- 599 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Resimdeki Yüz
Kalemin kâğıda dokunuşunun sesi vardı odada sadece. İçinde ise bir sürü ses, bir türlü susturamıyordu. Konuşan herkesin söylediği her şeyi kalem yazıyordu kâğıda... Yazmayı bıraktı. İçindeki sesler halen duyuluyordu. Oturduğu oda, kaldığı evin tek odasıydı ve bu oda evin her şeyiydi. Mutfağı, banyosu, lavabosu…
Dışarıda rüzgâr olabildiğince hızlı esiyordu. Evin duvarları kâğıt kadar ince ama bir kale duvarı kadar sağlamdı. Rüzgâr ne kadar hızlı eserse essin duvarı kımıldatmıyordu. Odasına çekilince hiçbir şeyi umursamıyor, onu hiçbir şey işinden alıkoyamıyordu. Oturduğu yerden uzanıp bardağına çay doldurdu. Pencereye yönelip dışarıdaki yanıp sönen sokak lambasını izlemeye koyuldu. İçindeki sesleri artık duymuyor, yazdığı kâğıtlar aklında uçuşuyordu. Sobayı açıp kâğıtları içine attı. Sokak lambasına bakmayı sürdürdüğü halde kâğıtları yakmıştı. Bir ara penceresinin önünden bir karartı geçti. Sokak lambası söndü yandı ve söndü, bir daha da yanmadı. İçi ürperdi. Aklında bin bir türlü korku hikâyesi, dilinde o güne kadar söylemediği yaratıcının lafzı, ‘Allah, Allah…’
Gecenin bir yarısı geçmişti. Yatağına uzandı, belki uyuyacaktı. Gözleri kapanıyordu ama içindeki ürperti gözlerindeki ağırlığı kaldırıyordu. Uyku gözünden yaş olup akıyor, direniyordu. Hayal meyal tavanda beliren resme dikkat kesildi. Gözlerini kapatıp tekrar açtı. Şimdi daha canlı bakıyordu. Resimdeki yüz gülümsedi. Gecesi aydınlandı, içindeki karanlık dünyaya gülümsedi yüz. ‘Merhaba’ dedi içinden. ‘Merhaba’ dedi resimdeki yüz. ‘Sen kimsin?’ diye sormak istedi. ‘Kim olmamı istediğinim, kim olmamı istiyorsan ben oyum’ dedi yüz. Sustu. Bir daha konuşmadı. Uyudu. Resimdeki yüz gülümsüyordu.
Uzun zamandır aşinası olduğu ama unuttuğu, kulaklarının her zaman duyduğu ama umursamadığı bir sesle uyandı sabaha… Daha havası karanlıktı dünyanın ama aydınlıktı dünyası içinin… Gözleri resimdeki yüzü aradı. Bulamadı. Kulakları duyduğu sesi hatırlattı. Ses uzaktan gelmiyordu. Pencereden dışarıya baktı. Yanıp sönen sokak lambası yanmıyordu. Az uzakta minareden yayılan ışıkla izledi etrafı. Minareden yayılan sesle dinledi bütün sesleri. İçinin aydınlığına ferahlık dokunmuştu. Sesin geldiği yere doğru baktı. Resimdeki yüz belirdi gözünün önünde. ‘Hadi artık’ dedi. ‘Yetmedi mi bu kadar beklediğin?’ Anlamadı. Ne yapacağını bilemedi. Bakakaldı öylece. Resimdeki yüz elini uzattı bu sefer. ‘Gel’ dedi. Pencereden dışarıya doğru adım attı. Resimdeki yüzün elini tuttu. Havada yürüyor, yürüdüğünü bilmiyordu. ‘Nereye gidiyoruz?’ dedi. Adımlarını hızlandırdı. Az sonra bir cami avlusunda buldu kendini. Az ileride abdest alan yaşlı bir amca gülümsedi. Arkasından gelen bir başkası ‘Hadi namaza’ dedi. Abdesti yoktu. Nasıl abdest alınır biliyordu. Şadırvana yöneldi. Gülümseyen amca ‘Hoş geldin. Nerelerdeydin’ dedi. Abdestini aldı. Camiye girdi. Daha önce yaşamadığı, tatmadığı huzuru tadıyordu. Yaşlı amcanın peşinde kıldı namazı. Namaz kılmasını da biliyordu.
Sahi en son ne zaman namaz kılmıştı. Ezanı en son duyduğunda neden namaza iştirak etmemişti. Bu arada en son ne yapıyordu. Tavandaki resme mi bakıyordu. Yoksa pencereden dışarıyı mı izliyordu. Rüya içinde rüya ya da hayal içinde hayal mi görüyordu. Gözlerini kapattı. Açtı. En son yanıp sönen sokak lambasına bakarken buldu kendini. Penceresinde ‘Resimdeki Yüz’ belirdi. ‘Yetmedi mi bu kadar beklediğin? Hadi artık gel’ dedi.
SON
25.04.2015
21.06.2017
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.