- 641 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Öğrenme ve öğretmenin peşinde bir 50 yıl .
Bıyıklarımın henüz terlemeye yüz tuttuğu,sakallarımın da yeni yeni bitmeye başladığı çağlardı.
Kömür karasıydı saçlarım.
17 ’li yaşlardaydım.
Edirne Kaleiçi Mahallesinde olan Erkek Öğretmen Okulunda öğrenci olmayı bitirmiş,atamamızı bekliyorduk.
Nihayetinde 20 Temmuz 1968 günü tayinimin İzmir iline çıktığını belirten resmi yazıyı almıştım.Yaşım henüz maaş almaya yetmediği için mahkeme kararıyla da bir yaş büyütmek zorunda kalmıştım çoğu arkadaşım gibi.
Dünyayı kucaklamak istiyordum lakin dağarcığımda o zaman şair Özdemir Asaf ve şu satırları yoktu ki!
-Dünyayı kucaklamak istedim kollarım yetişmedi.(Bunu yaşarken de öğrendim tabi ki)
Kırklareli’de doğmuş,Edirne’de öğrencilik yapmış biri olarak,İzmir’e atanmanın keyfi/heyecanı başkaydı tabi.
Birkaç gün sonra öğretmen olarak görevime başlamak için İzmir’e doğru yola çıktım;26 Temmuz 1968 ’de de Gazi İlkokulunda "Depo Öğretmeni" olarak mesleğime başladım.
Heyecanlıydım tabi ki.
Dün gece hesabını yaptım,tam 49 yıl geride kalmış;meslek hayatımın 50.yaşından da gün almaya başladım.
Bu arada,bu "mutlu anımı/anılarımı" da paylaşmak istedim.
Şair Baudelaire (Bodler) bunu "sanat" olarak niteler ve şöyle der:
-Ben de mutlu anlarımı yad etme sanatı var !
Şimdi adlarını unuttuğum arkadaşlarla Basmane’de bir otel odasını kiralayıp,40-45 gün kadar birlikte kaldık.Ki atamalarımız yapılıp,görev yerlerine gitmenin heyecanı içindeydik.İzmir’i de gezmek güzeldi,ilk kez semaverle çay içildiğini de Konak’taki "Atıf’ın Yeri" adlı bahçede görmüştüm.
Ve ağustosun sonu gibi okullarımız belli olmuştu.
Bana Bergama-Kozak/Kaplan köyü çıkmıştı.
Oraya gidip,göreve başladım Bergama-Zübeyde Hanım İlkokulundaki İlköğretim Müdürlüğü binasında...
Gencecik öğretmenlere rastlıyordum,çoğu da Doğudan gelmiş idiler.
-Siz de mi yeni mezunsunuz diye birkaçına sordum.
-Hayır,bir askerliğimizi yaptık geliyoruz,kimi 6 yıllık öğretmenim dedi kimi de 7 yıl.
İçimden "nasıl geçer bu yıllar "diye düşündüğümü dün gibi hatırlıyorum.
Şaşkınlık içindeyim.
Şimdi o halimin üzerinden bırak 7 yılı,tam 7 kere 7 yıl geçti.49 yılı geride bırakıp,50. yılına girdim mesleğimin.
Öğretmenlik yaptım az da olsa ama Milli Eğitimin değişik alanlarında çalıştım daha çok.Ve hep şuna özen gösterdim.
Hayatın öğrencisi olmak!
Çünkü hayat,okul sıralarına sığmayacak kadar zengin tecrübeler sunuyordu insana.Hepsinin alıcısı olamadım belki ama niyetim mümkün olduğu kadar fazlasını alıp,torbama koymaktı.
Nietzsche’nin "İçine koyacak bir şeyiniz varsa,bir günün bin cebi vardır" sözü hep belleğimdeydi.
Ve ceplerimin sayısını gerektiği kadar hep artırdım,uzun dönem bol cepli yelekler de giydim,sorana da Niezsche’nin sözünü hatırlattım.
Sonra öğrendiklerimi paylaştım.
Belli evreler sonunda Mevlana’nın sözü de dünyama girdi.
-Testinde ne varsa çatlağından o sızar!
Bunlara çabalamak ve "testiyi" insani değerlerle doldurmak en güzeliymiş.Hele hele bunları paylaşıyor olmak da bir başka güzellik.
Biraz ilkokul öğretmenliği yaptım,biraz eğitim uzmanlığı,biraz rehber öğretmenlik,biraz meslek dersi öğretmenliği ve uzun dönem de ilköğretim müfettişliği.
Edirne’nin,Kırklareli’nin,Yozgat’ın ve Kütahya’nın ayazlarında "üşüdüm";Mardin’in ve İzmir’in sıcağında da "yandım" diyebilirim.
...........................
Şimdi biraz da öğretecek yaşa geldim.
Okuduklarımı yazmak,paylaşmak ve anlatmak en sevdiğim uğraşlar.
Herkese hayatın bu şansı vermesi en büyük dileğim.
En çok da şunu öğrendim geçen yıllarda.
-Küçük insanların,büyük gururu olur (muş)!
Mütevazı olmanın güzelliği bir başka güzel geldi bana.
Küçülebilmeyi sevdim.
Ve şuna çok inandırdım kendimi:
-Küçülebilmek büyük adamın/insanın işidir!
Kendileri "böcek" kadar küçücük olanlar ve ayak altında gezinenler nasıl mütevazı olurlar ki diye de sorup,zihin jimnastiği yaptım.
Ve Yunus Emre’nin şu satırları da en çok kullandığım "değerler" oldu.
-Göz odur ki dağın ardını göre,
Akıl odur ki başa geleceği bile.
Yiğit odur ki alçakta dura,
Yüksekten bakan göz değil!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.