- 658 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
BUGÜN SİZE İKİ HABERİM VAR...
Evet, bugün size iki haberim var ama merak etmeyin çok bildiğiniz haberlerden bahsetmeyeceğim.
Konumuz müftülerin nikah kıyması, Maçka Parkındaki şortlu kızı taciz, Siverek’deki Atatürk Heykeline saldırı, Filistinde masum İsrail’in(!) nankör ve hain Filistinliler(!) karşısındaki acıklı halleri, ABD nin pyd ye gönderdiği 1000 tır dolusu gıda ve insani yardım(!), eski bir akp mkyk üyesinin ’’ Yeni bir Türkiye kuruyoruz’’ lafları, Mağdure Bacımızın Lamburlumbur şehrine büyükelçi olarak atanması değil. Bunları herkes benden daha iyi biliyor ve gerekli değerlendirmeleri yapmışlar zaten. Ben biraz daha kıyıda köşede kalmış iki haber sunacağım sizlere.
Başlayalım o zaman...
................................................................................................................................
1. HABER:
Bu habere geçmeden önce bir soru sorayım: Herhangi bir eşyanız çalınsa bundan mutluluk duyar mısınız?
Bu soruyu şunun için sordum: Şimdi okuyacağınız haberde birşeyleri çalınan şahıs, bir şeylerinin çalınmasından mutluluk duymuş...Hatta haber ’’ Sevindiren Hırsızlık ’’ Manşetiyle verilmiş bir yerel gazetede.
Olayın geçtiği yer ülkemizin en güzel, cennet köşelerinden biri olan Fethiye...
Hırsızın adını, sanını, kim olduğunu şimdilik bilmiyoruz. Belki de şu anda bulunmuştur bile ama bu konuda henüz bir haber yok.
Mağdur olduğu halde bu hırsızlık olayından mutlu olan kişinnin adı Cumhur Durmaz..Kırk iki yaşında. Fethiye Kordonboyu’nda ’’ Fethiye Sahaf Kitapevi’’ adında bir dükkanı var. Bu dükkanda kitabın yanısıra hediyelik eşya da satıyor.
İşte bu kitapevine 2. Ağustos 2017 Çarşamba günü sabah saat 05.00 Civarında bisikletli bir genç geliyor. Dükkana giriyor, ortalığı dağıtıyor, dükkanda çalınabilecek pek çok hediyelik eşya ve bilgisayar gibi kıymetli şeyler olduğu halde o sadece on civarında kitabı alıyor ve bisikletinin sepetine koyup oradan uzaklaşıyor.
Dükkan sahibi Cumhur Durmaz ertesi gün dükkanına gelip etrafın dağınık olduğunu görünce kamera kayıtlarını inceliyor ve dükkanından sadece on civarında kitap çalındığını görüyor.
Daha sonra basına bir açıklama yapan Cumhur Durmaz şöyle diyor:
"Okuma oranının düşük olduğu bir ülkede kitap çalınması, bir kitapçı olarak beni sevindirdi. İşletmenin dağıtılması ise beni üzdü. Giden kitap olduğu için buna hırsızlık diyemiyorum."
"Kitapları alan ve dükkanı dağıtan kişiden şikayetçi oldum. Çalınan şey kitap. Kişi bulunduğu zaman şikayetimden vazgeçebilirim. Biz işletme olarak ’İnsanların parasızlığına çare olamayız belki ama kitapsızlığına çare olabiliriz.’ diyoruz. Çalmak yerine, birisi gelip kitap istediğinde seve seve veririm."
Şimdi...Biz bu hırsızlık için ’’ Vay anasını be. Hırsızlık bu ülkede sahaflara kadar indiyse durum çok vahim’’ de diyebiliriz, ’’ Bu ülkede insanlar - okumak için- kitap çalacak kadar kitap okuma aşkıyla dolmuşlarsa bu çok güzel bir gelişmedir.’’ de diyebiliriz. Ve tabii ki ’’ Amaaaan yahu...Kafası kıyak bir genç sarhoş sarhoş ne yaptığının farkında bile olmadan bir şeyler yapmış işte. Konuşmaya bile değmez’’ dememiz de mümkün.
2. HABER:
Vatandaşın adı : Gökhan K.
Asıl işi nedir bilmiyoruz ama Konya Karatay- Doğanlar Mahallesi Muhtarlığı 1. Azası.
8 Temmuz 2017 Tarihinde Mahallelisini topluyor, kendisi de başlarına geçiyor ve öncelikle kendi mahallesi başta olmak üzere memleketin her köşesi için bas bas bağırıyor : ’’Uyuşturucuya Hayırrrrr’’
Yani Gökhan K adlı vatandaşımız toplumumuzun kanayan bir yarasına dikkat çekiyor.
Haber ajansları bu hamiyyetperver vatandaşımız ile röportaj yapıyorlar, resimleri medyada dolaşıyor. O bir kahraman...
Buraya kadar çok güzel değil mi? Gökhan K’ yı ayakta alkışlamak, alnından öpmek gerekir...
Fakat?
Aradan on gün geçiyor. Konya Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü bahsi geçen mahallede uyuşturucu operasyonu yapıyor.
Neden bu mahallede yapılıyor o baskın? Çünkü bu devletin polisi - çok şükür ki- bizler gibi gördüğü her zahiri görüntüyü yutmuyor.
Bu operasyonda Gökhan K. nın evinde 540 Gram yanmış esrar bulunuyor.
On gün önce ’’Uyuşturucuya Hayır’’ Diye yürüyen Gökhan K, uyuşturucu satıcısı olmak suçundan gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor.
Fakat olay bununla bitmiyor.
Gökhan K. ’nın eşi Dursun Nur K, sanki kocası uyuşturucu satıcılığından hapse atılmamış gibi ve kocası hapse atılalı aylar yıllar geçmiş de polis bu olayı unutmuş gitmiş gibi oldukça rahat ve pervasız bir şekilde kocasının hapse atılmasından sekiz gün sonra yani 26 Temmuzda boş bir bebek arabasıyla gezerken yine polisin dikkatini çekiyor. Polisin gözü kadının üzerinde zaten.Polis bebek arabasını arayınca ne görse iyi? Dört kilo esrar ve bir adet ruhsatsız tabanca...
Kadına ’’ Sen de gel bakalım’’ diyorlar.
Kadın konuşturulunca polis bakıyor ki kadının erkek kardeşi K.D de uyuşturucu satıcısı...
Tekrar başa dönecek olursak:
Gökhan K. uyuşturucu satıcısı.
Eşi Dursun Nur K. Uyuşturcu satıcısı ve Ruhsatsız silahı var.
Kayın biraderi K.D Uyuşturucu satıcısı...
Ama Gökhan K. ’’ Uyuşturucuya Hayır’’ Yürüyüşüne katılıyor.
İşte senelerdir bunu anlatmaya çalışıyorum:
Bu ülkede maalesef her ’’Uyuşturucuya Hayır’’ Diyen mutlaka uyuşturucu karşıtı değil.
Her sakallı hoca değil.
Her türbanlı mutlaka dininin icabı olduğu için kapatmıyor kafayı.
Her ’’Kadına Şiddete Hayır’’ Diyen hayatında hiç bir kadına şiddet uygulamamış değil.
Her ’’ Milliyetçiyim’ Diyen milliyetçi değil.
Her ’’ Demokratım’’ Diyen demokrat değil.
Her ’’ Atatürkçüyüm’’ Diyen Atatürkçü değil
Her ’’ Dindarım’’ Diyen dindar değil.
Ve en önemlisi
Her ’’Namusluyum, Ahlaklıyım, Doğruyum, Çalışkanım, Ciddiyim, İçim dışım bir’’ Diyen maalesef ne namuslu, ne ahlaklı, ne doğru, ne çalışkan, ne ciddi ne de içi dışı bir...
’’Peki sen hocam? ’’ Dediğinizi duyar gibiyim.
’’Bu toplum’’ dediğime ve ben de bu toplumun bir ferdi olduğuma göre ’’ Hayır ben farklıyım’’ Dersem inandırıcı olur mu sizce? Hem önemli olan bunu benim demem değil ki.
Kısacası hiçbir şey göründüğü ya da bize anlatıldığı gibi değil...
Resimleri açıklamaya sanırım gerek yok...
YORUMLAR
Hiç bir şey göründüğü gibi değildir.
Aptallar aptal değildir akiller de akil değildir. 15 temmuz da gezi de hiç bir şey göründüğü gibi değildir.
Kitap çalan da hırsızdır ekmek çalanda hırsızdıt mücevher çalanda hırsızdır.
Gönül çalana dair bir yasa ve kural okumadım bilmiyorum.
Tek bildiğim hırsızlık suçtur ve yüz kızartıcı bir suçtur çalana ve çalınana göre ve zamana göre değerlendirilmesi değişse de suçtur.
selamlar.
Filiz Şahin. tarafından 8/8/2017 5:13:45 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Evet..Hırsızlık suçtur ve gönül hırsızlığı konusu üzerinde de ciddi ciddi durulmalıdır.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam ;
Ahlak değerlerinin farklılık gösterdiğini var sayarsak insanlara ve doğaya zarar vermeyerek yaşabilmek derecesine indirgedim ben bu kavramı. Yaşadığımız ortama bakınca böyle daha çok insan varmış kavramı oluşuyor bende ve daha pozitif bakabiliyorum.Bu benim seçimim tabi ki
Kitap çalma konusunda İlhan Kemal beyin yazdıklarına benzer bir yorumum olacaktı.Onu okuyunca vazgeçtim. Çok güzel bir yorum olmuş başlı başına.
Sevgilerimle.
Den(iz) tarafından 8/8/2017 4:37:22 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Özellikle kitap çalma konusunda İlhan Kemal Bey'in yazdıkları olaya daha farklı bir pencereden bakmama vesile oldu.
Bizim zamanımızda Ahlak Bilgisi diye ayrı bir ders vardı ama bu ders için belirli bir branş öğretmeni, sadece bu dersi vermek üzere eğitim almış birileri yoktu. O sebeple ek derse ihtiyacı olan her öğretmen bu derse girebiliyordu. Ben de girdim bu derse. Bu derste iyi ahlakın pek çok kurallarını öğretiyorduk öğrenciye. Ben bir sürü ezberlemeleri gereken madde yerine tek maddede özetledim olayı: Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma...
Selam ve sevgilerimle.
Bazen öyle olaylar oluyor ki güzel yurdum Türkiye'de insanın aklı almıyor gerçekten. Sami Hocam bulup çıkarmış bir kaç tane kayda değerini kutluyorum yürekten...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, çalınan kitap kendinize değer vermenin üstünde, özsaygının üstünde bir değer bulunmadığına götürmüyorsa, kitap hırsızlığının diğer hırsızlıklardan bir farkı kalmaz...
Yani, o genç bunun farkında değildir ve yaptığı da adi bir hırsızlıktan öteye gitmez...
Yani, özsaygısı olan kitap bile çalamaz...
Yani, özsaygıdan daha değerli bir kitap yoktur...
Bütün sıkıntılarımızın temelinde bu var: Özsaygı azlığı...
Şimdi özsaygı ile narsizmi karıştıracak olanlar da olabilir...
Yani biz daha çok narsist insanlarız...
O yüzden algı eşiklerimiz düşük...
O yüzden dediğim dedik modunda kilitleniriz...
O yüzden Gezi'yi, 15 Temmuz'u yaşadık...
Her zamanki gibi siz bu durumu daha iyi ifade etmişsiniz...
"...Her türbanlı mutlaka dininin icabı olduğu için kapatmıyor kafayı.
Her ’’Kadına Şiddete Hayır’’ Diyen hayatında hiç bir kadına şiddet uygulamamış değil.
Her ’’ Milliyetçiyim’ Diyen milliyetçi değil.
Her ’’ Demokratım’’ Diyen demokrat değil.
Her ’’ Atatürkçüyüm’’ Diyen Atatürkçü değil
Her ’’ Dindarım’’ Diyen dindar değil.
Ve en önemlisi
Her ’’Namusluyum, Ahlaklıyım, Doğruyum, Çalışkanım, Ciddiyim, İçim dışım bir’’ Diyen maalesef ne namuslu, ne ahlaklı, ne doğru, ne çalışkan, ne ciddi ne de içi dışı bir..."
Baksanıza panoramaya...
'Ben diyorum Çanakkale boğazı...' hesabı...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Bazen defter alacak paramız bile olmazdı da eski defterlerimize yazdıklarımız silgi ile silip öyle kullanırdık. Okulların açıldığı eylül aylarında kırtasiyeciler oldukça kalabalık olduğundan oralardan bir defter çalmak oldukça kolaydı ama çalmazdık. Bizlere özsaygıyı böyle öğretmişlerdi. Sebep ne olursa olsun çalmayacaksın...
Selam ve sevgilerimle.
Ben o esnafı bir de soru bankaları, konu anlatımlı sınava hazırlık kitapları ve bilimsel kaynak kitaplar çalındığında görmek isterdim. O zaman da böyle fedakar olabilecek miydi bakmak lazım.
Saygılarımla hocam.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Kitap çalmak, özellikle üniversite düzeyindeki gençler arasında oldukça yaygındır Türkiye'de. Parasızlıktan değil, içe rahatça sindirilebildiğinden çalınır. Bir anlamda hırsızlık olarak kabul edilmez. Yapan kendine hırsız demez. Ama aynı kişi marketin açık yazar kasasından 10 lira almayı ahlaka uygun bulmayabilir.
Bunun bir açıklaması kitabın değersizliğidir. Kitabı yürütmek sizi hırsız kılmıyor. İnsanlar bir ölçüde kabulleniyor. Sonunda okumak için çalıyorsunuz. Ama kitap yerine defter çalsanız kimse çıkıp da "Çalmış ama yazmak için çalmış" demez. Ya da kırtasiyeci "Çalın, çaldığınızı doldurup getirin, eserinizi bastırması bizden" diye ilan asmaz.
O kadar kanunun dışına çıkmaya gerek yok. Ödünç alıp, geri verilmemelerde kitap başı çeker. Bu iddiamı test etmesi de kolay: Kütüphanesinde başkasının kitabı olmayanlar elini kaldırsın. Kitabın üzerine yattığı için kendini kötü hisseden var mıdır, bilmiyorum. En azından ben denk gelmedim. Öyle ki ben kendi kitaplarımı, onları ödünç alıp da geri vermemekte direnen arkadaşımından evinden çalmıştım.
Özetle her kitap çalındığında üzülürüm. Çalanın da aldığı mala değer vermediğini bilirim. Saygılarımla.
sami biberoğulları
Kitap hırsızlığı konusunda size bir dokundum bin ah çıktı ve iyi ki de çıktı. Olayı çeşitli yönlerden o kadar güzel irdelemişsiniz ki bizlere söylenecek çok da fazla bir şey kalmamış. Ama yine de bir iki kelam da ben etmek isterim.
Bir okula tayinim çıkmış ve göreve başlar başlar yapılan öğretmenler kurulunda Kitaplık Kolu Rehber öğretmenliğine getirilmiştim. Okul Müdürüne '' Kitaplık mı? Bir kütüphane ( evet kütüphane) memurumuz, ve koskoca bir kapısında kütüphane yazan odamız olduğu halde o odada sadece elli civarında çocuk kitabı var. Burası koskoca bir lise, kütüphane var, kütüphane memuru var ama kitap yok'' dediğimde okul müdürü ''Sen hele başla, kitap da buluruz'' Dedi.
Kütüphaneye girdim bir teneffüste. Öğrenciler geliyor ve memura '' Falanca kitap var mı?'' Diye soruyorlardı. Memur her gelen öğrenciye '' Yok'' Diyordu.
O ara bir şey dikkatimi çekti: Kütüphanede bir sürü dolap vardı ve dolapların hepsinin kapıları kilitliydi.
Memura '' Aç şu dolapları'' Dedim ve açtırdım. Ne görsem iyi: Dolaplar üstüste yığılmış kitap dolu.
Kitaplık kolu olarak olaya el koyduk. Kütüphanemizde beş bine yakın kitap vardı...Evet..raflar bomboştu ama dolaplara tıkılmış beş bin civarında kitap vardı.
Bu beş bin kitabın en az yarısını okulda tezgah kurarak ciltlettik. Kütüphanecilik konusunda ilçe kütüphanesinden ve internetten bilgiler alıp kitapları tasnif ettik. Tabii ki kütüphane memuru görevden alınıp bir başka okula daktilo memuru olarak verildi.
Neyse..uzun hikaye...Okulu bir kütüphaneye kavuşturduk...
Sonra? Sonra alına kitapların geri gelmeme dönemleri başladı. Ödev için alınan kitapların bazı sayfalarının yırtılarak geri verilmesi dönemleri başladı. Ve tabii ki doğrudan kitap çalma dönemleri başladı. Aynen sizin gibi üzüldüm her kitap çalındığında ya da tahrip edildiğinde.
Benden sonraki arkadaşlar umarım kitabın çalınabilecek bir nesne olmadığını öğretmişlerdir. Ben o konuda fazla başarılı olamadım çünkü.
Selam ve sevgilerimle.