- 1005 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MİNA'YA MEKTUPLAR (2)
Başımı kaldırıp gökyüzüne uzun uzun baktım da yeni bir şey daha öğrendim. Baktığım, görebildiğim en son noktanın ötesinde bir sınır var ve gökyüzünün ötesi orada kesiliyor. Dağlar bu sınır çizgisini belirliyor, dağların öte taraflarında gökyüzünün varlığını sadece hayal etmekle yetiniyorum. Biliyorum ki gökyüzünü kesen sınır çizgileri orada da mevcut. Onun daha ötesinde yaşayan insanlar için de gökyüzünün varlığı biliniyor ve bu şekilde yeryüzü, adına dünya dediğimiz ve içinde yaşadığımız ortak evimiz. Aslında her canlı tek bir gökyüzü altında yaşıyor Mina. Bizleri diğer insanlardan ayıran evlerimizin çatıları ve duvarları. Oysa dünya tek bir ülkeden oluşuyor ve sınırları biz insanlar koyuyoruz. Bu dünya içinde diliyle, diniyle, rengiyle, kültürüyle farklılıklar taşısak da hepimiz sonuçta aynı anadan ve babadan meydana geldik. Bu anlamda bizler büyük bir aileyiz. O halde neyi paylaşamıyoruz? Bu savaşlar neden çıkıyor, insanlar kendi elleriyle neden kardeşlerini öldürüyor? Bu topraklar hepimize yeter de artar bile. İnsanların bitmez tükenmez ihtirasları ve doyumsuzlukları bizleri kardeş katili yapmaya devam ediyor. Ağzımın tadının bozulduğu gibi, dünyanın da tadı, tuzu kalmadı Mina.
Gökyüzünün sınırlarını bu kez diklemesine çizmeyi, nerede son bulabileceğini de düşündüm. İçinde oturduğumuz, yaşadığımız evler aklıma geldi. Evlerin odalarını düşündüm, tavanlar bir sınırdı. O sınıra başımı dayasam, ötesini aşamayacaktım, bir güç kullanmam gerekecekti. Tavanı deldiğimde ise üst kattaki komşuların odasına girmiş olacaktım. Bu şekilde delme işlemini sürdürmeye devam ettiğimde en nihayet apartmanın çatı katına ve oradan da yine gökyüzüne varmış olacaktım. Hayal ettim de, gökyüzünü dikine dele dele nereye kadar ulaşabilirdim? Uzay diyorlardı adına. Peki ya uzayın da bir son noktası, gökyüzünün bittiği ve belki de onun devamı olan başka bir yer var mıydı? Varsa tıpkı evlerimizdeki gibi duvarlarla mı örülüydü ve ondan sonrası nereye çıkıyordu? Bir uzay mekiği gönderilse en fazla nereye kadar çıkabilirdi? Yoksa sonunda infilak edip patlar mıydı? Bunları düşünürken aklıma kalbim geldi. O kalbim ki, işte bu ucu bucağı görünmeyen gökyüzüne benziyordu. Kalbim bedenimden küçüktü, dünyadan büyük olduğunu o an anladım. Bir yerden bir yere gitmeyi hayal mi ediyorum, gözümü açıp kapayıncaya kadar çoktan çıkarım yolculuğa ve neler neler yaşarım. Bunu sadece ben biliyorum ve kalbim de bana refakat ediyor.
Dünyanın tüm insanları bir araya gelseler gökyüzünü doldurabilirler mi Mina? Dünya kurulalı beridir bu güne kadar yaşamış da ölmüş insanlar ve hatta tüm canlıları bir araya toplayıp gökyüzünde onlar için bir dünya kursak ve her biri de orada yaşasalar uçsuz bucaksız alem nasıl görünürdü? Denize düşen yağmur taneleri gibi hacimleri çok küçük olurdu da, gökyüzünün içinde kaybolup giderler miydi? Söylesene Mina, sen gökyüzünde en fazla ne kadar yer işgal edebilirsin? Cismin kadar değil mi? Daha büyük olursan, fizik kurallarına da, akla da, mantığa da terstir. Mesela oradan avazın çıktığı kadar bağırsan sesini kim duyar?
İşte kalbimin büyüklüğü de burada başlıyor. Hiç bir birim ölçüsüyle ölçülemeyen yere göğe sığdıramadığım hayallerimin varlığı burada hayat buluyor. Biliyor musun, gökyüzüne her baktığımda seni görüyorum. Bana ne de güzel tebessüm ediyorsun, el sallıyorsun, selam gönderiyorsun. Güneş açtığında gökyüzü apaydınlık olduğunda anlarım ki, yüzün de aydınlık senin, kalbin güneş gibi sımsıcak ve tebessümlerin huzur, neşe veriyor. Gökyüzü ne vakit kararsa ve bulutlar gri elbiselerini giyseler anlarım ki bir hüzün vardır sende, dokunsalar ağlarsın. Seni bir tek ben görebiliyorum, sesini sadece ben duyabiliyorum. Sen hep orada kal, orada yaşa, oradan hiç ayrılma, dünya çok kirlendi Mina, buralara uğrama, bir de seni kirletmesinler.
Vecdi Murat SOYDAN
(Yaşanmamış Aşkların Şairi)
06/08/2017, Isparta
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.