- 680 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kimim Ben?
Kimim ben? Nereden gelip nereye gidiyorum? Hangi tarihin evladıyım? Amacım, varoluş sebebim ne? Hani derler ya aklımda deli sorular, işte bu sorular benim için o sorular. Şüphesiz ben bir filozof değilim bu sebepten benim için önemli olan sorularından ziyade cevapları. Bakalım neymiş bu deli soruların cevapları:
Kimim ben? Ben ne uzak doğunun yüksek medeniyetine sahip bir Asyalı ne de batının köhneliğine sahip bir Avrupalıyım. Mezopotamya’nın kaba insanlarına ya da kuzeyin soğuk benizli sakinlerine de benzediğim söylenemez. Afrika’nın güleç çocukları da benzemiyor bana. Güney Amerikalıların o içi içine sığmayan halleri de uzağımda doğrusu. Çünkü ben bunların hiçbiriyle aynı koşullara sahip olmadım olamadım. Ben Asya’nın ortasında bir bozkır göçebesiyim. Saf bir Asyalı değilim bugünlerde olmama da imkân yok zaten. Ama her ne olursa olsun ben bir Asyalıyım.
Nereden gelip nereye gidiyorum? Aslında nereden geldiğim belli Asya’nın geniş düzlüklerinden geliyorum. Ama nereye gittiğim bir muamma. Gittiğim yön de belli ama varış noktam bir sır sanki. Uzun yıllardır dünyanın kara kitlesinin merkezi olan Mısır’ın hemen kuzeyinde Anadolu yarımadası ve çevresindeyim. Bir aralar Avrupa’nın içlerine doğru ilerlemekteydim ama sonra ne olduysa bu topraklara sıkıştım kaldım. Öyle şeyler oldu ki herkes sanki birer demir kafese koyuldu. Yerinden kıpırdamasın diye. Öyle tahmin ediyorum ki benim varış noktam yoktu zaten. Daha doğru bir ifadeyle fiziksel bir varış noktası değildi bu. Bu bir ideaydı. Üstelik ne Kuzeyin benizli insanlarının mefkurelerine ne de Anadolu’nun benden önceki sahiplerinin gayelerine benzemiyordu. Sonsuzdu benim ideam. Belki dinim bunu getiriyordu bana. Gökte tek tanrı yerde tek temsilci gözüyle bakıyordum belki de. Şimdi ise biraz kısıtlanmış durumdayım. Sanki demir kafese koyulmuş bir kartal gibiyim. Maalesef bu kafesle yetinmeyi öğrendim galiba. Artık ruhumda yanan özgürlük ateşi bir küle dönüşüyor gibi.
Hangi tarihin evladıyım? Ya da tarihin evladı mıyım? Yoksa ben tarihin kendisi miyim? Neden bunu sorguluyorum? Çünkü rivayet o ki yazı MÖ 3500 yılında icat olunmuş ve yine bir rivayete göre benim izlerim MÖ 3300 yılına kadar tespit edilebilmiş hatta MÖ 6000 yılına kadar uzanabileceği düşünülmekte. Bunları duyunca tabi ki sorgulamam da doğal. Belki tarihin kendisi olmayabilirim bunları söyleyerek kendimi dev aynasında görüyor da olabilirim. Ama şundan eminim ki tarihin büyük bir hissedarıyım ismime her devirde rastlamak mümkün. Her ne kadar farklı isimlerle anılmış olsam da ben bu sahnenin çok ama çok büyük bir kısmında varım ve öyle görünüyor ki perde kapanana kadar sahnede kalmaya devam edeceğim.
Varoluş sebebim ne? Buna dinen mi baksam yoksa tarihsel mi baksam bilemedim. Ama biraz düşününce nerden bakarsam bakayım cevabın değişime uğramadığını gördüm. Benim varoluş sebebim sanırım hükmetmek. Dinen bakınca kendime hükmetmek. Hangi dine mensup olursam olayım, tanrı ilk önce kendime hükmetmeyi emrediyor bana. Tarihsel bakarsam dünyaya hükmetmek. Bu sahneye ilk ayak bastığım günden itibaren amacım bu oldu. Bütün dünyayı tek hükümdar altında toplamaya çalıştım sürekli. Bu yüzden benim var olma amacım sanırım hükmetmek.
İşte sürekli sorduğum sorulara bu sefer verdiğim cevaplar. Sürekli değişir cevaplarım. Hep farklıdır birbirinden. Henüz tatmin etmedi sanırım cevaplarım beni . Eğer bir gün cevaplarım beni tatmin edici seviye birer olgunluğa erişirse o zaman anlayacağım ki ben kendimi biliyorum. Ve işte o zaman her şey değerli hale gelecek. En önemlisi de anlayacağım bunca yaşadığımın lafı güzaf olduğunu. Büyük şairin de söylediği gibi: “İlim ilim bilmektir/İlim kendin bilmektir./Sen kendin bilmezsin./ya nice okumaktır.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.