- 1449 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Mis Gibi Nane Kokusu Getirdim Bu Yaz Memleketten
İlk gençlik yıllarında, toyluğun dibine vurduğun zamanlarda ayrılır insan, baba ocağından-ana kucağından. Kimi çalışmaya, kimi okumaya diye çıkar sıladan. Üniversite yılları, ardından çalışma hayatı derken, memlekete dönmez, dönemez . Ömrümüzden sayılı günler çalarak, sanki gidip bir “cee”, deyip dönercesine birkaç günlük zaman aralıklarına sığdırdık memleketimizle, sevdiklerimiz, sevenlerimizle hasret giderme, iki lakırdı edebilme süreçlerini. Her dönüşte, “Birkaç gün daha kalabilseydim iyi olurdu.”, diye iç geçirerek döndük ikinci memleket saymak durumunda kaldığımız şehirlere-ilçelere. Daha fazlası olmadı, olamadı her nasılsa bir sebepten.
“İstanbul’un taşı-toprağı altın!”, derlerdi eskiden. Ona döndü, bizim memleketimize duyduğumuz hasretimiz de. Yıllar geçtikçe, özlem büyüdükçe içimizde, altından daha değerli oldu memleketimizin dağı-taşı-toprağı, havada uçan kuşu. Sevdiklerimizin-sevenlerimizin yanımızda iken çok da üstünde durmadığımız, belki de es geçtiğimiz bir gülüşü, bir bakışı bile öyle çok anlam ve değer kazandı ki, çok geç anladık asıl mutluluğun, birkaç adım ötemizde olduğunu. Yakınımızdakilerin yüzlerine, yüreklerine bakmak, neler anlatırlar anlamaya çalışmak yerine hep uzaklarda aradık hayatımıza anlam ve güzellik katacak şeyleri, sözleri, insanları. Göz göre göre geçip gitti her şey hayatımızın içinden bir bir. “Nereye?” diye sorma gereği bile duymadık. Duymadık. Çünkü, bizim için ne anlam ifade ettiklerinin bile farkına varmadık, varamadık. Kendimizden, çevremizden bihaber yaşadık şu hayatı, hiç sonu gelmeyecekmiş, sonsuza kadar sürecekmiş gibi. Ne zaman, bu hayatın tekrarının olmadığını, bir defaya mahsus olduğunu anladık; işte o vakit, giden hiçbir şeyin dönüşü olmayacağını da anladık. Her şey için çok geçti artık.
Memleket sevdası, büyüdükçe büyüdü gönlümüzde. Yine de nafile! Şartlar neyi gerektiriyorsa öyle yaptık, öyle yaşadık. Kısıtlı zaman aralıklarında bir misafir gibi uğradık doğup büyüdüğümüz, çocukluğumuzun-gençliğimizin geçtiği memleketimize. Bu yaz, yine aynı şekilde buram buram deniz, meltem esintisi, çam havası kokan memleketimde Silifke’deydik çocuklarla beraber. Annemin doğup büyüdüğü Uşakpınarı köyüne gittik. Mis gibi havası, dağı taşı, geri dönüş yolunda Taşucu sahilinin görüntüsü o kadar güzel ki, “İşte, bu benim memleketim..”, diyor insan içinden, o mis gibi havayı içine çekerken. Uşakpınarı’ndan doğal ortamından tokmakan (semiz otu) topladık taptaze. İşte hakiki semiz otu, bu. On gün sonra bile hâlâ aynı tazelikte idi. Bir kısmını yıkayıp ekşileyip kahvaltı sofrasına koydum. Bir kısmını domates-soğanla kavurup üstüne yoğurt ekleyerek yedik. Uşakpınarı’ndan dönerken Gökbelen yaylasından aldığımız tamamen organik domatesin, salatalığın, bazıları sevmez ama ben severim, kabağın tadı bile bir başka.
Birinden istediğiniz bir şeyin yapılması önemlidir. İstediğiniz şeyin bin kahırla zorsunarak yapılmasının ise hiçbir anlam ve kıymeti yoktur. Ama, istenmeden kendiliğinden yapılan şeyler, küçücük, minicik de olsa çok daha kıymetli ve anlamlıdır şüphesiz. Çocukluğumuzdan beri bildiğimiz, ikinci annem gibi gördüğüm iki komşu teyzemizden biri olan hemen üst komşumuzun börtme (hedik) yaparsın diye küçük bir poşete koyup elime sıkıştırdığı buğday o kadar kıymetli ve anlamlı ki mesela. Çünkü, o kendiliğinden, içten gelen bir sevginin dışa vurumu bence. Memleketten ayrılmadan önce rahmetli annemin de adaşı (yaşı benzemesin) ikinci anne olarak bildiğim diğer teyzemiz, elinde küçük bir poşetle geldi. “Bu, kuru nane, evin önünden.”, diyerek elime uzattı. Mis gibi nane kokusu, içimi baydı. Öyle pazardan aldığımız kokusu uçmuş, rengi solmuş nanelerden değil bu. İnsanın içine işleyen mis gibi nane kokusu işte. O nane, o kadar değerli ki, insan kullanmaya bile kıyamıyor bitecek diye. Ayrılacağımız günün akşamı, kapı çaldı. Aşağı komşumuzun çocukluktan beri tanıdığımız kızı, elinde iki küçük poşet. Birinde kurutulmuş nane, diğerinde özenle yapıldığı modelinden belli olan el örmesi sarı-beyaz bir sabun bezi. “Bunlar, sizin için. Güle güle gidin, hayırlı yolculuklar”, deyip elime tutuşturuverdi. “Teşekkür ederim.”, dedim. Daha başka bir şey diyemeden karanlığın içinde bir telaş süzülüp kayboluverdi. Arkasından bakakaldım öylece. Öyle çok duygulandım ki, kapıda kaldım bir süre.
Hiçbir şey unutulmuyor bu hayatta. İyilik de kötülük de. Rahmetli annemin bir sözü vardı: “Allah, iyi insanlarla, kadir-kıymet bilen insanlarla karşılaştırsın.”, derdi hep. Ne kadar içi dolu bir söz. O iyi insanların varlığı hayata bağlıyor bizi. O iyi insanlar, yeşertiyor umutlarımızı. Onlar güçlendiriyor geleceğe dair hayallerimizi. Gittiğimiz yerlere onları, onların kokularını taşıyoruz seve seve. Bolca kuru nanemiz var bu sene. Bolca mis gibi nane kokusu getirdim bu yaz memleketten. Kaç yıl yeter bilemem. Amma, o naneleri yetiştiren eller, getiren ayaklar, getirilmesine vesile olan yürekler, yaşam boyu var olacaklar bu yürekte. Neyi ne kadar yaptığın değil, nasıl yaptığındır önemli olan. Dünyaları versen bin kahırla verdinse kıymeti yok, minicik bir şeyi gönülden verdiğini hissettiriyorsan onun gönüldeki yerinin servetle karşılığı yok. Gönülden gönüle köprü kurabilen bu insanlar iyi ki varlar. Umarım, sayıları gün geçtikçe artar.
31/07/2017 18:08
Perihan METİN
YORUMLAR
Çok beğendim yazınızı. Normal şeyler okumaya hasret kalmışım.
Sevgilerimle.
Perihan Metin
Ben memleketimde yaşıyorum ama ben de eski güzel günleri özlüyorum.
O doğal bahçemizi, ekip diktiklerimizi.
Komşunun evinin önündeki bahçesinden verdiği naneleri saksılara diktim. Yemyeşil, kokuyorlar. Arada koparıp yiyorum.
tebrikler
doğa ve dostluk kokan güzel bir yazıydı..
sevgiler..
Perihan Metin
Sevgiler, iyi akşamlar.
Ohh ne güzel doğal bir koku yayıldı etrafa. Topragimizda biten herşey güzel. Bir elin sehirdeyse, bir elinde köyünde olacak. Gezen tavuk yumurtasımi, eski koy peynirlerimi desem ne desem hangi birini soyliim. En iyisi sizin yazinizlada binlerce tesekkur edeyim peynir için Döne abama, gezen tavukları içinde Kezban abama. Yazinizla gittim yine,kayboldum konularıyla.Sevgi ve saygiyla
Perihan Metin
Sevgiler.