- 823 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BAKACAKLI GÜLİZ -1
Hanım büyük bir telaş ve heyecanla okuldan geldi.Bir taraftan çantasını bir köşeye atıyor, bir taraftanda ayakkabısını çıkarıyordu.
Sonra hızla salona geçti, sigarasını yaktı. Sigarayı içmiyordu yiyordu adeta. Sigaranın dumanları karma karışık taklalar atıyordu.
Meraklı gözlerle hanıma bakıyordum. Kendisi Balıkesir Ticaret Lisesinde, muhasebe grubu meslek dersleri öğretmeni olarak çalışıyordu. Birkaç kez sigarayı çektikten sonra konuşmaya başladı:
-Güliz diye bir öğrencim var. Çok hanım çok saygılı.Sınıfı geçtim diyerek gitti ama bir dersten bütünlemeye kalmış... İmtihan yarın, bundan haberi yok. Yarın mutlaka imtihana girmesi lazım, Yoksa sınıfta kalacak. Bu dersten nasıl kaldı, çok şaşırdımm...
Aralıksız konuşuyor.Anlatıyor anlatıyorr.
-Niye yanlış biliyor bu kız kaldığından nasıl haberi olmaz diye devam ediyor. Bir taraftan da ceplerini karıştırıyordu. Derken cebinden bir kağıt çıkarda üstünde bir telefon numarası, hemen numarayı çevirdi.
-Alo ben Mukaddes hoca... Güliz’in yarın imtihanı var.Mutlaka gelmesi gerekiyor, Kendisine haber verir misiniz?
Telefon bittikten sonra hanım kendini koltuğa attı.Telefon çıkan kızın babasıymış. Kızımız tatilde Karacabey’e domates toplamaya gitmiş. Günlük yevmiye ile çalışarak ailesine destek veriyor, hemde kendi harçlığını çıkarıyor.
Zaman ikindiye yaklaşıyordu. Dışarda bunaltıcı bir sıcak.. Hava 35-36 derece.. Baba köyden Balıkesir’e inecek, oradan Karacabey’e gidecek.. Bu sıcaktaa.. Allah yolunu açık etsin... Hem zamanla, hem sıcakla boğuşacaktı..
Ertesi gün hocahanım eve pür neşe geldi.. Yüzü gülüyordu. Sanki mutluluktan uçuyordu..
-Güliz geldi, imtihana girdi.. Hemde sınıfını geçti.. Güliz lise üçe geçmişti. Belli ki hocahanımla Güliz arasında duygusal bir bağ vardı.. Yoksa hanımın sevinci bu kadar büyük olmazdı.. Ya da gözleri bu kadar pırıl pırıl parlamazdı..
Güliz kim diye sormadan edemedim.. Güliz, Bakacak köyünde oturan, annesiz bir ailenin en büyük kızı..Evin hem ablası hem annesi.. iki kız, bir erkek kardeş..Baba eşini kaybettikten sonra evlenmemiş.. ’Gelen hanımla çocuklar anlaşır, anlaşamaz.. Ya da gelen kişi, haklı olarakda çocuklara Bir şey dese yıkılırım onun için evlenmeyeceğim... Çocukları başgöz ettikten sonra bakarım’ demiş.
Evin annesi Güliz.. Sabah altı gibi kalkıyor, hayvanların bakımını yapıyor, onları sağıyor, kahvaltıyı hazırlıyor. Sonra da köy minübüsüne binerek Balıkesir’deki okuluna geliyor. Derslerine devam ediyor. Akşam köye dönünce yine aynı işleri yapıyor. İşler bitince derslerine çalışıyo. Sessiz, sakin ve çok çalışkan..
Gaziosmanpaşa Ortaokuluna stajer olarak gittiğinde Okul Müdürü birçok görev veriyor. Okulda çalışan personel ve öğretmenlerin maaş bodralarını hazırlama görevi dahil. Birçok mutemetin bile zorlandığı konuda kızımız çok başarılı. Kafasına takılan Bir şey olduğuunda, hanıma yada Ticaret Lisesi mutemeti Tülin hanıma sorarak bu zor görevlerin altından kalkıyor.
Ve öğrendik ki; yaz aylarında akranları tatilde keyif sürerken, kumsalda güneşlenirken, o güneşin altında domates topluyor.. Makine gibi, sabahtan akşama domates topluyor. Ertesi gün, ertesi gün..
Sabahtan akşama.. Tatil bitene kadar.. Domates bitene kadar..
Küçük anne.. Çocuk işci.. Annesi ne zaman vefat etmişti bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, o yaşına rağmen çektiği yük. Bir de üstüne üstelik eğitim yükü. Büyümeden büyümek zorunda kalmış velhasıl. Büyük insanlar bile bu tempoya zor dayanırken, o gıkı bile çıkmadan azim ve sabırla dayanıyor. Çaba ve fedakarlıkları alkışlanacak düzeyde.. Hem okuyor hem ev işlerini yapıyor, hayvan bakıyor, birde ev ekonomisine destek veriyor.
Güliz’i görmeden onu takdir etmiştim.
Zaman zaman Güliz sohbeti yapıyorduk. Güliz bir yıl sonra Ticaret Lisesini bitirdi.. Yaz tatiline çıktık. Bağımız kopmuştu.. Ama kalbimizde, beynimizde hep vardı.
Mesai saatleri içinde Asker hastanesinde hastalarıma bakıyorum. Onların şikayetleri, tetkikleri, tedavileri ile zaman geçiyor.. Hastane dışında ise ASTIP Teşhis ve Tedavi Merkez’inde çalışıyorum. Oranın hem yöneticisi, hem labaratuvar sorumlusuyum.. Ayrıca polikilinikte hasta muayene ediyorum.
Birgün labaratuvar teknisyeni ayrılacağını söyledi. ’Birini yetiştirdikten sonra ayrılabilirisin’ dedim. Okullu teknisyen yoktu. Siz yetiştirmek zorundasınız. Usta-çırak ilişkisiyle eğitmeniz gerekiyor. O yetişene kadar bütün tetkikleri beraber yaparsanız. Ne zaman güven verir ondan sonra tek başına bırakırsınız . Ama yine de bazı tetkikleri doktor siz yaparsınız.
Geçici de olsa yüküm ağırlaşmıştı. Kimi bulacaktım. Akşam eve gidince hanıma;
-Mezun olan öğrencilerden akıllı,becerikli, temiz, dürüst olan var mı? Labaratuvar teknisyeni işten ayrılacak deyince, büyük bir heyecanla;
-Güliz’i alsana. Ona çok güveniyorum. Onu yetiştir hem ikinci meszleği de olur. Daimi işi de olmuş olur. Büyük bir merakla bana bakıyordu..
Sahi Güliz hiç aklıma gelmemişti. Adını duyunca sevindim.
-Gelsin , öğretebilirsem onu işe alırım..
Hanım çok sevindi. İşe başlaması sigortasının başlaması demekti. İyi bir maaş demekti. Vasıflı eleman olması demekti.
Hanım hemen telefona sarıldı. Numaraları hızlı hızlı çeviriyordu.. Sanki iş kaçacak telaşındaydı.