- 831 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TARİHİN GELECEĞE AYNA TUTTUĞU ŞEHİR BOLOGNA (BOLONYA)
TARİHİN GELECEĞE AYNA TUTTUĞU ŞEHİR BOLOGNA (BOLONYA)
Buram buram tarih kokan Bologna sokaklarında dolaşmak hem gerçek olamayacak kadar hayal, hem de insan aklının alamayacağı kadar gerçek… İtalya’nın kendine has bir duruşu, güzelliği olan baştan çıkarıcı bir dünya burası.
Şehre adım attığınız andan itibaren gözlerinizi kırmızıya kilitleyecek ve eski yaşanmışlıklarla gözlerinizi adeta büyüleyebilecek bir şehir.
Biz 2013 senesinin eylül ayı güz tatilinde gitmistik. Bologna, Floransa ve Venedik gibi birbirinden güzel şehirlerin arasında çizdiğimiz rotamızın ilk durak yeriydi Bologna. Şehre girdiğimizde gözümüze ilk çarpan neredeyse tüm evlerin kırmızı renk tuğlaları ve kiremit rengi duvarlarıdı. Bu durum, 1. Ve 2. Dünya Savaşları’nın arasında gelgit yaşıyor olmamıza ve o dönemin yaşayan sancılarını gözümüzün önünde yasamamıza sebep oluyordu. Savaşın ve kanlı gözyaşının kırmızı renkleriyle tarihe ayna tutan bu efsanevi tarihi şehirde gezerken evlerden birilerinin"imdat" diye bağıracağını hisseder gibi oluyorsunuz.
Evet kırmızı tuğlaları ve kiremit rengi duvarlarıyla 1.ve 2.Dünya Savaşları’ndan izler taşıyan şehir; insanın içini ürperten kimi zaman da insan ufkuna güneş gibi doğan ve mutlaka görülmesi gereken bir şehir Bologna.
Tüm bu eşsiz güzelliklerine rağmen, dünyaya açılamamış kendi dünyasında yalnızlaşmış; sakin ve bir o kadar da durağan adeta ölü bir şehir Bologna. Bu yüzden belki de hala hiç dejenere olup bozulmadan tarihin o mistik dokusunu, kokusunu, bugünlere kadar saklayabilmiş bir şehir. Gezip görülecek tarihi kliseleri, tarihi eğik kuleleri ,çarşılarına rağmen Bologna’da hayat çok durağan.
İtalya’nın kendisine has yaşamı ve güzellikleri olan bu şehir benim görüşüme göre İtalya’yı keşfetmek ve İtalya’nın var oluş serüvenine şahit olmak ; tarihi, şehrin sokaklarında okumak için İtalya’ya yolunuz düşerse mutlaka ziyaret edilmesi en önce gelen şehirlerden biri.
Tatilimizin ilk gününde biz de bu güzelliklere doğru rotamızı çevirirken, şehri daha tadında gezebilmek için hemen şehir bilgilendirme bürosundan bir harita ve gezi kitapçığı aldık. 1 haftalık İtalya gezimizin ilk günü böylece başlamış oluyordu.
Tatilimize uçağımızdan Bologna’yı izleyerek ve semadan bu güzel şehri selamlayarak başladık. Harita üzerinde kahverengi ve yeşil ağırlıklı olmak üzere çeşitli renklerle gösterilen şehrin coğrafi yapısını gökyüzünden büyük bir heyecan, merak ve hayretle izliyorduk. Adeta büyülenmiştik. Birbirinden güzel bu coğrafi yapıyı harita dışında neredeyse az görmüşümdür.Ovalar alabildiğine düz ve kahverengi, ağaçların toprağı kucakladığı ormanlar yol boyu yemyeşil. Her şey alabildiğine capcanlı, doğal ve masum. Sanki yaramazlık yapacak yeni yer keşfetmiş çocuklar gibiydik.
Bu güzelliğin ortasına uçağımız iniş yaparken biz de çocuklar gibi şen ve mutluyduk.Uçaktan inince ilk işimiz Bologna Havaalanındaki Budget Rent A Car firmasından internetten kiraladığımı,küçük ve şirin bir model olan Fiat 500’ü almak olacaktı. Arabamızı da aldıktan sonra şehri keşfetmeye hazırdık şimdi. Tabi öncelikli olarak konaklayacağımız otele çevirdik arabamızı. Şehir merkezinden uzakta bulunan yeşillikler arasındaki The Hotel Park adlı otelimize vardığımızda soğuk ve yağmurlu bir hava karşıladı bizi. Eylül ayı sonbaharlığını yapmış daha tatilimizin ilk gününün ilk saatlerinde kasvetli bir havaya teslim etmişti bizi. Hemen odamıza çekilip biraz yol yorgunluğunu atarak dinlendikten sonra yağan yağmura ve esen şiddetli rüzgara inat şehri gezmek için yola çıktık.
Şehre indiğimizde gördüğümüz manzara bizi çok şaşırttı. Önce bunun sebebini günlerden pazar olmasına bağladık. Çünkü sokakta hiç kimseler yoktu. İn cin top oynuyordu. Birçok dükkan da kepenkleri indirmiş şehir yalnızlığa gömülmüş ve sessizliğe bürünmüştü. Floransa’daki sanatın, Venedik’teki aşkın aksine bu şehirde tarihin izlerini yansıtan derin bir sessizlik vardı. Şehri ziyarete gelen insanlara şehir “ Susun! Sadece dinleyin!” der gibiydi.
Şehre doğru arabamız yol alırken acıkmış olan karnımızı doyurmak için kasabada ilk bulduğumuz bir pizzacının önünde park ettik arabamızı. Bir daha dilimden hiç düşürmeyeceğim ve tadı damağımda kalacak olan Mozzerella peynirli ve domates soslu pizzamızı sipariş verdikten sonra internetten gezeceğimiz yerlere bakmaya başladık ve şehre gidince hemen bir harita ile gezi kitapçığı almaya karar verdik.
Pizzalarımızı acıkmış olan midemize yuvarladıktan sonra hesabı ödeyip şehrin merkezine doğru yol aldık. Arabamızı en işlek caddeye yakın bir otoparka park ettik. Önce haritamızı ve şehir tanıtım seyahat kitapçığımızı alıp gezıilecek yerler listesine bakarak gezi planımızı yaptık.
İtalya’nın kuzeyinde Emilia-Romagna bölgesinde olan bu tarihi dokusunu korumuş olan sehirde dolasırken ayak üzeri rast gele bulduğumuz pizza restorantında ilk kez tattığımız Bolonez Soslu Mozzarella peyniri pizzamızı yerken tanıtım kitapçığında "Bolonez sos" adını bu şehirden aldığını okumuş olmamız da çok heyecan vericiydi. Ayrıca pizzamızı servis yapan garsondan da duyduğumuza göre şehir ayrıca lâkabındaki "kızıl"a da gönderme yapılabilecek düzeyde solcu bir şehir olmasıyla da tanınıyor.
Yazımın bu kısmında size Bologna’nın gezilecek yerlerini ve bilinmeyen yönlerini anlatacağım
Biz de merkezdeki eski haliyle Pazar yerlerinin kurulup ticaret yapıldığı piazza Maggiore Meydanı’na geldik ilkönce. Burada sadece iki tanesi ayakta kalmış Assinelli Kuleleri’ni gördük önce. Kuleler 12.yüzyılda zengin aileler tarafından yaptırılmıştır. Gücün ve zenginliğin de sembolü olan bu kulelerden kısa ve eğik olan kulenin adı “ Garisenda”, diğeri ise “ Assinelli” dir. İlkin sayamayacağım kadar çok olan o merdivenleri çıkmakta tereddüt göstermeme rağmen yukarı çıktığımızda bizi eşsiz bir manzara bekliyordu. Tüm şehre tepeden bakabiliyordunuz. Tüm güzellikler ayaklarınızın altındaydı. Hemen ilk fotoğraflarımızı çekildik manzara eşliğinde. Kulelerden aşağıya indiğimizde bacaklarımıza kramp girdiğini hissettik. Hemen eşşiz bir doyum ve yorgunlukla en yakın cafeye oturup dondurma ısmarladık. Sonraki adımlarımızı gezip görülecek yerlere doğru çevirdik.
Vakti zamanında savaş ve saldırı karşısında ordunun şehri koruması için yapılan 98m’lik bu kuleye kişi başı 3 Euro karşılığında çıkılabiliyor. Ama astım veya kalp hastalığınız varsa ya da kendinize güvenmiyorsanız hiç denemeyin derim.
Şehir, roma İmparatorluğu’nun çöktüğü 5.yüzyılda kurulan bir Hukuk Üniversitesi ile meşhur. Bu okula bu ünvanı kazandıran da Dante, Erasmus ve Kopernik gibi bilimadamları ve yazarların da bu okuldan mezun olmuş olması. Bu okul aynı zamanda 10.yüzyılda yapılan Avrupa’nın da en eski okuludur.
Kulelerden sonraki uğrak yerimiz ise San Petronio Bazilikası olup şehri keşfetmeye kaldığımız yerden devam ediyoruz. Dünyanın en büyük kiliselerinden birisi olan San Petronio Bazilikası (Basilica di San Petronio), 132 metre uzunluğa ve 47 metre yüksekliğe sahip heybetli görüntüsü sayesinde gelen misafirlerin üzerinde etkileyici bir intiba bırakıyor.
Dünyanın 5.büyük klidesi ünvanını da alan bu binanın yapımına1930’da başlanmış. Bir gotik mimari harikası olup bu binanın içerisinde Gioven da Modena, Parmigianio, Givillio, Romon ve masaccio gibi sanatçıların eserleri de bulunmaktadır.
Fotoğraf makinemizin objektifini gördüğümüz her güzel manzaraya, yaşadığımız her güzel anı ölümsüzleştirmeye focusluyorduk. Böylece her güzel kareyi ayrıntılarıyla benliğimize hapsediyorduk. İleride çocuklarımıza anlatacak ve gösterecek anılar biriktirmek istiyorduk fotoğraf makinemizde.
Gezilecek yerler bu kadarla sınırlı değildi tabi.Ama daha gezecek çok yer olmasına rağmen biz çok yorulmuştuk. Yine de tüm enerjimizi toplayıp gezmeye devam ettik. Bundan sonraki yerimiz ise Palazza Comunale (Palazza d’Accursio) idi.
Halk Sarayı” ismiyle de bilinen ve 15. yüzyıl mimarisine ait dokuları simgeleyen Palazza Comunale, Maggiore Meydanı’nın batı kısmında yer alıyor. 13. yüzyıldan günümüze değin “Belediye Binası” olarak kullanılmaya devam eden yapıtın duvarları, Madonna ve İsa Peygamber’e ait resimlerle göze çarpıyor.
Uzun bir şehir turunu, hayranlık ve şakınlıkla karışık, arabamızın radyosundan çıkan müzük tınılarıyla tamamladık.Otele döndüğümüzde çok yorulmuş olarak attık kendimizi yatağa.
Ertesi sabah cama vuran yağmur damlalarıyla gözümüzü açtık. Güneş bize yüzünü göstermemekte kararlıydı. En güzel ve en rahat kıyafetlerimizi giyip otelde kahvaltımızı da yaptıktan sonra şehir turumuza kaldığımız yerden devam etmeye başladık. Şehrin yörüngesinde bir o tarafa bir bu tarafa gezip durduk bütün gün.
Burayı görünce izlediğim bazı gerilim filmlerinin burada çekildiği izlenimine kapıldım. Çok büyüleyici ve mistik bir atmosferi vardı bu müzenin.
Artık epeyce yorulmuştuk ve karnımız da çok acıkmıştı. Canımız Italya’nın meşhur Bolenez soslu makarnasından istedi ve Foursquareden spagetti yiyecek yer aramaya başlaık. En yüksek puan alan yerlerden birine oturduk ve içinde tek domuz eti ve tadı hiç de hoş olmayan küçük midye makarnayı seçtik. Verdiğimiz paraya acıyarak oradan ayrıldık.
Bologna turumuzu tamamlayarak dinlenmek üzere otele geçtik. Ertesi sabah tatilimizin Floransa ayağını başlatmak üzere yola çıktık.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.