kadar inatçısı ve anlaşılmazı hiç de iyi olmuyor deyince, iyi bir cümle kurmadığımı anladığımda artık çok geçti, geçmiş olsun…
Adam, intikam alır gibi, of, of, of bayan zor deyip alay eder gibi yazması benim çok zoruma gitmiş, bir üzüldüm, bir üzülüp utandım ki sormayın gitsin. Ben ona yanıt yazmadım, daha doğrusu yazamadım...
Sonra, sen şimdi ne MSN nede ne isim söylemezsin artık, öyle değil mi? Diye yazdı peşinden
Ben misilleme yapmayacağım, diye yazdım ve ona bir daha yanıt yazmadım ama ben alacağımı almış adeta şok olmuş donup kalmıştım sitenin başında..
…Beni küçümsemesine çok içerlemiş, ondan nasıl bir intikam alacağımın planlarını yapmaya çalışıyordum ama bu nasıl? Mümkün olacaktı? Çünkü burası sanal âlem, her şey bir rüzgâr gibi gelip geçiyordu. Her şeyden önemlisi onun bana yazması gerekiyordu, onun bana bir daha yazacağını hiç sanmıyordum, bende yazmayacaktım, ee nasıl? intikam alacaktım peki ben bu adamdan.? En iyisi sen bunu unut gitsin dedim, sadece kendime söyledim, mecburen.
Kala- kala üç kişi kalmıştı konuştuklarımdan. Birisi o idi ama o değilmiş gibi konuşuyordu ya benimle içimden şu salağa bak ya, herkesi kendisi gibi salak mı zannediyor yoksa, desem de gene de arada sırada da olsa yazdıklarına yanıt veriyordum, onunla tanışmıyormuşuz ya, öyle... O, öyle uzun- uzun konuşmuyor, iki yada üç kelimenin arkasından ya bağırıyor, ya da sitemler ediyordu bana. Ya da laf olsun diye konuşuyordu.
Ötekisi ise hava limanında çalışıyorum demişti ama henüz ne iş yaptığını söylemiyordu ne hikmetse..
.. Sorduğum halde söylemedi bana ne iş yaptığını. Eşinden de boşanmış, olup biten ne varsa hepsini yazıyor paylaşıyordu ama bir türlü boşanma sebebini de söylemedi. O kadar da alıngan bir yapısı vardı ki, kurduğum her cümleyi dikkatli kurmalıydım ve de yazdığım her sözü ona açıklamam gerekiyordu. Her şeyin ardında, Her şeyde bir mana bir anlam çıkarıyordu, yok ya çekilir cinsten değildi bu adam. Kırk beşten sonra boşanan erkekler böyle oluyormuş demek ki, hem erkekler kırktan sonra çekilmez oluyor derlerdi de bana tuhaf gelirdi, oysa ne kadar da doğru bir tespitti bu. Şüpheci, duygusal, alıngan ve de kaprisli
Oysaki o öyle değildi. Dakikalarca sohbet yaptık ve espriler havada uçuştu. Hiçbir şekilde şüpheli konuşmadı. Ben ondan evli olduğu için uzaklaşmıştım. Bana hiç yalan söylemiyordu ve bu çok belli oluyordu. O da benim gibi doğal ve netti. Dur bakalım, henüz ondan uzaklaşmış sayılmazdım. Ona bir mesaj attım, daha doğrusu yazdıklarından birine yanıt vermiştim. MSN açmadım, açsaydım gelir, ya da gelmezdi. Anlamıştır onu engellediğimi, aptal değildi ya. Kala kala elimde bir bu kalmıştı, ona da yapmadığım kalmamıştı..
Kendimi ne sanıyorduysam artık.
Ben ona günlerce destek olup onu dinlemiştim, adamın ne çok sorunu vardı. En çok dert edindiği şey ise henüz evlenmemiş olmasıydı. Bir inat yüzünden evlenmemiş bekâr kalmıştı, bana öyle anlatıyordu. Yaş kırk üçtü ve hala bekârlığın sultanlık olduğunu yazıyor, anlata anlata bitiremiyordu bekarlığı. Sahi, gerçekten de bekâr mıydı bu adam? Yaşadığı hayata bakılırsa zengin olduğu her halinden belli oluyordu, yoksa bütün bunlar bir aldatmacamıydı, hepsi bir düzmeceden ibaret miydi yoksa?
Bana telefon numarasını vermiş, istediğim zaman onu arayabileceğimi söylemişti.
Onu ilk başlarda aramak istiyordum ama bir türlü elim telefona gitmedi..
. Aman boş ver elin adamından bana ne yahu dedim kendi kendimle. Ona kalırsa herkes elin adamıydı, herkes elin adamıydı ama insan gene de yanında birisini istiyor. Tamam, insan yanında birisi olsun istiyor ama peki, bu nasıl olacaktı? Hayır, aramıyorum, aramayacağımda dedim ve de aramadım.Bütün bu konuşmaları kendi kendime yapıyordum deliler gibi..
Hava çok sıcaktı ve evin bütün camlarını açmama rağmen hiçbir faydası olmuyordu. İçimden bir ses, şimdi birazdan telefonun çalacağını söylüyordu. Ve telefon çalıyordu. Saate baktım saat on bire geliyordu. Telefonun ahizesini kaldırdım, arayan oydu ve bir anda kafamdan aşağıya kaynar sular dökülmeye başlamış, ne yapacağımı şaşırdım.
Telefonu gerimi kapatayım?İlk aklıma gelen bu oldu.., onun o bet sesini duymamak mı, yoksa kapatmadan onu dinlemek mi?
Yoksa telefonu şak diye suratına kapatmak mı?daha kolaydı..
Daha bir merhaba demeden, sen nasıl bana onursuz dersin, diyerek söze başladı.beynim bedenim, her şeyim bir birine girmiş kavgaya tutulmuş gibi karman çorman olmuştum bir anda, lanet olsun, lanet olsun.. Söylediği sözler öylesine uyduruk duruyordu ki ağzında, ondan bir kez daha tiksindim
Ben sana onursuzsun diye bir şey yazmadım, hem sen o yazıyı yeni mi okudun? Diye sorunca da, evet yeni okudum dedi. Ben Ankara’daydım, orda nete giremedim bu gün gelince yazını okudum, öyle sinirlendim ki, neredeyse oraya yanına gelecektim.
Oysaki bunu daha önceden konuşmuştuk. Yalan söylediği o kadar çok belli oluyordu ki, iğrençti. Ben ona nasılsa inanıyorum ya, beni kolaylıkla kandırabileceğini düşünmüş olacak ki, böyle bir yalana başvurdu.
Ona, hem sen neden Ankara’ya gittin ki? Diye sordum..
Kardeşim evlendi, onun düğününe gittim dedi. Çok şaşırdım, çünkü daha önce bekar bir kardeşim yok, ailede tek bekar benim demişti bana.
Senin bekâr kardeşin mi vardı? Sen daha önce bekâr bir kardeşin olduğundan hiç bahsetmemiştin. Ankara da annenle babanın yaşadığını söylemiştin o kadar. Abinle de görüşmediğini söylemiştin, ya Allah aşkına, sen daha neler saklıyorsun benden, diye çıkışınca. O başladı konuşmaya. Konuşuyor, konuşuyordu. Ben ise ona hiç cevap vermeyip onu dinliyordum. Onu dinliyordum ama onun söylediklerinden hiç birini anlamıyordum, onu duymuyordum bile. O ise arada, alo, orda mısın? Diye soruyor, ben de, evet buradayım diyordum.
Peki, o zaman, neden konuşmuyorsun benimle?
Konuşmuyorum, çünkü sana söyleyecek sözüm yok diye karşılık verdim..
O da, sen artık benimle konuşmaya tenazur etmiyorsun, değil mi?
Ben bu sözlere hiç yanıt vermiyor hala onu dinliyordum. O ise sinirden patlayıp, evet sen artık benimle konuşmaya tenazur etmiyorsun diyerek durmadan bunu tekrarlıyordu ve en sonunda telefonu da kapatıp, gitmişti. Oh be, inşallah bir daha aramaz dedim ve kendimi yatağa atıp uykuya dalmıştım hiçbir şey olmamış gibi.
Gündüz Yavuz.....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.