- 856 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
474 - BADEM AĞACI
Onur BİLGE
"Kırılgan Söğüt,
Erken uyanan badem ağacıydım ben. Karşı arsadaki yapayalnız, zavallı, korumasız… Şubatın ortasında yalancı bahara aldanarak açtım tüm çiçeklerimi. Vaktinden önce tomurcuklandım. Yaydım tüm renklerimi, güzelliğimi gözler önüne… Aldı başını gitti, görünmez oldu güneş… Dondum, buz kestim! Dondu, buz kesti tomurcuklarım, çiçeklerim… Dayanamadı ayrılığın rüzgârına taç yapraklarım. Konfeti halinde yerlere saçıldılar. Artık ne çiçek beklenir benden ne de meyveler…
Sevgisiz, ilgisiz kaldım. Kökümden sarsıldım! Rüzgârında üşüdüm, yağmurunda ıslandım. Hıçkırıklara döndü keyifli ıslığım. Sessiz sessiz ağladım, içimi çeke çeke…
Kimselere diyemez ağaçlar dertlerini. Kederlerini kimseyle paylaşamazlar. Kimseyle boylaşamazlar da öyle. Yazgılarını kendi başlarına yaşarlar.
Ağaçlar ayakta ölür. Bir yastığa baş koymak nedir bilmezler, dümenlere gelmezler. Sanma ki dillerinin bağı çözülür! Sanma ki gün gelir, iri boncuklu kehribar tespih gibi kırılır da en mahrem duyguları takır takır dökülür! Bu duygular benim! Aşksa benim! Acıysa benim! Ölümüneyse, kabre kadar dilimin düğümü çözülmez benim!
Daha dün dallarımda şakıyan kanaryaydın, bülbüldün. Islak Martı’ydın, su kuşuydun denizden çıkarak gelen. Bir şubat sabahı, sırılsıklam, ürkek ve titrek... Yağmurdan kaçarak gelen... Şimdi dallarım sensiz ve sessiz... Hallarım perişan!..
En son bahçe, her zaman en güzel bahçedir. En son bahçemdeki en sevgili ağaçtın sen. Söğüt gibiydin, onca kırılgan, narin… Omuzları çökmüş, kolları sarkık, başı eğik, umutsuz… Tapınırcasına seyredilen ikon gibiydin oysa. hudu ve huşu içinde, ibadet edercesine… Say ki tanrıçaydın. Afrodit gibiydin.
O zamanlar ben seni teselli ederdim. Umut aşılardım yüreciğine. “Kara gün kararıp kalmaz, güneş var! Güneşin battıysa yok olmadı ya! Yakın zamanda yine doğacak! Ufkunu ışınlarla donatacak, ruhunu aydınlığa boğacak!” derdim, dertlendiğinde. “Hayallerini kaybetme! Daima canlı tut onları! Umudunu sıkı tut ve unut olanı biteni! Olacak olanları düşle! Yaz muhayyilene, geç karşısına, seyret! Düşlerinle avunmaya çalış şimdilik. Gerçekleşmesi için gayret et! Dua et!”
Sana ne kadar yararım oldu, bilmiyorum. Onu sen bilebilirsin. Bildiğim bir şey varsa, şimdi ben senin o durumundayım, Söğüt Ağacı. Hayat ne kadar zalim! Ne kadar acı! Şimdi ayakta kalabilmek için, ayakta ölebilmek için kendimi teselli etmeye çalışıyorum. Ağaçlar ayakta ölür! Bu şaşkın Badem Ağacı sağlam basmaya çalışsın yere ki devrilmesin! Zamansız çiçeklenerek meyvelerine sahip olamadı, bari sahip çıksın köklerine!
Bazıları hayalleriyle bazıları sevgileriyle yaşar. Ben ikisiyle birlikte yaşamaya çalışıyorum. Sevgimi, düşlerimi ve umudumu asla kaybetmemeye… Düşlediklerime ulaşsam da ulaşmasam da yılmadan aynı şekilde devam etmeye…
Madem ki umut, fakirin ekmeğidir. Madem ki uyandıran bir rüyadır. Madem ki en yumuşak ilik en sert kemiğin içinden çıkar, “Belki bir gün…” demekten hiçbir zaman vazgeçmemeliyim!
Zaman zaman ruhum sıkılsa, içim kararsa da umudumun çırası daima yanmakta olmalı. Gözyaşlarımın akmasına mani olamasam da dudaklarımdan tebessüm eksik olmamalı. Aczimi kimse görmemeli! Çaresizliğimi kimse bilmemeli! Sen bile… Yaşama sebebim olduğun halde…
Sayende ayrılık denen canavarla burun buruna gelmiş, ona teslim olmuş, kestiği hasret cezasını sefil bir vaziyette çekmekte ve başından beri ıskalamakta olduğum hayatın cesedini sürüklemekteyken gülücükler saçarak umursamaz tavırlar sergilemeyi sürdürmeliyim. Kimse fark etmemeli yenilgimi. Kimse acıyarak bakmamalı yüzüme. En çok da sen! Yoksa kahrolurum! Ölmekten bin beter olurum!..
Karşı arsa bomboş… Bizim bahçemiz… Sokak suskunluğunda… Ilık düşler geçmez oldu dükkânın önünden. Eskiden öyle miydi ya! Mutlaka birileri olurdu, bisikletli veya yaya… Kara bulutların arasından sıyrılıp çıkan güneş gibi çıkar gelirdin köşeden. Dünyam aydınlanıverirdi! Gam kasavet, sıkıntı, keder, borç harç, hiçbir olumsuzluk kalmazdı üstümde. İçim sevinçle dolardı. Her şey tamamlanırdı. Kışsa içimi ısıtırdı gülüşün, yazsa serinletirdi. Gelişin bir ömre, gülüşün bin ömre bedeldi!
Yalnızlığın yalnızlığımla buluşurdu. Can cana kavuşurdu. Can sıkıntısı savuşurdu. Sende olsa olsa sevgi vardı, bende aşk vardı buram buram ama yine de bana kadardı.
Her sabah o günkü serüvene hazırlanırdı gün. Sensizliği kucağıma alır, otururdum dükkânın önüne. Denizin alnında parçalanır, paramparça olurdu güneş. Dağılırdı. Taçlanırdı denizin dalga dalga gümüşi saçları… Sararır, ağarır kalırdı. Köpük köpük inerdi omuzlarına.
Derken hava bulutlanmaya başladı. Dalgaların boyu arttı, kıyıyla savaşı hızlandı. Güneş topladı ışıltılarını. Şavkını geri aldı. Geride grileşen, donuklaşan sular kaldı. Sanki hain bir kurt daldı sürüye! Güneşi biri çaldı. Güneşle beraber bütün servetimi… İflas ettim! Onun gidişiyle battım ben! Bittim!..
Dip sularda yaşayan balıklar gibiyim artık. Ne kadar özlersem özleyeyim, ne kadar ihtiyaç duyarsam duyayım, çıkamıyorum suyun yüzüne, bakamıyorum güneşe. Bende tasa, gam keder, dışarıda hayat güllük gülistanlık devam etmekte... İnsanlar biteviye koşmakta güneşe… İnsanlar pürneşe…
Beni birazcık olsun sevdiğini zannetmiştim. Sensiz ben, ben olamıyordum. Bir seninle biz olabiliyorduk. Bir biz… Başka kimse, sanıyordum.
“Kimin kimsen var mı arkanda, seni koruyacak, savunacak?” diye sorduğumda “Sen varsın!..” demiştin ya! Dünyalar benim olmuştu! Dünyanda tek güvendiğin, en yakının olduğumu sanıyordum. Olanca servetimi harcıyordum uğrunda! O sözü renk renk kartonlara yazıp her yere asıyordum, dükkânın iç ve dış duvarlarına. Yollara sokaklara, kumlara yazıyordum. İri iri hem de ferli ferli… Gelenler geçenler okusun diye… Anlamazlardı nasıl olsa ne anlama geldiğini. Nereden bileceklerdi kimin kime, ne için dediğini! O söz, ruhumdaki en büyük açığı kapatmıştı. Gönlümdeki en büyük gediği… İçimi onunla dolduruyordum. Ferahlıyordum. Her nereye baksam: “Sen varsın!..” diyordu bana.
“Yalnız sen varsın!..” diyordun bana, gözlerime bakarak. “Sen varsın!..” diye tekrarlıyordun, her okuyuşumda.
Yazıları kaldırdım, birer birer yırtıp attım! Seni kalbimin duvarlarından söküp atamıyorum, atmayacağım.
O zamanlardaki kadar, hatta daha çok seviyorum, ölünceye kadar sevmeye devam edeceğim.
Badem Ağacı”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 474