- 777 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ARTEMİSİA IV
DARDANUS
Dardanus yürürken aklı sanki marsyas’ın akan suları gibi akıp gidiyordu. Hiç böylesine tek başına cesaretle karşısında duran bir kadın görmemişti. Çok güzel değildi, lakin bu güne değin, helede bir kadın kendinin olana el koymamıştı. Zorba bir kadın, şimdiye kadar aşina olmadığı bir durumdu ve ona hiçbir şey yapamamıştı. Bir kılıç darbesiyle canını alacağından, vucudunun üzerinde duran başını gövdesinden ayıracağından mı korkmuştu? Hayır, onun cılız kollarla bunu yapabilmesi zaten çok zordu. Şaşkınlığı ve karşı koyamaması ne içindi peki? Evet cesur bir kadındı, belki de sıradan, günlük hayatta görse hiç umursamayacağı bir kadına nasıl olupta karşı koyamamıştı. Hançerini dahi orada bırakarak arkasına banka baka uzaklaştığını tekrar tekrar düşünüyordu. Kadının kendisini basiretsiz basit bir köylü olarak gördüğünü ve kendisine hiçbir şekilde açıklık bırakmadan bir kadından çok bir savaşçı gibi davrandığı aklından çıkmıyordu. Dardanus kafası önünde düşünerek Bastias ile atı bulmak için ayrıldıkları noktaya gelmişti. Orada bulunan küçük bir kayaya oturup sağına soluna bakmadan marsyas ın sularına bakarak öylece kalmıştı.
-Dardanus !
Gelen ses Basteus’tan başkasının değildi. Basteus birkaç kere daha Dardanus’a seslendi ve yanına kadar gelip;
-Hey ne oldu, bulamadın mı grif’i (atın adı)
Dardanus atın üzerinde durarak kendine bakan Basteus’a bakarak;
-Hayır buldum,
Basteus şaşkın bir şekilde atından inerek ve atın eğerinden tutarak Dardanus’a;
-O halde nerede? Neden getirmedin Grif’i
-Getiremedim, dedi ve başını önüne eğerek yerde duran küçük bir taşa tekme atıp devam etti;
-Getiremedim çünkü kaçtı. Peşinden gittim ama yetişmem imkansızdı.
Basteus bunun yalan olduğunu veya olmadığını sorgulamak yerine, bu cevabı doğru olarak kabul etmiş ve;
-Bugün çok zaman harcadık burada yarın veya sonra tekrar bakarız eğer istersen.
..................
..................
Dardanus, Basteus’ un atının arkasına atlayıp Oradan uzaklaşmaya başlamışlardı. Lakin Dardanus’un aklı marsyas çayının dibindeki taşlar gibi sürüklenip tekrar Artemis gördüğü o ana gidiyordu. İsmini dahi bilmediği o kadın kimdi, bir daha görebilecek miydi? Böylece düşünürken Basteus’un köyüne gelmişlerdi bile. Büyükçe bir çit alanının içerisinde atlar ve patika düzlüğün üzerindeki taştan örme iki katlı evin, yanındaki tek katlı karşı karşıya iki ağılın ortasındaki hayvanların su içmesi için yapılan küçük havuz ve havuza akan billur gibi tertemiz bir taş oluktan akan susamadığı halde dahi adeta insanı Su içmeye davet ediyor gibiydi.
Dardanus, Basteus’un atının durmasıyla hemen inerek suyun olduğu yere yaklaşıp dizlerinin üzerine çöküp önündeki su dolu Havuzun içine düşmemek için sol elini su oluğunun yanındaki örme taşa dayayıp Sağ elini de suyun altına destek edip avucunun içine biriken suyu kana kana içti, içti, içti. Ömrü boyunca böylesine tatlı bir su içmemişti. Oysa Bir haftadır buradaydı ve bu sudan içiyordu. Basteus’un kız kardeşi Justina onları karşılanmıştı ve Dardanus’un o haline gülmeye başlamıştı. Dardanus sudan ıslanan ellerine biraz daha su alarak yüzüne çarptı ve koruyan saçlarının arasından parmaklarını geçirerek Justina’ya baktı. Justina mavi gözleri ve pırıl pırıl dişleriyle gülümsemeye devam ediyor ve gözlerini Dardanus’un gözlerinden hiç ayırmıyordu. Justina’nın gülen yüzünde ki tebessüm bir akşam güneşi gibi yavaş yavaş kayboluyordu. Oysa daha bu sabah Dardanus’un kendine bakarken gülen aşk dolu gözleri şimdi sönük sönük bakıyor ve Dardanus mahcup bir ifadeyle gözlerini Justina’nın gözlerinden kaçırıyordu. Justina solgun bir çiçek gibi önüne eğildi ve bir anda kendine gelerek toparlanıp Basteus’a dönerek;
- Basteus, Grif nerede?
Basteus;
- Güzel kardeşim Justina bu soruyu Dardanus’a sormalısın diyerek, kendine doğru gelen zayıf ve çelimsiz gence atın yularını verdi.
Justina eliyle sarı lepiska saçlarından yüzüne düşen zülüflerini geriye doğru atarak, imalı ve kendini beğenmiş bir tavırla tekrar Dardanus’a alıcı bir bakış attı. Sol eliyle eteğinin yeri süpüren kısımlarını toplayarak, güneş görmemiş mermer sütunları andıran bacaklarının Dardanus’un gözüne gözüne sokarcasına açtı. Dardanus’un kendisine baktığını biliyordu cilveli bir gülümseme yüzüne yansımıştı. Adımlarını seçerek evin avlusundan içeri girerek gözden kayboldu. Dardanus onun ne düşündüğünü tahmin edebiliyordu. Çünkü düne kadar Justina’ya öylesine yakınlaşmıştı ki, bugün ki soğukluk aralarına bir kara bulut gibi çökmüştü.
Afrodit’in hiç sakınmadan bahşettiği duru ve berrak güzelliği ile Justina, Dardanus için gerçekten bir lütuftu. Lakin Dardanus’un aklı güzellikten çok erdem peşindeydi. O kadın kimdi, neyin nesiydi? Acaba tekrar onu görebilecek miydi? Birçok soru işaretiyle Dardanus o geceyi Basteus ile beraber kaldıkları odada şarap içerek ve uykuyla geçirdi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.