- 1634 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Türk Edebiyatının Unutulmaz Kadın Roman Karakterleri
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"Edebiyat, yazarların meydana getirdiği bir cumhuriyettir."
İnsanoğluna verilen ömür süreci ne denli uzun olsa da insanın gönül verdiği ideallerini yeteneklerini varmak istediği hedefi ve eylemlerini tam olarak gerçekleştirmesine yeterli olmuyor yine de.
Tuvalde tamamlanmamış bir resim yeni başlanmış bir roman başlığı konulmamış bir şiir bir dosta erilmek
üzere hazırlanmış bir hediye paketi ve yarınlara ertelenmiş sayısız eylem…
Başka bir pencereden baktığınızda ise çok kısa bir ömre dahi yıllarca öneminden değerinden popülerliğinden ve devrimleşen kimliğinden hiçbir şey yitirmediği gibi gittikçe daha da
devleşen isimlere tanık oluyoruz…
“Bazen, içinde bulunduğu çaresizlik çığ gibi büyüyor. Büyüyor da nefes alamıyorsun o çaresizliğin içerisinde. Seni anlayacak birilerine sığınmak istiyorsun, olmuyor... Kelimeler düğüm düğüm oluyor, konuşamıyorsun. Tam o sırada kitaplara sığınıyorsun. Kendini buluyorsun her cümlede, satır satır...”
Bir insan için ne güzel ve ne ayrıcalıklı bir durumdur demirli küçücük bir pencereden bakarken gökyüzünde gördüğü kümelenmiş koyu kasvetli bulutların bir süre sonra yerini yağmura bırakıp bırakmayacağını anlayabilmesi…
Şöyle bir durup düşünecek olursak gerek dünya gerekse ülke edebiyatçıları şair yazar ve sanatçılarının bir çoğuna yaşadıkları süreçte güneşin gözlerinde parladığına yağmurun tertemiz ve şifalı bereketiyle üzerlerine yağdığına rastlamak pek mümkün olmuyor yazık ki...
Yazılan kitapların ve filme çekilen romanların kahramanlarının toplumu ne denli etkilediğini yeni doğan çocuklara aynı adı vermelerinden anlaşılıyordu.
Buradan yola çıkarak Türk Edebiyatının Unutulmaz Kadın Roman Karakterlerini
Paylaşmak geldi içimden…
1. Halide Edip Adıvar (1884 – 1964) – Handan
Halide Edip, henüz 17 yaşındayken matematikçi, bilim adamı Salih Zeki Bey’le 1901 yılında evlendi. Bu evlilikten 2 oğlu oldu. 1910 yılında Salih Zeki’nin çapkınlıkları nedeniyle boşandı. Ve bu mutsuz günlerini roman karakterleri üzerinden okurlarıyla paylaşacaktı.
Handan romanı 1912 yılında tefrika edildi. Büyük sükse yapan roman kızıl saçlı, gri gözlü bir kadının mutsuz aşklarının hikayesidir. Bu cesur aşk romanındaki Hüsnü Paşa, Salih Zeki’ye, Handan ise Halide Edip’e benziyordu. Romanda Hüsnü Paşa karısını sürekli aldatıyor, evliyken başka bir kadına evlenme teklif ediyordu. Halide Edip romanda Handan’ı yeğeninin kocası Refik’e, daha sonra felsefi sohbetlerle Fikret’ten okuduğu satırlarla sosyalist Nazım’a aşık eder.
2. Sevgi Soysal (1936 – 1976) – Tante Rosa
Sevgi Soysal’ın sıradışı kimlik ve kişiliğe sahip kadın karakteri Tante Rosa… Bir kadının hayalperestliğini, yalnızlaşmasını, yabancılaşmasını, başkaldırısını, yerleşik düzene uymayışını feminist bir tutumla verir. 14 öyküden oluşur kitap, hepsi Tante Rosa’nın öyküsüdür. Anneannesinin, kendisinin, teyzesinin kadınsal sorunlarını ele almakla beraber, bu sorunları evrenselleştiren, bir kadının ince ve keskin duyarlılığını veren bir romandır Tante Rosa.
3. Reşat Nuri Güntekin (1889 – 1956) – Çalıkuşu – Feride
Reşat Nuri’nin popüler klasiğe dönüşen romanı Çalıkuşu’nun ana karakteri Feride yeni kurulan Cumhuriyet’in yaratmak istediği ideal öğretmen, aşkından ölse bile gidebilme cesareti gösteren, batı eğitimi almış, ayakları üzerinde durabilen, tek başına Anadolu’ya gidip, öğretmenlik yapabilen hem hayatla hem taşrayla mücadele edecek cesarette bir kadındır. Feride, modernleşme sürecinde örnek bir kadın figür olmasının yanı sıra, Anadolu’da yalnız bir kadın olmasıyla özellikle o dönem içerisinde hem kamusal hem de özel alanda var olmasıyla önem arzeder.
4. Mehmet Rauf (1875 – 1931) – Eylül – Suad
Edebiyatımızın ilk psikolojik romanı olarak kabul edilir. Yoğun ruh tahlilleri, doğa betimlemeleri yapılır. Fethi Naci, Cevdet Kudret’ten alıntılayarak roman karakterlerinden Necib’in duyguları ve hayatı ile Mehmet Rauf’un hayatı arasında büyük benzerlikler olduğunu ifade etse de Mehmet Rauf kendisiyle yapılan bir röportajda romanı Halit Ziya’nın başından geçen bir olaydan esinlenerek yazdığını söyler.
Roman aşk teması üzerine kuruludur. Süreyya ve Suad 5 yıllık evlidir. Süreyya’nın bir akrabası olan Necib’in Suad’a aşık olması ve bu aşkın Suad tarafından karşılık bulmasıyla dönülmez bir yola girer. Suad bağlı olduğu eşini düşünerek aşktan vazgeçme noktasına gelir, bu Süreyya’dan çekindiği için değil ince ruhu, iyi yüreğindendir. Suad aslında Necib’in aşkının mutluluğunu yaşamasına rağmen sadakatsizliği kendi kişiliğine ve yaşam algısına yakıştırmayan Suad, hiçbir zaman kocasına ihanet etmeyi düşünmez. Kitap 1901 yılında kitap halinde basılmıştır.
Halit Ziya da Rauf için “Mehmet Rauf roman ve öykülerinde kendi kişiliğini soyutlamamıştır”
5. Halit Ziya Uşaklıgil (1866 – 1945) – Aşk-ı Memnu – Bihter
Romanın ön plandaki kadın karakteri Bihter, sınıfsal ve maddi kaygıların etkisiyle yaptığı evlilikte bir süre sonra gerçek bir mutsuzluğun ve duygusal boşluğun içine düşer. Bu ruh haline bir de aynı çatı altında yasak aşk eklenince karşımıza acıları, hırsları, gelgitleriyle yalnız başına mücadele eden öfkeli ve öfkeli olduğu kadar kederli bir kadın çıkar.
Bihter bir kadının olabilecek en gerçek hallerinden biriyle çok katmanlı bir karakter olarak karşımıza çıkar. Bihter’in en büyük korkusu annesine benzemektir. Ama Oeidipus gibi kaderden kaçarken kadere daha da yaklaşmıştır. Halit Ziya bir söyleşisinde “Hiç şüphe yok ki hayat romanları değil, romanlar hayatları yapıyor” der.
6. İnci Aral (1944 – ) – Ölü Erkek Kuşlar – Suna
Roman kadınların olduğu kadar erkeklerin de dünyasını aydınlattığı gibi, her iki cinse de eleştiriler vardır. Ölü Erkek Kuşlar kabaca bilinen aşk üçgenini anlatır. Suna evli olduğu Ayhan’ı sevmekle beraber, Onur’a da aşıktır. Her ikisini de kaybetmek istemez. Entellektüel olduğu halde düşüncelerini, hislerini, davranışlarını bir türlü dengeleyemez, yetiştirilme biçiminin etkisinden kurtulamaz. Suna içinde Su ve Na diye iki ayrı ruhun mücadelesiyle yıpranır. Su hayatını özveri üzerine kuran, kurulu düzen yanlısı, evcil, uysaldır. Na ise tutkulu, isyankar, hayalperest, bağımsız, bencil, başkaldırmaya hazır, romantiktir. Romanda Ayhan ve Suna’nın ilişkisi irdelenerek evlilik kurumu da sorgulanır.
7. Adalet Ağaoğlu (1929 – ) – Ölmeye Yatmak – Aysel
Aysel, ailesi, toplumsal çevre arasında kalmışlığı, bunun ortaya çıkardığı sorunların ve çelişkilerin ardından Aysel’in içine düştüğü yalnızlık ve ilerleyen süreçte ise bir anlam arayışı içerisine girişi ile bireyin yabancılaşması anlatılır. Aslında roman Aysel’in şahsi bunalımlarının yanında bir neslin hikayesidir. Aysel gelenek ve dayatılan yenilik arasında sıkışıp kalmıştır. Bir dönem aydınının yaşadığı sıkıntı Aysel içinde geçerlidir. Aysel ömrü boyunca varlık mücadelesi vermekten kendini insan olarak kabul ettirme savaşı verdiğinden benliğinin derinliğine uzanamamıştır.
Adalet Ağaoğlu bu ilk romanı için “Hayatımın bir evresini anlattım” der.
8. Suat Derviş (1903 – 1972) – Fosforlu Cevriye – Cevriye
Suat Derviş, yeni kuşaklarımızın maalesef ismini hatırlamadığı bir edebiyatçımızdır. Kendisini Reşat Fuat’ın karısı diye takdim edenlere “Ben Suat Derviş’im. Kimsenin karısı olarak yad edilmem” diyerek dönemine göre çok ileri bir bakış açısına sahiptir.
Suat Derviş, duygularını dışarı yansıtmayan bu güçlü yanını romanlarındaki kadın karakterlere de giydirmiştir. Nazım Hikmet’le arkadaşlıkları sırasında Nazım’ın aşkına karşılık vermese de, Nazım Hikmet’le dostlukları hep sürdü. Hatta Gölgesi şiirini, Nazım Hikmet, Suat Derviş’e yazmıştır:
Ağlasada gizliyor gözlerinin yaşını;
Bir kere eğemedim bu kadının başını.
Kaç kere sürükledi gururumu ölüme
Fırtınalar yaratan benim coşkun gönlüme.
Cevriye Galata’da yaşayan bir fahişedir. Öteki olarak konumlandırılan kadınlardandır. Kimsesizdir, gizemli bir adama aşıktır. Çünkü onu hastayken evine götürmüş, şefkatle davranıp, hiçbir şey beklemeden, insan gibi davranmıştır. Bu adam polisten kaçar, saklanmak zorundadır. Eser boyunca adı açıklanmaz. Bu adamın, Nazım Hikmet olduğu söylense de Zihni Anadol “Nazım değil, son eşi Reşat Nuri Baraner. Suat Abla söyledi demiştir”.
Suat Derviş’in diğer romanlarında da kendi karakterinden izler vardır, çünkü çoğu yaşamlarını değiştirecek cesarete sahip güçlü kadınlardır.
9. Vedat Türkali (1919 – ) – Bir Gün Tek Başına – Günsel
Roman, 1974 yılında yayınlandı. Yazarın ilk romanıdır. 1974 Milliyet Roman Ödülü’nü, 1975 Orhan Kemal Roman Ödülü’nü aldı. Roman İstanbul’da 1959 sonbaharında başlayıp 27 Mayıs 1960 İhtilali’nden bir gün önce biter.
O yılların buhranını, siyasal, kültürel çelişki ve çıkmazlarını bir aşk hikayesi ile sunuyor. Kenan Nermin’ le evli ve çocuğu vardır. Günsel ile tanışır, aşık olur, bu aşk vazgeçilmez bir tutkuya dönüşür. Günsel devrimci, cesur, atılgan, mücadeleci, ödün vermeyen bir üniversite öğrencisidir. Ağabeyinin yaşadıkları ve inandıklarıyla büyümüş, inandıkları uğrunda yılmayacak bir ruha sahiptir. Birbirleri için imkansız olduklarını bilse de Kenan’dan vazgeçemez. Kenan, kitap boyunca Günsel’e duyduğu aşktan, Nermin’e duyduğu arzudan vazgeçemez. 68 ruhu her ikisinde de vardır. Ama Günsel ne kadar cesursa, Kenan da o kadar korkaktır.
Romanın Nazım Hikmet’in Benerci Niçin Kendini Öldürdü şiiri ile benzerlikleri bir hayli fazladır. Her ikisinin de temel sorusu şudur: Mücadelenin içinde mi kalmak mı, yoksa dışında mı olmak mı daha çekilmez, daha ölümcüldür?
Zaten Vedat Türkali, “Nazım Hikmet’in şiirde yaptığını ben romanda yapmak istedim” demiştir.
10. Peyami Safa (1899 – 1961) – Sözde Kızlar – Mebrure
1923 yılında basılan roman yazarın ilk romanları arasındadır. Mütareke yıllarında toplumun üst kesiminin yaşadığı ahlaki çöküşü anlatmaktadır.
Mebrure, iyi eğitim görmüş, sevgi dolu, milli duyguları yoğun, muhafazakar bir genç kızdır. Anadolu’dan İstanbul’a babasını aramak için gelmiştir, ama tekrar Anadolu’ya dönüp orada yaşamak ister. Çünkü İstanbul’daki, lüks, eğreti hayatı sevmemiştir. Romanlardaki karakterler o dönemin koşullarına uygun olarak yaratılırlar. Peyami Safa’nın tüm romanlarında yanlış batılılaşma, bunun sonunda değişen insanları görürüz.
YORUMLAR
DEVRİM DENİZERİ
Ömrünüze bereket.
Hepsi de Türkiye toplumu için birer tuğla koyup, sonsuzluğa kadar birliğe, beraberliğe yol almasını sağlayan birer kahramanlardır.
""Edebiyat, yazarların meydana getirdiği bir cumhuriyettir."
Peki, yeni nesil edebiyatçılar acaba yeni bir cumhuriyet meydana getirebilirler mi ?
Hiç sanmıyorum; Yeni nesil, eğer ilhamlarını sanal ortamda veya sosyal medyayla besin alıyorlarsa, imkansızdır!
Teşekkürler hocam; kutluyorum
DEVRİM DENİZERİ
Hiç sanmıyorum; Yeni nesil, eğer ilhamlarını sanal ortamda veya sosyal medyayla besin alıyorlarsa, imkansızdır!
Harika bir saptama. Benim de hiç umudum yok.
VAOLUN.
Kutluyorum değerli yazarım.
Güzel ve faydalı bir paylaşımdı yine emek dolu ve bilgilendirici.
Sevgilerimle...
DEVRİM DENİZERİ
Gerçek yazar ruhuna sahip olan Gülüm Çamlısoy ise Defterin baş tacı.
Benden de sevgi ve selamlar içten...
Latife Tekin'in Sevgili Arsız Ölüm kitabındaki Dirmit karakteri de benim unutamadıklarım arasında. Bu güzel listeye ilave etmek istedim...
Tebrik ediyorum
Sevgiler...
DEVRİM DENİZERİ
güzel :)
Eskileri yad etmek bir anlamda yeni kuşağın görevi olmalıdır. Bu bir bayrak yarışı...
Selam ve Sevgilerimle..