- 2279 Okunma
- 15 Yorum
- 3 Beğeni
YARA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Saksıdaki armut fidanına baktım. Temmuz sıcaklarında kurumuştu. Ağustos ortasında yeşermiş. Dalların ince uçlarından çiçek saçakları gövermiş. Anne dedim. Bir senede iki kere açar mı bu? Tahta bankın üzerinde yaralı bacağını kaşıyordu. Görmedim ama tırnaklarını etine daldıra daldıra yarayı kanattığını biliyordum. Sonra o elleriyle patates soyacaktı. İkimiz verandada oturup, deri parçalarının patatesin içine işleyip görünmez olduğu yemeği kaşıklarken ilerdeki denize bakacaktık.
“ O orospu seni aramıyor mu?” dedi.
Taze yaprağa yürüyen ihtiyar tırtıl yemyeşildi. Annemin yarası kanıyordu. Rüzgar bacağından aldığı kokuyu burnuma tuttu. Güneşi hiç sevmediğimi düşündüm. Güneş her şeyi kokuturdu.
Ayşegül geldi akşamüzeri. Nöbet dönüşü uğrardı bize. Anneme ağrı kesici, eldiven pamuk getirirdi. Bu sefer eli boş geldi.
Işıkları açmadık yine. Annem iki kişi için lamba yakılmaz diyordu. Ben biliyordum yarasını görüp de tiksinmeyeyim diye.
Ayşegül karşı duvarda gülümseyen Tansu Çiller’e bakıyordu. Annem “O orospu taktı da gitti bunu” diye mırıldandı. Tırnakları yine etinde. Zırt zırt zırt. Evin önünden iki adam geçti. Biri Ayşegül’ün ki. Eğildi kulağıma “Annem ararsa burdadır de” dedi. “Orospu” diye mırıldandı yine annem. “Hepiniz orospusunuz!”
Ayşegül’ün annesi uyumuş kalmış o gece. Elinde tespihi. Seccade ayakları dibinde büzüşüp durmuş.
Ertesi sabah yarayı gördüm. Annemin pijaması yukarı sıyrılmıştı. Elleri yaranın üzerindeydi hala. Tırnaklarının dibi kurumuş kan ve kıl doluydu. Eğildim yaraya baktım. Sabahtı ama aydınlık değildi veranda. Yara kıpırdıyordu. Şişiyor gevşiyor,üzerindeki kıl deliklerinden irin fışkırıyordu. Huzurevini aradım hemen. Ben felanca dedim öksürerek. Evladım beni aç koyup, sopa ile dövüyor dedim. Ağladım da biraz. Karşı taraftaki genç kadın –belki de çok güzeldi- suratını buruşturdu da dinledi beni.
Öğlene doğru geldiler. Bir minibüsten üç kişi indiler. Annem patates soyuyordu. Onlara bakmadı.
Tırtıl bütün yaprakları yedi bir gecede. Bu armut hiç yeşermeyecek anne dedim. O zaman başını kaldırdı önündeki leğenden, adamları gördü. Kaldı öylece. Sonra sonra eli yarasına gitti. Yine gömdü tırnaklarını çürümüş etine.
“Bu mu dövüyor seni” dedi adamlardan genç olan. Annem gözlerini bana çevirdi. Bir sandalye çekip oturdum. Eteklerim dizlerimin üzerinde. Rüzgar dizlerimde. Terzi Nuriye uzattı kafasını dükkanın camından. Ağzında toplu iğneleri vardı. Ona gülümsedim. Aniden çekti başını içeri.
Yine güneş vardı. Yine o koku.
“Orospu bu da” dedi annem. Adam yutkundu. Bana bakmadı. Yarayı gördü. Eğildi yakından baktı. “Oynuyor bu” dedi. “Valalhi bir şey var içerisinde.”
Alıp götürdüler. Ayşegül’ün çalıştığı hastaneye. Yarmışlar yarayı hemen. İçinden kafaya benzer bir şey çıkmış. Tepesinde saça benzer kıllar olan, ağzı burnu gözü belli belirsiz. Ayşegül kavanozda anneme göstermiş o şeyi. Annem ağlamış.
Geldi bana söyledi sonra. “Doktorlar Ankara’ya gönderi kavanozu” dedi.
Ankara’dan kağıt geldi bir ay sonra. Ayşegül gizlice almış başhekimin masasından. Fotokopisini çekip bana getirdi. Hala ışıkları yakmıyordum. Verandaya sızan sokak lambasının ışığında okuduk kağıdı.
“Vallahi biz fakülte olarak ömrümüzde böyle orospu yara görmedik.”
Anneme gittim. Huzurevinin bahçesinde bir adamla oturuyordu. Bacağını adamın kucağına doğru uzatmış. Adamın yumruğu eski yaradan geriye kalan oyuğun içinde.
Hasta bakıcı kadın “Böyle bir oyun uydurdular” dedi. “Biz de karışmıyoruz.”
Yanlarına gittim. Annem hiç istifini bozmadı. Yeşil leçeğini geri sıyırıp “Bak” dedi. “Saçlarım bile çıktı burda.” Adam da güldü. Ön dişleri yok. “Ben de diş bekliyorum daha” dedi. Ağzından sızan salyası çenesinden gömleğine damladı.
“Sana çiçeğini getirdim anne” dedim. Boynunu uzatıp yerdeki saksıya baktı. Sardunyanın yemyeşil yapraklarının arkasındaki tırtılları görmedi.
Armut odunuyla birlikte ekşidi.
Veranda ekşidi.
Güneş eskisi kadar güçlü değildi. Annemin bacağından çıkan orospuyla oturuyorduk her akşam. Artık kaşı gözü belirgindi. Arada kavanozun kapağını açıp, suyun üzerine çıkan kurtları çay süzeğiyle toplayıp armudun dibine atıyordum.
Mahalleye bir şeyler olmuştu aniden. Aniden terzi Nuriye kırmızı ruj sürmeye başladı. Bakkalın kızı topuklu pabuçlar giydi. Okul direğindeki bayrak bile eteklerini kısalttı. Gelip geçen arabalardan namussuz şarkılar işitilir oldu.
Annem öldü iki aya. Mahalleye gömdürtmedi muhtar. Görevlilere “Billahi müsaade etmem” derken kalçasını nazikçe bir yana kıvırdı.
Belki de bir lanetti bunlar. O orospu, annemden hiç ayrılmamalıydı. Annemin tertemiz ölüsünü ücra bir yaylaya gömdürdük. Kimse orospunun kavanozun içinde, karyolamın altında yaşadığını bilmiyordu.
Sonra o sardunya saksısı geri geldi. Verandaya bırakıp kaçmış görevliler.
Yapraksız dallarda üsüste binmiş yüzlerce tırtıl. Kımıl kımıl bir yığın. Tırtıllar yere düşüyor, tekrar saksıya tırmanıyordu.
Kar yağdı.
Allah yetişti.
O orospu beni aradı. “Annem öldü mü abla” dedi. Tansu Çiller’e baktım. Yirmi dört sene geçmiş. “Senin anan daha yaşıyor” dedim. “Benimki çok şükür öldü.”
YORUMLAR
'Yaralar er geç kabuk bağlar ve iyileşir' derler ya inanma! mikroskop altında incelemeye de gerek yok. en kestirme yoldan bile, bi parmak taramasıyla her dokunun nüfusuna santim santim işlenen yüzlerce yaranın nefesi duyulur burdan. yara işte! dışardan kabuğuna sıkı sıkıya tutunmuş, kanar durur ama içten içe.
bütün yaralarımı jiletle kazıttım sıfıra ama kökleri bende hâlâ. taa işte şuramda!
seni okumayı seviyorum, seni seviyorum!..var mı ötesi¿
son üç-dört yazıdır başkasına benzemeye çalıştığı için ipin ucunu kaçırsa da halen çok iyi yazıyor.dönüşüyor sanırım. dönüşmeye karşı ayak direndikce çirkinleşiyor, bu normal.
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim sevgili Aynur Hanım.
Eşsiz bir açılımdı ve inanılmaz bir nüans çok farklı çok bizden ve çok öznel zira kaleminizin farkı.
Bu farklılığı duyumsatan yazılarınızı seviyorum ve sizi de.
Tüm güzellikler sizinle olsun İnşallah.
Çok güzel bir hafta dilerim tüm samimiyetimle.
Sevgiler, selamlar...
Aynur Engindeniz
eninde sonunda iyi insanlar yeraltına inecektir. birbirinin anasına küfreden gençleri tanıyacak hepsi, kardeş olacaktır anaları ölünce, anaları sonsuz uykuya dalınca adaleti arayan gençler bir salgın gibi tüm şehri alt üst edecektir. bu salgının ismini ...........
"YARA"...
Bir tek sözcükten birçok anlam birçok anlatım ve konu yaratmak...
İçeriğinde sıhhi olduğu kadar mecazi anlamda da birçok ifade ve yine birçok çağrışım birçok dokunuş ve yergi bulunan...
Sadece yaradan çıkan seslerin "zart zart" yerine "hart hart" olması daha isabetli olurdu diye düşünüyorum. Çünkü şiddetle kaşınan derinin çıkardığı ses daha çok bu şekilde geliyor kulağa. Neyse, bu çok da önemli değil tabii ki. Bunun dışında kurgunun, öykünün başlangıcından finaline değin akıcı, sürükleyici işlenişi muazzam.
Her zaman dediğim gibi hayal gücünüz, yerel söylemleriniz ve kaleminizin bu meyandaki yaratıcılığı muazzam ve çok ümitkar. Kısa olsa da değinilen kavramlar ve irdelenen konu içindeki sorgulayıcı değerler yumağı çok güzel gölgelenmiş satır aralarında varlığını kuvvetle hissettirirken. Bu konuda söylemek istediklerimi genelde yorum yazan arkadaşlarımızın çoğu söylemişler ancak "lacivertiğnedenlik" rumuzlu arkadaşımız biraz daha bana yakın söylemlerle duygu ve düşüncelerime tercüman olmuş, kendisine teşekkür ediyorum...
Siz benim için çok farklı, çok zengin, çok derin, çok doğal ve deforme olmamış güçlü bir kalemsiniz. Aynı zamanda beyni ve yüreğiyle bütünleşmiş, kendine mazhar bir insansınız, bir güzel insan...
Yıllardır söylediğim gibi yine söylüyorum: Lütfen, bugüne değin yazdığınız öykü ve denemelerinizi bir kitapta toplamayı düşünün artık! Bu konuda gerek gördüğünüz süreçte elimden geleni esirgemeyeceğimi biliniz! Doyumsuz kalemin sürükleyici öykülerinde buluşmaya devam...
Kutlarım güzel dost...
RefikaDoğan tarafından 7/30/2017 9:52:42 PM zamanında düzenlenmiştir.
RefikaDoğan tarafından 8/2/2017 1:15:15 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Sizi seviyorum. Çok tesekkürler.
RefikaDoğan
Gözümdeki yeriniz gözünüzdeki yerimle kardeş can. Bunun mimari muhakkak ki sizsiniz, sizin hasetsiz dostluğunuz, özünüz; teşekkür ediyorum bu anlamda ben de size...
Sizde olan bir şey var sözcüklerle tam olarak ifade edemediğim ya da edilemeyen. Hani insanda olur ya " bakir duygular," örselenmemiş, kendine özgü, derin ve hesapsız...
Kaleminizde (dolayısıyla sizde)böyle bir varsıllık söz konusu. Alışılmışın dışında ve yerel renklerle nakışlı.Aslında evli bir kadın, bir eş, bir anne ve çalışan bir insan şapkalarınızın yoğunlu içinde bu güzellikleri başarmanız ayrıca takdire şayan bir durum. Kaleminiz çok daha ileri boyutlarda da olabilir zaman ve imkan olsa. Ama siz, işte bu nedenle değerli bir kalemsiniz. Çünkü bunca meşguliyetin arasında özünüzde var olan derinlik ve renklerle kendi doğal çizgileriniz çerçevesinde üretiyorsunuz bunca eseri, bu az bir şey değil!Çokça tanık olduğumuz birbirinin benzeri eserlerin ne bir katkısı var ne de kalıcılık adına bir değer taşıyor. Ama sizin gerek kullandığınız dil gerekse kurguladığınız konu ve içerikteki geçişler çok şey ifade etmekte bir okur olarak benim nezdimde. Yeter ki önyargısız, samimiyet ve sabırla okuyalım emekle kardığınız bu eserleri.
Bir gün bu kalem de kendini konuşturacak illaki...
Başarılarınızı bütün kalbimle kutluyor sürekliliğini diliyorum...
Sakın aykırı seslere kapalı olmayın ancak orada takılıp kalmayın da...
Kalbiniz, iç sesiniz en makbulü fısıldayacaktır size, müsterih olun yeter ki ve sabır...
Sevgilerimle...
böyle giderse bir zaman dediğinin aksine (asla küfretmem tarzında bir şeydi) yeraltının büyülü gücüne (küfre) ram olacaksın. bu yazıda işaretler pek belirgin. bu yorum suçlama değil. insanın varabileceği yolu yürümek içi tek ihtiyacı olan şey kat kat giyindiği gövde gösterilerin çıkarmak ve çıplak kalmaktır. ilk denemen bence hüsran. ama geleceğe dair işaretler barındırıyor içinde.
Aynur Engindeniz
Saygılar.
Öylece oturup seni dinleyesim geldi bir ömür. (Ömür de ne kadarsa artik)
Tebrik ve selam birakmak için uğradımdı güzel kalemin ve yüreğine.
Aynur Engindeniz
Çok teşekkür ederim okuduğun için. Selamın baş üstünde.
Sevgilerimle.
yazının altında ismin olmasaydı engindenizin derdim......nedenmi..... satırlarda gizlenmesini kelimelere fısıldamasını biliyor ve bunu çok vurucu kullanıyor derdim....saygılarımla
Aynur Engindeniz
Sevgiler saygılar.
Önce bu yazıyı okudum. Oldukça Aynur Engindeniz'imsi bir yazıydı.
Sonra oturup yazı hakkında bir şeyler yazayım dedim, baktım değerli arkadaşlar bana pek söz bırakmamışlar.
Daha sonra bir şey dikkatimi çekti: Pek çok yazını silmişsin. İşte beni asıl etkileyen bu oldu. Neden?
Evet..Neden?
Selam ve sevgilerimle.
Aynur Engindeniz
Okuduğun için teşekkür ederim.Sevgiler selamlar.
Çoktandır A. Engindeniz'in yazısını beklemekteydim. Günün yorgunluğuna rağmen aheste aheste okudum, okuduğuma da değdi doğrusu. En çok bu öykünden haz duydum. Kelimeleri özgürce savurmuşsun. Kısıtlama, sansür yok yani. Sanırım farklı bakış açısıyla kalemini kullanıyorsun. Bu da romanı zenginleştiriyor.
Doğrusu şu bacaktan çıkan orospuya kafayı taktım. Ne ola ki? Tansu Çiller' e gelince. Ona oy vermediğim halde aşık olduğumu itiraf etmeliyim.
Selam ve saygılar bacım.
Aynur Engindeniz
Farklı bir şey denediğim yok abi. Sadece biraz kısa tutmaya çalıştım öyküyü. Daha da kısaltacağım.
Verdiğin motivasyon insanı bir süre götürür cinsten. Teşekkür ederim Ayhan Abi. Sevgiler selamlar.
Aynur Engindeniz
Sevgilerimle.
Yazıyı okurken salonun bir koşesinde rodin'in duşunen heykeline baktım. Duşundum sonra yazıya baktım..duşundum..heykel ve yazı ne kadar uyuşuyor dedim.
Sanrılar insanın yarasıdır dedim..ve o yaraya sahip çıkanlar da başka sanrıların kucağındadır..
...
Sevgimle.
Aynur Engindeniz
ben bu öyküyü aleyna tilki dinlerken yazdım. o yüzden fazla uzatamadım ve derine girmedim sanırım.
Okuduğun için teşekkür ederim toprağım. Sevgiler.
lacivertiğnedenlik
hikayeyi okudum.
birkaç yerde klavye hatası var,bunlar düzeltilir.
hikayenin rahatsız edici yanları olması benim için okumaya bir sebep
dükkanın camı olur mu,düşündüm
kaşıma seslerinin zırt zırt olarak seçilmesi komik geldi istemsizce güldüm
aslında bir kasaba hikayesi gibi geldi bana ve kasabada huzurevinin olması lüks gibi
bunlar teknik yanlarıydı
asıl düşündürücü olan ise neden huzurevi? annesini bu denli severken,paradoksu insanın bazen en çok sevdiklerinin canını bile isteye acıtması gibi geldi,
başka şeyler de düşündüm ama yarada kımıldayan şeyin canlı olduğu imajı geçmeyen yaralara
bu yaraların insanı yaşattığına
diri tuttuğuna ve bir sürü daha şeye
renbo tarafından 7/29/2017 6:13:34 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Telefonla artık hiçbir kurum uzak değil. Mesela bizi arıyorlar iki saate yaylaya çıkıyoruz. Belki bu da öyledir.
anne 24 yıl yarasını yanında taşımış. Ondan kurtuluşunun akabinde de ölmüş. Onun arındığı tiksintiyi mahalleli pay etmiş.
Teşekkürler okuduğunuz için.
Aynur Engindeniz
Başladığımda "Bir bacak detayı daha!" demiştim ki o bacak ve üzerindeki yara başrole yerleşti. Bunda öykünün başlığına dikkat etmememin de payı büyük. Başlık demişken, ikinci bir tek kelimelik aday daha var ama sanırım "Yara" daha flu bir kavram, bu yüzden de daha uygun bir seçim.
Anlatım sade olmuş. Anlatan geçmişin çağrışımlarında pek kaybolmamış. Vurgulanmasa da anlatanın çizgi dışılığı var: Huzurevini arayış şekli, adamların karşısında, etekleri dizleri üzerinde oturması... (Hatırladığım ikinci bir devlet dairesi çalışanının yüzünü buruşturma sahnesi. Her ikisi de kadın)
Bence kıvamında, güzel bir öykü olmuş. Son cümleyi ise kendi okuduğum şekliyle tercih ediyorum: Benimki öldü çok şükür. Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Son cümleyi sizin okuduğunuz şekliyle değiştireceğim.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Selamlar.