Tufan
Yürümek mucize gibi bir şey benim için. Yürürken sanki kafam daha iyi çalışıyor, daha berrak düşünüyorum. Hatta yürüyüş tempoma göre kendimi gaza getirip hayata bir nebze de olsa, bir anlık da olsa tutunabiliyorum. Muhteşem bir meditasyon benim için yürümek.
Bu gün de yürüyüşe çıktmıştım. Şehrin yeşil ve sakin kesimlerine gidip ordan tekrar kalabalığa ve betona döndüm. Eve doğru giderken kuvvetli bir yağış başladı. Bardaktan boşanırcasına değil de, sonuna kadar açılan bir musluğa bağlı hortumun ağzını kısarmışçasına yağıyordu. Döver gibi yağıyordu. Sadece ıslatmıyor ufak ufak fiskeler vuruyordu. Esasında yağmur altında yürümekten muazzam bi zevk alırım. Sağanaklı havalarda özellikle çıkıp yürümüşlüğüm çokça olmuştur. Ama o gün yağmurun döverek yağması canımı sıkmıştı. Daha da önemlisi yollarda küçük nehirler ve göletler oluşmuştu. Yağmura da hazırlıksız yakalanmıştım. Ayağımdaki spor ayakkabılar suyu adeta emiyordu. Her adımım da ‘’vucuk vucuk’’ sesler çıkıyordu. Ayakkabıma su girmesinden nefret ediyordum.
O esnada yağmura yakalanmış insanları ‘’gelin, gelin’’ diye supermarkete çağıran bi kasiyer gördüm. Kırmızı tişörtüyle gerçek bir ‘’Nuh’’tu. Nuh demişken yağmur tüm hızıyla devam ediyor, yollardaki nehirler ve göletler büyüyordu. Evet tufan vardı ve Nuh oradaydı. Eve yaklaşmış olmama rağmen bu ilahi çağrıya uydum ve süpermarkete girdim. Doğru yolu seçtiğime inanıyordum. Supermarket gerçekten tufan için hazırlanmış gibiydi. Bizi uzun zaman götürecek yiyecek, içecek ve erzak vardı. Marketin her tarafı insan kaynıyordu. Her müşteri tipinden en az bir çift vardı. Bildiğinden şaşmayanı, sürekli yeni şeyler deneyeni, kampanyalardan bihaber olanlar, kampanya kurtları, gençler, yaşlılar, zenginler, fakirler ve öğrenciler. Müşterilerin soyunun devamı hayati bir öneme sahipti. Ve yüce kasiyer Nuh, bu kutsal görevi üstlenmişti.
Yağmur o gün durmadı, aksine arttıkça arttı. Kimse dışarı çıkamıyordu ama ne hikmetse supermarkete de su girmiyordu. Ve Nuh ilk konuşmasını yaptı ‘’ Sayın vatandaşlar; görüyorsunuz ki dışarıda afet var, dışarı çıkmamız mümkün değil. Ne şanslısınız ki, süpermarkettesiniz. İstediğiniz şeyleri alın, çekinmeyin. Bu gece buradayız. Size havalı yataklarımızdan çıkartacağım. Üzerinde 3 kişi rahatça yatabilirsiniz. Fiyatı 120 TL. Ben size hizmet etmek için buradayım. Benim görevim bu.’’ Sonra gidip ballı fındıklı barlarla dolu bir kutu aldı eline. ‘’ Karnınız acıkmıştır. Buyrun bunlardan yiyin’’ deyip dağıtmaya başladı. Bu bizim kutsal yemeğimizdi. Her yıl bugün bunlardan satın alıp dağıtmalıydık insanlara. Karnımızı doyurduktan sonra insanlar kaynaşmaya başladı. Ufak gruplar oluştu. Hatta bazıları eşlerini bile seçti. Biri prezervatif bile aldı çaktırmadan. Ama nuh kasaya oturmuş, tek başına düşünüyordu. Eminim bizi nasıl kurtaracağını, bu görevi nasıl başarıyla tamamlayacağını düşünüyordu. Saat ilerlemişti. Havalı yatağıma uzanıp uyudum.
Ertesi sabah gözlerimi açtığımda herkesin pencere önüne yığıldığını gördüm. Hemen doğrulup ben de gittim pencere tarafına. Bir aralıktan dışarı bakınca yıkılmış ağaçlar, ters dönmüş arabalar ve bir çamur yığını gördüm. Nuh arkamızda bekliyordu. Gözlerinden belliydi gece uyumadığı, tişörtü de terden sırılsıklamdı. ‘’Hey’’ diye bağırıp dikkati üstüne topladıktan sonra konuşmaya başladı. ‘’ Bir iki saat içinde çıkabilirsiniz. Yağmur gördüğünüz gibi dindi. Ama sokaklar çamur içinde, dikkat etmenizi öneririm. Son olarak, dün bütün gece aldıklarınızı not ettim. Lütfen çıkmadan önce paralarını ödeyin.’’ İnsanlar homurdanarak kasanın orda sıraya geçtiler. Bense bilerek en sona geçtim. Bir iki kelam sohbet etmek istiyordum. Sıra yavaşça ilerlerken birden kasada bir tartışma çıktı. Dün prezervatif alan genç aldığını inkar ediyordu. Ama almıştı. Nuh da kızdı tabi. Zina günahından dolayı değil, yalan söylediğinden dolayı tabi. Neyse daha sonra genç almadığını belirte belirte parasını ödedi prezervatifin ve sıra tekrar ilerlemeye başladı. En sonunda sıra bana geldi. Bir şeyler saydı Nuh ve ‘’yatakla beraber 137 TL ‘’ dedi. Parayı uzatırken ‘’İsmin ne?’’ dedim. Kafasını kaldırmadan ‘’ Lusifer’’ dedi. Şoka uğramıştım. Bizim Nuh Lusifer çıkmıştı. Şaşkınlığımı atlattıktan sonra ‘’ Nerelesin’’ diye sordum. Bu sefer başını kaldırdı ve bana bakarak ‘’ Ateşlinin Sin köyünden’’ dedi. ‘’Haa, tamam ‘’ dedim. ‘’ Satanist köylerinden di mi o?’’ diye soruverdim. Başını tekrar eğerek ‘’ evet’’ dedi ve devam etti. ‘’ Agnostik mezaliminde Adenden göçmüş bizimkiler.’’ ‘’ Zor zamanlardı’’ dedim. Uzattığı fişi aldım ve eve yollandım. Yolda komşularımızı gördüm. Yıkılan yerleri onarıyorlardı. İnsanlığın sonu gelmemişti demek ki. Her şey dünkü yağmurdan önceye göre biraz yıkık ve çamurluydu sadece. Eve girdim. Ayakkabımı ayakkabılığın en üst rafına, kutunun üstüne koydum. Doğruca odama gittim ve üstümü değiştirip yattım. Sonra ayakkabımın sağ tekinin içindeki küçük taşı çıkarmadığımı hatırladım. O taş hala ordaydı…
Ahmet BAYRAM
NOT: Yüce Kasiyer Nuh Lusifer yaptığı muhteşem satışlar nedeniyle şube müdürlüğüne atandı. Görevini hakkıyla yapanlar mutlaka ödüllendirilecektir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.