Yıllar önce kaybolan bir sevgiliyi tesadüfen bulmuşum da
Yıllar önce kaybolan bir sevgiliyi tesadüfen bulmuşum da
Telefon çaldı açtım ve arayan arkadaşımdı, nihayet en sonunda aramıştı beni.
Arkadaşım o her zamanki heyecan dolu sesiyle Kız ben burada, Kadıköy’de,’’kız kardeşimin evindeyim, gelebilir misin diye anlamsız bir soru sormuştu bana arkadaşım.Soruya bakın hele, onca yıldan sonra bulmuşuz birbirimizi, yanıbaşıma kadar gelmiş, bana buraya gelir misin.., diye sorması nasılda etkilemişti beni anlatamam. Canım öylesine sıkılıyordu ki, kendimi bir türlü toparlayamıyor, ne yapacağımı bilmez bir halde, zaman tünelinde kaybolmuş, zamanın içerisinde kendimi arıyor gibiydim. Kendimi nasıl bulacaktım bilemiyorum ama bir şeyleri karıştırıp dururken aramıştı arkadaşım beni, buluşalım diye.
O an zaman tüneli kaybolmuş, uçsuz bucaksız bir ovada deli danalar gibi koşuyor buldum kendimi, niye bu kadar sevinmişsem artık.. Belki zamanın çok hızlı akıp gitmesini o günkü kadar istememiştim, öylesine sıkıcı bir gündü benim için..Öyle ki, sağda solda aranırken, netle daha yeni-yeni tanıştığım için çok da dilinden anlamadığımdan dolayı, çok fazlada kullanmaya cesaret edemiyordum neti, cesaret etsem de ne yapacağımı bilmez bir halde rast gele dalıyordum bir yerlere.O ani dalışlara da’’ sörf’, deniyordu, onu da daha sonra öğrendim, onu da anlatırımJ)
Kafeden hiç eksik olmayan( Kahveci) dediğimiz o müşterinin konuşmasına dâhil olmuşum, nasıl dâhil olmuşsam artık. Ama ben kiminle konuştuğumu bilmeden konuşuyordum o kişiyle, ama o kiminle konuştuğunu biliyor muydu? Hiçbir fikrim yok.. MSN revaçta, adeta yeni bir cennet keşfedilmiş gibi, kapısını açık bulan içeriye giriyordu, aman allahım, hücummmm,Allah-Allah-Allah, neydi o öyle.Yalanın daniskası, yakası açılmamış hikayelerin yazıldığı dolan hikayelerin ardı arkası kesilmiyordu.. her şeyin bir başlangıcı, bulandırılan suyun bir de serin sularda durulması vardır ya, galiba onun gibi oldu bittiye gitmekte olan bir günün sabahında arkadaşımın beni aramasından daha sevindirici bir durum, daha ne olabilirdi ki….
.Okadar berbat bir haldeydim ki, hiç fakına varmadan müşterinin hattına girmişim… Müşterinin hattına girdim ama bilerek olmadı bu. Bu konuştuğum kişinin, burada bizim kafe de olduğundan habersiz onunla sohbet ediyordum bir güzel. Ben onun nerede olduğunu çözememiştim ama o benim kim olduğumu çözmüş müydü? Bilemiyorum.
Oğlum gelince, anne sen ne yapıyorsun? Bu konuştuğun kişi müşterinin MSN, yukarda oturuyor, neden?- böyle bilir bilmez herkesle konuşuyorsun diye, üstelik bir de fırça yemiştim ki, görmeliydin GÜLÜM..Müşterinin hattına girmekten daha çok…, oğlumdan utanmıştım..
Birkaç günden beri işler hiç iyi gitmiyordu ve benim moralim bozuk, düşüncelerim darmadağın bir şekilde dalıyordum hiç bilmediğim o dünyanın içerisine ki, kendime geldiğimde ise, çok yorgun olduğumu fakına varıyordum.. Oysa benim planlarım vardı. Ondan mıydı bu karamsar havam bir türlü karar veremiyor, kendimden geçmiş bir haldeyken arkadaşım aramış, imdadıma yetişir gibiydi onun telefonu..
. Saniyeler içerisinde karar verdim, gitmeliyim bu havadan kurtulmam lazım diyerek, tamam geliyorum dedim arkadaşıma. Söğütlüçeşme caminin yanındaki parkta buluşacaktık, öyle anlaşmıştık.
Hemen çıktım kafeden sanki cezaevinden Salı verilmiş mahkûm gibi yürüyordum eve doğru.
Eve gelince Serkan kalkmış televizyon da oyun oynuyordu.
CD yoktu, yazıcıda da kartuş bitmişti, gelen müşterileri geri çeviriyorduk, benim oğlumun yaptığına bakın, hala bıkmamıştı oyun oynamaktan.
Ben Kadıköy’e gidiyorum şimdi, deyince..
Serkan, he seni birisi aradı dedi.
Evet, o benim arkadaşım, onun evine gidiyorum şimdi, geri döndüğüm de, üçümüz oturup bir toplantı yapacağız, gece eve gelmemelere bir son vermen için radikal çözümler bulacağız. Ben o bedavacılara açmadım o iş yerini. Onları nasıl alıştırdıysan şimdi de o sorunu çöz, yoksa ben çözeceğim kendi yöntemlerimle deyince, Serkan, kızdı hem de çok fena kızdı. Hayır…, artık bedavacı yok,ben o durumu haletlim dedi sert bir şekilde.
Ben gidiyorum şimdi, sen bana şans dile deyince.
Serkan, hayır, sana şans dilemiyorum. Ben ısrar ettikçe Serkan daha da bağırıyordu.
İyi etme, eğer bir kabul olurda yazar olmayı başarırsam, seni yanıma randevü’ile alacağım deyince,
Serkan, alma, tanımada beni, dedi. Ve bana hiç bakmadı bile, biraz kırılmıştım ona ama olsun ben alışmıştım onun bu kabalıklarına ve böyle ani parlamalarına.
Ben giyinip çıkmıştım evden, hava çok sıcak sayılmazdı ve tam da gezmek havasıydı.
Har zaman yürüyerek gittiğim Kadıköy’e, Bu kez minibüse binip gitmiştim.., söğütlüçeşme caminin yanındaki parka geldiğimde ise, parkta kimse yoktu.Ya dedim kendi kendime, bir kere de beklenen ben olsam ne olurdu sanki?.
Yanlış adres miydi acaba?
Yok, yanlış adres değildi emindim.
Arkadaşımda en az benim kadar iyi biliyordu buraları, hem de çok iyi biliyordu. Halakızı olsa neyse de, Arkadaşım bana yanlış adres vermez, diye düşünürken.
Aklıma Halakızı geldi, kaç kere konuşup anlaşmamıza rağmen bir türlü buluşamamış, o başka yerde, ben başka yerde saatlerce beklediğimiz anlar bir şerit gibi geldi gözlerimin önünden geçti gitti ..Ya adresi anlamazdı, yâda yanlış yerde bekler,ya gelirdi beklemesi gereken yerde durmayıp etrafı dolaşırdı, yâda geç gelirdi.
Kalkıp şöyle parkı bir iki kez turladım, tam kızmaya başlamıştım ki, baktım geldi. Arkadaşım, Parkın öbür tarafındaki oturaklarda oturuyormuş. Bana telefon eder etmez çıkmış evden. Benden daha erkenden gelmişti o, onu çok iyi tanıyordum ve benden daha aceleci bir yapıya sahipti. Aslında acele etmesine hiç gerek yoktu, ev hemen parkın yukarısındaydı.
Kolay değildi, yirmi senenin üzerine ilk buluşmanın üzerinden, dört ay gibi bir zaman geçmişti. Böyle anlatınca, sanki yıllar önce kaybolan bir sevgiliyi tesadüfen bulmuşum da onunla, kayboluşundan sonraki ilk buluşmamız ve her ikimizde bu geçmiş yılların acısını çıkaracakmışız gibi heyecanlıydık.., böyle anlatınca insan kendisinden bile şüpheleniyor, dimi…
.. Arkadaşımla yıllar sonra ikinci buluşmamız olacaktı, her ikimiz içinde önemliydi o anlar.
..Koluma girdi ve eve doğru yürümeye başladık.. Konuşacak o kadar çok şeyimiz vardı ki Konuşmaya nereden başlayacağımızı bilemiyorduk ama rast gele konuya bir yerden giriş yapıp başlıyorduk sohbete, ama her nedense o konu bir türlü bitirilemiyordu ve hiç ara vermeden başka-başka konulardan konuşuyorduk. Sözleri bir, birimizin ağzımızdan alıyor, hepsini bir anda konuşmak istiyorduk.
..Her ikimizin de bildiği ama farklı şekilde duyduğumuz yığınla konu vardı. Önce o konulardan başladık konuşmaya, bazılarını düzelttik, bazılarının üzerinden sadece geçtik. Kelimeler okyanus, biz ise iki küçük balık, dalıyorduk o okyanusun içerisine, hangisini yakalarsak onu konuşuyorduk, inanılmaz bir keyifti bizim için bu anlar..
Şu çok belli olmuştu, biz iki eski arkadaş birbirimizi çok özlemiştik.
Eski dostlar düşman olmaz, sözü ne kadar doğru bir söz olduğunu o gün bir kez daha kanıtlanmıştı ikimiz arasında.Arkadaşlıklara ara verilebilir, uzun yıllar görüşemeyebilirsiniz, kırılır gücenir, küsersiniz birbirinize ama asla düşman olamazsınız…,bunu o gün o an orda bir kez daha anlamış, içime sindirmiştim bu sözü..
Apartmanın önüne gelmiştik bile, apartman babasına aitti ve hemen yakın bir yerdeydi, bu durum canımı biraz daha yaksa da neyse şu an önemlidir ve bu anın tadını çıkarmak lazım diyerek, adımlıyorduk sokağın kaldırım taşlarını. onca sene oralarda geçer dolaşırım ama nasıl olurda bir kez olsun karşılaşmadık?,bayağı üzülmüştüm ama..
Binanın tamamı babasına aitti ve Evin en küçük kızı yaşıyordu bu binada, diğer dairelerin kiralarını alıp harcıyordu..,’’ annesinin’’ değimiyle.
Anahtarlardan bir tane de arkadaşımda vardı… kapıyı açtık içeriye girdik, beklediğim gibi öyle büyük bir ev değildi, sıradan sıcak vede sadeydi evin içerisi.. ve her ikimizin de çok acıktığınızın farkına vardık o heyecandan bunu hissetmek bile bizim için kocaman bir başarıydı aslında Mutfağa girdik, mutfakta nerede ne var ne yok diye aramaya başladık.
Kız tek başına yaşıyordu ama çalışıyordu, bizi de beklemiyordu. Ev tertemiz ve derli topluydu, kafamda canlandırdığım gibi geniş değildi.
Çayı bulup demliği ocağa koyduk. İkide hazır pizza bulup onu da fırına koymuştuk ama fırını yakamıyorduk, biraz uğraşınca fırını da yakmayı başarmıştık,
Buzluğu açtık, buzlukta iki çeşit kek vardı, birde dondurulmuş bir şey ama okadar incelememize rağmen ne olduğunu bilemedik ama gene de onu masaya koymuştuk.
Çok kısa bir süre içerisinde, o şey çözülünce hemen tadına baktık, bir tür tatlıydı ama şekeri çok azdı ne tatlısı olduğu çok da önemli değildi. Bir yandan yiyor bir yandan da eski günleri yad ediyorduk, konuşuyor gülüyor bazen de hüzünleniyorduk, ne iyi şeydi bu arkadaşlık, yok ‘’dostluk’’.
Pizzaları fırından çıkardık, çay içmek içinde kocaman bardaklar almış, onlarla çay içiyorduk.. pizzanın yanısıra eski günleri de olduğu gibi yanımıza, yanı yemek masamıza oturtmuş, hem konuşuyor, bir yandan da masamızdakileri iştahla yerken bakışlarımız hep birbirine değiyordu… hiç alışık olmadığım kadar yakın davranıyor, hayatımda hiç söylemediğim sıcak sözler söylüyordum, buna inanmak zordu ama bu doğru..,
o günlerde pizza yoktu ama pizza dan çok daha lezzetliydi yediklerimiz, konuşup paylaştıklarımız... Yıllardır karşılıklı oturup hiç kahvaltı yapmamıştık, yıllar sonra arkadaşımla karşılıklı oturup yemenin tadını çıkarıyorduk ikimiz...
Köyde yaşarken…,’’ apidon’’ mezra da aramızda hiç davet olmazdı, çok günler paylaştık çok yollar yürümüştük beraber. Aradan o kadar saat geçmesine rağmen, biz hala ara vermeden konuşuyorduk.
Onunda şikâyetleri vardı hayattan yana, benim de şikayetlerim vardı. Her ikimizde çok memnun değildik yaşamımızdan, evliliğimizden daha bir sürü şeyden şikayetçiydik,, kim memnundu ki? Hiç kimse memnun değildi hayatından.
Arkadaşım, yazdıklarını bende okuyacağım deyince, hayır,
. Sen zaten çoğunu biliyorsun ama olsun sen gene de okuma dedim, söz vermişti okumam diye ama gece burada kalacağı için okuyabilirdi, çok meraklıydı tanıyordum arkadaşımı.
Saatin hiç geçmesini istemiyordum ama saat hızla geçiyordu yine de. Ne çok özlemişim sohbet etmeyi, konuşmayı, çaktırmadan da olsa dedikoduyu, yarım yamalak gülmeyi, vay be ne olmuştu bize böyle, biz neden yıllarca ayrı kalmış, hiç birbirimizi görememiştik, neden acaba? Bu soruyu sormanın hiç mantıklı bir yanı yoktu çünkü bu sorunun yanıtı da yoktu her ikimizde...
Ben kendimin sinir hastası olduğunu zannediyordum ama oysa arkadaşımın durumu çok daha vahim, çok daha berbattı hastalık konusunda.. En ufak şeyde alınganlık yapıyor, küçük şeyleri büyütüp kafasına takıyordu..
..İşimi sormak ancak aklına gelmişti, işlerin nasıl? Diye sordu.
Her zamanki gibi candan samimi ve çok içtendi, biraz da çekinerek soruyordu sorularını.
O hep öyleydi, asla aklına geleni dilinde tutamaz ve dilinin ne kemiği, nede her hangi bir tırtılı yoktu, kelimeler takılmazdı diline. İkimizde zıt karakterdeydik ama çok iyi anlaşıyorduk.
İşlerim fena değil bu aralar, dedim.
Oh çok iyi dedi, ne yapacaksın, şans, şansımız yoktu dedi.
İkimizde hiç evli gibi değildik, ben zaten evli değildim ama arkadaşımda sanki benim gibi bekardı, rahat tavırları çok belli oluyordu.. Keşke biraz daha yakın otursaydık, bu şimdilik hiç mümkün görünmüyordu.
Arkadaşım aynıydı, değişen hiçbir şeyi yoktu ama biraz bozulmuştu ve eski güzellik kalmamıştı onda.
Kızının ve oğlunun resimlerini gösterdi bana, çocukları güzeldi hele oğlu çok yakışıklı görünüyordu.
Arkadaşım, sürekli çocuklarıyla yaşadığı problemleri anlatıyordu bana. Oğlunu uyarıyordu, aman oğlum orospularla gezme sonra başına iş alırsın, aman oğlum çok dikkatli ol, deyip, oğlumu bunaltıyorum galiba diyerek de ekliyordu cümlesinin sonuna.
Oğlumda, aman anne ne korkuyorsun, doktorlar var, yığınla ilaçlar var, zaman o eski zaman değil, korkma anne korkma diyor bana. Ne edeceğimi bilmiyorum, bu oğlan beni deli ediyor, diyor, diyerek oğlundan yakınıyordu..
Ben, kendimi çocuklarıma yakın hissederdim, ben daha bu konulara hiç değinmemiş tek kelime konuşmamıştık. Benim oğullarım benden çekiniyorlardı, demek ki onlarla yeterli bir iletişim kuramamıştım, bunu da o an öğrenmiştim.
Gündüz Yavuz..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.