- 586 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
477 - GÜZEL KIZ
Onur BİLGE
"Güzel Kız,
Çaresizim. Elim kolum bağlı… Sen benim yüreğimin ateşisin. Güneşin bir eşisin. Süreyya’nın kardeşisin. Ne kadar hasretim gözlerine, bakışına, gülüşüne, bir bilsen! Gelişinle ihya olur köhne dünyam. Canlanır hayatım, renklenir yeniden, izbe fakirhanem aydınlanır.
Yol olsam, sana çıksam! Kuş olsam sana uçsam! Ya da ardın sıra savrulan bir kuru yaprak… Rüzgârlar sürükleyip götürse gittiğin yere!
Dalından kopmuş sarı bir yaprak gibiyim avuçlarında… Ayaklarının altında çıtır çıtır ezilen gazel… Gelişini beklemekten gevremişim, örselenmiş dağılmışım, yoluna yayılmışım.
Sen benim yüreğimin atışısın. Kan çanağı gözlerimde güneşin batışısın.
Kendimi düşmüş hissediyorum, sen gideli beri. Gülerek ayağa kalkmasını bilmeliyim. Ayağa kalkmaya çalışmayanlar, kalkamayacaklarını anlayan hastalardır ki kalkmaktan ümitlerini kesmişlerdir. Ben henüz o raddede değilim, doğrulabileceğim ve ayağa kalkabileceğim konusunda hâlâ ümitvarım. Onun için ağlarken bile gülümsemeyi başarabilmeliyim. İnsanları hayvanlardan ayıran özelliklerden biridir gülümsemek. Ne kadar yaşlı ve çirkin olursam olayım, gülümsemek yakışacaktır bana. Kendimi iyi hissetmemi sağlayacaktır, hangi ruh hali içinde olursam olayım. Dünyada en güzel ve yararlı olan şey, hangi durumda olunursa olunsun, gülümseyebilmektir. Çoğumuz nimetlere gark olmuş vaziyette, sevinç içinde olmamız gerekirken bile mutlu olmayı bilemiyoruz. Mutlu olduğumuzun bilincede değiliz. Hep şikâyet etmekteyiz.
Sen buradayken ne büyük bir nimet içindeymişim de farkında değilmişim. Ne çok beklentim vardı o zamanlarda da… Oysa o zaman diliminin saniyesinin bile büyük bir ninet olduğunu ne yazık ki şimdi anlamış durumdayım. Keşke o günlerin ne kadar değerli olduğunu biliyor olsaydım da hiç mi hiç şikâyet etmeseydim, her anı yudum yudum içseydim. Her yudumda da kuşlar gibi başımı kaldırıp kaldırıp Rabbime hamd etseydim! İnsanoğlu ne kadar doyumsuz!
Sana en çok yakışan, tebessümündü. Daha bir güzelleşiyordun gülümsediğin zaman. Hele o coşkun kahkahan!.. Sen yanımdayken varlığının ne büyük bir nimet olduğunun farkındaydım ama hep daha fazlasını, daha fazlasını istedim, hayal ettim, bekledim. Keşke o durumun ne büyük bir mutluluk vesilesi olduğunun bilincinde olsaydım da beklentiler içinde olmasaydım! İnsan, sudaki balık gibi alık olabiliyor. Suyun kıymetini sudan çıkıp can çekişmeye başladığında idrak edebiliyor. Şimdi ben sudan çıkmış balık gibiyim. Sanki cayır güneşin alnında kızgın kumların üstüne bırakılmışım. İşte o şekilde kıvranıyorum!.. Beni anlamaya çalış!
Yeteneklerimi iyi kullanabilmiş olsaydım, mutlu olabilme ve içinde bulunduğum anın kıymetini bilme konusunda, sevinç içinde olmayı başarabilir, dahasını, dahasının dahasını isteyerek sıkıntılara sokmazdım kendimi, ânı yaşayarak dünyanın en mutlu insanı hissedebilirdim! Ben, mutlu olabilmem için bana bahşedilen kabiliyetleri gerektiği şekilde kullanamadım. Şimdi bunun kahredici pişmanlığı içindeyim!
O kadar sıcak bir varlıktın, o kadar güzeldin ki yüzüne bakamıyordum! O güzellik, o güleryüz, o zarafet ve kıvrak zekâ… Hele o maviş gözlerdeki manalı bakışların hipnoz tesirli büyüsü… Bütün güzellikler bir araya toplanmış ve tek kişiye bahşedilmiş!
Öylesine bağlanmışım o kadar kapılmışım ki sana, senden ayrı duramıyorum! Bende seni cezp edecek özellikler, öyle çekicilik falan yoktu, biliyorum ama güzellik, sadece güzel olan şeylerde değildir ki! Güzel görmek isteyenler de güzellikler bulabilir. Bende o güzel gözlerinin güzel bakışıyla hiç mi güzellik aramadın? Hiçbir şey bulamadın mı? O hainde ne buldun?
Leyla, kara kuru bir kızdı. Güzeller güzelli değildi ama Mecnun’un güzel bakışı onu ona öyle algılattırdı. Güzellik bakan gözde, o gözlerin sahibinin ruhundadır. Keşke gözlerin o kadar güzel olacağına güzel bakmayı, güzel görmeyi, güzellikler arayıp bulmayı bilen gözler olsaydı da benim çirkinliğimde de bir nebze olsun güzellik bulabilseydi!
Güzellik gençlere verilen bir nimettir. Sahip olduklarında kendilerindeki ufak tefek kusurları abartmaktan o nimetin değerini bilemezler, yavaş yavaş kaybetmekte olduklarının farkına varamazlar. Yaşlanmaya başladıklarında, o nimetin nasıl bir nimet olduğunun farkına varırlar ana artık ok yaydan çıkmış, güzellik çoktan sırtını dönmüş, bir daha geri gelmemek üzere geldiği gibi gitmektedir. Yaşlanmasını bilen yaşlılar da vardır. Yıllar onları küçük çekiç darbeleriyle, keskilerle şekillerken zamanın eline müdahale edebilen, akışına ayak uydurabilenler nasıl yaşlanacaklarını bilenler sanat eserleri haline gelebilirler. Ben öyle yapmaya çalışan biriyim. Elli yılı aştığım için yıpranmayı azaltabildiğim takdirde yarı antika sayılabilirim. Biliyorsun ki antikalar, benzerlerinden daha değerlidirler.
Yıpranmayı durdurabilir ya da yavaşlatabilir miyim, bilmiyorum. Çalışacağım. Fakat ruhsal aşınmayı tamamıyla engelleyebilmem mümkün olmasa da en aza indirmemin mümkün olduğu kanaatindeyim. Bunu aşkla yapacağım! Tam kapasite çalışarak sevgi üretmekten usanmayan kalbimde aşkı hep zirvede tutacağım. Beli bükülmüş sarsak bir ihtiyar olsam bile içimde on sekizinde bir delikanlı yaşatmaya devam edeceğim. Buna hiçbir kuvvet mani olamaz!
Yüreğimdeki közler hiçbir zaman geçmeyecek. Sevgi her an ılık ılık akmaya devam edecek. Aşkı hiç soğutmayacağım. Közler arasına sürdüğüm cezvedeki kahve taşmaya hazır vaziyette kalacak, pek de imkân dâhilinde görünmese de… Aşkı öyle muhafaza etmeye gayret edeceğim. Ne köpükleri sönecek ne de taşacak!
Her gün müzik dinleyeceğim, şiir okuyacağım, yazacağım. Güzellikler görmeye çalışacağım baktığım her yerde ve her şeyde. Yalan dünyanın gamından kederinden uzaklaşmaya çalışacağım. Avunacak bir şeyler bulacağım. Mutsuzluğa geçit vermemeye gayret edeceğim. Artık bu sazla mı olur, cazla mı olur, bilemem. Bildiğim bir şey varsa, hazla olur. Haz alacağım şeyler arayacağım. İnanıyorum ki zamanla bulacağım.
Şimdilerde beni ayakta tutan da deviren de içki… Ondan haz alarak yaşamaya çalışıyorum. Sabah başlıyorum içmeye, akşama kadar… Akşam başlıyorum, sabaha kadar… Şarkılar, türküler, şiirler… Hele bir de arkadaş oldu mu yanımda… Keyfime değme gitsin!.. Yalnız, çalışamaz oldum artık. Bu böyle olmayacak. Müşteriler azaldı. Elimde bir avuç genç kaldı. Kazancım, masraflarımı karşılayamaz oldu. Hazıra dağ dayanmaz! Vergisi algısı… Hem ben seninle ve kendimle uğraşmaktan işimle uğraşmaya vakit de kuvvet de bulamıyorum. Daha fazla zarar etmemek için acilen dükkânı kapatmam lazım.
Bütün bunlardan sana ne! Öyle de zaten bu mektuplar hiçbir zaman zarflara girmeyecek, üstleri yazılmayacak, pullanmayacak ve yollanmayacak! Zaten adresin meçhul… Meçhul olmasa da ben sana yazamam. Ne kadar yaşlı olursam olayım, neticede erkeğim ve koca diye kabul ettiğin gerzeğin çok kıskanç olduğunu biliyorum. Durum böyleyken sana değil aşk mektupları, selam bile göndermem imkânsız!
Öyle olsun be! Güneş de uzaklarda… Ulaşılması imkânsız yerde… O güzelim ay da… En parlak yıldızlar da… Öyleler diye şimdi biz onlara hayran olmayacak mıyız!
Varsın öyle olsun! Adressiz kalsın bu mektuplar. Ben bunları yazarken deşarj oluyorum. Seninle konuşuyorum en azından. Sana diyemediklerimi diyorum, rahatlıyorum. Sanki göndermek mümkün olsaydı bu yazdıklarımı ya da benzerlerini gönderebilir miydim? Asla! Yakışır mı bana evli bir kadına aşk mektupları göndermek! Bekârken bile kızım yaşında olduğun için ilanıaşk etmeyi kendime yedirememişken…
Yine de sana ulaşabilme imkânım olsaydı da o zalimin elinden kurtarabilseydim seni! Ya da aranızın düzelmesi için ne gerekiyorsa yapmaya çalışsaydım, senin rahatın ve huzurun için…
O kız bir daha gelmedi. Keşke gelse de senden bir haber alabilsem!
Yine yazacağım sana. Şimdilik hoşça kal!
Sevgiler…
Çirkin Adam”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 477
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.