- 1546 Okunma
- 11 Yorum
- 5 Beğeni
‘BULUUUUUUT’ DİYE SESLENİYOR BANA KENDİ UÇURUMUNDAN
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Gün doğmadan başlıyorlar içi anı dolu evleri yıkmaya. Yerine yenilerini yapıyorlar, daha büyüklerini, daha yükseklerini. Yıkıp yeni yaptıkları evlerin altına durmadan konuşan marketler ve işyerleri yapıyorlar. Vızır vızır çalışan ve kulaklarımı kurşuna dizen, gövdesi dönen o kocaman çimento kamyonları hiç susmuyor. Bitmek bilmiyor rant projeleri… Her caddeye casus gibi yerleştirilen süpermarketler ve onların dev jeneratörleri hakiki yalnızlıklar üretiyorlar. Mal getirip götüren kamyonetlerin hırıltısı… Edilgen sessizlikleriyle asgari ücretliler cehennemindeki koşulsuz gürültü… Ne çok insan var, ne çok biçilmiş roller! Geceleri düğün salonlarından göğü delercesine atılan havai fişeklerin gürültüsü, atmosfere karışan bağırışlar, yenilmiş sözcüklerin gürültüsü… Ah, sürekli öksüren bir ülkede yaşamak! Bir araba geçiyor: taşraların prensi Şahin. Arabesk rap çalıyor bütün kaportası. Sesi sonuna kadar açık, kalbi sonuna kadar kapalı. Bazen düşünüyorum, insan kaportadan yaratılmıştır!
Yıkıntılar üzerinde ilerleyen anlamsızlıklar konvoyu etime ve ruhuma yapışıp duruyor. Atamıyorum üzerimden. ‘Biz’ kavramı yok olup sözel bir leş haline geliyor.‘Biz’ kavramındaki gizem noksanlığından kaçıp ‘ben’ in özgünlüğüne sığınıyorum. ‘Ben’ azapların kökenidir. Sayıklamalar geçidinde yürürken, hüzün eksikliğinden yanakları tombul tombul olmuş çoğul bir yüz durduruyor ellerimi: ‘zihnindeki hovardalığa son ver, orası tehlikeli bir kayalıktır, ben’in düşer ve bunun sorumluluğunu hiçbir şair üstlenmez’ diyor. ‘Peki, ya çağın kamçısını elinde tutanlar! Ya sanat uygarlığın ölümüdür diyenler! Ya doğruların sahteliği! Onlar ne olacak?’ diyorum. Ve görüyorum iki adım ötemde, kurtarıcısı olmayan kurtarıcılar şöleninde her şey yolunda. Ölümün itibarına toz kondurmayan gösteriler caddesi sözel leşlerle dolu.
Acının zarafetini övenlerden, geçersiz kılınan ümitlerden, pusuda bekleyenlerden, bütün o misyon ve doktrinlerden kurtulup T’nin ben’deki gerçekliğine sarılıyorum. Mesaisine son veriyor külün geçmişi. O’na ‘kalbimin Işığı’ diyorum. Bu çok hoşuna gidiyor. Bana yüz defa söyletiyor bunu. Söylerken dünyadan gelen korkunç sesleri unutuyorum. O’nunla karşılıklı iki uçurumdayız. Aramızda ölümlülerin getirip bıraktığı, ödüle doymayan göz kamaştırıcı boşluklar var. Boşlukların güvenliğini sağlamak için iri yarı nöbetçiler tutulmuş. Uzaktan uzağa el sallıyoruz birbirimize. ‘Buluuuuuut’ diye sesleniyor bana kendi uçurumundan. O seslenince başaklar, yoncalar, çiçekler; bütün bitkiler onu dinliyor. Seslerle sarılıyorum ona, havada uçuşan tozlarla, böceklerin getirdiği kumlarla sarılıyorum. O benim sırrım. ‘Sır tehdittir’ diyor yok oluşlar yokuşundaki yetkili. ‘Sır sığınaktır’ diyorum.
Bazı insanların hiç ayrılıkları yok,
ne tuhaf!
T, vakti dolunca, haklılığını, masumiyetini ve güzelliğini alıp gidiyor yapraklar evine. Bense yeryüzünün kırışıklığına dönüyorum yeniden. Yazarların, şairlerin, gazetecilerin içeri atıldığı işkenceler zamanına dönüyorum. Ölümcül açlıklar zamanına. Konuşamayanlar, tutunamayanlar zamanına. Son çağın doğum sancısıdır bu… Planlanmış gürültü yeniden başlıyor. Gözleri bir denize ait olmayanlar gürültüsü… Bitmiş vicdanların gürültüsü… Yine birileri eski evler peşinde koşuyor onları yok edip anısız şehirler kurmak için. Anısız yüzler, anısız konuşmalar ve anısız kelimeler krallığını yaratmak için… Bilinçdışı bir tren bütün anıları vagonlara yükleyerek o sonsuz çürümenin çukuruna götürüp döküyor.
T’nin yüzümde bıraktığı izleri gizliyorum takip edildiğim sokaklardan geçerken. Çünkü yüzüme bakarlarsa anlarlar hâlâ aşka inandığımı. Anlarlar bedenden ve maddeden öte bir boyutta sırlar sakladığımı. O yüzden diğerleri gibi, değerden düşmüş bir görüntü olarak geçip gidiyorum yapay arayışlar tufanından.
YORUMLAR
Düşünüyorum da eskiden evlerin çoğu müstakildi. En azından benim çocukluğumun evleri öyleydi. Birbirlerinden bağımsız geniş bir bahçe içinde, hatta yüksek bahçe duvarlarıyla iyice inzivaya çekilmiş gibiydi her biri. Buna rağmen birbirleriyle öyle sıkı ilişkileri vardı ki o evlerde yaşayanların. Bizim bahçedeki çocuk sesleri karşı bahçedeki yetişkinlerin kahkahalarına karışırdı. Bizim evdeki kek kokusu, hemen yan tarafımızdaki evde demlenen çayın dem kokusuna karışırdı. Şimdi bakıyorum aynı apartmanda aynı sitede birbirinden bihaber ben sınırları içine hapsolmuş insanlar yaşıyor. Son bir kaç gündür deprem korkusuyla evlerimizde yatamıyoruz malum. Hemen sitemizin yakınında bir park var. İki gecedir o parkta sabahlıyoruz cümbür cemaat. Dün gece dedim ki ya arkadaşlar iyi ki deprem oldu da bizi böyle bir araya getirdi. Yoksa her akşam yaptığımız gibi dört duvar içinde kapı pencere kapalı, klimaya tutsak, ya televizyon izleyip ya da elde telefon, ekrana kilitlenmiş ete kemiğe bürünmüş robotlar gibi otuyor olacaktık. Açık hava püfür püfür esiyor, piknik tüplerinde kaynayan çaydanlıklar, bir köşede gençlerin sohbetleri, oyun parkında küçüklerin cıvıltıları, biz büyüklerin birbirleriyle şakalaşması, sohbetleri bir nebze de olsa depreme dair korkularımızı unutturmuştu. Tıpkı eskiden olduğu gibi biz duygusu ile birbirine kenetlenmiş olmanın o inanılmaz keyfini yaşıyoruz mahalle halkı olarak. Hasırımızın ya da kilimimizin ucunu paylaştığımız, sırtına bir yastık uzattığımız ve o ana kadar hiç sohbet etme fırsatımızın olmadığı belki de karşılaşıp hiç selamlaşmadığımız insanlarla öyle büyük bir açlıkla muhabbet ediyoruz ki iki gecedir. İnanılmaz güzel bir şey bu...
Evler, insanlar ve süpermarketler hakkındaki söylemlerinizden sonra ben de bunları paylaşmak istedim bana ayrılan bölümde.
Tebrik ediyorum çok güzel bir yazıydı.
Selamlar, sevgiler...
Dramatik Buluntular
O zaman ne yapacağız? Her şeye rağmen üzerimizde kırıntıları bile kalmış olsa da masumiyet ve içtenlik denen bu iki hazineye sahip çıkmamız gerekiyor. Çünkü bizler birazcık huzur hissediyorsak, bu nostalji ve anılar sayesindedir. Bu çağın değerlerimizi yok etmesine izin vermeyelim.
Teşekkür ederim güzel yorumunuz için
Sevgiler, selamlar...
Gidip bir maldoror şarkısına sığınalım..zira en iyi o anlar bizi.
Selamlar..
Dramatik Buluntular
Ne garip değil mi her şehir çokça birbirine benziyor insanlar gibi...
Boyanmış şehirler ve boyanmış insanlar..
Kuru gürültülü şehirler ve kuru gürültülü insanlar...
Taş yığınlarının arasında doğayı bulmak gibi sevindirici İNSAN bulmak.
gerçekten insanlığın tüm vasıflarını içerisinde bulunduran insanlardan bahsediyorum tabi ki, vicdan yoksunu, sığ ve dünyanın getirilerini kendine doğru olarak kabullenmiş insanlardan değil.!
hiç öyle olamadım ne yazık ki ve iyi ki :)
yüksek yüksek taş yığınlarının içinde ki dev iş adamları ve barbieleri gibi olmanın nesi iyi hiç anlamadım zaten. sanırım anlamaya da çalışmadım..
Sır sığınak mıdır? gerçekten sır ise sığınaktır diye düşünüyorum.
Yalnızlığım sırrım, yalnızlığım hep sığınağım oldu..
Yazı çok anlamlı ve güzel gerçi ben anlatmak istediklerinize atıfta bulundum mu bilmiyorum.
Bugün kafam çok dolu.
Çokça tebriklerimle,
Saygılar...
Dramatik Buluntular
Sevgiler...
“Bazen düşünüyorum, insan kaportadan yaratılmıştır!”
Öncelikle bu düşündüğünüz kaportadan yapılmış çok insanların çokluğundan şikayet eder dururum; çok doğru bir tespitti ve aynı duygular bölüştüğümüzü hissetmek, bir kahvaltıda ekmeğimizi bölüşmekten daha iyi bir his veriyor bana, bu yazdıklarınızdan…
Yok etmek anlamsızlıktır fakat yaşatmak çok anlamlılıktır. bana göre her ferdin, olumsuzluklara birlikte mühalif olmak bir toplumsallık görevdir diye düşünüyorum.
“Sır sığanaktır” deyimi ne çok şey anımsatır; yoksa gerçekten sırlarımızla yok olup gidecek miyiz? Ya öbür tarafta da sırlarımızı açamazsak!
“Bilinçdışı bir tren bütün anıları vagonlara yükleyerek o sonsuz çürümenin çukuruna götürüp döküyor. “
Oysa kumlardan kaleler yaptığımız gibi anılardan da kaleler inşa edebilirdik; çürümesini önleyebilrdik.
1- “Gün doğmadan başlıyorlar içi anı dolu evleri yıkmaya.”
İlk paragrafta duyumsanan o kadar çok şey var ki; bir filme aksiyonlaşacak kadar çok malzeme vardı ve her bir mısrası bir sahne olup gözümden canladndılar. Betimlemeler harikuladeydi; zarif bir anlatımı, insandan sonsuz hazlar duyumsattı ve gark oldum
2- “AVM’lere koşuşan insanlar, vitrinlerden ayrılamayan gözler, her yeni ürüne duyulan iştah, neden ve neye yarıştığını bilmeden yarışan insanlar.”
Ah, ne çok boyutluluğu var; derin, anlamlı, anlatamadığımız tüm anlatılacakları yazmışsın be ustam…
Yüreğinize çokça selam bıraktım
“Bir kültürü yok etmek için kitapları yakmanıza gerek yok. İnsanların okumayı bırakmasını sağlayın yeter.”
— Ray Bradbury
Dramatik Buluntular
İyi ki dostumsun Herzem
Sevgiler kardeşim...
DemAN
BuluuuuuuT
Bazen gogumun kuşlarını içmek istiyorum
Bazen gozlerimi bulut ülkesinin kapısına muhurluyorun.
Yaslanmayayim diye 😊
Çocuk beni temiz tutmak farz.
T'ye sevgiler
Ve sanada elbette kocamannnn gülücüklerle sevgilerimle.
Her zaman ki gibi gözlerim doydu bayildimmmm ❤
-Belıeve- tarafından 7/21/2017 3:33:44 PM zamanında düzenlenmiştir.
Dramatik Buluntular
İnsanın kalbine güvenmesi.
Sahtelik nasıl da revaçta
yüzyıl sahtelikle yönetiliyor
Ama Kalbinde kuş uçuranlar
belli ediyor kendini
ve sevgiyi onlar hak ediyor.
Sevgiler yolluyorum...
Sizin yazılarınızı okurken'' hah işte diyorum tamda burası benim demek istediklerimden yazılmış'' diyorum.
Bazı anlar geliyor okurken ''ben bunu böyle düşünmemiştim.Çok haklı...'' diyorum.
Ama en çok da benim görüp üzüldüklerime üzülmeniz beni çok etkiliyor. Sadece yazılarınızda değil şiirlerinizde de aynı hislere kapılıyorum.
Bazı yazarları okurken onun penceresinden bakmak keyif verir. Sizi okurken bu öyle olmuyor. Benim penceremi sizinkinin yanına koyup baktığınız yere bakıyorum. Tarifi zor bir etkiniz var üzerimde.
Sevgilerimle...
Dramatik Buluntular
İçtenliği başka bir içtenlik anlar. Samimi olmayan hiç bir düşünce veya his gerçek değildir, sadece bir görüntüdür.
Yan yana iki pencereden bakabilmek
sahte olmayan duyguların belirtisidir.
O güzel yüreğine sevgiler...
ressam12
Dramatik Buluntular
ve müzik için