- 704 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
473 - KIRMA KANATLARIMI
Onur BİLGE
“Zalim Avcı,
“Kırma kanatlarımı! Bırak uçayım! Kana bulama ruhumun kar beyazı güzelliğini! Acı sokma yaşantıma! Seni bana bırak, rengârenk olayım sevindikçe! Neşelendikçe janjanlanayım! Bırak her rengini bana! Dilediğimce boyanayım! Ruhuma kara kasvetler giydirme!” demişti gözlerinin enginlerine dalarak yalvaran bakışlarım.
”Bırak alımı yeşilimi bana! Sarımı, turuncumu çalma! Beyazımı pembemi alma! Mavime sakın ha sakın uzanma! Mavi her şeyim… Mavi gözlerin… Sebeb-i hayatım!
Rengârenk kalemlerle yazayım, mutluluğun yazısını! Yazgımızın değiştirilmesi için dualar sunayım sayfalarca…
Yok etme hayallerimi! Düşlerime ilişme! Öncelikle bana kötülük etme! Sonra geride kalacak olanlara… Ben onlara güller vermek istiyorum! Çiçekler dağıtmak, yeryüzünde emsali olmayan… Gözyaşları damlattırma üstlerine… Huzur içinde uyunan uykulardan sonra uyanılan mutlu sabahların çiyi yağsın üstlerine boncuk boncuk… Şeffaf şeffaf, tomur tomur… Elmas taneleri gibi renk renk… Güzelliklerine güzellik katsınlar. Sonsuzluğun maviliklerinden insinler, kirpiklerimizden değil!
Kırmızı, kanı hatırlatmasın! Yeşil ölümü, beyaz kefeni, asla!.. Bakara gülünün alını düşündürsün, yapraklardaki yeşilin her tonunu… Bembeyaz sayfalar açılsın hayatlarımıza… Yeni başlangıçların kapıları…
Kara, kömür karası, ömür yarası… Kara senin her telini tek tek okşamak, öpmek istediğim dalgalı, canlı, gür saçların, seyrine doyamadığım alnına gerili kaşların, iri, sık ve devrik kirpiklerindir. Karanlıkları sevişim ondandır. Geceleri çağrıştırsın o nedenle bana.
Renklerimi istiyorum senden! Hepsini geri vermeni… Gözlerinin ışığını geri ver! Geri ver bembeyaz gülüşlerini… Gamzelerini geri ver…”
Sen o bakışların dilini anlamak istemedin! Sayfa sayfa çevirip, satır satır okuyamadın, gözyaşlarımı kirpiklerime çekerek yazdığım uçları yanık aşk mektuplarını! Alıntı sözler, çalıntı şiirler işitmeye alışan kulakların duymaz olmuştu, inleyen kalbimin sesini.
Sabahlara kadar dolaştım mahallenizde… Her gece defalarca geçtim sokağınızdan. Kaç kere geçersem geçeyim kapınızın önünden, boşunaydı. Bir kez olsun aralamadın perdeni, çıkmadın cama!
Gözlerinin dibine diz çökerek ne kadar serenat etti, yüreciğim! Öykülerim, şiirlerim nafileydi!
Ey, bir bakışına bin can adadığım! Önce bakışlarını aldın benden, sonra her şeyimi, her şeyimi birer birer…
Üç şey vardı bende, en değerli, içiçe üç şey… Sen, kalbim ve ümidim… Seni kalbimde büyüttüm, ümitle… Bu üçünü çok sevdim, birlikte ve arabesk haldeler diye. Seni sensin diye sevdim delice, kalbimi seni sevdi diye, ümidi, belki bir gün sen de beni birazcık olsun seversin diye...
Umut, bir avunmacaydı belki… Patlamaya mahkûm bir balondu… Sevgiler biterdi sonunda. Sevgililer, geldikleri gibi giderlerdi. Ayrılıklarla biterdi her şey! Geride hasretler kalırdı. Onlar, ödünç verdikleri sevgileri geri alırlardı giderlerken… Hasretleri, kederleri yanlarına almazlardı. O altından kalkılamayacak yükleri, olanca kasvetleriyle kalanların sırtlarına yüklerler de giderlerdi. O yükleri onlar taşıyor olsalardı, umudun ve sabrın yakıtının tükendiği yerde biterlerdi!
Istırapların en dayanılmazı, ayrılıklardır. Ayrılıkların en acı görüntüsü, sallanan ellerle mendillerdir. En unutulmaz, en dayanılmaz zamanı o menhus andır!
Aşkın başı sonu yalnızlık değil midir, çoğu zaman! Uzak yıldızlarla, cansız varlıklarla söyleşmek değil midir, nihayetine! Biraz gölgelenmekten, biraz eğleşmekten başka bir şey midir zaten dünya hayatı! Bir oyun, bir eğlence… Hayatın kalınca kaymağı, birazcık mutluluk, huzur, kalanı keder ve acı… Dün candan dost olanlar, bugün yabancı…
Gökkuşağı halini almış ruhumdaki dilek ağacı. Ayrılık rüzgârlarına maruz kalmış. Varlığınla yeşermekteyken, yeşile inat haykırmaktayken en canlı renkler dallarda, hasretin yakıcı güneşi altında kavrulmuş yapraklar, solmuş sarılar, maviler, pembeler, allar da…
Ben sana yedi renkli aşkımı anlatmıştım bakışlarımla, masal değil. Sen benim gönlümün en gerçek hikâyesiydin. En anlamlı, en renkli, en zevkli, doyumsuz… Yeryüzünde hiç kimse hiç kimseyi benim seni sevdiğim kadar sevmemiştir!
Karşılığının gelmeyeceğini bile bile umudun kumsalına yazmıştım “Seni Seviyorum” diye. Sadece umudun baş harfi kalmış. Dalgalar silip süpürmüş bir düzine harfi… Benim de elimde yalnız bir harflik umut kaldı zaten.. Seni kaybettiğimde, seninle birlikte her şeyimi kaybetmiştim. Çünkü her şeyim sendin!
Umut vardır, sonsuzdur belki aslında ama bendeki tüm görünmez varlığı tek harften ibaret… Yine de o tek harfi azımsamamak lazım! O benim için çok önemli! Yaşama sebebim! Hazinem! Onun için gözüm gibi koruyorum! Kimse alamaz onu içimden! Onu da kaybedersem kaybedecek bir şey kalmaz. O zaman herkes korksun benden!
Aşka geç kalmak kader gibi kazınmış alın kemiğime! Onca yenilmişliğime rağmen ümitsizliğe kapılmamaya çalışıyor, zafer arzusuyla yanıyorum! Allah’ın rahmetinden ancak kâfirler ümit keser! Belki de ondandır. O’ndan ümit kesmek, günahkâr olmaktan daha beterdir.
Aslında nedir ki umutla umutsuzluğun arası, o ikisi orijinde sırt sırta değil mi!
Kanatsız Kuş”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 473
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.