- 772 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Siyasete alet edilen her din bozulmaya mahkûmdur
İşte aşırılığın gidebileceği en son nokta. Bunun perde arkasında yaşanan çok daha ahlaksız yansımaları olduğu su götürmez bir gerçek. Bu fotoğraf da muhtemelen kadınları köle pazarında satmak için götürülürken çekilmiş bir kare. İnsan ilk baktığında bunun bin yıl öncesine ait bir kare olduğuna inanmak istiyor ama bu bugünün gerçeği. Kaçıncı asırda yaşadığımızın hiçbir önemi yok: nasıl bir medeniyet kurduğumuzun da. Hatta teknoloji çağında yaşıyor ya da yakın gezegenlere uzay araçları gönderiyor da olabiliriz. Lakin bu fotoğraf bizim en zayıf halkamız, inceldiğimiz nokta. Bir medeniyet kendi içinde böylesi bir kare barındırırken, bir an için medeniyetimizin en gelişmiş ülkelerinin bir muz kabuğuna bastığını düşünün. Ülkesini vahşet ve gericilikle idame ettiren ülkelerin bir anda dünyayı istila ettiklerini hayallemek çok mu fantastik bir kurgu?
Yaşadığımız dünyaya dönüp biraz analiz yapalım. Temelde bütün rejimlerin tek amacı kendi ordularını kurmaktır. Cumhuriyet rejimi bizim için en idealiydi lakin tarihimize baktığımızda ne görüyoruz? Katliamlarla dolu. Peki, bu rejimin suçu muydu bu? Yetmiş yıla yakın bir zamandır gerçek Cumhuriyetçiler tarafından yönetilmedik. Cumhuriyetin ilkelerinden ziyade satılmışlığın ve ırkçılığın rejimiyle yönetildik. Üstelik bu, uzaya araçlar gönderen sözüm ona uygarlığımızın en tepesindeki ülkenin bize attığı çalımlar sayesinde mümkün oldu. Bugün bile kendini hala kadın satın almak için sıraya geçmiş bir köle pazarında zanneden zihinler var.
Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları (özellikle kadınlar) zannediyorlar ki şeriat gelirse bütün pislik temizlenecek. Hayır. Bu fotoğrafa önce kendileri bürünecek. Dinler kullanılmaya o kadar müsaittir ki onda sevgiyi arayan sevgi ayetlerini bulabilir ama kölelik arayan da yine en alasını bulur. İslam ahlakının yerle bir olduğu bir ülkede şeriatın gelmesi demek yıkım demektir. Arap Sünniliğiyle sarhoş olmuş Cumhuriyet düşmanları işte bunu göremeyecek kadar derin bir uyku halindeler. Gerçekler çok açık. Dünyada artık İslam’ın ilk yayıldığı yıllardaki Mekke döneminden çok uzaktayız. Devir Medine devri. Din artık peygamberin önünüze serdiği dinden çok uzaklarda. Din Yezidin dini. Hatırlayın (eğer ki unutmuşsanız) Yezit ki ilkin cami yaptırıp din ve peygamber aleyhine vaazlar vermişti. Kerbela ortada. Hz Ali çoktan katledilmiş, ateş toplarıyla günlerce topa tutulmuştu Kâbe. İlk Müslüman kıyımı orada oldu ki beş yüz ün üzerinde kadına tecavüz edildi. Yezidin dine hâkim olduğu keşmekeş bir ortam… İste bugünkü ahlak da tam olarak o günden kalma bir ahlak. İşte bu yüzden İslam ülkeleri belini doğrultamıyor. Tecavüzün, yolsuzluğun ve gericiliğin hep bir inanca sahip olduğunu söyleyenlerce yapılmasının asıl nedeni, dini kendi çıkarlarına göre yorumlama anlayışından. Böyle bir anlayış değil dinin, hiçbir inanç ya da fikir akımının takipçilerine ahlaklı bir yol haritası çizemez.
Siyasete alet edilen her din bozulmaya mahkûmdur. Çünkü siyaset yoluyla iktidara gelen kişi gücü de eline almış olur. Toplumlar da din ve milliyetçilikle yönetildiği için eninde sonunda o inanç eğilip bükülecektir. Bir dini başka bir yolla bu kadar hangi güç yozlaştırabilir ki? Bir zamanlar Katolik kilisesi insanların öldüklerinde Araf’tan çabucak çıkabilmeleri için para karşılığında sertifika (bilet) satmaya başlamıştı! O ülke eğer ki kilise tarafından yönetilmek yerine Hıristiyanlık kendi kabuğuna çekilerek (siyasetten uzaklaşarak) kendi inancını yaşamış olsaydı böyle bir ahlaksızlık yaşanır mıydı? Devlet denilen güç buna izin verir miydi? Öyleyse bu gücü (siyaseti) inancın başından savmak gerekir. Ama ondan önce halkın bilinç düzeyini yükseltmek gerekir ki günü geldiğinde hiç kimse din kisvesi altında başa geçip kimseyi kandıramasın.
İnanca sahip çıkmanın ve bozulmasının önlenmesi için tek bir yol var: Cumhuriyete sahip çıkmak! Çünkü o dinin yozlaşmasını engelleyebilecek tek araç. Ondan da önce beni dinleyen ve okuyanlara tek tavsiyem, hiçbir gücün ve liderin (bu her alan için geçerli) kanatları altına girmemeleri. Hiçbir şeyi bağımlılık haline getirmemeleri. Her kişi ve her fikir, aralıksız mantığın kontrolü altında denetlenmeli. Şiddetle eleştirilmeli. Onu ne kadar sahiplenmiş olursak olalım unutmayalım ki o da hata yapabilir. Bizim eleştirisel tavrımız onu da doğru şekle sokacaktır. Tabanı tarafından denetlenmeyen her fikir tıpkı bir siyasi parti gibi bozulmaya mahkûmdur.
Günay Aktürk